Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Giybet etmek

Muhterem Müslümanlar!

Aiiah Teâîâ, kullarına dünya ve âhirette zarar verecek kötülük­leri haranı kılmıştır.

Gıybet, bir Müslümam, duyduğu zaman hoşuna gitmeyecek bu­seyle anmaktadır.

Gıybet, dinî bakımdan hiçbir zaruret yok iken, bir insanı kusu­ru ile anmaktadır.

Gıybet, ölmüş bulunan kardeşinin kokmuş etini didiklemektir.

Gıybet; kıskandığı bir insanı halkın gözünden düşürmek için onun vücudundaki, soyundaki, giyinişindeki veya ahlâkındaki kusur­ları çekiştirmektir.

Gıybet, nefse esaret örneğinin en çirkinidir.
İnsan, kendi aybını görürse, başkasının aybını aramaya vakit bu­lamaz. Bir insan için, kendi aybı varken, başkasının kusurunu arama­sından daha ayıp bir şey olur mu?

Bir gün Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

«Gıybet nedir, biliyor musunuz?» Ashâb:
«Allah ve Resulü daha iyi bilendir» dediler. Resûl-i Ekrem:

«Kardeşini, hoşlanmayacağı bir şeyle anmaktır» buyurdu. Ashab-tan biri taraf ınddan:
«Eğer söylediğim, kardeşimde (mevcud) olursa (bir mahzur) gö­rür müsünüz?» denildi. Resûlullah:
«Şayet söylediğin onda bulunursa gıybet etmiş olursun. Eğer söy­lediğin onda yoksa iftira etmiş olursun» buyurdular (1).

Bir kimse bir din kardeşini, başının kelliği, gözünün şaşılığı ve­ya körlüğü, boynunun uzunluğu veya kısalığı, renginin siyahlığı veya kırmızılığı ile anacak olursa onu sıfatı ile gıybet yapmış olur.
Bir şahıs, din kardeşini, babasının cimriliği ile anacak veya «Fâ-sık adamın oğlu» diyecek olsa, soyu itibariyle gıybet yapmış olur.

Bir ferd, din kardeşini; pinti, kibirli, mürâî, korkak ve âciz diye anacak olursa onu huyu itibariyle gıybet yapmış olur. Ashabtan Ebû Hüreyre (r.a.) naklediyor: «Biz Peygamber (s.a.v.) in huzurunda bulunuyorduk. Bir adam kalktı (ve dışarı çıktı). Bazı kimseler:
«Falan ne kadar âciz kimsedir» dediler. Resûl-i Ekrem:

«Arkadaşınıza gıybet ettiniz ve etini yediniz!» buyurdu.

Okumuş olduğum âyet-i kerimede buyruluyor ki:
«Ey iman edenler, zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü bâ'zı zan (vardır) ki günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz ölü kar­deşinin etini jemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'­tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyicidir)) (2).

Bir insan, din kardeşinin arkasından konuşmanın onun kokmuş etini yemekle müsavi olduğunu, gerek âyet-i kerime gerekse hadîs-i şeriflerden öğrendikten sonra acaba bu kötülüğe dili döner mi?

İbrahim ibni Edhem, bazı kimseleri evine davet etmişti. Müsaîir-ler sofraya oturunca bir şahsı çekiştirmeye başladılar. O büyük zat,

«Bizden evvelkiler, evvelâ ekmeği sonra eti yerlerdi. Siz eti ek­mekten önce yemeye başladınız» diyerek gıybetlerine engel olmuştur.(3)-
;
Muhterem Müslümanlar!

Müslümanm Müslümana kanı (nı dökmek), ırzı (na saldırmak), malı (m gasbetmek) haramdır (4).
Gıybet yapmak, faizcilik ve tefecilik yapmaktan daha büyük bir haramdır (5).

Gıybet yapan, bu hareketine tevbe ederse, cennete en son gire­cektir. Tevbe etmez ve dedikodu devam edecek olursa cehenneme ilk girenlerden olacaktır.

Gıybet yapan, iyilik ve sevaplarını sağa sola atan kimse gibidir. Hasan Basrî Hazretlerine, «Falan senin aleyhinde konuşuyor» denildi. Bu büyük zât, bir tabak helva doldurup komşusuna götürdü ve:
«Sevaplarını bana hediye ettiğini haber verdiler. Ona mükâfat olmak üzere bunu getirdim. Çok bir şey değil amma kusura bakma» dedi (6).

Haksız yere gıybet olunan kimsenin, günahının yansını Allah Te-âlâ bağışlar. Gıybet yapanın sevabından bir kısmı, aleyhinde konuş­tuğu kimseye verilir. Kıyamette bu kimsenin amel defteri, sahifeleri açık olarak, kendisine takdim olunduğunda, kul:

«Yâ Rabbi, şu yaptığım (ibadetlerimin) şu (oruçlarımın) ve na­mazlarımın sevapları nerede? Onlar sahifelerimin arasında yok?» di­yecek. Cenâb-ı Hak:
«Halkı gıybet etmen sebebiyle (onlar) mahvoldu» buyuracak (7).

ibrahim b. Edhem Hazretleri diyor ki:
«(Ey Müslüman!) dünya malında dostlarına karşı cimrilik ya­parsın; fakat âhiret sermayesiyle düşmanlarına karşı sahavette bulu­nursun. Pintiliğinde mazur değilsin, cömertliğinde övgüye lâyık ola­madın» (8).

Gıybet yapan kimse, ağzından çıkan sözlerin ne kadar nefreti mucip olduğunu bilse, bu işe asla tenezzül edemez. Ashâb-ı kiram Resûlullah Efendimiz'in huzurunda otururlarken çirkin bir koku ya­yıldı.

Peygamber Efendimiz:

«Bu koku nedir, biliyor musunuz? Bu mü'minleri gıybet edenle­rin (ağzından çıkan) kokudur» buyurdu (9). Bazı kimselerin aklına şöyle bir şüphe gelebilir:

«O zaman duyulan koku, bu gün neden lıis
sedilmiyor?». Günümüzde gıybet o kadar çoğaldı ki, bunlar o pis ko­kuya alıştı, onun çirkinliğini hissedemez oldu (10).

Gıybet o kadar büyük bir suçtur ki aleyhinde konuşulan kimse gıybet yapanı 'bağışlamazsa o kimseyi Allah da affetmez.

Bu kadar büyük günah olan gıybet, bazı zaruretler sebebiyle mu­bah olur:
. .
Zulme uğrayan kimsenin hakkını aramak için âmirlere ve adlî mercilere giderek zalimin halini anlatması; dinî bir mes'elede müftü­ye giderek, «Falan bana karşı şöyle davranıyor. Ben ona karşı nasıl hareket etmem gerekir?» demesi; bir kötülüğün önünü almak için, fe­nalığı yapan kimsenin hareketinin anlatılması; bid'at ehliyle düşüp kalkana nasihat ederek onun yaptıklarının dile getirilmesi;

fışkını or­taya koyan ve alenî olarak fenalık yapan kimsenin hâlinin anlatılma­sı gibi şeyler, gıybetten sayılmamıştır (11


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Yeni Hutbe Kitabi

MollaCami.Com