Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
Allah'a iman
Muhterem Müslümanlar!
Akıl sahibi her insan için Allah'ın varlığını ve birliğini bilip kalben tasdik etmek farzdır. Zerresinden kürresine kadar bütün eşya., devesinden piresine kadar her canlı Allah'ın varlığına — kendi hâl diliyle — şahidlik etmektedir. Yaratılmışların en şereflisi • bulunan insanoğlunun Allah'ın varlığını ikrarda ön safta olması gerekir. Eşyaya baktığımızda:
Her biri bir lisan ile her ân Vahdet-i Hakkı eder ilân.
Çamurda gördüğümüz bir iz, oradan geçen canlının hüviyetini ortaya koyarken; bacadan tütmekte bulunan duman, binanın içinde ateş yandığına delâlet ederken; bir masa bile kendi kendine olamaz
ken, yıldızlan, ay ve güneşi; renk renk çiçekleri, çeşit çeşit meyve-leriyle bu âlem, yaratanın varlığına delâlet etmez mi?
Varlığın, Halikın varlığına şahiddir, Gayri bürhan-ı kavi ise de zaittir.
Âlemde gördüğümüz bu nizam ve intizam, nasıl olur da kör bir tabiatın, serseri bir tesadüfün eseri olabilir! Madde, şuur ve ilim sa-~ hibi değilken, ilim ve akıl sahiblerini hayrette bırakan bu intizam nasıl olmaktadır?
Tavuğun, rızkını yerden toplamak suretiyle karnını doyuracağını; kuzunun, annesinin göğsünü emmek suretiyle açlığını gidereceği-ni madde.nasıl ve nereden anladı da.civcive gaga, kuzuya dudak yerdi?
Akılsız ve ilimden nasibi olmayan madde, kuşun kendisini kurtarmak için iki kanada muhtaç olduğunu kendinin avını yakalamak için tırnağa ihtiyacı bulunduğunu nasıl bildi, nereden öğrendi?
llimsiz, akılsız, ruhsuz ve âciz maddenin böyle muntazam bir sistem kuramayacağını bilmek, iki kere ikinin toplamını anlamaktan daha kolaydır.
Gösterir zâtını bütün asar, Nice mümkün vücudunu inkâr!
O halde canlı cansız bütün varlıklar başımızın üstündeki mavi gökler ve semavî ecram, ayağımızın altındaki toprak ve sinesinde gizlediği her şey, tek kelime ile bütün mecvudat; vücud sahibi, varlığının evveli ve sonu bulunmayan ezelî ve ebedî bir Hâlik'a delâlet etmektedir.
Varlığın bilme ne hacet kürre-i âlem ile, Yeter işba tına halk ettiği bir zerre bile.
Din kardeşlerim!
Kâinatın Halikı ve âlemlerin Rabbi bulunan Allah, tek'dir. Zâtında ve sıfatlarında esi. ortağı, benzeri ve dengi yoktur. O, yaratılmışların hiçbirine benzemez.
Varlığı kendisinderıdir. Cisim, cevher ve araz değildir. Mekâna muhtaç değildir. Ne bir şeye hulul ,eder, ne de bir şeyle ittihad eder. Allahü Teâlâ, vacibü'l-vücııcltur.
Ağaçları yeşerten, canlıları yaşatan Cenâb-ı Hak, ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. Diri olmayan bir varlık, âdemlere hayat, âlemlere hareket bahşedebilir mi? Hayat sahibi olmayan bir varlık; ilim, irade ve kudret sahibi olabilir mi?
Yüce Mevlâmız, ilim sahibidir. Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz. Olmuşu da olacağı da bilir. Toplu ve dağınık her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Cenâb-ı Hakkın ilmi, insanoğlunun ilmiyle kıyaslanamaz. Cahil insan, oktrçoıp yazmak, düşünüp araştırmak, çalışıp çabalamak suretiyle ilim sahibi olur. Allah'ın ilmi; çalışmaya, kitaba. kaleme ve benzeri âletlere dayanmaz. Ezelî ve ebedidir.
Muhterem Müslümanlar!
