Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
13. Konu : İnsanın Hiçbir Durumda Sabırdan Uzak Bulunamayacağı Hakkında
İnsan, kendisine yapması ve uygulaması vacip olan emirler, sakınması ve terketmesi vacip olan yasaklar, kesinlikle uygulanacak mukadderat ve sahibine şükretmesi vacip olan nimetler arasında bulunmaktadır. Bunlar hiçbir zaman insanın peşini bırakmiyacaklan gibi, sabır da ondan Ölünceye kadar ayrılmaz. Bu dünyada insanın karşılaştığı şeyler İki kısımdır. Birine." kısım, İnsanın nefsinin ve nevasının arzu ve isteklerine uygun olanlardır. Diğeri, bunlara zıd olanlardır. Buna göre insan her iki kısımda da sabra muhtaçtır. İnsanın arzu ve isteklerine uygun olanlar, sıhhat, selamet, mevki ve mal gibi tatlı ve mubah olan şeylerdir. însan bunlarda, bir çok sebepten dolayı daha çok sabra muhtaçtır. Birincisi, İnsan, makam, mevki ve mal gibi şeylere meyledip de aldanmamalidır. Aksi takdirde bunlar onu zemmolunan gurura, azgınlığa ve şımarıklığa sev-kcderler ki, Allah böyle kimseleri asla sevmez. İkincisi, İnsan, herhangi bir şeye aşın derecede düşkün olmamalıdır. Aksi takdirde zıddına dönüşür. Bir kimse, aşırı derecede yer, İçer ve cinsi münasebette bulunursa, bunlar zıdlarına dönüşür de yemeden, içmeden ve cinsi münasebetten mahrum kalabilir. Üçüncüsü, insan, gerek bedenle İlgili, gerekse mal İle ilgili Allah'ın hakkını eda ederken sabretmeli, Allah'ın hakkını zayi etmemelidir. Aksi takdirde bütün nimetler elinden alınabilir. Dördüncüsü, haramdan uzaklaşmaya sabretmeli, nefse her istediği verilmemelidir. Çünkü nefis insanı harama sülükler. Mubahlardan da nefsi mahrum etmemeli, aksi takdirde insanı fena yollara düşürebilir.
Bollukta kötülüklerden uzaklaşmaya ancak sadık kullar sabreder. Selef-i salihinden bazıları şöyle demişlerdir, «Belalara mü'min de kafir de sabreder. Fakat sıhhata, afiyete ve bolluğa ancak sadık kullar sabreder.» Abdurrahman b. Avf (r.d ) demiştir ki, «Bİz, fakirlik ve darlıkla imtihan edildik, sabrettik. Fakat bollukla imtihan edildik, sabredemedik.» Bundan dolayı Alîah Teala kullarını malların, zevcelerin ve evladların fitnelerinden sakındırarak, «Ey iman edenler! Sizi, mallarınız. evladlarınız, Allah'ın zikrinden alıkoymasın.» (Münafıkûn/9) Dİğer bir ayet-i kerimede de «Ey iman edenler! (Haberiniz olsun ki)i zevcelerinizle, evladlarınızdan bir kısmı size düşman-dır. Onun için onlardan sakının. (Bununla beraber) affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, hiç şüphe yok ki, Allah da çok bağışlayıcı, çok• esirgeyicidir.» (Teğabün/14) buyurmuştur. Ayet-i kerimedeki «düşmanlık», bir çok müfecirlerin anladıkları gibi, buğuz etme ve muhalefet etme düşmanlığı değildir. Bilakis bu «düşmanlık», onları sevme düşmanlığıdır. Şöyle ki, onların sevgisi, bazı müminleri hicretten, cihaddan, ilim öğrenmekten, sadaka vermekten, diğer din işlerinden ve iyi amellerden alıkoymuştur. Tİrmizi'nin İsrail'den, o da, Simak' dan, o da Ikrime'den o da İbn-i Abbas (r.d.) dan rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre, birisi yukarıda geçen ayet-ı kerimenin kimler hakkında nazil olduğunu Ibn-i Abbas'a sormuş o da şöyle demiştir, «Mekke ehlinden bir takımları hakkında nazil olmuştur ki bu kimseler müslüman olmuşlar ve Medine'ye peygamberimiz (s.a.v.)'e gitmek istemişlerdi. Fakat zevceleri ve evlatları da onları bırakmak istememişlerdi. Sonra kalkıp Re-sulullah'a geldiklerinde —kendilerinden evvel hicret edenlerin— dinde çok yüksek bilgilere mazhar olduklarım görünce, zevcelerini ve evlatlarını cezalandırmak istediler, bunun üzerine Allah Teâla, bu ayet-i kerimeyi indirdi.» însan, zevcesi ve çocukları yüzünden olgunluk ve kurtuluş gibi bir çok şeyleri kaybedebilmektedir. Bir hadîs-i şerifde, «şüphesiz, çocuk yüzünden (baba) cimri ve korkak olabilir» Duyurulmuştur.
