Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
Şükrün Sabır Üzerine Üstünlüğü
Ebu'l-Melİh demiştir ki, «Musa aleyhisselam, «Ya Rabbİ en faziletli şükür nedir?» dedi. Allah Teala, «Her zaman beni şükretmende» buyurdu.
Bekir b. Abdullah bîr kardeşine, «Bana bir şey öğret» dedim. O da, «ben ne söyliyeceğimİ bilmiyorum. Ancak bir kula yakışan Allah'a hamd etmekten ve istiğfar etmekten yorulma-mahdır. Çünkü Adem oğlu nimet İle günah arasında bulunmaktadır. Nimet faydalı olmaz, ancak hamd ve şükürle faydalı olur. Günah da ancak tevbe ve istiğfar ile zararsız hale gelir.» dedi. «Bana istediğimden daha çok şey öğretti.» dedi.
Abdülaziz b. Ebu Davud demiştir ki, «Muhammed b. Va-si'in elinde bir yara gördüm. Muhammed b. Vasi, benim yaraya üzüldüğümü görünce bana, «Bu yarada, Allah Tealanın, benim üzerimde ne kadar büyük bir nimeti vardır, biliyor musun?. Çünkü Allah Teala, bu yarayı gözbebeğimde, dilimde ve beynimde kılmamıştır» dedi. Bunun üzerine onun yarası beni rahatlattı.
El-Ceriri'nin, Ebu'l-Verd'den, o da Hallac'dan o da, Muaz b. Cebel (r.a.)'den, rivayet ettiğine göre Muaz b. Cebel, demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) bir adamın yanma geldi. O adam, «Allah'ım ben senden nimetin tamamını isterim» diyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), ona, «Ey Ademoğlu! nimetin tamamı nedir biliyor musun?» buyurdu. O da, «Ya Resulullah (s.a.v.) kendisiyle hayır ümid ettiğim bir dua ile dua ettim.» dedi. Bunun üzerine Allah Resulü «Nimetin tamamı, cehennemden kurtulup, cennete girmektir» buyurdu. Tirmizi-
Senim b. Seleme, «Bana anlatıldığına göre, bir kimse, yemeğe başlarken Besmele çekerse, sonunda da, «Elhamdülillah» derse (kıyamette) o, yemek nimetinden sorulmaz.» demiştiı. Şüphe yok ki, Allah Teala, afiyetin istenilmesini sever. Allah'dan afiyetten daha sevimli bir şey istenmemiştir. Nitekim Müsned'âe, Ebu Salih'den, o da Ebu Hureyre (r.a.)'den naklen rivayet edildiğine göre, Ebu Hüreyre (r.a.) demiştir ki, «Ebu Bekir (r.a.) minbere çıktı ve, «Ey mü'minler, Allah'dan afiyet isteyin. Çünkü bir kula imandan sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir» dedi. Tirmizi, Neseİ, İbn-i Mace...
tşte bunlar şükrün, sabırdan üstün olduğuna delalet eder. Diğer bir hadis-i şerifde, «Şüphe,yok ki, İnsanlara bu dünyada afdan ve afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir. O halde bunları Allah azze ve celleden isteyin.» buyrulmuştur. Resulullah (s.a.v.), amcası Abbas (r.a.)'a «Ey amcam, dua ederken afiyeti çok iste» buyurdu.
Tirmizi'de Abbas (r.a.), ben, «Ya Resulullah! bana bir şey öğret onu Allah'dan isteyeyim» dedim. Resulullah (s.a.v.), «Allah'dan afiyet iste» buyurdu. Bir kaç gün bekledim. Sonra. Resululiah (s.a.v.)'a gelip, «Ya Resulullah! bana bir şey Öğret onu Allah "dan isteyeyim» dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), bana, «Ey Abbas! Ey Resulullah'ın amcası; dünyada ve ahirette Allah'dan afiyet iste» buyurdu.
Resulullah (s.a.v.), Taif günü duasında, «İlahî! kuvvetimin zayıf olduğunu, çaresiz kaldığımı, halk nazarmdaki hakirliğimi ancak sana arzederim. İlahî eğer bana karşı gazablı değilsen çektiğim zahmetlere, belalara hiç aldırmam. Ancak şu da var kt senin afiyetin daha geniştir» demiştir. Resulullah Allah'ın afiyetine sığınmıştır. Nitekim şu duasında da afiyete sığınarak, «Allah'ım, senîn gazabından rızana sığınırım. Senin azabından affına sığınırım. Senden, sana sığınırım» demiştir. Müslim, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi, İbn-i Mace...
