Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
Borc alip verme
Muhterem Müslümanlar!
Hayat yolunun düzü bulunduğu gibi, iniş ve yokuşu da vardır. Bu yolda yürüyen insan, bazan, hayatî zaruretler karşısında kalır. İhtiyaçlarını karşılama}^ elindeki maddî imkânları kâfi gelmez ve borç almak zorunda kalır.
Borç, sahibinin omuzlarını çökerten ve yüzünü kızartan ağır bir yüktür. İnsan, bu yükün altına girmemeye çalışmalı, masrafını iradına göre değil, ihtiyaçlarına göre ayarlamalı ve gelirinin bir miktarını kara günler için ayırmalıdır.
Kazancından fazla sarfiyat yapan, israf kapısını açmış olur. Saçıp savuran kimse, borçtan kurtulamaz. Hayatı boyunca borç altında yaşar, borçlu olarak ebedî hayata göçer.
Gelirimiz ile giderimizde muvâzene kurulmakla beraber beklenmedik bir hâdise karşısında kaldığımız olur. Ani bir hastalık, ölüm ve yangın gibi bir durum istemeyerek bizi borcun altına iter.
Böyle bir zaruret karşısında borç alacağımız vakit, Islâmî ölçüler dahilinde hareket etmelidir.
Alacağımızı senedli olarak almalı ve iki şahid de bunu imzalamahdır. îki erkek şahid bulunamadığı zaman, bir erkek ile iki kadın borç alip verme muamelesinin şahidi olmalıdır.
Borçlu bir mü'min; hayatî ve zarurî olan ihtiyaçlarından başka masraf yapmamalı, asgarî bir yaşama tarzı ile hareket edip bir taraftan da borcunu kapatma gayreti içinde olmalıdır. Resûl-i Ekrem Efendimiz buyuruyor ki:
«Hayırlılarınız, borcunu ödemekte en güzel (yolda) olanınızdır»
En güzel yol nedir? Hiç düşünmeden diyebiliriz ki, borcunu ödemekte samimî bir niyyet, eskiden olduğundan daha fazla çalışmaya gayret ve iktisada riayet göstermektir. Böyle hareket eden bir kula Cenab-ı Hak da yardımcıdır. Yeter ki o, bu ölçüyü elden bırakmasın. Allahü Teâlâ o kulım, koluna kuvvet ve malına bereket ihsan eder de düştüğü darlıktan kurtarır. Hiç ummadığı yerden rızık kapılarını açar
Kul, Allah'a tevekkül eder, ona inanır ve güvenirse Cenab-ı Hak da onu nusretiyle takviye eder. Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde buyuruyor ki:
«Borçlu, borcunu Ödeyinceye kadar Allah Teâlâ (nın yardımı) onunla beraberdir. (Fakat bu yardım) onun borcunun, Allah'ın sevmediği bir şey hakkında olmadığı (ve ödemeye gayret gösterdiği) takdirdedir» (2).
îslâmî hükümlere bağlı bir mü'min, borcunun tamamını Ödemeye muvaffak olmadan eceli gelecek olursa efrâd-ı ailesine, borcunun ödenmesi için vasiyyet etmelidir. Vasiyyet etmemek, yer altında, boynunda kul hakkı olduğu halde yatmaya sebep olur. Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
«Bir kulun, Allah'ın nehyettiği günahlardan sonra, Allah katında karşılaşacağı günahların en büyüğü, o adamın, üzerinde borç olduğu halde onu ödeyecek bir şey bırakmadan ölmesidir» (3).
Kul hakkı ile huzur-i ilâhiye giden, borcunu sevapları ile ödemek zorunda kalır. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
«Borcunu ödemek niyyetinde olan hiçbir kul yoktur ki, Allah tarafından bir yardım onun (la beraber) olmasın» (4).
Bir şahsın vefatı hâlinde onun yakınları, ilk önce borçlarım öderler. Bundan sonra, ölen kimsenin vasiyyeti varsa, malının üçte birinden onu yerine getirirler. Daha sonra, arkaya kalan malı, varisler arasında ve usulüne uygun olarak taksim ederler.
Borcun ödenmesi, ehemmiyet bakımından, vasiyyetten önce gelmektedir.