Akıl sahibi her insan için Allah'ın varlığını ve birliğini bilip kalben tasdik etmek farzdır. Zerresinden kürresine kadar bütün eşya., devesinden piresine kadar her canlı Allah'ın varlığına — kendi hâl diliyle — şahidlik etmektedir. Yaratılmışların en şereflisi • bulunan insanoğlunun Allah'ın varlığını ikrarda ön safta olması gerekir. Eşyaya baktığımızda:
Her biri bir lisan ile her ân Vahdet-i Hakkı eder ilân.
Çamurda gördüğümüz bir iz, oradan geçen canlının hüviyetini ortaya koyarken; bacadan tütmekte bulunan duman, binanın içinde ateş yandığına delâlet ederken; bir masa bile kendi kendine olamaz
ken, yıldızlan, ay ve güneşi; renk renk çiçekleri, çeşit çeşit meyve-leriyle bu âlem, yaratanın varlığına delâlet etmez mi?
Varlığın, Halikın varlığına şahiddir, Gayri bürhan-ı kavi ise de zaittir.
Âlemde gördüğümüz bu nizam ve intizam, nasıl olur da kör bir tabiatın, serseri bir tesadüfün eseri olabilir! Madde, şuur ve ilim sa-~ hibi değilken, ilim ve akıl sahiblerini hayrette bırakan bu intizam nasıl olmaktadır?
Tavuğun, rızkını yerden toplamak suretiyle karnını doyuracağını; kuzunun, annesinin göğsünü emmek suretiyle açlığını gidereceği-ni madde.nasıl ve nereden anladı da.civcive gaga, kuzuya dudak yerdi?
Akılsız ve ilimden nasibi olmayan madde, kuşun kendisini kurtarmak için iki kanada muhtaç olduğunu kendinin avını yakalamak için tırnağa ihtiyacı bulunduğunu nasıl bildi, nereden öğrendi?
llimsiz, akılsız, ruhsuz ve âciz maddenin böyle muntazam bir sistem kuramayacağını bilmek, iki kere ikinin toplamını anlamaktan daha kolaydır.
Gösterir zâtını bütün asar, Nice mümkün vücudunu inkâr!
O halde canlı cansız bütün varlıklar başımızın üstündeki mavi gökler ve semavî ecram, ayağımızın altındaki toprak ve sinesinde gizlediği her şey, tek kelime ile bütün mecvudat; vücud sahibi, varlığının evveli ve sonu bulunmayan ezelî ve ebedî bir Hâlik'a delâlet etmektedir.
Varlığın bilme ne hacet kürre-i âlem ile, Yeter işba tına halk ettiği bir zerre bile.
Din kardeşlerim!
Kâinatın Halikı ve âlemlerin Rabbi bulunan Allah, tek'dir. Zâtında ve sıfatlarında esi. ortağı, benzeri ve dengi yoktur. O, yaratılmışların hiçbirine benzemez.
Varlığı kendisinderıdir. Cisim, cevher ve araz değildir. Mekâna muhtaç değildir. Ne bir şeye hulul ,eder, ne de bir şeyle ittihad eder. Allahü Teâlâ, vacibü'l-vücııcltur.
Ağaçları yeşerten, canlıları yaşatan Cenâb-ı Hak, ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. Diri olmayan bir varlık, âdemlere hayat, âlemlere hareket bahşedebilir mi? Hayat sahibi olmayan bir varlık; ilim, irade ve kudret sahibi olabilir mi?
Yüce Mevlâmız, ilim sahibidir. Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz. Olmuşu da olacağı da bilir. Toplu ve dağınık her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Cenâb-ı Hakkın ilmi, insanoğlunun ilmiyle kıyaslanamaz. Cahil insan, oktrçoıp yazmak, düşünüp araştırmak, çalışıp çabalamak suretiyle ilim sahibi olur. Allah'ın ilmi; çalışmaya, kitaba. kaleme ve benzeri âletlere dayanmaz. Ezelî ve ebedidir.
Allahü Teâlâ, irade sahibidir. Zorlamadan ve mecbur olmaksızın mümkün olan her şeyi, sayısız şekillerden birine tahsis buyurur.