Bir hadis-i şerifin-sonunda, «Allah'dan afiyet ve muafat isteyin» buyrulmuştur. (İbn-i Mace) İşte bu dua, geçmiş zamanda (işlenen günahların) affını, şimdiki zamandaki afiyeti, gelecek zamandaki afiyetin devamıyla, muaf at t içine almaktadır.
Abdullah et-Teymi şöyle derdi, «Allah'dan afiyeti çok isteyin. Çünkü belaya uğramış kimsenin belası ne kadar şiddetli dursa olsun dua etmeye afiyette olan şahıstan daha layık de-ğiîdır. Çünkü afiyette olan şahıs belaya uğramayacağından emin değildir. Bugün belaya uğramış olanlar, dün af'yette olanlardır. Bugünden sonra belaya uğrayacak olanlar, bugün afiyette olanlardır. Eğer bela hayra götürürse biz beîa ehlinden değiliz. Yani bela bizim doğru yola dönmemize ve sevab kazanmamıza sebep oluyorsa bu beîa bela değildir. Bilakis bizim 'çin bir nimettir. Çünkü nice belalar vardır ki, sahibini hem dünyada yorar hem de ahirette rezil ve kepaze eder. Uzun zaman Allah'a isyan eden kimsenin ömrünün geri kalan kısmında kendisini dünyada helake sürükleyecek ahirette de rezil ve kepaze edecek belaya uğramasından emin değildir.»
Abdullah et-Teymi bunları anlattıktan sonra, «Nimetlerini sayacak olsak sayamayacağımız, onun İçin ne kadar amel etsek karşılığını veremeyeceğimiz, dünya durdukça bize ömür verilip nimetleri içinde yaşasak nimetlerini eskitemeyeceğimiz, Allah'a hamd olsun» derdi.
Resulullah (s.a.v.), Allah'dan sabır isteyen bir adamın, yanından geçti. Ona «muhakkak sen bela istedin. Allah'dan afiyet iste» buyurdu. Tirmizi, Nesei...
Sahihi Müslim'de, Resulullah (s.a.v.), müslümanlardan, zayıflamış da kuş yavrusu gibi olmuş bîr zatı ziyaret etti. Resulullah (s.a.v.) ona, «Allah'a bir şeyle dua ediyor yahut ondan bir sey istiyor muydun?» diye sordu. O zat, «Evet, Allah'ım [;?n-: ahirette re île ceza vereceksen, onu bana peşin ver, diyordum» cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah, «Sübha-niillah! Sen buna takat getiremezsin —yahut senin buna gücün yetmez— Allah'ım bize dünyada iyilik, ahirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem azabından koru, deseydin ya!» buyurdu. Sonra Resuluîlah (s.a.v.), o adam için Allah'a dua etti. Allah da şifasını verdi.
Tirmizi'de rivayet edildiğine göre, Ebu Hüreyre demiştir ki, Resulullah (s.a.v.)'dan ezberlediğim şu duayı hiç bırakmıyorum, «Allah'ım beni senin şükrüne tazim edenlerden, seni çok zikredenlerden, senin nasihatma uyanlardan, senin emirlerini ve yasaklarını koruyanlardan kıl.»
Şeyban demiştir ki, «Hasan-ı Basri bir meclise oturduğu vakit şöyle derdi, «Allah'ım bizi müslüman kıldığın için yalnız sana hamd ederiz. Bize Kur'an'i ihsan ettiğin için, yalnız sana hamd ederiz. Bize aile, mal verdiğin için, bize bol nzık verdiğin için, bize emniyet ve afiyet verdiğin için senden her istediğimizi bize verdiğin için yalnız sana hamd ederiz. Bize çok nimet ve çok hayır verdiğin için, bizden bir çok serleri ve kötülükleri giderdiğin için yalnız sana hamd ederiz. Celil, Baki ve Daim olan Zatın için yalnız sana hamd ederiz.»
