Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Ibadet yapmak

Muhterem Müslümanlar!

Allahü Teâlâ Hazretleri, iman ehlini, birtakım vazifelerle mü­kellef tutmuştur. Esasen âlemde gelişi - güzel yaratılmış hiçbir şey yoktur.

Gözlerimizi göklere çevirdiğimiz zaman, parlamakta bulu­nan yıldızlarda ay ve güneşte bir hareket görürüz. Yeryüzüne baktı­ğımız vakit esen yelde, akan selde, tozuyan yolda, sallanan dalda bir hareket müşahede ederiz. Yeşeren dallar; büyüyen varlıklar kendile­rine verilen vazifeyi ikmal için çalışmaktadır.

Allahü Teâlâ her şeye bir vazife yüklemiştir. Zerresinden kürresi-ne kadar her şeyin vazifesi olur da yaratılmışların en şereflisi bulu­nan insanın vazifesi olmaz mı? Vazifelerin en ağın âdemoâluna yük lenmiştir. Dağların, taşların, yer ve göklerin yüklenmekten korktuğu mukaddes emaneti insan yüklenmiştir.

Bu vazifelerin başında Cenab-ı Hakka karşı yapma mecburiyetin­de olduğumuz ibadetler gelmektedir.
İbadet; mükellef bulunan her insanın, Rabbisini tazim maksadı ile yaptığı iştir.

İbadet; kalb kâ'besinin içine çöreklenmiş nefs-i emmâre putunu kıran bir zülfikârdır.
İbadet, Cenab-ı Hakkın kulu üzerindeki bir hakkıdır.
İbadet; insanoğlunun, yaratılışındaki hikmeti idrak etmesi ve emr-i İlâhîye fiilî bir inkıyad göstermesidir.

Aziz mü'minler!

Kalbinde iman sabit olana ibadet vacip olur. İbadet, imanın ma­hiyetine dahil değil, fakat kemâline delildir, îbadetsiz bir şahsın kâ­mil bir imana sahip olması mümkün değildir.

Her peygamberin ümmetlerine imanı tebliğden sonra ilk söyle­diği vazife ibadet olmuştur. Bu hususla ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim­den birkaç misal verelim. Araf Sûresinin 59. âyet-i celilesinde buy-rulmaktadır ki:

«Andolsun Nuh'u kavmine peygamber gönderdik de: "Ey kav­mim, dedi. Allah'a kulluk edin. Sîzin Ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. Ben büyük bir günün üstünüze (gelecek) azabından cidden korkuyorum"».
Yine Araf Sûresinin içinde muhtelif âyetlerde açıklanmaktadır ki, Ad kavmine peygamber olarak gönderilen Hazret-i Hud; Semûd kav­mine peygamber tâyin edilen Hazret-i Salih; Medyen halkına

Allah'­ın Resulü olarak gönderilen Hazret-i Şuayb'in söylediği hep «Ey be­nim kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur» demek olmuştu.

Ateşten harareti, buzdan soğukluğu ayırmak nasıl kabil değilse ibadeti İslâmiyetten ayırmak da kabil değildir. Ateş ve buz, bu vasıf­larını kaybetmedikçe, söndürülüp eritilmedikçe, nasıl yakıcı ve üşü-tücü birer cisim ise İslâmiyet, Allah'ın gönderdiği şekil ve safiyetini koruduğu müddetçe ibadet kendiliğinden akla gelecektir.

İnsan için ibadet, ruhî bir ihtiyaç ve kalbî bir gıdadır. İnsan bu ihtiyacı vahiy ve nübüvvet müessesesinin tebligatına uygun olarak yapmayacak, kalbin ve ruhun gıdasını vermeyecek olursa, ruhta buh­ran ve kalbde ıstıraplar başg'österir. Hâl-i tabiîsinde verilmeyen bir ih­tiyacı, ruh, gayr-i meşru kanallardan temin etmek ve tatmin olmak ister. Tarih boyunca görülen putperestlikler, iman nurundan mahrum olan insanların taşa, ağaca, demire, altına, gümüşe ve bazı hayvanla­ra tapınması; ruhun ihtiyacı olan ibadet gıdasını vermeyen insanla­rın uğradıkları feci sapkınlıklardır.

Âbdin değeri, mabuduna bağlılığı iledir. Bir insan, Allah'a kul ol­madıkça velî olamaz. Allah'a kul olmadıkça imana sahip olamaz. Al­lah'a kul olmayan, iyi bir insan olamaz.

Bir kimsenin en yüce mertebesi, Allah'a kul olmasıdır. Onun için­dir ki kelime-i şehadetin içinde Peygamberimizin, abdiyyeti risaietin-den önce anılmaktadır. Bunun içindir ki, mucizevî bir tecelli olarak beşikte konuşan Hazret-i İsa:

«Ben, Allah'ım kuluyum» demiştir. Zünnûn-ı Mısrî diyor ki:
«İbadet; Allah Teâlâ'nın her halde senin Rabbin olduğu gibi, se­nin de her hâl-ü kârda ona kul olmandır».
İnsan bu şuura ererse, yaptığı her işin Allah'ın emrine uygun düş­mesini kendisine prensip edinir.
Ebû Aliyy ed-Dakkâk diyor ki:

«İbadetten daha şerefli bir şey ve mü'min için kul olmaktan da­ha mühim bir rütbe yoktur».
Mevlâna Celâleddin-i Rumî diyor ki:
«Men bende şüdenı, bende şüdem, bende şüdem = Ben; kul ol­
dum, kul oldum, kul oldum». >
Cenab-ı Hak, Zâriyât Sûresinin 56. âyetinde:
«Ben cinleri de, insanlan da (başka bir hikmete değil) ancak ba­na kulluk etsinler diye yarattım» buyurmaktadır.

Bu âyet-i kerime, insanoğlunun yaratılmasındaki gayeyi açıkça belirtmektedir
.
İbadet; kayıtsız ve şartsız Allah'a kul olmak ve onun emirlerine teslimiyet göstermektir.

Ey Allah'ın kulları!

İbadetlerin bir kısmı, mal ile olur. Zekât, sadaka-i fıtır ve kur­ban gibi... Bazısı da bedenle olur, oruç ve namaz gibi. Bunların her iki sıfatı hac ibadetinde toplanmaktadır.

Kâmil insan, her zaman ve her şeyi ile kendini Allah'a kul bilecek, kul olacak ve ömrünün sonunda da kul ölecektir! Muhyiddin bin Arabî, «İnsan bu âleme kesb-i kemâl ve seyr-i cemâl için gelmiştir» demektedir. Kemâl için yegâne yol ibâdettir. Dünya ve âhirette saade­te götürecek vasıta ibadettir.
(1) Al-i Imrân Sûresi 51.
«...Öyle ise, ona kulluk edin. (İşte) doğru yol budur»


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)