îmom Ahmed'in Zeyd b. Habbab'dan o da Zeyd b. Vakid' dsn o da, Abdullah b. Büreyde'den naklen rivayet ettiğine göre, Büreydc demiştir ki, «Ben babamı şöyle derken işittim, «Bir gün Resulullah (s.a.v.) hutbe okurken Hz, Hasan ile Hz. Hüseyin üzerlerinde kırmızı gömlek olduğu halde düşe kalka yürüyerek geliyorlardı. Rcsuîullah (s.a.v.) minberden inip, onları kucağına alıp minbere çıkartıp önüne koydu. Sonra Allah Teala, «Sizin mallarınız, evlatlarınız ancak ve ancak bir imtihandır.» sözünde ne kadar doğru söylemiştir. Ben şu düşe kal-, ka yürüyen iki yavrucağı görünce sabredemedim, sözümü kesip onları yanıma çıkardım.» buyurmuştur. Bu Resulullah (s.a.v.)'ın çocuklara karşı son derece merhametli, nazik ve şefkatli olmasındandır. Resulullah (s.a.v.) bu davranışıyla, ümmetinin ûe çocuklara karşı merhametli, nazik ve şefkatli davranmalarını öğretmek istemiştir.
İnsan, bollukta ve afiyette, sabra daha fazla muhtaçtır. Çünkü bollukta bütün imkanlar mevcuddur. Nitekim bir kimsenin yanında yiyecek bulunmadığı zamandaki sabrı bulunduğu zamandaki sabrından daha çoktur. Yine- bir insanın yanında hanımı veya kocası bulunmadığı zamanda cinsi münasebete sabrı yanında hanımı ya da kocası bulunduğu zamanki sabrından daha çoktur. İkinci kısım, nefsin ve hevanın arzu ve İsteklerine zıd olanlardır. Bunlar, ya insanın ihtiyarına bağlı olur (taatlar ve günahlar gibi), ya da evveli ve sonu insanın ihtiyarına bağlı olmaz (musibetler gibi) veya evveli insanın ihtiyarına bağlı olur, fakat bir defa oraya girdikten sonra onu gidermede ihtİyan yoktur. Bu da üç kısımdır.
Birİncî kısım, insanın ihtiyarına bağlı olanlara sabretmeye muhtaç olmasıdır, insanın gerek masİyct, gerekse günah olsun işlediklerinin hepsi kendi ihtiyarına bağlıdır. Kul, taat ve ibadetleri eda ederken sabra muhtaçtır. Çünkü nefis, tabiatı itibarıyla İbadetlerin çoğundan nefret eder. Nefsin yaradılışında tembellik, rahatlığı tercih etmek vardır. Bilhassa buna kalbin günah pasıyla paslanıp katılaşması, kötü isteklere ve gafillerle içli dışlı olmaya meyil etmesi de katılırsa namaz kılmaya bile yaklaşmaz. Bununla beraber namazı zorla kılarsa, bedeni namazda olur, aklı ve kalbi ondan gafil olup, kokmuş cesedin yanında oturan gibi, bir an önce ondan ayrılmak ister. Zekata gelince, nefsin tabiatında cimrilik vardır, zekat vermeyiz.