Dilediğini dilediğine vermeye ve dilediği zaman geri almaya; istediğini istediği şekilde yapmaya ve yaratmaya gücü yeter. Mümkün olan bir şeyi, dilediği şekilde tasarruf etmekte asla acze düşmez.
Söylediklerimizi, dua ve yalvarmalarımızı hep işitir. Gizli ve açık olarak yaptığımız her şeyi görür. Harf ve savta ihtiyacı olmadan, kelâm-ı nefsi ile konuşur, emir ve yasaklarını bildirir. Mahlûka-tı yaratır, öldürür ve nzıklandırır:
Ey talib-i irfan!
Yüce Allahıinızın zatının hakikatim aklımızla idrak mümkün değildir.
Tarifine gitmemektir evlâ, Tarife gelir mi hiç Mevlâ!
Bu hususta düşünceye varmak bile caiz değildir. Allah'ın büyüklüğünü ve kudretini nimetlerinde ve yaratıklarında tefekkür edebiliriz.
insan,. kendi varlığının mahiyetini bile hakkiyle bilip anlayamazken Allah'ın varlığının hakikatini idrak etmeye güç yetirebilir mi? Beşerin ilmi bunu kavrayıp ihata edemez.
İdrâk-i meali bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
Bu mükevvenatı, mavi gökleri, ay ve yıldızlan; yeşeren yaprak ları, dalgalanan denizleri, dağları seyreden insanın kalbinin kulağına nice sesler gelir. İçini kemiren pek çok şüpheleri dağıtan duygular belirir. İnsan ilmü'l-yakin olarak bilir, hakku'l-yakin olarak idrak eder ki, her şey onun mülkü, onun eseridir. Ne güzel ifade et
miş: '
Bu kevn-ü mekân hep sana âid sana râci, Bâuisi bu âlemlerin hep sensin ilâhî.
Din kardeşlerim!
Allah'ın varlığına elan inancımız, ona kullukla ifadesini ve kemâlini bulur. O'na itaat ve ibadet, O'na secde ve tevbe; kalbimizi doldurup taşıran iman nurunun, vücut ikliminin her tarafına hâkim olduğunun delilidir.
Allah'ı, herkesten ve hatta canından daha fazla seven; Resulü Hazret-i Muhammed'e sonsuz bir muhabbetle bağlanan kimse imanın kemâl mertebesine ulaşır
Allah'dan başka Rab tanımayan, Muhammed (s.a.v.) den gayri bir peygamber gelmeyeceğini bilip taraf-ı ilâhî'decı getirdiği islâm dinini başına taç eden kimse, imanın tadını ve sıcaklığını kalbinde hisseder
Allahü Teâlâ, irade sahibidir. Zorlamadan ve mecbur olmaksızın mümkün olan her şeyi, sayısız şekillerden birine tahsis buyurur.
Dilediğini dilediğine vermeye ve dilediği zaman geri almaya; istediğini istediği şekilde yapmaya ve yaratmaya gücü yeter. Mümkün olan bir şeyi, dilediği şekilde tasarruf etmekte asla acze düşmez.
Söylediklerimizi, dua ve yalvarmalarımızı hep işitir. Gizli ve açık olarak yaptığımız her şeyi görür. Harf ve savta ihtiyacı olmadan, kelâm-ı nefsi ile konuşur, emir ve yasaklarını bildirir. Mahlûka-tı yaratır, öldürür ve nzıklandırır:
Ey talib-i irfan!
Yüce Allahıinızın zatının hakikatim aklımızla idrak mümkün değildir.
Tarifine gitmemektir evlâ, Tarife gelir mi hiç Mevlâ!
Bu hususta düşünceye varmak bile caiz değildir. Allah'ın büyüklüğünü ve kudretini nimetlerinde ve yaratıklarında tefekkür edebiliriz.
insan,. kendi varlığının mahiyetini bile hakkiyle bilip anlayamazken Allah'ın varlığının hakikatini idrak etmeye güç yetirebilir mi? Beşerin ilmi bunu kavrayıp ihata edemez.