Selefi Salihindcn bazıları şöyle derlerdi. «Allah'ım, dinimizde ve dünyamızda, geçmiş zamanda bizim üzerimizde devam etmiş olan, ve gelecekte de bizim üzerimizde devam edecek olan, nimet, afiyet ve ihsan yalnız sendendir. Sen birsin ve senin ortağın yoktur. Bu yüzden bizim üzerimize yalnız sana hamd etmek lazımdır. Ancak minnet, ihsan, fazl-u kerem sana aittir. Bize ve bütün mahlukata vermiş olduğun nimetlerin ade-dince sana hamd olsun. Hiçbir ilah yoktur, ancak sen varsın.»
Mücahid demiştir ki, «İbn-i Ömer (r.a.) seferde ikenbah olunca sesini yükselterek üç defa, «Allah Teala'nın bizim üzerimizde bir hak olarak bulunan hamdını, nimetlerini ve güzel İmtihanlarını herkes duysun» diye nida ederdi. Sonra, «Allah'ım bize arkadaş ol! fazl-u kereminden bize ihsan et... Ateşten (cehennemden) Allah'a sığınırız... Günahlardan dönüş ve taata olan güç de ancak Allah'ın yardımıyîadır» diyerek, bunu üç kerre tekrarlardı.
Amam Ahmeâ zikretti ki, «Allah Teala, Musa b. İmran aleyhisselama, «Ya Musa! uyanık ol. Kendine dostlar edin. Benim muhabbetim üzere sana gelmeyen her dostla arkadaş olma, çünkü o senin düşmanındır ve kalbini karartır. Şükrü eda etmiş olman için ve nimetin artması için beni çok zikret» dîye vahyetti.
Hasan-ı Basri demiştir ki, «Allah Teala, Adem aleyhisse-lam'ı yarattığı zaman cennetlikleri onun sağ tarafından, cehennemlikleri de onun sol tarafından çıkardı. Onlardan kimi âmâ, kimi sağır, kimi de hastalıklı olarak yeryüzünde debelenmeye başladılar. Bunun üzerine Adem aleyhisselam, «Ya Rab-bi! Niçin çocuklarımın arasını eşit kılmadın? dedi. Allah Teala, «Ey Adem! Bana şükretmelerini istedim.» buyurdu.
Sünen'de zikred ildiğin e göre, Resuîullah (s.a.v.), bir kimse sabaha çıkınca, «Allah'ım bana verdiğin nimet ve mahluka-tmdan her birine verdiğin nimet ancak sendendir. Sen birsin, senin ortağın yoktur, hamd de ,şükür de, ancak, sana mahsustur» derse, o kimse o günün şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse bu duayı akşam olunca okursa, o gecenin şükrünü eda etmiş olur.
Bir hadis-i şerirde, «Belaya uğradıklarında sabredenler, kendilerine, verilenlere şükredenler, kendilerine haksızlık edildiğinde affedenler, kendileri haksızlık ettiğinde af dileyenler var ya! işte korkudan emin olmak onların hakkıdır. Hidayete erenler de onlardır» buyrulmuştur. Tcberani, Beyhaki...
Rer.ulullah (s.a.v.) bir adama şu üç şeyi tavsiye ederek, «Ölümü çok an ki, başka şeylerle uğraşmaktan seni alıkoysun, duaya devam et" çünkü senin duanın ne zaman kabul edileceğini bilmezsin, şükre devam et çünkü şükür, nimetin artmasının sebebidir» buyurmuştur, tbn-i Ebi'd-Dünya, Beyhaki... Resuîullah (s.a.v.) yemek yedikten sonra, «Beni yediren, beni sulayan, bana hidayet veren, her güzel bela ile beni imtihan eden Allah'a hamd olsun. Rızık veren o metin kuvvete sa-hib olan Allah'a hamd olsun. Allah'ım bize vermiş olduğun faydalı şeyleri ve bize rızık olarak vermiş olduğun faydalı şeyleri bizden alma, bizi sana şükredenlerden kıl» diye dua ederdi.
Resuîullah (s.a.v.), yemek yedikten .sonra, «Yediren, sulayan ,yemeyi, içmeyi kolaylaştıran, yemeğin faydasız olan kısmının dışarı çıkmasına yol kılan Allah'a hamd olsun» diye dua ederdi. Ebu Davud, Nesei...