Hac ile cihada gelince, nefsin tabiatında hem tembellik, hem cimrilik olduğundan bunları yapmak istemez.
Kul, bu taat ve ibadetleri eda ederken üç halde sabra muhtaç olur. Birinci hal, bu ibadetlere başlarken niyetin sahih ve ihlash olması, şüpheden, gösterişten ve şöhretten uzak olması, bu ibadetlerin hakkıyla eda edilmesine çalışılmasıdır. İkinci hal, bu ibadetler eda edilirken sabredilmesidİr. O halde kulun bu ibadetlerde, noksana, kusura, acele etmeye ve ihmal etmeye davet edenlerden uzaklaşmaya sabretmesi, ibadetlerin evvelinden sonuna kadar niyeti beraber bulundurması, Allah'ın huzurunda bulunduğunu kalbinden ve hatırından çıkarmaması, Allah'ın emrini hiçbir zaman unutmamasıdir. Emredilen ibadetlerin yapılması mühim değildir. Esas mühim olan, ibadetlerin Allah'ın emri olduğunu düşünerek eda edilmesidir. İşte bu şekilde yapılan ibadetler, ancak Allah'a içten bağlı olan kulların İbadetleridir.
Kul, ibadet ve taatlan rükünleriyle, farzlarıyla, vacipleriy-Ie, sünnetlcriyle, mendup ve müstehaplanyla tam olarak eda ederken sabra muhtaçtır. Çünkü kul, ibadet esnasında Allah'ı hatırından çıkarmayacak, kalbi Allah ile hazır olup azalan ibadetten uzak kalmayacak, azalan ibadette hazır bulunup kalbi . Allah'dan uzak kalmayacaktır.
Üçüncü hal, ibadet ve taatlan eda ettikten sonraki sabırdır ki, bir çok sebepleri vardır.
Birincisi; yapılan bir ameli iptal edecek bir şeyin, peşinden getİrtlmcr.-.csias sabretmektir. Nitekim Cenab-ı Hak, «Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmakla boşa çıkarmayın.» (Bakara/264) buyurmuştur. Bana göre, ibadet ve taatlan yapmak yalnızca mühim değildir. Mühim olan onları iptal edecek şeylerden korumaktır.
İkincisi; insanın kendinin ibadetlerini görmesinden onlarla kendini beğenip, kibirlenip, büyüklenmesinden uzak kalmaya sabretmesidir. Çünkü bu huylar, çok defa İşlenen günahlardan daha zararlıdır.
Üçüncüsü gizli yapılan ibadetlerin yazıldığı defterden, açık-yapılan İbadetlerin yazıldığı deftere aktarılmamasına sabretmektir. Kul, kendi ile Allah arasında gizli olan bir amel yapar da gizli yapılan ibadetler deftere yazılır, sonra onu söylerse, açık yapılan İbadetlerin yazıldığı deftere aktarılır. O halde ibadet ve taatlar yapıldıktan sonra sabır defterinin durulmuş olduğu sakın ha zannedilmesin.
Günahlardan uzaklaşmaya sabrın gerekli olduğu apaçıktır. İnsanın günahları bırakmaya en büyük yardımcısı, kötü alış-' kanlıklarını ve bunlara yardımcı olan fena arkadaşlannın bulundukları yerlerden, onlarla konuşmaktan uzaklaşmasıdır. Kötü gelenek ve göreneklerden de mutlaka vaz geçmelidir. Çünkü gelenek ve görenekler hususi tabiatlardır. Bunlara şehvet de eklenince, şeytanın ordusuna iki yardımcı ordu daha katılmış olur da dinî kuvvet bunları mağlup edemez.
