Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Akrabalarimiza karsi vazifelerimiz

Muhterem Müslümanlar!

İnsanoğlu çoğalıp küre-i arzın her tarafına yayılınca aralarında nesep ve soy cihetiyle yakınlık bağları teşekkül etmiştir. Hısımlar ara­sındaki münasebetlerin insanî bir şekilde cereyan edebilmesi için bir­takım hükümlerin konulma zarureti doğmuştur. Dinimiz, bu kaide ve hükümleri açıklayarak, akrabalarımıza karşı vazifelerimizi tayin buyurmuştur.

Hısımların birbirlerine karşı olan vazifeleri, diğer insanlara kar­şı bulunan mükellefiyetlerinden daha ilerde ve daha çoktur. Meselâ: İki komşudan biri, hısımlarımızdan olsa onun iki hakkı vardır. Bun­lar, hısımlık ve komşuluk haklarıdır. Diğerinin sadece komşuluk hak­kı vardır.
Akrabalar arasındaki hak ve vazifelerin korunması, iyi geçinme­nin devamını sağlar. Şayet bu haklar çiğnenecek ve vazifeler yapıl­mayacak olursa hısımlık husumete döner ve akrabalar arasındaki mu­habbet söner.

Cenâb-ı Hak Kitab-ı Kerim'inde buyuruyor ki:

«Hısıma, yoksula, yolda kalmışsa hak (lar) mı ver. (Malını) israf ile saçıp savurma» (1).

Rabbimizin bu emri gereğince akrabamızın haklarını ödemek mükellefiyetindeyiz. O halde • onlara karşı vazifelerimizin nelerden ibaret olduğunu bilmek gerekmektedir.

Bu vazifeler; onlarla görüşüp konuşmayı, gidip gelmeyi ve mek­tuplaşmayı devam ettirmek; yardıma muhtaç olanları varsa, kendile­rine merhamet elimizi uzatmak, onlara iyilik ve ihsanda bulunmak gibi hususlardır.

Muhterem Müslümanlar!

tslâm dini, bu vazifelerin devamında cennet bulunduğunu müj­delerken hısımlarımızla alâkamızın kesilmesinde uhrevî sorumluluk olduğunu haber vermiştir. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
«Yakınlarına (karsı alâka ve yardımı) kesen (azabını görmeden) cennete giremez» (2)

Buharı ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir hadîs-i şeriften öğreniyoruz ki: Bir adam Resûlullah Efendimize gelerek:

«Beni cennete yaklaştırıp (cehennem) ateş (in) den uzaklaştı­ racak şey'i bana haber veriniz» dedi. Peygamber Efendimiz buyurdu­ lar ki:

«Allah'a ibadet eder ve ona hiçbir şey'i ortak tutmazsın, namazı­nı dosdoğru kılar, zekâtım verirsin ve akrabalık münâsebetlerini de­vam ettirirsin».

Halk arasında kaynaşma, tesanüt ve bağlılığın doğması; ilk önce hısımlar arasında başlar. Bunlar arasındaki bağlar gevşeyecek olursa diğer insanlarla anlaşmak zorlaşır. Zira hısımlarına merhamet ve saygı göstermeyen kimseye, diğer insanlar itimat ve sevgide tereddüt gösterirler. Böyle davranmakta da mazurdurlar. Zira hısımlarına hay­rı olmayanın diğer kimselere hiç hayrı olmaz. Bunun içindir ki Pey­gamber Efendimiz, bir hadîs-i şeriflerinde:

«Akrabalara karşı (münâsebetlerinizi) bir selâm (yollamak) la bile olsa devam ettiriniz» buyurmuşlardır (3).

Bu esbâb âleminde her şey bir sebebe bağlı, bir vesilenin doğması­na dayalıdır. Cenab-ı Hak, tecellilerini bu vasıtalarla perdelemiştir. Sünnet'üllahın cereyan tarzından haberdar olanlar, bu sebeplere baş vurup müsebbib'ül-esbabın ikramına intizar ederler. Murâd-ı ilâhî de kulun arzusu istikâmetinde ise dileği zuhura gelir.