Urve b. Zübeyr'in, önüne yemek konulduğunda şu duayı okumadıkça el atmazdı, «Bize hidayet veren, bizi yediren, bizi suîayan, bize nimet veren Allah'a hamd olsun, Allah büyüktür, Allah'ım bizi nimetine alıştırdın, biz bütün şeref ve iyiliklerle sabaha dahil olduk. Bütün hayır ve iyiliklerle akşama dahil olduk. Nimetin tamamım ve onun şükrünü senden isteriz. Senin hayır ve ihsanından başka hayır ve ihsan yoktur. Ey salihlerin İlahı! Ey alemlerin Rabbi! Senden başka Hah yoktur. Hamd Allah'a mahsusdur. Allah'dan başka ilah yoktur. Allah'ın dilediği olur. Kuvvet ancak Allah'ın yardımıyîadır. Allah'ım bize rızık olarak verdiğin şeyi bizim için mübarek kıl, bizi ateş (cehennem) azabından koru.»
Vehb b. Münebbih demiştir ki, «Nimetlerin en büyükleri üçdür, birincisi tslam nimetidir ki nimetler ancak onunla tamam olur. İkincisi, afiyet nimetidir ki hayat ancak onunla hoş olur. Üçüncüsü, zenginlik nimetidir ki yaşamak ancak onunla tamam olur.
Vehb, gözleri kör, cüzzamlı, kötürüm, çıplak, yaralı bir . kimsenin yanından geçti. O kimse, «Allah'a vermiş olduğu nimetlerden dolayı hamd olsun» diyordu. Bunun üzerine Vehb' in yanında bulunan bir adam, ona, «Senin üzerinde hangi nimet kalmış ki, ondan dolayı Allah'a hamd ediyorsun?» dedi. O kimse de ona, «Şehir halkına bir göz at. Halkının çokluğuna bak. Orada benden başka Allah'ı tanıyan yoktur. Ben Allah'a nasıl hamd etmeyeyim.» dedi.
Bir hadis-i şerİfde, «Allah Teala, bir kula bir nimet verir de o da, Allah'a o nimetten dolayı hamd ederse,, nimetin şükrünü eda etmiş olur» buyrulmuştur.
Ali, b. Ebu Talib zikretmiştir ki, Buhtunnasır'a Danyal aleyhisselam getirildi. Onun hapsedilmesini emreder. Bunun, üzerine onu zindana attılar ve yanına da İki vahşî aslan koydular. Beş gün sonra zindanın kapısını açtıklannda Danyal aley-hisselam'ın namaz kıldığını aslanların,, da zindanın bir tarafında yatmış olduklarını ve ona dokunmamış olduklarım gördüler. Buhtunnasır ona, «Zindana atıldığında ne söyledin de aslanlar sana dokunmadı?» dedi. O da, «Kendisini zikredeni unutmayan Allah'a hamd olsun, kendisine tevekkül edeni başkasına bırakmayan Allah'a hamd olsun. Çarelerimiz kesildiği vakit tek dayanağımız olan Allah'a hamd olsun. Amellerimize güvenimiz olmadığı vakit tek ümidimiz olan Allah'a hamd olsun. Üzüntümüzden sonra sıkıntımızı gideren Allah'a hamd olsun. Güzel amele karşılık güzel mükafat veren Allah'a hamd olsun. Sabırla dertlerden ve belalardan kurtaran Allah.a hamd olsun dedim.» dedi.
Resulullah
îbn-i Sırin demiştir ki, «İbn-i Ömer aynaya çok bakardı. Yolculukda bile yanında ayna taşırdı. Ona, «Niçin aynaya devamlı bakıyorsun?» diye sordum. O da, «Başkasının yüzünde çirkin olan şeyi benim yüzümde güzel küan Allah'a hamd etmek için bakıyorum.» diye cevap verdi.
Ebu Bekir b. Ebu Meryem'e, «Nimetin tamamı nedir?» diye soruldu. O da «ayağının biri sırat köprüsü üzerinde iken diğerini cennete koymandır» diye cevap verdi.
Bekir b. Abdullah demiştir ki, «Ey Ademoğlu! Allah'ın senin üzerinde olan nimetini bilmek istersen iki gözünü kapat ve âma olanların nasıl yaşadıklarını düşün.»
«Allah, zaJıîr ve batın bütün nimetlerini üzerinize yığmıştır» (Lokman/20) Mukatil, bu ayeti kerimedeki «Zahir nimet» İle İslamiyet murad edilmiştir, «batın nimet» İle de Allah Tealinin günahlarınızı örtmesi murad edilmiştir» demiştir.
