Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

17. Konu : Sabrın Fazileti Hakkında Sahabenin Ve Tabiinin Sözleri

İmam Ahmed Vekü'den o da Malik b. Miğvel'deh, o da Ebu Sefcr'den naklen rivayet etti. Ebu Sefer dedi ki, Ebu Be­kir, (r.a.) hastalandı. Ziyarete gelenler ona, «Sana doktor ça­ğıralım mı? dediler. O da, 'beni doktor gördü' dedi. Onlar da, 'Peki ne söyledi?' dediler. O da 'dilediğini yap' dedi» dedi.

İmanı Ahmed dedi ki, bize Ebu Muaviye nakletti, bize A'mcş, o da Mücahid'den naklen rivayet etti, Mücahid dedi ki, Ömer b. Hattab (r.a.), «Biz yaşamamızın en hayırlısını sa­bırla bulduk» demiştir. Yine Hz. Ömer (r.a.), «Sabırla en üs­tün yaşama eriştik. Eğer sabrın bir adam olduğu farzedilirse, en iyi adam olurdu» demiştir.

Ali b. Ebu Talib (r.a.), «Dikkat edin. İmana nisbetle sa­bır, bedene nisbetle baş gibidir, baş kesilince ceset ölür.» Sonra sesini yükseltip «Dikkat edin, sabrı olmayanın imanı yoktur. Sabır tökezlemİyen bir binektir» demişti.

Hasan-ı Basri, «Sabır hayır hazinelerinden bir hazine olup Allah Teala onu kendi katında iyi olan kuluna verir» demiştû

Ömer b. Abdülaziz, «Allah Teala, bir kuluna, bir nimet verip, onu ondan alıp onun yerine sabn verirse mutlaka almış olduğu o nimetten daha hayırlısını verir» demiştir.

Meymun b. Mihran, «Bir insan, büyük veya küçük bütün iyilikleri, ancak sabrı sayesinde elde eder» demiştir.

Süleyman b. Kasım, «her amelin sevabı ancak sabırla bili­nir» demiştir. Nitekim Allah Teala, «Ancak sabredenlere mü­kafatları hesabsız ödenecektir» (Zümer/10) buyurmuştur.

Ariflerden birinin cebinde bir kağıt parçası vardı, her za­man ona bakardı. Onda, «Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen bizim nezaretimizde sin» (Tur/48 )ayet-i kerimesi yazılıydı.

Ömer b. Hattab (r.a.), «Sabır ile şükür iki deve farzedilse, hangisine binsem aldırmazdım» demişti.

Muhammed b. Şübrüme, başına bir bela geldiğinde, «yaz bulutuna benzer, hemen açılır» derdi.

Süfyan b. Uyeyne, «Onlardan da sabrettikleri için, emri­mizle doğru yolu gösterecek önderler yetiştirdik» (Secde/24) ayet-i kerimesini şöyle tefsir etmiştir, yani« onlar her işin ba.şı olan sabra sarıldıkları için biz de onları önderler kıldık.»

Ahnef b. Kays'a, «Hilim (yumuşaklık) nedir? diye sorul­muş o da, 'hoş görülmeyen bir şeye sabretmektir' demişti.»

Vch'b dedi ki, Hikmet isimli eserde şunlar yazılıdır, «Be­yinsizliğin sonu yorulmaktır. Hilmin sonu rahatlıktır. Sabnn sonu zaferdir.»

