Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Nefis murakebesi

Muhterem Müslümanlar!

Yaratılmışların efendisi bulunan insanın benliğine; melekî has­let olarak akü, behimi sıfat olarak nefs durulup yoğurulmuş ye bu âleme gönderilmiştir. Nefs, ıslah edilmediği zaman insan için en bü­yük düşman olur.
Nefsin nevasını, aklın muhtevası için de kontrol altına almak ve murakabe etmek dinimizin kat'î emridir.
Nefsin zulmânîliği, iman ve ibadetin envârı ile temizlenebilir. Nefs, ejderi, akü ipiyle bağlanıp İslâmî edeple ıslah edümelidir.
Öldürücü zehirlerden ıstırapları dindirecek üâç imâl edilmekte­dir, islâm lâboratuvarı, en mühlik bir kuvvet olan nefisten manevî ke­mâl için faydalanma imkânı bulmuş ve bunun vasıflarını açıklamış­tır.
Nefsin isteklerine menfî cevap verip, müsbet ve menfî duygula­rın sürtünmesiyle kalb elektriğini aydınlatmak, lâtâif kandillerini ısıtmak mümkündür.
Lügat bakımından ruh, can, cesed, hevâ ve heves bir şeyin haki­kati mânalarında kullanılan nefs; şer'î bakımdan «Şehvetin, gadabın ve kötü duyguların mebdei» diye tarif edilmiştir.
Nefs, tek bir şeydir. Onun sıfatlan çoktur. Şehvet, Öfke ve kin gibi cihetlere yöneldiği zaman «Kötülükle emreden nefs» olur. ilâhî âleme, ibadet ve salih amellere meylettiğinde «Nefs-i mutmainne» hâline gelebilir. Bu değisiK arzuların arasında kâh zulmânî, kâh nu-rânî görüntüleri olur. Velayetin en yüce mertebesinde bile nefsin te­siri eksik olmaz. Fakat zarar verecek halden çıkmış bulunur.
Mikrobun bulaşmasına karşı, o mikroptan elde edilen, aşının ko­ruyucu hâle geldiği gibi ıslah olmuş bir nefs de zarar yerine fayda verecek hâle gelir.
Nefsin başlıca yedi sıfatı vardır. Bunları, en çok zararlıdan bağ­lamak suretiyle şöyle sıralayabiliriz:
Nefs-i enımâre:
Bu sıfattaki nefis, vücudun tabiatına meyleder, şehvetle emreder ve kalbi süflî tarafa, çekip götürür.
Nefs-i emmâre her türlü kötülüğün kaynağıdır. «Nefs, olanca şid­detiyle kötülüğü emredendir» (İ).
Nefs, şehvanî arzulara, şeytanî heveslere, itiraz göstermeden tâbi oldukça «Emmâre» dir.
Bu sıfattaki nefs, kendi hâline bırakıldığı zaman, ancak şer pe­şinde koşar, Cenâb-ı Hakk'ın inayeti ve hıfz-ı ilâhîsi olursa sıfatını değiştirir.
Nefs-i emmâreye uymak ne fena, Hep anındır, bu emârât-ı hcvâ.
İnsanın nefisle olan en çetin mücadelesi, «Emmâre» sıfatında bu­lunduğu devredir.
Nefs-i emmâre, insan ile Allah arasında en büyük perdedir. Bu sebeple .nefsânî arzulara muhalefet Cenâb-ı Hakk'a yapılacak ibadet­lerin en büyüğüdür.
Nefs-i emmâre, insanın en büyük düşmanıdır. Onun ıslahı ise is­teklerine muhalefet etmekle kabildir.

Efendimiz buyuruyor ki:
«Şiddetli (pehlivan) güreşte (hasmını yenen) değil, ancak öfke zamanında nefsine sahip olandır» (2).
Nefs pehlivanı, arzuları temin edildikçe kuvvet kazanır ve zapt-edilemez hâle gelir. İnsanın karşısına dikilerek meydan okur.
İmandan kuvvetini, îslâmdan istikametini alan akl-ı selim sa­hipleri, zamanını üçe ayırıp birinde Cenâb-ı Hakk'a ibadet; diğerinde nefsi muhasebe ve kontrol; bir diğerinde de yeyip içmelerle ilgili iş­lere gayret göstermelidir.

Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle bu­yurmaktadır:
«Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonra için çalışandır. Âciz, nefsini hevâsına tâbi kılan ve Allah'tan bâtıl şeyler arzu eden­dir» (3).

Nefs, şeytanla ittifak hâlinde çalıştığı için daima insana tuzak hazırlar. Hadiselerin dışını, şehvanî zevklerle süsler, bunların içinde âhiretin felâketlerini gizler.
Mü'nıin, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmayacak kadar uyanık olacaktır. Havf-ı ilâhî kalbinden çıkmazsa nefs yılanına kendini tek­rar ısırtmamış olur.

Efendimiz buyuruyor ki:
«Nerede olursan ol, Allah'tan kork. İşlediğin bir günâhın peşin­den onu mahvedecek bir iyilik yap. İnsanlarla güzel ahlâklı olarak muaşeret et» (4).
İkincisi nefs-i evvâme'dir:
Nefs, kalbdeki imanın nuru ile gafletten uyandığı nisbette nura-niyet kazanır.
Nefs-i levvâme; bir kötülük işlendiği zaman sahibini _levmeder, onu yaptığı işten dolayı kınar. Yaptıklarından tevbe eder. Âhiret hayatına vardığında da «Ah, diyecek, keske (âhiret) hayatım için ön­den (salih ameller) isteseydim» diye esef duyacaktır (5).

Üçüncüsü nefs-i mutmainne'dir:
Bu kötü sıfatlardan temizlenmiş ve ilâhî bir itminana ermiş olan nefistir. Kalbin nuru ile tamamen aydınlanmış, kötü sıfatlardan kur­tulmuş ve güzel huylarla bezenmiş ruh demektir.

Zikrullah, aşk-ı ilâhî ve vecd-i, ruhanî ile ilerleyerek Vâcibü'1-Vü-cud'a yükselip onun marifeti önünde karar kılar. Allah'tan başka­sından müstağni olur.
Nefs-i mutmainne sahiplerine, vefat edeceği zaman «Ey itmina­na ermiş ruh, sen Rabbinden razı o da senden razı olarak dön Rahhi-ne» (6), denilecektir.

Bir gün Peygamber Efendimiz'in huzurunda bu âyetler okunmuş­tu. Hazret-i Ebû Bekir:
«Bu hakikaten güzel» dedi.

Resûl-i Ekrem:
«Haberin olsun, melek onu sana ölümün sırasında söyleyecektir» buyurdu.
Nefs-i mutmainne sahibinin ruhu, bu zevkli hitap karşısında be­denden ayrılır. Bunun peşinden «Haydi gir kullarımın içine» Duyuru­larak ervah alemindeki mukarrebler sırasında; ebedî hayata kalktığı zaman, sâlihler zümresine girer ve nihayet «Gir cennetime» buyuru-lur. O zümredekilerle beraber cennete girerek saadete nail olur.

Peygamber, nefs-i mutmainne makamından râdiye, merdiyye, mülheme, zekiyyeye yücelir. Onlarda, nefs-i emmârenin eseri görül­mez.

Dördüncü, nefs-i râdiye, sonra nefs-i merdiyye, nefs-i mülheme ve nefs-i zekiyye gelmektedir.
İnsan ibadetlerle ve nefsin murakahesiyle kemâle ermekte, cen­nete girmeye hak kazanmaktadır.


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)