Ibn-i Şevzeb demiştir ki, «Abdullah b. Mes'ud, «Allah Teala'mn, cehennem ehline de nimeti vardır. Çünkü Allah Tea-la, onlara içinde bulundukları azabdan daha şiddetli azab etmek isteseydi elbette ederdi.» demiştir.
Ebu Süleyman ed-Darani demiştir ki, «Kıyamet günü Allah'a dost olacakların bir çok hasletleri vardır; asalet, cömertlik, yumuşaklık, şefkat, merhamet, şükür, iyilik, sabır.»
Ebu Hüreyre (r.a.) demiştir ki, «Bir kimse belaya uğramış bir şahsı gördüğünde, «Sana vermiş olduğu beladan bana afiyet veren ve yaratmış olduğu mahlukatımn birçoklarından beni üstün kılan Allah'a hamd olsun» derse o nimetin (afiyet nimetinin) şükrünü eda etmiş olur.»
Ab^ulbh b. Vehb demiştir ki, Abdurrahman b. Zeyd'i şöyle derken işittim, «Şükür hamdin aslını esasını ve dallarım içine alır». Abdurrahman b. Zeyd, «Bedenindeki, kulağındaki, gözündeki, ellerindeki, ayaklanndaki ve diğer azalanndaki Allah'ın nimetlerine bakıyor bunlardan herbiri, Allah Teala'mn bize vermiş olduğu nimetleridir. Kulun, bedenindeki nimetleri Allah Teala'mn taatmda kullanması lazımdır. Rızıkda da başka bir nimet vardır. Kulun kendisine Allah'ın nzık olarak vermiş olduğu nimeti de Allah'ın taatında sarf etmesi lazyndir. Bir kimse böyle amel ederse, tam şükretmiş olur» demiştir.
Ka'b (r.a), «Allah Teala dünyada bir kula bir nimet verir de o nimetten dolayı Allah Teala'ya şükrederek, alçak gönüllü olursa, mutlaka Allah Teaîa dünyada o kula o nimetin faydasını ihsan eder. Ahirette de o nimet yüzünden onun derecesini yükseltir. Allah Teala, dünyada bir kula bir nimet verir de bu nimetten dolayı Allah'a şükrederek, alçak gönüllülük göstermezse mutlaka Allah Teala- dünyada, o kula o nimetin faydasını men eder. Ve onun için ateş (cehennem) tabakalarını açar dilerse ona azab eder, dilerse affeder» demiştir.
Hasan-ı Basri demiştir ki, «Allah'ın nimetini yalnız yemede, İçmede, giyinmede gören kimsenin ilmi noksan, azabı hazırdır.» Hasan-ı Basri, bir gün Bekil el-Müzeni'ye, «Ey Ebu Abdullah kardeşlerin için dua et» dedi. O da «Allah'a hamd-ü sena, Resulullah'a selatu selam ettikten sonra, «Vallahi benim ile sizin üzerinizdeki iki nimetten hangisi daha faziletli ve üstündür bilmiyorum, ağız yolu nimeti mi? yoksa yenilen yemeğin faydalı olmayan kısmının dışarı atılma yolu nimeti mi? hangisi daha üstün bilemiyorum» dedi. Hasan-ı Basrİ, «Yenilenin, faydalı olmayan kısmının dışan atılma yolu, elbette yemek nimetine dahildir» dedi.
Aişe (r.a.), demiştir ki, «Bir kul suyu içer de, ^u da eziyet vermeden girer ve faydasız kısmı dışan çıkarsa o kulun bu nimete şükretmesi vacîb olur.»
Hasan-ı Basri demiştir ki, «Nice nimetler vardır ki, lezzetle girer ve rahatlıkla faydasız kısmı dışan çıkar. Bu memleketin hükümdarlarından bir hükümdar, hizmetçilerinden birinin küpden bir maşrapa suya doldurup, ayakta kana kana İçtiğini görünce ona, «Keski ben de senin gibi içebİIseydİm» de-mişdİ. Çünkü o hükümdar kana kana su içemezdi. Su içtiği vakit o suyun her yudumu onun için bir ölüm olurdu. Kana kana su İçmek bile ne kadar büyük bir nimettir.»