Urve b. Zübeyr yanında çok yakışıklı ve en güzel yüzlü olan oğlu Muhammed olduğu halde Yelid b. Abdülmelik'in yanına girmişti. Çok güzel giyinmişlerdi. Velİd, «İşte Kureyş gençleri böyle olurlar» dedi ve onlara nazarı değdi. Bunun üze­rine oğlu Muhammed bir gece hiç uyumadı ve çıkıp hayvanla­rın ahırına düştü ve hayvanlar onu öldürünceye kadar ayakla­rıyla tepelediler. Daha sonra da bu sefer babası Urve'nin aya­ğında «yenirce» denilen bir yara çıktı. Velid ona doktorlar gön­derdi. Doktorlar muayeneden sonra Urve'ye eğer ayağını kes-tirmezsen tüm bedenine sirayet eder ve ölürsün» dediler. Bu­nun üzerine o da ayağının kesilmesine razı oldu. Doktorlar alet ile bacağını kesmeye başlayıp kemiğine dayandıklarında onun başı yastığa düştü ve bir saat baygın kaldıktan sonra ayıldı Yüzünden terler boşamyordu, o ise tehlil ve tekbir getiriyordu. Kesilen bacağını eline alıp sağa sola çevirdikten sonra, «Beni sana taşıtan Allah'a yemin ederim ki, seninle hiçbir harama,hiçbir günaha Allah'ın razı olmadığı hiçbir yere gitmedim» de­di.. Sonra bu bacağın yıkanıp, kokulanıp, kefenlenip, müslü-man kabristanına götürülüp defnedilmesini söyledi. Bilahere Urve, Medine-i Münevvcre'ye gelince ona dostları taziye, geç­miş olsun demeye geldiler. O ise «Bu yolculuğumuz biraz yor­du bîzî» deyip başka bir şey söylemedi. Sonra da «Medİne-İ Münevvere'de kalamam, çünkü ben burada musibete gülenle­rin ve nimete hased edenlerin arasında bulunmaktayım» t'eyip, Akik denilen yerdeki çiftliğine gitti/ Hep orada oturdu. Çiftli­ğe dönünce ona İsa b. Talha, «Seni ayıplayan piçtir!, lütfen bana şu sana gelen musibetin yerini bir göster» dedi. O da, di­zine kadar ,açıp gösterdi, bunun üzerine îsa ona, «Vallahi biz senî güreşçi olasın diye büyütmedik. Allah Teala, aklın, dilin, gözün, ellerin ve İki ayağından biri gibi vücudunun çoğunu sa­na bırakmış, daha ne istiyorsun» dedi. Bunun üzerine Urve ona, «Ey İsa, senin taziyen gibi hiç kimse beni taziye etmedi» dedi.

Doktorlar onun ayağını kesmek istediklerinde ona, «Acıyı duymaman için sana bir şey içirelim» demişlerdi. O da «Allah Teala, O'nun emrine karşı geliyor muyum, sabrımı görmek için beni imtihan ediyor» demiş ve onları reddetmişti. Abdest alır­ken o ayağını meshederdi.

Katade dedi ki, bir adam Lokman aleyhİsselam'a, «Hangi şey daha hayırlıdır?» diye sordu. O da, «peşine eza takılmayan sabırdır» dedi. O adam, «İnsanların en hayırlısı hangisidir?» dedi, O da, «Kendisine verilene razı olan kimsedir» dedi. O adam, «İnsanların en alimi kimdir?» dedi. O da, «İnsanların İl-mîni kendi ilmine katan kimsedir» dedi. «Mal hazinesi mi, yok sa ilim hazinesi mi daha hayırlıdır?» denildi. O da, «Sübhanal-lah! Alim mü'mmin yanında bir hayır istenirse bulunur, ya­nında hayır bulunmazsa nefsini kötülüklerden men ve muhafa­za eder, mü'mine nefsini menetmesi yeter» dedi.

Hassan b. Ebu Cebele, «Derdini yayan kimse sabretmemiş olur» dedi. İbn-i Ebi'd Dünya bunu merfu hadis olarak rivayet etmiştir. Doğru ise manası derdini insanlara şikayet eden sab-retmemiş olur, Allah'a şikayet ederse sabrına zarar vermez, demek olur.

Yine Hassan b. Cebele, «Güzel bir sabırdır» (Sabrun Ce-mîl) ayet~i kerimesini şöyle tefsir etmiştir, «Kendisinde şikayet bulunmayan sabırdır.» Bunu İbn-i Ebi'd Dünya merfu hadis olarak rivayet etmiştir.

Mücahid, «.Güzel bir sabırdır» ayeti hakkında «Kendisinde sızlanma olmayan sabırdır» demiştir.

Katade, «Kederinden gözlerine ak düştü gamını yutuyor­du» ayet-i İçin «üzüntüsünü yutuyor ve hayırdan başka bir şey söylemiyordu» demiştir. Yahya b. Muhtar Hasan-ı Basri'den rivayet ettiğine göre, Hasan-ı Basri, ayet-i kerimedeki, «kczim» kelimesi, «çok sabreden» manasınadır, demiştir. Katade, İse, «kezim» kelimesi, «üzüntüsünü gizleyen» manasınadır, demişti. Hasan-ı Easri, «Allah katında iki yudumdan daha sevimli bir şey yoktur. Birincisi, acıklı ve üzücü bir musibetin gamını ve kederini yutup onu güzel,bir şekilde savmaktır. İkincisi, öf­keyi yutup onu hifim ve yumuşaklıkla savmaktır.» demiştir.

