Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Sabir

Muhterem Müslümanlar!

İnsan oğlunun her sahadaki başarısı, sabra bağlıdır, İlim ve san'-atta yükselmesi, ticarette ilerlemesi, ibadette devamlılığı hep sabırla­dır.
Sabırsız çiftçi harman, sabretmeyen talebe irfan sahibi olamaz. Sabırsız asker zaferi, sabretmeyen çırak hüneri elde edemez.
Sabır; güçlükler karşısında, Allah'tan korktuğu ve rızasını ümid ettiği için, nefsini (fenalığa bırakmayıp) tutmaktır.
Sabır; tökezlemeyen bir binektir, insanı sür'at ve emniyetle eme­line ulaştırır.
Sabır, saadet kapısının anahtarıdır.
Sabır, dertli gönlün tesellisine ve ilâhî rahmetin tecellisine vesi­ledir.
Sabır, muvaffakiyetin ilk ve son şartıdır.
Sabır, cennet hazinelerinden bir hazinedir.
«Sabır, imanın yanında, cesedde baş gibidir» (1).
Tek kelime ile sabır, dünya ve âhiret nimetlerini elde etmenin en mühim şartıdır. «Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir» (2).
Aziz mü'minler!
Sabır, başlıca üç kısma ayrılır: Belâlarda sabır, farzları yerine getirmekte karşılaştığımız güçlüklerde sabır ve şehvanî arzulara uy­mamak hususunda sabır.
İmtihan âlemi bulunan dünya hayatında, insan birtakım imti­hanlar ile karşılaşacaktır. Bundan kaçmanın imkânı yoktur. Bazı ya­kınlarımızın fâni hayatı son bulacak, hastalandığımız veya iflâs et­tiğimiz olacaktır. Bu gibi hâdiseler karşısında sabretmesini bilir ve
kulluğun gerektirdiği teslimiyeti gösterirsek ilâhî imtihanda muvaf­fak oluruz. Aksi halde hem kader-i ilâhî yerini bulur hem de biz im­tihanı kaybetmiş oluruz. Halbuki mü'min, nimete şükrederek sevaba, mihnete sabrederek saadete ulaşacaktır.
Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: «Andolsun, sizi biraz korku (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsûllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabre­denlere (lûtf-u keremimi) müjdele» (3).
Güzel kokuları ile insanı gaşyeden, rengârenk güllerin sapında dikenler doludur. Güle talip olanın dikenden şikâyeti olmaması gere­kir. Rıza gülünü dermek isteyenlerin belâ dikenlerine tahammül gös­termesi lâzımdır.
Bir hadîs-i kudsîde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
«Ben bir kulumu gözsüzlüğe uğrattığımda, sabredecek olursa, iki gözüne karşılık kendisine cenneti veririm» (4).
Allah kulunu imtihan ederken, onun tahammül edemeyeceği bu­seyi yüklemez. Verdiği belâ kadar sabır da ihsan eder, sabır, bir zırh­tır. Onu giyen belâların tesirinden kurtulur.
Allah Teâlâ'nın emirlerini yerine getirmeye, ibadet adı verilmek­tedir; belâlara tahammül göstermek de Allah'ın emirlerindendir. Bu buyruğa itaat ibadetin ta kendisidir. Nahl sûresinin 127. âyetinde buy-rulmaktadır ki:
«Sabret. Senin sabrın Allah (in tevfikına istinad) dan başka (bir şey) değildir...»
Allah Teâlâ, kulunu günahlardan temizlemek için iki yol açmış­tır. Biri tevbe, diğeri sabırdır. Tevbe eden günahlarından arınır. Sab­reden kimse günaha bulaşmaz. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmakta-dır:
«Bir mü'mine yorgunluk, hastalık, düşünce, keder, acı ve kaygı­dan diken batmasına kadar, isabet eden herhangi bir şey karşılığın­da muhakkak Allah onun hatalarım örter (bağışlar)» (5).
«Allah, kuluna hayır (eriştirmek) dilerse onu bir musibete uğra­tır» (6).
Yıldırımların yüksek yerlere düştüğü gibi, belâların şiddetlisi de enbiyâ, sonra evliya, ondan sonra diğer sâlih kimseler üzerine gelir.
Peygamber Efendimiz, Uhud harbinde iki dişi kırılınca sabır ve tahammül gösterdi. Kendisine bu hâli reva gören putperest kavmin aleyhinde dua etmedi; bilâkis gelmesi muhtemel belâlara karşı şöy­le yalvardı:
Yâ Allah, kavmime hidâyet ver. Onlar, (hakikati) bilmiyorlar».
Şahısları, büyük insan yapan husus, gelen bir felâket ânında ilk takındığı tavırdır. Bu hareket onu ilâhî imtihanda muvaffak kılar. Bu davranış, onun adını dülere destan eder. İlk anda gaflet gösterir de ilâhî takdire isyan mânası taşıyan bir söz sarf ederse imtihanı kaybeder. Bundan sonra sabır göstermiş olsa bile artık hayrı olmaz. Buhâfî ve Müslim'in ittifakla naklettikleri bir hadîs-i şeriften öğre­niyoruz ki: Resûlullah Efendimiz kabristandan geçiyordu. Orada bir kadın ağlamakta idi. Kendisine şöyle hitap ettiler:
«Allah'tan kork ve sabret». Kadın, Resûlullah'ı tanıyamamış ve: «Benden uzaklaş! Sen, benim uğradığım musibete uğratılmış de­ğilsin» demişti. Ashap tarafından kadına «(Sen ne yaptın!) O, Pey­gamber (s.a.v.) dir» denildi. Kadın, hemen Peygamber Efendimize geldi. Onun yanında kapıcılar (ve muhafızlar) bulmadı. (Resûlullah Efendimizden özür diledi) ve:
«Ben sizi tanıyamamıştım,» dedi. Resûl-i Ekrem buyurdular ki: «c (Makbul olan) sabır, (belânın) ilk çarptığı zamanda (n itibaren gös­terilmiş olan) dır».
En sert hububat, ateşte kaynatılınca pişmektedir, insanları pi­şiren ve kâmillerin sohbet sofralarına çıkaran şey, çekilen dertlerdir. Onun için Hacı Bayram-ı Veli:
«Çiydik, pişdik elhamdülillah» demektedir. Cenâb-ı Hak da kitâb-ı ilâhîde şöyle buyurmaktadır:
«Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektin» (7).

