Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
Kibir
Muhterem Müslümanlar!
Allahü Teâlâ, insanoğluna çeşit çeşit ve pek çok nimetler vermiştir. İnsan, bu nimetlerin hakiki sahibim unuttuğu zaman gaflete düşer; mal; ve servetin, güç ve kuvvetin kendisine ait olduğunu sanır da büyüklük taslamaya başlar. Hava verilmiş balon gibi, benlik duygusu kabarır, artık kendinden, başka bir kimsenin ne fikrini beğenir ne de yaptığından hoşlanır. Tamamen hakikatin ifadesi olsa da, başkasının sözü ile hareket etmez; dinin hakikatlerini bile başkasının ağzından duysa kabul etmez. Kendisini, akılda dahî; kuvvette, rüstem ve servette üstün görür. Netice itibariyle bu duygu, insanı inkâr fırtınasına kaptırır ve kendi öz nefsine taptırır.
iblis, büyüklük taslaması yüzünden, kendinin ateşten, Âdeıaıin topraktan yaratıldığını iddia edip Allah'ın emrine karşı gelmedi mi?
Fir'avn, kibir yüzünden, Tanrılık dâvasına kalkıp «Ben sizin en yüce Rabbinizim» diyerek kavmini kendisine taptırmış ve bu yüzden Allah'ın kahrına uğramıştı.
Nemrud, kibre kapılıp, ülûhiyet iddiasına kalkıştı. Onun kafasındaki tanrılık sevdasını Cenab-ı Hak bir sivri sineğe parçalattı.
Bizden evvel yaşamış, kimi yel ve kimi sel ile helak olmuş, kimi yere geçmiş kavimlerin batış sebeplerini Kur'ân~ı Kerim şöyle açıklamaktadır: «Onlar, yer yüzünde büyüklük taslamîşlardı» (1).
Halbuki insan, vicdan aynasının karşısına geçip bir kendine bir de âlemlere baktığı zaman ibretle görecektir ki, kâinatın yanında kendi varlığı pek küçük ve bir nokta kadar silik kalır. Dünya ve dünyadan daha büyük semavî ecramın milyarlarcasınm gezip dolaştığı bu kâinat içinde insanın varlığı ne olabilir?
Diğer insanlara kıyasla bizim üstün bir tarafımız yoktur. Onlar-la hilkatte bir eş, hakikatte kardeşiz; hep Hazret-i Âdemin ve Haz-refc-i Havva'nın çocuklarıyız. Yaratılıştaki değerler bakımından aynı seviyede bulunan insanlar arasında mal, servet, güç ve kuvvet iftihar vesilesi olamaz.
Güçlü kuvvetliyim arkam var deme,
insanı sırtüstü yere seren var î ,
Insan, aslî maddesini düşünecek olursa karşısına bir yığın çamur, çıkar. Balçıkla iftihar, akıllı kimsenin yapacağı bir iş midir? Fakat aklın da yanılması ve dalâletleri vardır. Aklın sapkınlığı, hevâ ve heveslerin peşine takılmasıdır.
Büyüklük ve azamet, Allahü Teâlâ'ya mahsustur. Kim kendinde büyüklük görür ve kibir taslarsa Allah onu zelil eder. Güneş, ışığını ayaklar altına serdiği için yücelmiştir. insan, tevazuda güneş gibi olmalı ki, Allah onu başlara tâc etsin!
Bir tohum, benliğini korumadıkça filizlenip gelişemez; toprağın sinesine düşüp mahvolduğu zaman, yeşerip filizlenmeye başlar.
Hangi dalın meyvesi çoksa başı aşağı iner. Meyvesiz dal ise havaya doğru boy verir. Bir yay gibi, tevazu ile eğilen kimsenin duaları Allah tarafından kabul olunur. Başı tekebbürle havaya kalkan insan, menzile ulaşamaz.
Aziz mü'miriler!
Şeref ve itibarı, büyüklük taslamakta arayanlar onu hiçbir zaman bulamazlar.
Başı; tevazu ile rükûa, huşu ile sucuda varan insan, kendini toprak seviyesinde görüp mahviyet gösterirse Allah onu yüceltir. Cismiy-le yeryüzünde, ismiyle mele-i âlâda değer kazanır. Okumuş olduğum âyet-i kerimede buyrulmaktadır ki:
«insanlardan (kibirlenip) yüzünü çevirme. Yeryüzünde şımarık yürüme. Zira Allah her kibir taslayan, kendini beğenip öğüneni sevmez» (2).
Kibir cinnetine tutulan kimse, Hakkın cennetine giremez.
Resû-lullah Efendimiz bir gün şöyle buyurdular:
«Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez». Bunun üzerine ashabtan bir zât:
«Bir adam, elbisesinin güzel ve ayakkabısının iyi olmasını seyer. (Bu da kibir midir?)» dedi.
Resûl-i Ekrem:
«Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir hakkı reddetmek tc insanları hakir görmektir» buyurdu (3).
Peygamber Efendimiz tevâzuun kemâl mertebesinde bulunduğundan dolayı, yoksulların ziyaretine gider, kölelerin davetine varır ve fakirlerle oturup kalkardı. Ashabının yanına vardığı zaman boş bulduğu yere ve onların arasında otururdu.
Âkil isen kimseye etme hakaretle nazar. Sırçayı gevher bil ey dil, serçeyi ankâ gözet.
Bâyezid Bistâmi Hazretlerine «Bir kimse ne zaman mütevazı olabilir?» diye sorulmuş, verdiği cevapta
Kendine mahsus (manevî) bir makam ve hâl görmediği, halk içinde kendinden daha şerli bir kimse bulmadığı zaman» buyurdu.