İkinci kısım; İnsanın ihtiyarı altına girmeyenlerdir. İnsanın bunları gidermeye gücü ve kuvveti yetmediğinden, bunlara sabretmeye daha çok ihtiyacı vardır. Bir kimsenin malının çalınması, sevdiği birinin ölmesi, hasta olması gibi başına gelen musibetlerin meydana gelmesinde herhangi bir ihtiyan ve tesiri yoktur. Bu ikinci kısım iki nevidir. Birinci nevi; insanın herhangi bir ihtiyan ve tesiri olmayan şeylerdir. Burada dört makam vardır, birincisi, acizlik makamıdır kî, bu da sızlanma, şikayet etme, kızma makamıdır. Bunları ancak insanların aklı, dinî ve mürüvveti az olanları yapar. Çünkü bunları yapmak musibeti ikiye katlamaktır. İkincisi, sabır makamıdır, sabır da ya Allah için olur veya insanlık namına olur. Üçüncüsü, rıza makamıdır. Bu makam, sabır makamından daha yüksektir. Bu makamın vacip olmasında ihtilaf vardır. Fakat sabrın vacip olmasında İttifak vardır. Dördüncü şükür makamıdır. Bu da rıza makamından daha yüksektir. Çünkü kul, bu makamda belayı nimet görür de ona. şükreder. İkinci nevi; İnsana, kendisi gibi insanlar tarafından isabet eden dövme ve sövme gibi şeylerdir. Bu nevide de yukarıda geçen dört makam bulunduğu gibi bunlara dört makam daha ilave edilmiştir. Birincisi, affetme ve vazgeçme makamıdır. İkincisi, kalbin intikam almayı İstemesinden, her zaman cinayeti düşünüp onun acısından ve onunla sıkılmaktan uzaklaşması makamıdır. Üçüncüsü, mukadderata inanma makamıdır. Sana eza ve cefayı ulaştıran her ne . kadar zalim ise de, onu takdir eden, o zalimin eliyle bu İşi meydana getiren İse, asla zalim değildir. İnsanların sana yaptığı eziı ve cefa, yazın sıcağı, kışın soğuğu gibi zaruri olup, onu defetmen mümkün değildir. Sıcağın ve soğuğun eza ve cefasına kızan, akıllı kimse değildir. Kainatta her ne meydana gelirse —yolları sebepleri değişik olsa da— kaderle meydana gelmektedir, yani herhangi bir şeyin muayyen bir şdtİIde meydana gelmesini Allah'ın ezelde dilemiş olmasıdır. Dördüncüsü, kötülük edene İyilik etme, kötülüğe iyilikle karşılık verme makamıdır. Bu makamda pek çok faydalar ve menfaatlar vardır. Bunları ancak Allah Teala bilir. Bu yüksek makamı elinden kaçıran kimse diğer makamlara razı olmamalıdır.
Üçüncü kısım gelmesinde insanın İhtiyarı olup yerleştikten sonra giderilmesinde ihtiyarı olmayan şeylere sabretmeye ihtiyacı vardır. Mesela, aşkın evveli ihtiyarîdir, sonu ise ıztırar'dir, yanı giderilmesi elde değildir. Hasta olmanın sebepleri insanın elindedir, hasta olduktan sonra onun giderilmesi elinde değildir. Nitekim sarhoş edici bir şeyi içmek insanın elindedir, içtikten sonra sarhoş olmamak elinde değildir. Bunların evvelinde sabretmek farzdır. Bunların evvelinde sabrı elinden kaçıran kimsenin sonunda sabretmesi, nefsin ve hevanın kötü arzu ve isteklerine boyun eğmemesi farzdır. Burada şeytanın şaşılacak hilesi ve oyunu vardır. O da yasaklardan bir kısmının yapılmasının zorunlu olduğunu ya da tedavi yoluyla kullanılmasının mubah olduğunu göstermesidir, (insanın şarap ve necis olan şeyleri tedavi maksadıyla kullanması gibi.) Bunda fakih-lerdcn birçokları cevaz vermişlerdir, fakat bu, büyült bîr cehalettir. Çünkü bunlarla tedavi olmak hastalığı gidermesi şöyle dursun, bilakis daha çek artırır ve azdırır. Haram ve necis olan olan şeylerle tedavi olanlardan birçokları hem dinlerini hem de dünyalarını yıkmışlardır. Böyle hastalıklann en faydalı tedavi yolu sabır ve takvadır. Nitekim Allah Teala, Eğer sabreder ve takva sahibi olursanız, işte bu ezmolunacak şeylerdendir.» (Al-i İmran/186) diğer bir ayette de «Şu muhakkak ki, her kim Al-lah'dan korkar ve sabrederse, bilsin ki, Allah iyilik edenlerin mükafatını zayi etmez-» (Yusuf/90) buyurmuştur. Dinî hastalıkların ilacı, sabır ve takvadır. Bunlar birbirlerinden ayrılmaz. Şöyle bir soru sorulursa ,bir kötülüğün sebebine teşebbüs edip asi elan kimse, buna sabretmesiyle sevap kazanır mı, kendinin ihtiyarı olmadan o sebepten meydana gelen günahlardan dolayı azap olunur mu?