Ebû Rabah oğlu Ata, diyor ki: îbn-i Abbas bana:
— Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:
— Evet, cevabını verdim. O:
— Şu siyah kadın, Peygamber Efendimize gelerek:
«Ben, sar'aya tutulup bayılıyorum. (O sırada) açılıyorum. Benim için Allah'a dua edin» dedi. Resûlullah:

«Eğer diler, sabredersen sana cennet vardır, istersen sana afiyet vermesi için Allah'a dua edeyim», buyurdu. Kadın da:

«Sabredeceğim» dedi ve şöyle devam etti: «Hiç şübhesiz ben açı­lıyorum. Bari benim açılmamam için dua ediniz» dedi. Resûlullah ona (istediği şekilde) dua etti (8).

ibadetlerimizi ifa etmekte karşılaştığımız bazı zorluklar olur. Fa­kat uykusuzluğa katlanmayan, namaz kılmayan, açlık ve susuzluğa sabretmeyen, oruç tutmayan, yol meşakkatlerine tahammül gösterme­yen hac vazifesini ifa etmeye güç yetirebilir mi?
Nefsimiz; sıcak yataktan kalkıp soğuk su üe abdest almak, uy­kuyu terkedip camiye gitmek, uzun ve sıcak günlerde Ramazan-ı şe- rif orucunu tutmak, hac yolculuğunun meşakkatlerine katlanmak is­temez.

Nefse, sabır silahı ile karşı koyan ve bu hususlardaki zahmetlere katlanan zaferyâp olur.

Şehvanî isteklere karşı sabır göstermek, vazifemizdir. Nefsin is­teklerine kapılmamak, ancak sabırla mümkün olabilir.

Hutbemize bir âyetin meâliyle son verelim,

Yirminci Hutbe
(9) Sûre-i Hûd. 115.
«Sabr-u sebat et. Zira Allah iyi hareket edenlerin mükâfatım za­yi etmez» (9).


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Yeni Hutbe Kitabi

MollaCami.Com