Saİd b. Cübeyr, «Sabır, kulun başına gelen musibetin Al-lah'dan olduğunu itiraf etmesi ve onun scvabmı yalnız Allah' dan ummasıdır. Bîr kimse şiddete sabrederken bazan sızlanır ama ondan sabırdan başka bîr şey görülmez.» demiştir. «Ku­lun başına gelen musibetin Allah'dan olduğunu itiraf etmesi ifadesi sanki «Biz Allah'a ait iz» ayeti kerimesini tefsirdir. Şöy­le ki, kul kendisinin Allah'ın mülkü olduğunu, onda malikin istediği gibi tasarruf edeceğini itiraf etmesidir. «Ve onun seva­bını yalnız Allah'dan ummasıdir» ifadesi de sanki «Biz ancak Alldı'a dönücüleriz» ayet-i kerimesini tefsirdir. Şöyle ki, Al­lah'ın vadetmiş olduğu mükafatı hak etmiş olur. O halde babı­na gelen bu musibetin ecrini kaybetmek musibetlerin en büyü­ğü ve en şiddetlisidir» demiştir.

îbn-i Ebİ's-Semmak, taziyede bulunduğu bîr adama, «Sab­ra sarıl, ecrini yalnız Allah'dan umanlar sabredip sızlanmak­tan Allah'a sığınırlar» demiştir.

Ömer b. Abdülazİz dedi ki, «Mukadderat'a razı olmak kıy­metli bir makamdır. Fakat Allah Teaîa, sabrı güzel bir sığınak kılmıştır. Ömer b. Abdülaziz'in oğlu, Abdülmelik ölünce, onun cenaze namazını kıldıktan sonra, «Allah sana rahm&t etsin sen benim desteğimdin ve benim yardımcımdm» dedi. însanlar ağlı­yordu ama onun gözünden bir damla yaş düşmüyordu.

Mıtraf b. Abdullah'ın oğlu ölünce onu taziyeye gelenleri güler yüzle karşıladıktan sonra, «Musibet karşısında sarsılmak­tan Allah'dan haya ederim.» demişti.

Ömer b. Dinar dedi ki, «Ubeyd b. Umeyr, 'sızlanmak, gö­zünden yaş dökmesi, kalbin mahzun olması değildir. Fakat asıl sızlanmak, kötü söz söylemek ve fena zanda bulunmaktır de­miştir.»

İbn-i Ebi'd Dünya'nm anlattığına göre, Hasan b. Azdüla-ziz el-Harvezi şöyle demiştir, «Benim çok sevdiğim bîr oğlum Öldü. Anasına, 'Allah'dan kork ve sevabını yalnız AÎIah'dan umarak sabret' dedim. O da, 'Böyle büyük bir mus'betin seva­bını sızlanmakla kaybedecek kadar düşüncesiz değilim' dedi».

Yine İbn-i Ebi'd Dünya'nın naklettiğine göre, Kureyş'ten yaşlı biri şöyle demiştir. Basra kadısı ve emiri olan Ubeydul-lah'ın babası Hasan b. Hüseyn ölünce, taziyeye gelenler topluca sohbet ettikleri evde aralarında, «Bir insanın sızlandığı veya sabrettiği nasıl bilinir?» diye tartıştılar ve sonunda, «başına mu­sibet gelen bir kimse musibet gelmeden önce yapmış olduğu herhangi bir şeyi bırakırsa sızlanmış olur» diye ittifak ettiler.

Halid b. Ebi Osman el-Kureşi dedi ki, «Ölen oğlum için taziyeye gelen Sait b. Cübeyr beni başım örtülü tavaf ederken gördü. Başımdan örtüyü alıp, 'miskinlik sızlanmaktandır dedi.»

Fakihlerden birçoklarının «musibete uğrayan bir kimsenin bilinmesi için başını bir örtü ile örtmesinde bir beis yoktur. Çünkü taziye etmek sünnettir. B'aş Örtülmesinde, bilinip tazi­ye edilmesi İçin kolaylık vardır' demeleri düşündürücüdür. Fa-kihlerin bu kavillerini İbn-i Teymiye kabul etmemiştir. Şüphe yok k'i Selefi Salihinden hiçbiri böyle bir şey yapmamıştır, böy­le bir şey sahabe ve tabiinin hiçbirinden nakledilmemiştir. Bü­tün eserler bu kavli açık olarak reddetmektedir.

îshak b. Rahevcyh, «Başına musibet gelen bir kimsenin, her zaman giydiği bir şeyi terketmesi sızlanmaktandır» demiş­tir. Netice olarak, Selefi Salihin başlarına musibet gelince, mu­sibetten önceki kıyafetlerinde herhangi bir şey değiştirmedik­leri gibi yaptıkları İşleri de bırakmazlardı. Çünkü musibetten Önceki herhangi bir şeyi bırakmak sabra zıddır. Allah Tea-la herşeyi daha iyi bilir. [19]


Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)