Bir kul, Allah için tevazu gösterirse Allah o kimseyi yüceltir. Ömer b. Abdülaziz'e bir aksam misafir gelmişti. Yatsı namazından sonra bir şey yazmaya başladı. Misafir de yanında oturuyordu. Kandilin yağı azalmış, sönme vaziyeti göstermişti. Misafir.
— Kalkıp kandile yağ koyayım, dedi. O:
— Bir kimsenin, misafirine hizmet ettirmesi mürüvvete uymaz, dedi. Misafir:
— O halde hizmetçiye haber vereyim, dedi. O:
— Hayır! O, simdi ilk uykusundadır, uyandırmak doğru olmaz, cevabını verdi. Kalkıp bardağı kendi getirdi ve kandile yağ koydu. Misafir:
— Ey mü'minlerin emiri, neden kendiniz kalktınız? deyince Ömer b. Abdülaziz:
— Ömer olarak gittim, Ömer olarak döndüm. (Değişen bir şey olmadı). Allah yanında insanların hayırlısı alçak gönüllü olanıdır, dedi.
Tevazuun en üstün derecesi, Müslümanlarla karşılaştığında önce selâm vermek, bir yere varınca aşağıya oturmak ve kendisinin iyilik ve takva ile anılmasından hoşlanmamaktır.
Tevazu sahiplerine karşı alçak gönüllü davranmak, îslâmî bir edep ve insanca bir harekettir. Ashâbtan Zeyd b. Sabit hayvanına binmiş bir haldeyken Abdullah b. Abbas onun özengisini tutmak için ya-niha yaklaştı. Zeyd (r.a.) :
— Ey Resûlullah'ın amucasının oğlu, ne yapıyorsunuz? dedi. Ib-ni Abbas:
— Bilginlerimize böyle davranmamızı bize Resûlullah emretti, cevabını verdi. Zeyd b. Sabit İbni Abbas'ın elini tuttu, öptü ve:
— Ehl-i Beyte karşı böyle davranmamızı da bize Resûlullah emretti, cevabmı verdi. Ne üstün kemâl, ne yüce tevazu! Büyüklerin halleri, hallerin büyüğüdür,
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
«Mütevazı insanları gördüğünüzde onlara alçak gönüllü davranınız. Büyüklük taslayanlan gördüğünüzde onlara karşı büyüklük gösteriniz. Bu onlan küçültmek ve alçaltmaktır. Böyle hareket ettiğiniz için size sadaka (sevabı) vardır».
Hutbemize bir âyet meâliyle son verelim:
«Yer (yüzün) de kibr-ü azametle yürüme. Çünkü (ne kadar bas-san) arzı cidden yaramazsın, boyca da asla dağlara eremezsin» (4).
Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi
Yeni Hutbe Kitabi
- Borc
- Agac dikmenin faydalari
- Adaletin ehemmiyeti
- Akrabalarimiza karsi vazifelerimiz
- Allah'a iman
- Allah Korkusu
- Allah'i zikr etmek
- Berat kandili
- Ana baba Hakki
- Arkadaslik münasebetleri
- Bidatlardan Kacinmak
- Borc alip verme
- Camilerin Imari
- Cennet ve Cehennem
- Cimrilik ve zararlari
- Cömertlik
- Dilimizi koruyalim
- Dünya icin calismak kötümüdür.
- Ehli beyti Sevmek
- Emanet hiyanet etmemek
- Eshabi kiramin fazileti
- Evlat Terbiesii
- Evlenmek
- Evliyaullah ve keramet
- Ezan ve müezzinlik
- Fitne zamaninda ne yapmali
- Giybet etmek
- Giyinip kusanma
- Güzel Ahlak
- Haccin farziyyeti
- Haram ve yasak olan seyler
- Hasedin fenaligi
- Hastaliklardan korunmak
- Hayra delalet etmek
- Ibadet
- Ibadet yapmak
- İcki
- İhtikarin zararlari
- İlmin degeri
- Imanin degeri
- İnsan haklarina saygili olmak
- Insanin dine olan ihtiyaci
- İsrafin zararlari
- İstanbul'un fethi
- Iyi zan Beslemek
- İyiligi tavsiye
- Kabir ziyareti
- Kadir Gecesi
- Kanaatin Degeri
- Kibir
- Kitablara iman
- Kiyametin kopmasi
- Kumarin zararlari
- Kurani kerimin Fazileti
- Kurban bayrami
- Kurban kesmek kimlere vaciptir.
- Meleklere Iman
- Mevlit kandili
- Mirac kandili
- Mümin Nasil olmalidir
- Müslüman türk dostlugu
- Nafile namazlarin ehemmiyeti
- Nefis murakebesi
- Nifak Hastaligi
- Nimete sükür etmek
- Niyetin ibadet teki yeri
- Orucu nasil tutmaliyiz
- Ölüm ve ötesi
- Peygamberlere iman
- Ramazan Bayrami
- Regaib gecesi
- Rizkini helal yollardan kazanmak
- Rüsvetin zararlari
- Sabir
- Sadakanin dinimizdeki yeri
- Salaveti serifenin faydalari
- Sanat
- Selamlasmak
- Sögüp saymanin fenaligi
- Tefrikanin zararlari
- Temizlik
- Tesettür
- Tevbe
- Vatan müdafasi
- Yalanci sahitligi
- Yalancilik ve yalanci sahitligi
- Yeme icme adabi
- Yetim mali yemek
- Zekat
- Zina
- Züht ve Zahitler
- Zulmün Fenaligi