İdrâk-i meali bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
Bu mükevvenatı, mavi gökleri, ay ve yıldızlan; yeşeren yaprak ları, dalgalanan denizleri, dağları seyreden insanın kalbinin kulağına nice sesler gelir. İçini kemiren pek çok şüpheleri dağıtan duygular belirir. İnsan ilmü'l-yakin olarak bilir, hakku'l-yakin olarak idrak eder ki, her şey onun mülkü, onun eseridir. Ne güzel ifade et
miş: '
Bu kevn-ü mekân hep sana âid sana râci, Bâuisi bu âlemlerin hep sensin ilâhî.
Din kardeşlerim!
Allah'ın varlığına elan inancımız, ona kullukla ifadesini ve kemâlini bulur. O'na itaat ve ibadet, O'na secde ve tevbe; kalbimizi doldurup taşıran iman nurunun, vücut ikliminin her tarafına hâkim olduğunun delilidir.
Allah'ı, herkesten ve hatta canından daha fazla seven; Resulü Hazret-i Muhammed'e sonsuz bir muhabbetle bağlanan kimse imanın kemâl mertebesine ulaşır
Allah'dan başka Rab tanımayan, Muhammed (s.a.v.) den gayri bir peygamber gelmeyeceğini bilip taraf-ı ilâhî'decı getirdiği islâm dinini başına taç eden kimse, imanın tadını ve sıcaklığını kalbinde hisseder
Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi
Yeni Hutbe Kitabi
- Borc
- Agac dikmenin faydalari
- Adaletin ehemmiyeti
- Akrabalarimiza karsi vazifelerimiz
- Allah'a iman
- Allah Korkusu
- Allah'i zikr etmek
- Berat kandili
- Ana baba Hakki
- Arkadaslik münasebetleri
- Bidatlardan Kacinmak
- Borc alip verme
- Camilerin Imari
- Cennet ve Cehennem
- Cimrilik ve zararlari
- Cömertlik
- Dilimizi koruyalim
- Dünya icin calismak kötümüdür.
- Ehli beyti Sevmek
- Emanet hiyanet etmemek
- Eshabi kiramin fazileti
- Evlat Terbiesii
- Evlenmek
- Evliyaullah ve keramet
- Ezan ve müezzinlik
- Fitne zamaninda ne yapmali
- Giybet etmek
- Giyinip kusanma
- Güzel Ahlak
- Haccin farziyyeti
- Haram ve yasak olan seyler
- Hasedin fenaligi
- Hastaliklardan korunmak
- Hayra delalet etmek
- Ibadet
- Ibadet yapmak
- İcki
- İhtikarin zararlari
- İlmin degeri
- Imanin degeri
- İnsan haklarina saygili olmak
- Insanin dine olan ihtiyaci
- İsrafin zararlari
- İstanbul'un fethi
- Iyi zan Beslemek
- İyiligi tavsiye
- Kabir ziyareti
- Kadir Gecesi
- Kanaatin Degeri
- Kibir
- Kitablara iman
- Kiyametin kopmasi
- Kumarin zararlari
- Kurani kerimin Fazileti
- Kurban bayrami
- Kurban kesmek kimlere vaciptir.
- Meleklere Iman
- Mevlit kandili
- Mirac kandili
- Mümin Nasil olmalidir
- Müslüman türk dostlugu
- Nafile namazlarin ehemmiyeti
- Nefis murakebesi
- Nifak Hastaligi
- Nimete sükür etmek
- Niyetin ibadet teki yeri
- Orucu nasil tutmaliyiz
- Ölüm ve ötesi
- Peygamberlere iman
- Ramazan Bayrami
- Regaib gecesi
- Rizkini helal yollardan kazanmak
- Rüsvetin zararlari
- Sabir
- Sadakanin dinimizdeki yeri
- Salaveti serifenin faydalari
- Sanat
- Selamlasmak
- Sögüp saymanin fenaligi
- Tefrikanin zararlari
- Temizlik
- Tesettür
- Tevbe
- Vatan müdafasi
- Yalanci sahitligi
- Yalancilik ve yalanci sahitligi
- Yeme icme adabi
- Yetim mali yemek
- Zekat
- Zina
- Züht ve Zahitler
- Zulmün Fenaligi