Şöyle cevap verilir, o kîmse haram olan sebebe teşebbüs ettiğinden dolayı pişman olup, Allah için sabrederse sevap kazanır. Çünkü teşebbüs ettiği sebepten meydana gelen bir musibete karşı sabretmesi nefsi için cîhad olduğundan İyi bir amel sayılır. Allah Teala iyi amel edenlerin mükafatını zayi etmez. Kötülüğün sebebine teşebbüs ettiğinden ve o sebepten meydana gelen günahlardan dolayı da azap edilir. Nitekim bîr kimse haram olan içkiyi İçip, sarhoş olup, sarhoş iken cinayet İşlese hem içtiği, hem de cinayet işlediği İçin cezalandmhr. Sarhoşluğa sebep olan içki haram olunca, sarhoşluk mukadderattan değildir. Zira Allah Teala, haram kılmış olduğu sebeplere teşebbüs edenleri cezalandırdığı gibi, o sebeplerden meydana gelen günahlardan dolayı da cezalandırır. Nitekim emretmiş olduğu sebeplerden ve bu sebeplerden meydana gelen iyiliklerden dolayı da mükafatlandırır. Bundan dolayı bid'at ve sapıklığa davet eden kimseye, kendisine uyanların günahı kadar günah yazılır. Çünkü onlar bu günahı ona uyduklarından dolayı işlemişlerdir. Bunun İçin Hz. Adem'in (a.s.), kardeşini öldüren oğlu üzerine kıyamete kadar adam öldürenlerin günahından bir hisse yazılır. Nitekim Allah Teala, «Kıyamet gününde kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırdıkları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir.» (Nahl/25) ve «Onlar muhakkak kendi yüklerini ve kendi yükleriyle birlikte daha bir çok yükleri de elbette yüklenecekler.» (Ankebut/13) buyurmuştur.
Şöyle bir soru daha sorulursa, bir kimse bir kötülüğün sebebine teşebbüs eder ama onun ihtiyarı olmaksızın o sebepten meydana gelen kötülüklerden nasıl tevbe eder, çünkü bu kötülükler o kimsenin fiilinden değildir. Halbuki insan ancak kendi ihtiyarı ile yapmış olduğu kötülüklerden tevbe eder? Şöyle cevap verilir, o kötülükler o kimsenin teşebbüs ettiği sebeplerden doğmuştur. O halde bu kötülüklerden tevbe etmesi, pişman olması; bir daha böyle kötülüklerin sebeplerine teşebbüs etmekten kendini menetmesidir. Eğer o sebepten doğmuş olan kötülük, başka bir kimseyi de ilgilendiriyorsa, bunun tev-besi elinden geldiğince o kimseyi razı etmektir. Bunun için bid' ad bîr şeye davet edenin tevbesi, davet ettiği şeyin bid'ad ve sapıklık olduğunu, hidayet ve doğru yolun bunların zıddmda bulunduğunu açıklamasıdır. Nitekim Allah Teala Hazretleri, İnsanları saptırmak için Allah'ın indirdiği açık hükümleri ve doğru yolu gizlemek suretiyle günaha girmiş olan ehli kitabın tövbe etmeleri için, kendi hallerini ve amellerini düzelttikten sonra gizlediklerini de İnsanlara açıklamalarını şart kılarak, «İndirdiğimiz açık hükümleri ve doğru yolu, biz