Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Emanet hiyanet etmemek

Muhterem Müslümanlar!
Allahü Teâlâ, insanlar arasında câri muamelelerin, düzgün ve ahenkli bir şeküde yürümesi için birçok hükümler vaz etmiştir. Bun­lardan biri de emanete riayettir.

Emanete riayet imanın kemâline; ihanet de imanın zevaline işa­rettir.

Emanete riayet, insanlar arasında itimad ve muhabbetin devamı­na sebeptir.

Emanet; korunması, saklanması ve eksiksiz olarak sahibine iade edilmesi gereken şey demektir.
Emanet, bir mal olabileceği gibi, sır olarak saklanması icabeden bir söz de olabilir. Korunması gereken bir namus olabileceği gibi, mil­letin mukadderatı ile alâkalı devlet sun da olabilir.

Hangi çeşit ema­net olursa olsun, onu muhafaza etmemek hıyanet olur.

Bırakılan bir para veya malı inkâr etmek, bir sırn faş etmek; ko­rumakla vazifeli olduğu bir namusa tecavüz etmek ve devlet sırnnr düşmanlara satmak emanete hıyanettir.

Din ve dünya ile ilgili vazifeler birer emanettir. Bunların ehli ol­mayan ellere verilmesi; işlerin aksamasına, yüz üstü serili kalmasına ve memleketin yükselememesine tesir edeceği için emanete hıyanet­tir.

Hutbemizin başında okuduğum âyet-i kerimede buyruluyor ki:
«Şübhesiz ki Allah size emânetleri ehil (ve erbâb) ına vermeniz!, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi em­reder» (1).

Peygamber Efendimiz de hadls-i şeriflerinde, «iş, ehli olmayana tevdi edilince kıyameti (n kopmasını) gözetin» buyurmuştur (2).

Hangi saha ile ügili olursa olsun, bir işin ehli olmayana verilmesi halk arasında huzursuzluğa sebep olur, işler yürümez hâle gelir; kav­ga, şikâyet ve daha büyük çekişmelere yol açar.

Ehli olmayana verilecek vazifeden fayda beklemek, gözden işit­ime, kulaktan görme beklemek gibi kuru bir hayâldir.

Aziz mü'minler!
Emanete riayet, imanın ayrılmaz bir lâzımıdır. Bunun bir ferd-ten ayrılması demek, iman direğinin birinin çökmesi demektir. Re-sûlullah Efendimiz buyurmaktadır ki:
•«Üç (şey) kimde mevcud olursa —oruç tutsa, namaz kılsa, hac ve umre yapmış olsa, ben Müslümanım dese de— o kimse münafıktır. (Bir şey) haber verdiğinde yalan söyler, (iyilik yapmayı) vâ'd etse sözünde durmaz. (Kendisine bir şey) emânet olunduğu vakit hıyanet eder» (3).

Asr-ı saadette, sözünde durmayan bir kimse parmakla gösterilir­di. Aradan geçen zaman içinde îslâmın ruhundan o derece uzaklaştık ki, emanete riayet eden, sır saklayan, sözünde duran insanlar, büyük
şehirlerde bile parmak ile gösterilir hâle geldi.

Öyle ki, emanet hu­susunda hayattakilerden örnek veremiyoruz; ölmüş kimselerden mi­sâl göstererek «vaktiyle faian sülâle içinde sözüne güvenilir bir adam varmış» diyoruz.

Biz, ahlâk ve karakter dini olan İslâmın ruhundan uzak kaldık ve viranelerin yasçısı baykuşlara döndük.
Emanete hıyanet edenlerin, emin bir insan gibi itibar görüşü; gü­venilir kişilerin de hainmiş gibi hakarete uğrayısı, İslâm şuuruna ne kadar yabancı kaldığımızın acı ve açık bir delilidir. Âlemlerin fahr-i ebedisi bulunan Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
«Emanet (e riâyet) i olmayanın imanı (nın kemâli) yoktur. Söz­leşmesi (ne sadakati) olmayanın dininin hayn yoktur» (4).