«Kim ömrünün uzun, rızkının geniş olmasını ve kötü (bir şekil­de) ölmenin kendisinden uzaklaştırılmasını sevip arzu ederse Allah'­tan korksun ve akrabası ile arayı açmasın» (4).
İnsanların hayırca en ileride olanı kimdir? sualine, Resûlullah Efendimiz, «Rabbisinden en çok korkan, hısımları ile münâsebetleri­ni en iyi şekilde devam ettiren, mârufu emredip, münkerden nehye-• dendir» cevabını verdiler.
Peygamberlik mertebesinden sonra gelen yüce rütbelerden biri de SIDDIKLAR'ın makamıdır'. Hazret-i Ebûbekir'in serdârı bulundu­ğu bu zümreye kimlerin dahil olabileceği bir hadîs-i şerifte şöyle açık­lanmaktadır:

«Eğer sıddıklar (in makamın) a ulaşmak istersen, seninle alâka­sını kesen hışmınla münâsebetini devam ettir; seni mahrum edene ver ve sana zulnı edeni bağışla» (5).
Altın, topraktan çıkarken arzın tozları ile karışmış olarak çıkar. Onur. külçe halinde elde edilebilmesi, yüksek hararetli izabe fırınla­rından yanmaya ve erimesine ihtiyaç gösterir. Bu muameleye tâbi tu­tulmadıkça altını topraktan ayırmak kabil olmaz, insan oğlunun top­raktan yaratılmış benliğinde, altın ve gümüşten daha kıymetli, ma- nevî madenler gizlidir. Bunların ortaya çıkmasında da zahmetlere ve nefse güç gelen sıkıntılara katlanmak zarureti vardır.
Böyle hareket etmenin zor olduğunu söyleyenler çıkabilir. Fakat unutulmamalıdır ki rızâ-i ilâhi ve cennetler hep nefse güç gelen zor­luklar ardında gizlenmiştir. Bu dikenli yollan aşmadan arzusuna ulaşmak hayâl olur. Gül'e talip olanın, peşinen dikene razı olması ge­rekir. Dikensiz gül bahçesi arayan ayrık otundan başka bir şey bek­lememelidir.
Bir kimsenin hısımları, kendisine karşı kötü davransalar bile on­lara misli ile mukabele etmemelidir. Onların iyiliklerine karşı iyilik yapmak, hısımlık vazifelerini kemâliyle yapmış olduğumuzu göster­mez.

Peygamber Efendimize bir adam geldi ve:
«Eğer dediğin gibi (hareket eden bir kimse) oldunsa, sanki sen, onlara sıcak kül yedirdin!.. Sen bu (hareketi) ne devam ettikçe Al­lah tarafından (gelen) bir yardım senden ayrılmaz» (6).

Akrabamız, Müslüman veya kâfir olsun, ona karşı iyilik yapmak­tan ayrılmayacağız. Zira biz iyiliği, Allah'ın emri olduğu için yapmak­tayız.

Zekât verecek seviyede zengin olursak önce fakir bulunan oğlan ve kız kardeşimizle, sonra amuca ve hala, daha sonra dayı ve teyzemi­ze b.unlan takiben diğer fakirlere vermemiz gerekir. Bize karşı düş­manlık yapan hısımlarımıza yaptığımız yardımın sadakaların en üs­tünü olduğu açıklanmıştır (7).
Hısımlarımız bizim oturduğumuz memleketin içinde bulunuyor­ larsa haftada bir defa; mümkin olmazsa ayda bir kere ziyaret etmek gerekir. Bu ziyaretlerde, mümkinse, hediye götürmelidir. Zira hediyeleşme sevgiyi artırır ve sağlamlaştırır. Şayet maddî durumu müsaitdeğilse sadece ziyarette bulunmalı, yoksulluk bu vazifeyi ihmale sebep olmamalıdır.

İnsanın maddî bir yardıma gücü yetmese bile dili veya eliyle yar­dımda bulunabilir.


(6) et-Tâc. c. 5, s. 9.
(7) et-Terğib ve't-Terhib. c. 3, s. 341.


Şayet akrabası başka bir memlekette oturuyorsa mektup ve teb­rikle hısımlık vazifesini yapmaya çalışmalıdır. Bizzat giderek ziyaret­te bulunmak, daha büyük bir sevaba vesiledir.


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)