insanlara kitapta beyan ettikten sonra gizleyenler yok mu, işte onlara Allah lanet eder, bütün lanetçiler de onlara lanet okur. Ancak tevbe edip halini düzeltenler ve (gizlediklerini) açıklayanlar başka. Bunların günahlarını bağışlarım, ben tevbeleri kabul eden ve çok merhametli olanım.» (Bakara/59-60) buyurmuştur. Nitekim zayıf olan mü'minlerin kalplerini bozup Resulullah'm (s.a.v.) düşmanları olan yahudi ve müşriklere sığınmalarını ve dışdan müs-lüman görünmelerini onlara telkin etmek suretiyle günaha girmiş olan münafıkların, tevbelerinin kabul edilmesi için Önce kendileri iman etmeleri ve sonra o zayıf mü'minlerin hallerini düzeltmelerini, onların yahudi ve müşrikleri bırakıp onun yerine Allah'a sarılmalarını, dıştan müslüman olmayı bırakıp, İçten müslüman olmalarını onlara söylemeleri şarttır. Tevbenin şartlan ve hakikati böylece anlaşılmış olmaktadır. Yardım yalnız Allah'dandır. [14]
Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler
Sabredenler ve şükredenler
- GİRİŞ
- Sabrın Fazileti
- 1. BÖLÜM: SABIR VE SABREDENLER
- 01. Konu : Sabrın Lügat Manası, Kelimenin Türetilişi Ve Çekimi
- 02. Konu : Sabrın Hakikati Ve Bilginlerin Bu Konudaki Sözleri
- 03. Konu : Sabrın İlişkilerine Göre İsimlerinin Açıklanması
- 04. Konu : Sabretmek Sabrettirmek, Sabrı Kazanmak Ve Karşılıklı Sabrı Tavsiye Etmek.
- 05. Konu : Yerlerine Göre Sabrın Kısımları
- 06. Konu : Hevâ Ordusuna Karşı Koyması, Ondan Aciz Olması - Kuvvetli Ve Zayıf Olmasına Göre Sabrın K
- 07. Konu : İlişkili Olduğu Konulara Göre Sabrın Kısımları
- 08- Konu : Beş Hükme Göre Sabrın Bölümlere Ayrılması
- 09- Konu : Sabrın Derecelenilin Farklılıkları
- 10. Konu : Övülen Ve Yerilen Sabrın Kısımları
- 11. Konu : Şerefli Kimselerle Kötülerin Sabırları Arasındaki Fark
- 12. Konu : Sabra Yardım Eden Sebepler.
- 13. Konu : İnsanın Hiçbir Durumda Sabırdan Uzak Bulunamayacağı Hakkında
- 14. Konu : Safarin Nefislere Çok Ağır Gelmesi
- 15. Konu Sabır Hakkındaki Ayet-İ Kerîmeler
- 16. Konu : Scbur Hakkındaki Hadîs-İ Şerifler
- 17. Konu : Sabrın Fazileti Hakkında Sahabenin Ve Tabiinin Sözleri
- 18. Konu: Musibetler Karşısında Ağlamak -Feryad-U Figan Etmek Elbiseleri Yırtmak Cahiliye Devri Sö
- 19. Konu : Sabır; İmanın Yarısıdır; İman İki Sınıfdir, Bir Sınıfı Sabır, Diğer Sınıfı Şükürdür
- 20. Konu : Sabır İle Şükürden Hangisinin Daha Faziletli Ve Üstün Olduğunun Tartışılması
- Şükrün Faziletli Ve Üstün Olduğunu İddia Edenlerin Delilleri
- Kulun Amelleri Allah'ın Nimetlerinden Birine Bile Karşılık Olamaz
- Şükrün Sabır Üzerine Üstünlüğü
- Şükür Allah'ın Kulu Üzerinde Bir Hakkıdır
- Nimeti Görmek
- 2. BÖLÜM: ŞÜKÜR VE ŞÜKREDENLER