Alimlerden biri, kendi kardeşine yazmış olduğu mektubunda, şöyle diyordu, «Bundan sonra bilmiş ol ki, çok günahkar olmamıza rağmen Allah Teala'nın bize vermiş olduğu nimetleri sayamayız. Bizi sevindiren güzel nimetlerine mi, yoksa, çirkinliklerimizi örtme nimetine mi? Bunlardan hangisine şükredeceğimizi bilemiyoruz.»
Hasan-ı Basri'ye denildi ki, «Burada insanlara kanşmayan bir adam var.» Hasan-ı Basri onun yanma gidip, insanlara niçin karışmadığını sordu. O da, «Ben günah ile nimet arasında akşamlayıp sabahlıyorum. Günahdan istiğfar etmekle, nimetten dolayı Allah'a şükretmekle meşgul olduğum için insanlara kanşacak vakit bulamıyorum» dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrİ ona, «Ey Allah kulu sen bana göre Hasan'dan daha fa-kihsin, bulunduğun hal üzere devam et» dedi.
«And olsun, eğer siz şükrederseniz elbe/te size nimetimi artırırım» (İbrahim/7). Ali b. Salih bu ayet-i kerimedeki, «artırırım» ile 'Allah'ın taatınm artırılması murad edilmiştir.» demiştir. Netice olarak, Allah'ın taatınm artırılması nimetlerin en büyüklerindendir.
İbn-i Ebi'd-Dünya, zikretmiştir ki, Muharib b. Disar, geceleri bazen sesini yükselterek şöyle derdi. «Ben, terbiye ettiğin küçüğüm, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, mal verdiğin züğürdüm, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, evlendirdiğin bekarım, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, giydirdiğin çıplağım, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, arkadaş olduğun misafirim, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, geri çevirdiğin gaibim, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, ihsanda bulunduğun dilenciyim, hamd ancak Sana mahsustur. Ben, duasını kabul ettiğin duacıyım, hamd ancak Sana mahsustur. Ey Rabbimiz! Çok hamd ancak Sana mahsustur.»
Hatiplerden biri hutbesinde şöyle dedi, «Ey mü'minler! Allah Teala, sizin için güzel bir burun çizmiş onu yükselterek güzel bir şekil vermiş, sonra sizin için yuvarlak gözler kılmış, onu kapatmak için kapaklar vermiş, kapaklara kirpikler asmış, sonra sizi halden hale nakletmiş. Annenizin babanızın kalbini size karşı şefkatli ve merhametli kılmış. Allah Teala'nın nimetleri sizi örtmüş ve sarmıştır.»
«.Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız (kabil değil) sayamazsınız» (Nahl/18). Bu ayet-i kerime hakkında bazı alimler şöyle demişlerdir. Nimetlerin bilinmesi için bir sınır kılmayan ancak nimetlerinin sonsuz olduğunu bilmeyi, mümkün kılan Allah'ı teşbih ve tenzih ederiz. Nitekim, Kendisi'nin de idrak edilebilmesi için bir sınır koymamış ancak idrak edilemeyeceğini bilmeyi idrak kılmıştır. Allah Teala, nimetlerini bilmekten aciz olduğumuzu bilmeyi şükür kılmıştır. Nitekim insanlann Allah Teala'nın idrak edilemiyeceğİni bilmelerini, iman kılmıştır. Çünkü kulların Allah'ın nimetlerini bile tam olarak bilmeleri mümkün değildir.
Abdullah b. Mübarek, Müsenna b. el-Sabbah'dan, o da Amr b. Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti. Dedesi, Resulullah (s.a.v.) şöyle derken işittim demiştir, «Her kimde iki haslet bulunursa, Allah Teala onu sab-redici, şükredicİ yazar. Kimde de bu iki haslet bulunmazsa onu sabredici, şükredici yazmaz. Dinde kendisinden üstün olana bakıp ona uyan ve dünyalıkta kendisinden aşağısına bakıp kendisini ondan üstün kıldığı için Allah'a hamd eden kimseyi Allah Teala sabredici ve şükredici yazar. Dinde kendisinden aşağısına .dünyalıkta kendisinden üstününe bakıp, kendisinde bulunmayan nimete üzülen kimseyi Allah Teala, sabredici ve şük-redici yazmaz».
