Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Dilimizi koruyalim

Muhterem Müslümanlar!

İnsan vücudunda; hem iyiliğin hem de kötülüğün vasıtası olabi­lecek âlet vardır. O da dildir. Onu iyilikte kullanmak ve kem söz­den korumak, dinimizin emirlerindendir,
Kalbde birikmiş ve mayalanmış sözler, dil ile ifade edilir. Dil, kalbin tercümanıdır.

İmanın ikrarına ve dinin ihyâsına vasıta olan dil, bu hizmetle­rin aksi olan küfre ve dinin ifnasına da âlet olabilir
Dil, verdiği bir emirle iki orduyu harbe tutuşturur. Bir «dur» ku­
mandası ile de ateşi kestirir.
,
Vücut ikliminaeki kalb sultanının ıslahı ve iyi niyetlerle bezen­mesi, dilin iyileşmesine sebep olur. Aksi halde dili düzeltmek müm­kün olmaz.

İyi sözleri konuşmak, kalbin ıslahı ve fikrin düzelmesiyle müm­kün hale gelir. Resûluiiah Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

«Cesette bir et parçası vardır. O, iyileştirmişe cesedin tamamı ıslah erîiimiş olur. O bozuiduğu vakit vücudun tamamı bozulur. Dik­kat edin o, kalbdirîî). Bu hadîs-i şerif, dilin ıslahının, kalbin iyileşme­sine bağlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Dinin süzgecinden geçmeyen sözler, fena lâf veya mâlâyânî ko­nuşmalar adını alır. İnsan, aklına ve ağzına geleni değil, faydası olan sözü konuşmalıdır. /Bunun içindir ki

Resûluüah Efendimiz şöyle buyurmuştur:

«Allah'a ve âhiret gününe inanan, hayır söylesin veya sussun» d).

Konuşma gümüş kadar kıymetli olsa bile sükûtla altınlaştınl-malıcar. Zira kemâl ehli kemâlâtım sükût ile bulmuşlardır. Kemâlâ-tı, kem sözlere âlet olan bu1 dil sahibi kazanamaz. İmanın nuru, kö­tü söz ve hareketleri terk etmekle kemâle erebilir.

Bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

«Kal, dilini (bazı) konuşmalardan koruyasıya kadar imanın ha­kikatine (kemâline) ulaşamaz (2).

Dil, konuşmak için yaratılmıştır. Fakat lüzumlu ve faydalı olanı konuşmak ve sözünü yerli yerinde sarfetmek gerekir.
Ya söyle sözü, güiîer nîsâr et; Ya sarnt-ü sükûtu ihtiyar et.

Faydası olmayan konulmalar da insanın sararmadır. Değil mi ki faydasızdır, o halde zararlıdır. Biri Nasreddin Hoca'ya, «Bir tepsi bak­ lava gidiyor» demiş. Hoca, merhum, «Bana ne!» demiş. O kimse, «Fa­ kat sizin eve gidiyor;) deyince Hoca, «Sana ne» cevabını vermiş. Öy­ le ya faydasız sözden bana ve sana ne fayda vardır? Resûluiiah Efen­
dimiz buyuruyor ki:
.
«(Kim çok konuşursa hatası çok olur. Hatası çok olanın günâhı çoğalır. Günâhı çok olana ateş daha elverişlidir» (3).

Allahü Teâlâ okumuş olduğum âyet-i kerimede şöyle buyurmak­tadır:

«Dillerinizin yalan yere vasıflandıra geldiği şeyler için "Şu ha-lâldir, bu haramdır" demeyin. Çünkü (bu suretle)

Allah'a karşı ya-ana düşmüş olursunuz. Allah'a yalan düzenler ise, şüphe yoktur ki asla felah bulamazlar» (4).

Din kardeşlerim!

Kalb, sözlerin hazinesi; ağız, kilidi ve dil anahtarıdır. Dil, kilidi açmazsa kalbdeki kötülükler meydana dökülmez. Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi buyuruyor ki:

«Kim öfkesini kovarsa Allah ondan azabını kaldırır. Kim dilini (kötü sözden) korursa, Allah da onun ayıbını örter» (5).

Dilin öyle cürümleri olur ki, cirmi ile kıyas edilemez. Mızrakların açtığı yara, iyileşebilir. Fakat dilin yarasına çare bulunamaz. «Âdem oğlunun hatasının çoğu, dilinden (gelmekte) dir» (6).

İmam söndüren küfür lafızları, dilin en büyük zararı değil mi­dir?

insanın kalbine nifak tohumunu saçan yalancılık ve verdiği söz­de durmamak, dilin hatası değil midir?
Mahkeme huzurunda, haklıyı haksız çıkaran yalan şahitliği, di­lin suçu değil midir?

Ocakları söndüren ve dostları küstüren iftira, dilin cürmü değil midir?

Zehirli bir hançer gibi, kulaktan kalbe kadar saplanan sövme, halkın içine çıkamaz hale getiren istihza, dilin günahı değil midir?

Ölmüş kardeşinin kokmuş etini, didiklemeye eş tutulan gıybet; insanların arasını açmak için, birinden söz alıp diğerine götürmek di-,1in belâsı değil midir?

Üç kuruşluk dünya malına, rayiç kazandırmak için Cenab-ı Hak­kın adını şahit gösterip yemin etmek, dilin irtikâp ettiği rezalet de­ğil midir?

İnsan, ağzından içeri giden lokmayı nasıl kontrol ederse, konu­şacağı sözleri de süzgeçten geçirmelidir. Allahü Teâlâ; gözü iki, ku­lağı çift yaratmış fakat dili tek olarak halk etmiştir. Bunun hikme­ti, iki defa bakıp, iki defa dinleyip sonra bir söz konuşmamız için­dir.

Konuşmaktan doğan zarara, karşı «Sükût eden kurtuldu» buy-rulrnuştur. Dünya ve âhirette felah arıyorsak bunu kendimize düs­tur etmeliyiz.

Din kardeşlerim!

Allahü Teâlâ'nın ihsan buyurduğu bu dil ile pek çok hayırlı iş­ler yapabiliriz. Meselâ:

Her harfine on sevap verilen Kur'ân okumak, Resûlullah Efendi-mize salât okuyup selâm göndermek, Allah'ın adını zikrederek feyz almak ve hatalarımıza tevbe etmek gibi!..

Çocuklarımıza iman ve İslâmı, din kardeşlerimize ahlâk ve fazi­leti öğretmek gibi!

Memleketin kalkınmasına temel teşkil eden iktisadî ve sınaî ça­lışmaya teşvik etmek gibi!
Hazret-i İsa demiştir ki:

«Allah'ın adı anılmadan yapılan her konuşma boştur. Tefekkür-süz her sükût gaflettir. İbreti olmayan bir bakış da faydasızdır» (7).

Akıllı insanın dili, kalbinin ardındadır. Konuşmak dilediği vakit, kalbine müracaat eder. Eğer söz, onun lehine ise söyler. Şayet lehine değilse kalb dili tutarak konuşturmaz.

Cahilin dili ise kalbinin yanındadır. Ağzına geleni, kalbine danış­madan konuşur.

Hazret-i Lokman demiştir ki: «Sükût hikmettir. Fakat onu yapa­bilen azdır».
Süfyân-ı Sevrî Hazretleri diyor ki:

«Bir adama ok atmaklığım, dilimle (söz) atmamdan hayırlıdır» '(8).


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)