Emanet deyip de geçivermemelidir. Buna riayet edilmeyişi bir milleti inkıraz ve izmihlale sürükler.
Cenâb-ı Hakkın, emaneti ne derece .mühim tuttuğu şu âyet-İ ke­rimede açık olarak bellidir. Euyruluyor ki:
«Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de on­lar bunu yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan (a gelince: O, tutdu) bunu sırtına yüklendi. Çünkü o, çok zulümkâr, çok câhildir» <5),
Dağların yüklenmekten çekindiği, mukaddes emaneti yüklenen insan! Omuzlarına tahmil edilen vazifeleri hakkıyle yaptığın zaman, İslâmı yücelteceğini; ihmâl ettiğin zaman, İslama zarar getireceğini unutma! Her korkudan emin olayım diyorsan hıyanet yolunu tutma!
Söz olarak saklanması, para olarak sahibine verilmesi ve namus olarak korunması gereken her çeşit emaneti koru, hıyanette bulun­ma.

Bir vazifeye bir şahsı tayin mevkiinde bulunursan, işi ehline ver. Vazifene asla ihanet etme.

Resûlullah Efendimiz bir hadîs-i şerifle­rinde şöyle buyurmaktadırlar:
«Emaneti, sana bırakana (sahibine) ver. Sana hiyanet edene bi­le hıyanet etme» (6).

Din kardeşlerim!
İnsanlar, saadet asrından uzaklaştıkça, o devrin pırıl pınl ahlâkı­nı ihmâl etmeye başladılar. Önce faziletleri terk ile kerahete bulaştı­lar, yavaş yavaş farzları bırakır oldular. Onlan bu hâl üzerinde bulan yeni nesiller, ihmallere yenilerini eklediler
Vefa yok, ahde hürmet hiç, emânet lâfzı bî medlul, Yalan rayiç, hiyânet mültezeme, her yerde Hak meçhul.
Yaşadığı asırdan yüz yılların ötesini gören Resûl-i Ekrem Efendi­miz buyurmaktadır ki:

«İnsanlardan ilk önce kaldıralacak olan şey, emanet (e riâyet) dir. Dinlerinden en sona kalacak olan da namazdır. (Görünüşte) ni­ce namaz kılan vardır ki onun Allah ininde (sevaptan) hiçbir nasibi yoktur» (7).

Emanet edilen bir sırrı saklamakla ilgili olarak asr-ı saadetten ve Efendimiz'in hayatından bir örnek vermek isterim: Hazret-i Fâtırna, bir gün Peygamber Efendimiz'in huzuruna gelmişti. Resûl-i Ekrem kendisine «Hoş geldin kızım» diye iltifat gösterdi ve yanında oturttu. Sonra, gizlice kulağına bir şey söyledi. Hazret-i Fâtıma hıçkırarak ağladı. İkinci defa gizli bir şey söyledi, bu defa da gülümsedi.

Bunun üzerine Hazret-i Âişe kendisine Resûlullah Efendimiz'in ne söylediği­ni Hazret-i Fâtıma'dan sordu. Fakat Cenâb-ı . Fâtıma:

«Resülullah'ın gösterdiği itimada karşı onun sırrını ifşa edemem» dedi. Resûlullah Efendimiz ebedî hayata göç ettikten sonra Hazret-i Fâtıma'ya:

«Senin üzerinde bulunan (analık) hakkım için sana andederek teklif ediyorum ki, Resülullah'ın (o gün) sana ne söylediğini bana muhakkak haber vereceksin» dedi. Fâtıma:
«Artık şimdi evet (söyleyeceğim)», dedi. «Resûl-i Ekrem ilk defa gizli bir şey söylediğinde;

Cebrail'in Kur'ân'ı her sene bir defa muka­bele ettiğini, bu defa ise iki kere mukabele ettiğini haber vererek, «Ben, (bu durumdan) ancak ecelimin yaklaştığını zannediyorum. Al-lahdan kork, sabret.

Ben, senin için ne güzel öncüyüm» buyurdu. Bu­nun üzerine ben. gördüğünüz şekilde ağlamıştım. Resûl-i Ekrem, be­nim figânımı görünce ikinci defa bana, «Yâ Fâtıma! Sen mü'min kadınların seyyidesi (hanımı) olmaklığından hoşlanmaz mısın?» dedi. Bunun üzerine ben de gördüğün gibi gülmüştüm» (8).

(7) Tirmizi.
(8) Buharı ve Müslim.
işte îslâmın nezâhati, işte emânetin korunması


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (3)