Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Ezan ve müezzinlik

Muhterem Müslümanlar!

Dinimizin emirlerinden bulunan farz namazlar, gerek tek başına gerekse cemaatle kılınsın, bunların eda ve kazasında ezan okumak sünnet-i müekkededir.
Ezan, belirli vakitlerde ve muayyen lâfızlarla yapılan îslâmî bir davettir.

Ezanın lafızları arasında Allahü Teâlâ'nın birliği, kemâl sıfatlan ile muttasıf olduğu, şeriki ve benzeri bulunmadığı ifade edilirken Pey­gamberimiz Hazret-i Muhamıned'in risâleti sarahaten ifade edilmek­tedir. Denilebilir ki ezan, itikad ve amel mes'elelerinin tamamını hu­lâsa olarak içinde toplamıştır.

sünnet olmakla beraber, vacip derecesinde kuvvetli bulunan ezân-ı Muhammedi, îslâmın bir şiarı ve alâmetidir. Ezan sesi; o bel­delerin islâm diyarı olduğunun şahididir.

Ezan sesinin inlettiği, tekbirin akisler yaptığı yerden şeytanlar kaçışırlar. Mü'minlerin şehadet getirdiklerini işitip, camiye koştukla­rını görüp de kıyamet günü onların lehine şâhidlik yapmak zorunda kalmamak için, ezan sesinin ulaşamayacağı yerlere kadar kaçarlar. Onlann kaçtığı yoldan Allah'ın kulları, camiye koşar; ibadetin vec-diyle dalgalanır, feyizle coşar.

Gök nura gark olur nice yüzbin minareden, Şehbâl açınca nıh-i revân-i Muhammedi...

Ezan meşru kılınmazdan önce, namaz vakitleri olduğunda, bir kimse sokakları sür'atle dolaşır. «Esselâte, esselâte namaza (buyrun) namaza!» diyerek mü'minleri namaza davet etmekteydi. Müslüman­lar gün geçtikçe çoğalıp sayılan arttı ve muhitleri genişledi. Bu du­rum karşısında namazın ilân edilme işi güçleşti.

Resûlullah Efendimiz, namazın ilân edilme seklini ashâb-ı kiram ile istişare edip onlann verdikleri cevabı bir bir dinledi. Kimi «Çan ça­lalım» dedi. Resûlullah:
«O, Nasaraya mahsustur», buyurdu.
«Boru kullanalım», diyenler oldu.

«O, Yahudilere ait bir iştir» cevabını verdi.
«Halkın göreceği bir yerde ateş yakalım, diyenler çıktı.

Efendimiz:

«O, Mecûsîlere has bir davranıştır,» diyerek reddetti.

Bu müşaverelerin yapıldığı günlerde, Medineli ashaptan bulunan Zeyd oğlu Abdullah, (r.a.) bir gece rüyasında şöyle gördü: Elinde çan bulunan biri yanına gelmiş. Abdullah (r.a.) ona:

«Ey Allah'ın kulu, şu çam satar mısın?» demiş o da:
«Ne yapacaksın?» deyince Abdullah:

«Bununla halkı namaza davet ederiz», cevabını vermiş.
Bunun üzerine o kimse:
«Sana daha hayırlısını göstersern olmaz mı?» diye sorunca, Ab­dullah
,
«Hay hay!» demiş. Rüyasındaki şahıs, kendisine ezanın okunuşu­nu öğretmiş! Bu sâdık rüya, İslâmî bir müşkülü aydınlatacak mâhi­yette bulunuyordu. Bu bahtiyar şahabı, sabahı beklemeden, gece vakti Resûlullah'a koştu ve gördüğü rüyayı nakletti.
Efendimiz Miraç gecesi yedi kat göklerin üzerinde bulunduğu sı­rada ezan kendisine gösterilmiş ve okunuşu dinletil misti. Abdullah b. Zeyd'in rüyası Miruc'da gördüğüne uygun düştüğü için «İnşâ-Allah bu, hak jrüyadar. Bilâl ile beraber çalış, gördüğünü ona öğret de ezan okusun, çünkü onun sesi, senden daha yüksektir» buyurdu. Hazret-i Bilâl'e hitaben Efendimiz şöyle buyurdu:

«Yâ Bilâl, kalk namaz için nida et.»

Hazret-i Ömer de Peygamber Efendimiz'e gelerek:
«Ey Allah'ın Resulü, seni hak ile gönderen Allah'a andolsun ki onun gördüğünü ben de gördüm. Fakat o, benden öne geçti» demişti/

Resûlullah Efendimiz, birbirini te'yid eden bu rüyalar karşısında Cenâb-ı Hakka hamd ü senada bulundu.

Aziz mü'minler!

