Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Hayra delalet etmek

Muhterem Müslümanlar!

. insanların aradıklarını bulabilmeleri ve arzularına erişmeleri —çok kere— bir yol göstericiye ve irşad ediciye ihtiyaç gösterir, in­san oğlu bu ihtiyaçtan uzak kalamaz.

Aradığımız bir şahsı veya evi, bir kimsenin öncülüğü ile kolayca bulabiliriz. Önderimiz olmadığı zaman da yolumuzu şaşırır, çıkmaz sokaklarda bocalaniriz.

Allahü Teâlâ, hidayeti bulmamızda yol göstermeleri için oevgam rehber kılmıştır. Bu tebliğlerin esasları çerçevesinde, biz de insanları irşad etmekle mükellef bulunmaktayız.

«Allah ile kul arasına girilmez» diyenler; taraf-ı ilâhiden, Allah ile kullar arasında elçilik yapmak üzere gönderilen peygamberleri hiç dü­şünmezler mi? Eğer peygamberler bu elçilik vazifesiyle gelmeselerdi, kendi başına kalan insanlar Hakkı bilemez, hidayeti bulamazdı,

Bazı kimselerin yanıldığı bîr husus var. O da, «Neme lâzım» sö­züdür, iman sahibi her insan, hemcinsinin irşadına çalışmakla vazi­felidir. Yolunu şaşırmış bir kimseyi ihmal etmeyip elinden tutmamız, •uyarmamız ve hidayete erişmesine yardımcı olmamız lâzımdır,

îslâmi-yetin bizden istediği ve insanlığın icabı budur.
Bu husustaki atâlet, nefsin tembelliğinden ileri gelmekte; irşad vazifesini yaparken, karşılaşacağı zahmete tahammül edemeyişten ve nefsine güven duymayışmdan doğmaktadır.

Bir kimse halkı, Hakkın yoluna çağırma ve onların hidayetine ça­lışma karşılığında Allahü Teâlâ'nın ikramını bilmiş olsaydı bu yoldan hiç. ayrılamazdı.
insanları Allah'ın kitabına, dinine ve hidayetine çağırmak enbiya­nın yolunda yürümek ve onların sünnetiyle âmil olmak demektir.' Bu kadar şerefli bir hizmet tasavvur edilemez.

Hutbemizin başında .okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyrulmak-tadır:
«De ki: Ey insanlar, sîze R a bb i n izden hak gelmiştir. Artık kim hi­dayeti kabul ederse o, ancak kendi fâidcsî için hidayete ermiş, kim de saparsa o da yalnız kendi zararına sapmış olur. Ben sizin başınızda bir bekçi de değilim a!» (1).

Peygamber Efendimiz de hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

«Allah'ın, senin iki elin üzerinde (yani senin gayretinle) bir ada­
mı doğru yola getirmesi, senin için, üstüne güneşin doğduğu ve bat­tığı şeylerden hasarlıdır» (2

-
Bir kimsenin bizim vasıtamızla hidayete ulaşması dünyalara sa­hip olmamızdan daha kârlı ve hayırlıdır. Çünkü dünya malı fânidir, tükenir. Âhiret sermayesi olan sevap ne tükenir ne de zarara uğrar. Fâniyi tükenmeyenle değiştirmek için Hakkın yolunda ve halkın ir­şadında olmak gerekir.

Aziz mü'zninler!

Bir âmâ düşününüz; tehlikeli bir yolda yürümeye çalışmaktadır. Takip ettiği yolda uçurum ve derin su gibi tehlikeli şeyler bulunmak­tadır. Üç adı^n ötesinden habersiz yürüyen bu gözsüzün felâkete doğ- ru gittiğini görüp de ses çıkarmamak yapabilir iniyiz? «Bana ne, ne hâli varsa kendi basarsın» diyebilir miyiz? Asla!

Yaşadığımız cemiyetin içinde, gözsüz kimseden farksız, öyle kar­deşlerimiz vardır ki, İslâmî ve ahlâkî bakımdan hatalı bir yolda bu­lunmakta ve âmâ kimse gibi tehlikeli safhalar geçirmektedir. Manevî gözü, gaflet çamuru ile mülenmiş, kalbi günah lekeleriyle kirlenmiş bulunmaktadır.
Göstereceğimiz küçük bir alâka, o kardeşimizin imanını tehlike­den kurtaracak, yolunu ve ahlâkını düzeltmeye sebep olacaktır.

Müs­lüman olarak bize aüşen vazife, o kardeşimize dinî bakımdan yardım­cı olmak, bilmediklerini öğretmek, itiyat edindiği fenalıklardan uzak­laştırmaktır. Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

«Kim bir hayra delâlet ederse onu yapanın ecri (kadarı) da ken­disine (âid) dîm (3).
Evet, halkı hidâyete ulaştırmak kolay sayılan işlerden değildir.

Fakat, şartlar ne kadar ağır ve zor olursa olsun din kardeşlerimi­zi irşada çalışmak en kudsî vazifemizdir.
Bir vazifenin zorluğu, onu terk veya ihmale sebep teşkil edemez. Zor olan işlerin ecri ve mükâfatı da büyük olur. Bu uğurda karşılaşa­cağımız zahmetlere katlanmak icap eder. Ümmetini hak yoluna ça­ğıran peygamberler, tahammül dışına çıkan işkenceler karşısında hak yolunda yürümüşler ve asla gevşememişlerdir.

Hoş kokulu ve rengârenk güller, dikenli dallarda açmaktadır. Yonca ve ayrığın dikeni yoktur fakat çiçeği de yoktur. Cennet de Rab-bimizin rızası da nefsin hoşlanmadığı zorlukların ardında gizlenmiş­tir. Bu engelleri aşmadıkça arzumuza ulaşmak mümkün değildir.

Din kardeşlerim!

Hidayet, inşam saadete ulaştıracak yola girivennektir. Bir kim­senin hidayete erişmesi için, hidayeti araması ve yoluna girmesi ge­rekmektedir
.
însan oğlunda, Allah tarafından bahşedilen cüz'î bir irade vardır, ihtiyarî olan işlerde, kulun bu iradeyi kullanması küllî iradenin su-duruna sabep teşkil eder. Kul. iyilik veya kötülüğü islemeye karar ve­rince Cenab-ı Hak onun istediği kudreti yaratır. Böylece kul hidâye­te veya dalâlete erişmiş olur.
Kul, iradesini kötüye kullanıp dalâlete düşünce «Allah bana hi­dayet etseydi ben de doğru yolu bulmuş olurdum» derse Cenâb-ı Hak­ka karşı bühtan etmiş olur. Biz istedik de Hak vermedi mi? Biz iyilik yapmak karanına vardık da

Allahü Teâlâ muhtaç olduğumuz kudre­ti halk etmedi mi?
îyi niyyet sahibi olalım ve doğru yola yönelelim ki Allah da bizi hidayete eriştirsin


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Yeni Hutbe Kitabi

MollaCami.Com