Bu isnad ile Abdullah b. Amr'den mevkuf olarak rivayet edilen bir hadİs-i Şerifde, «Dört haslet kimde bulunursa, Allah Teala, onun için cennette bir köşk yapar, «La ilahe İîlalichha. devam etmesi, başına bir musibet geldiğinde, «innalillah ve in-na ileyhi raciun» demesi, kendisine^ bir şey verildiğinde, «Elhamdülillah» demesi, günah işlediği zaman Allah'dan mağfiretini ve affını dİlemesİdir» buyrulmuştur.
«.Nuh çok şükreden bir kul idi» (îsra/3). MÜcahİd bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle demiştir, «Nuh aleyhisselam, bir şey yediği vakit mutlaka Allah Teala'ya hamd ederdi. Bir şey içtiği vakit mutlaka Allah Teala'ya hamd ederdi. Yürüdüğü zaman mutlaka Allah Teala'ya hamd ederdi. Bir şey tuttuğu zaman mutlaka Allah Teala'ya hamd ederdi. Bundan dolayı, Al lah Teala onu, «çok şükreden bir kul idî» diye övmüştür.
Muhammed b. Ka'b, «Nuh aleyhisselam, yemek yedikten sonra, «Elhamdülillah», su içtikten, sonra, «Elhamdülillah», elbisesini giyince, «Elhamdülillah», bineğe binince, «Elhamdülillah» dçrdi. Bundan dolayı Allah Teala, ona «Çok şükreden bir kul idi» diye isim vermiştir» demiştir.
tbn-i Ebi'd-Dünya, hükemanın bîrinden naklen zikretmiştir kî, «Allah Teala, insana günahından dolayı azab etmiyecek olsaydı, nimetlerine şükür için ona karşı isyan edilirdi.» [25]
Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler
Sabredenler ve şükredenler
- GİRİŞ
- Sabrın Fazileti
- 1. BÖLÜM: SABIR VE SABREDENLER
- 01. Konu : Sabrın Lügat Manası, Kelimenin Türetilişi Ve Çekimi
- 02. Konu : Sabrın Hakikati Ve Bilginlerin Bu Konudaki Sözleri
- 03. Konu : Sabrın İlişkilerine Göre İsimlerinin Açıklanması
- 04. Konu : Sabretmek Sabrettirmek, Sabrı Kazanmak Ve Karşılıklı Sabrı Tavsiye Etmek.
- 05. Konu : Yerlerine Göre Sabrın Kısımları
- 06. Konu : Hevâ Ordusuna Karşı Koyması, Ondan Aciz Olması - Kuvvetli Ve Zayıf Olmasına Göre Sabrın K
- 07. Konu : İlişkili Olduğu Konulara Göre Sabrın Kısımları
- 08- Konu : Beş Hükme Göre Sabrın Bölümlere Ayrılması
- 09- Konu : Sabrın Derecelenilin Farklılıkları
- 10. Konu : Övülen Ve Yerilen Sabrın Kısımları
- 11. Konu : Şerefli Kimselerle Kötülerin Sabırları Arasındaki Fark
- 12. Konu : Sabra Yardım Eden Sebepler.
- 13. Konu : İnsanın Hiçbir Durumda Sabırdan Uzak Bulunamayacağı Hakkında
- 14. Konu : Safarin Nefislere Çok Ağır Gelmesi
- 15. Konu Sabır Hakkındaki Ayet-İ Kerîmeler
- 16. Konu : Scbur Hakkındaki Hadîs-İ Şerifler
- 17. Konu : Sabrın Fazileti Hakkında Sahabenin Ve Tabiinin Sözleri
- 18. Konu: Musibetler Karşısında Ağlamak -Feryad-U Figan Etmek Elbiseleri Yırtmak Cahiliye Devri Sö
- 19. Konu : Sabır; İmanın Yarısıdır; İman İki Sınıfdir, Bir Sınıfı Sabır, Diğer Sınıfı Şükürdür
- 20. Konu : Sabır İle Şükürden Hangisinin Daha Faziletli Ve Üstün Olduğunun Tartışılması
- Şükrün Faziletli Ve Üstün Olduğunu İddia Edenlerin Delilleri
- Kulun Amelleri Allah'ın Nimetlerinden Birine Bile Karşılık Olamaz
- Şükrün Sabır Üzerine Üstünlüğü
- Şükür Allah'ın Kulu Üzerinde Bir Hakkıdır
- Nimeti Görmek
- 2. BÖLÜM: ŞÜKÜR VE ŞÜKREDENLER