Gecenin karanlığı dağılmaya başladığı zaman, sabah vaktinde okunan ezân-ı Muhammedi'nin «Allahü Ekber, Allahü Ekber» sadala-n, ağaran şafaklar gibi, iman nuru ile aydınlanmış, kalblerde akisler yapar.

Gözlerden uyku ve kalblerden gaflet dağılır. İnsanı, Allah'ın sevgisi sarar da yatağından kalkıp camiye koşar.

Ne lâhûti şada Allahü Ekber, sarsıyor cani,
Bu bir gülbang-i haktır çok mudur inletse ekvânı.
Ezan okumak, ne kadar ulvî bir vazifedir ki, Hazret-i Ömer, «Ha­lifelik olmasaydı, müezzin olurdum» demiştir.

Allahü Teâlâ'nm ism-i Celâlini insanlara, cinlere ve bütün âleme ve âdeme duyurmak! Risâ-let-i Muhammediye'nin dellâlı olmak kadar güzel bîr şey olamaz.

Ezan sesinin ulaştığı sahalarda cin, insan, melek, taş ve ağaç her şey kıyamet günü müezzinin lehine şâhid olacaktır. Müezzinler, Rab-bimizin ism-i zâtını halka ilân ve onları İbadete çağırdıklarından, kı­yamet günü Cenâb-ı Hak da kendilerini yüceltecektir. Bir hadîs-i şe­rifte şöyle buyrulmaktadır:

«Müezzinler, kıyamet günü insanların en uzun boyluları (olacak) dır» (1).

Mü'minleri Allah'ın yoluna çağırmak, ne kadar ulvî bir vazifedir * Halk, onların ilâm ile namaz kılmakta, oruç tutmakta, iftar etmek­tedir. «Müezzinler, Müslümanların namaz ve sahur (vakitleri) üzeri­ne emin (kimse) lerdir.» (2).

Namazlarında ve sahurlarında ümmet-i Muhammed'in emini olan bir kimse, âhiret korkularından emin olur. Peygamber Efendimiz ha-dis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

«Kim ecrini (Allah'tan) bekleyerek yedi sene ezan okursa Allah da onun için ateşten (kurtulduğuna dâir) berat yazar» (3).

«Kim on iki sene ezan okursa ona cennet vacip olur. Herbir gü­nün ezanı için altmış; ikameti için de otuz basene y&zılın» (

Cennet içinde, müezzinlerin nail olacağı ilâhî ikramı Resûlullah Efendimiz şöyle açıklamaktadır:
«Cennete girdim. Orada inciden yapılmış kubbeler gördüm. Top­rağı miskdîr. Yâ Cebrail, bunlar kimindir? dedim. O, "Yâ Muhammed, (o) ümmetinden müezzinler ve imamlar içindir", dedi» (5).

Müezzin okuduğu ezân-ı Muhammedi'yi duyan bir mü'mîn, ka­yıtsız kalamaz. Bu ilâhî davet, dağlarda akisler yaparken, bize dü­şen vazifeyi Efendimiz; «Ezanı işittiğiniz vakit, Allah'ın dâvetçisine icabet ediniz» (6), emirleryle açıklamış bulunmaktadır.

Okunan ezana icabet iki türlüdür. Fi'lî ve kavlî.
Fi'lî icabet: Abdest alıp camiye koşmaktır. Allahü Teâlâ, kulları­nı huzuruna çağırırken onun kulu nasıl hissiz ve hareketsiz kalabi­lir? Hemen davetin yapıldığı -mescid istikametine yönelir.

Sözle icabet: Müezzinin söylediklerini tekrarlamakla olur. «Hay-ye ales-salâhu da «Hayye alel-felâh» da «La havle velâ kuvvete illâ billâhil aüyyil-azîm» deyip diğerlerini aynen tekrarlar. Efendimiz bu hususla ilgili hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

«Kim müezzini dînler de onun söylediği kelâmın mislin söylerse ona cennet vardır» (7).

Minarelerden semâlara yükselen ezan, mü'minlerüı gönüllerinde akisler yapar; kulaklarda ihtizaz, kalblerde manevî haz meydana ge­lir. Yüz binlerce mü'min, mabedlere koşarak secdelere kapanır ve Allah'a kulluk vazifesini ifâ eder. Hutbemize bir âyet-i kerimenin meâliyle son verelim:

(5) Feyzü'l-Kadir, c. 3, s. 519.
(6) Taberânî.
(7) Taberâal.
(8) Sûre-i Fussüet. 33.

«(insanları) Allah'a davet ye (kendisi de) iyi amel (ve hareket) eden ve "Ben şüphesiz M ü si um an lar damın" diyen kimseden daha gü­zel sözlü kimdir?»


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (2)