Ölen kimsenin yakınları, mevtanın borcunu ödemekte ihmal göstermemelidir. Zira, «Müzminlerin ruhu, (Ölümden sonra) borcu ödeninceye kadar, borç sebebine takılı kalır» (5).
îlâhî derecelere ve ebedî nimetlere kavuşabilmesi için, ölenin borçlarını kapatmalıdırlar.
(Dikkat: Buradan aşağısı haftaya okunacak
Aziz mü'minler!
Hutbemizde borç vermenin faziletinden bahsedeceğiz. Her Müslüman, içinde yaşadığı cemiyetin ve Müslümanların dertleriyle alâkadar olacak ve din kardeşlerine elinden gelen yardımı esirgemeyecektir.
Yiyeceksiz, giyeceksiz kalmış; hayvanı ölmüş, evi harab olmuş kimselerin derdine derman olacağız.
Onlara ödünç para vermek, veresiye'mal satmak suretiyle yardımcı olmak, dinî vazifelerimizin başında gelmektedir. Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
«Cennete girdim, kapısı üzerinde (şunu yazılmış) gördüm: "Sadaka (nın sevabı bire) ondur. Ödünç vermeninki (bire) on sekizdir." Dedim ki: "Yâ Cebrail, sadakanın (sevabı) nasıl on oluyor da ödüncün son sekiz oluyor?" Cebrail dedi ki: "Sadaka zenginin de fakirin de eline düşebilir. Ödünç ise ona muhtaç olan kimseden başkasının eline düşmez"» (6).
Okumuş olduğum âyet-i kerimede buyruluyor ki:
«Kimdir o ki Allah'a güzel bir ödünç versin de (Allah da) onu kat kat bir çok artırsın? Allah (kimini) daraltır, (kimini) genişletir. Siz (hepiniz) ancak ona döndürüleceksiniz» (7).
Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmaktadır: «Bir şeyin borç (verümes) i sadakadan hayırlıdır» (8).
Borçluya karşı takip edeceğimiz yol şöyle olmalıdır:
«Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa ona, geniş bir zamanına kadar, mühlet (verin). Sadaka olarak bağışlamanız ise sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz» (9).
Borçluya mühlet veren kimseyi Cenâb-ı Hak, Arş'ın gölgesinde barındıracaktır. Darda kalan kimseyi himaye kanadı altına alan Cenâb-ı Hak, kıyamet gününün tehlikelerinden koruyacaktır. Bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır:
«Kim bir borçluya mühlet verirse, günü dolmadan önce her bir gün için kendisine alacağı para miktarmca sadaka (vermiş gibi ecir) vardır. Mühlet dolduğunda yine müddeti uzatırsa her bir gün için
kendisine alacağının iki misli kadar sadaka (vermiş gibi sevap) vardır» (10).
«Halka borç veren bir adam vardı. Oğluna derdi ki "(Alacak için) fakire varırsan ondan geçiver. Olur ki Allah da biz (İm günahlarımız) dan geçer." Vefat edip Allah'a kavuştuğunda (Allah da) onun hatalarından geçti» (11).
Borç veren kimse, alacağı karşılığında, Allah rızasından başka hiçbir şey beklememelidir. Verdiği paraya karşılık olarak bir şey isterse tefecilik yapmış ve faiz almış olur. Bir kimse bir şahsa hitaben: «Bana şu kadar lirayı borç ver de arazimi sana emaneten vereyim. Borcumu ödeyinceye kadar onu ek dese ve bu şekilde borç alınıp verilse kerahetten hâli değildir» (12).
«Ödünç veren kimsenin bu yoldan menfaat temin etmesi, haramdır. Borçlunun alacaklıyı parasız olarak veya az bir kira île evinde oturtması veya ona emanet olarak bir hayvan vermesi yahut aldığından daha iyisini vermesi gibi işler dinen yasaktır» (13).
Bir kimse, paraca darda kalmış bir Müslümana, çarşı ve pazarda satılan fiatından daha fazla bir fiatla mal satıp onun bu malı ucuz fiatla paraya tebdiline sebep olması da mekruhtur.
însan bir iyiliği yaparken, faydalanmayı değil faydalı olmayı esas kabul etmeli ve bu yolda beklediği ancak Allah Teâlâ'nın rızası olmalıdır.
Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi