Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
09- Konu : Sabrın Derecelenilin Farklılıkları
Sabır, yukarıda geçtiği üzere iki nevidir. .Biri ihtiyarî sabır diğeri de mecburi sabır. İhtiyarî sabır, mecburi sabırdan üstündür. Çünkü mecburi sabırda, bütün insanlar ortak oldukları gibi ihtiyarî sabırları olmayan hayvanlar da buna ortaktır Bundan dolayı Yusuf aleyhisselam'm Aziz'in karısının istediğini yapmadığından hapsedilme gibi başına gelen felaketlere sabretmesi, kardeşlerinin kendisini kuyuya atmaları, babasıyla arasını ayırmaları ve onu köle olarak satmaları gibi başına gelen musibetlere sabretmesinden daha büyüktür. Allah Teala' nın yeryüzünde Yusuf aleyhisselam'm şanını ve şerefini yükselterek ona vermiş olduğu mülk ve saltanata sabretmesi mecburi sabır neviindendir.
İbrahim HaliluUah'm sabrı, Mûsâ Kelimullah'm sabn, Nuh Neciyullah'ın sabn, İsa Ruhullah'm sabn, Adem oğullarının Efendisi ve peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'m sabrı da böyledir. Bunlar, İnsanlan Allah'a davet ederken ve Allah düşmanlarıyla savaşırken bütün sıkıntılara sabret m işlerdir. Bundan dolayı Allah Teala, onlan azim sahibleri diye isimlendirdi ve Resulüne de onlann sabrettikleri gibi sabretmesini emrederek «O halde (habihim) peygamberlerden azim sahihleri olanların sabrettikleri gibi sen de sabret.'» (Ahkaf/35) buyurmuştur. Cenabı Hak, azim sahibi peygamberlerini aşağıdaki ayet-i kerimelerde zikretmiştir, «Sizin için dinden, Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahiy buyurduğumuzu, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi size de şeriat yaptı.'» (Şura/13), Hatırla ki, bir vakitler peygamberlerden misaklarım almıştık, senden de, Nuh'dan, İbrahim'den Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da, onlardan sağlam bir söz almıştık.1» (Ah-zab/7) İbn-i Abbas (r.a.) ve diğer selefden plan alimler, azim sahibi peygamberlerin, bu ayet-i kerimelerde geçenler olduğunu söylemişlerdir.
Allah Teala, Resul-î Ekrem (s.a.v.) Efendimizi, azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sabretmeyen balık sahibine (Yunus lleyhisselam'a) benzemekten nehyederek, «(Habibim) sen şimdilik Rabbinin hükmünü (bekleyerek) sabret. O balık sahibi (Yunus aleyhissclam) gibi olma. Hani (balığın karnında) kederle dolu olarak dua etmişti.» (Kalcm/48) buyurmuştur.
Burada şöyle faydalı bir soru sorulursa, «iznâda» kavlin-deki zarfın amili nedir? «Lâtekün» kelimesi olamaz. Çünkü bu kelime amil olduğu takdirde ayetin manası şöyle olur; «Habi-btm, Yunus aleyhisselam gibi dua etme». Bu mana murad edilmemiştir. Zira Allah Teala onu bu duasında övüp, bu duası sebebiyle kurtardığını haber vererek, «0 balık sahibini, (Yunus aleyhisselam'ı} da (hatırla). Hani o, (kavmine) öfkelenmiş olarak gitmişti de bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde (kalıp), 'Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni noksanlıklardan tenzih ederim Ben, gerçekten haksızlık edenlerden oldum.' diye (Allah'a) dua etmişti. Bunun üzerine, biz de onu(n bu duasını) kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız.» (Enbiya/87, 88) buyurmuştur.
Tırmizi'de ve diğer hadis kitablarmda peygamber Efendi-miz'den rivayet edilen bir hadis-İ şerifde, şöyle buyurulmüş-tur.. «Kardeşim balık sahibi (Yunus aleyhisselam) hani balığın karnında, «Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Ben gerçekten haksızlık edenlerden oldum.» diye dua etmişti ya, işte kederli bir kimse bu dua İle dua ederse mutlaka Allah Teala, onun kederini giderir.» Yunus aley-hlssclama bu duasında ona benzemekten nehyedilme mümkün-değildir. Ne var ki balığın karnında hapsedilmesine çok sıkılıp, kederle dolu olduğu halde Rabbine dua etmesine sebep olan kavmine öfkelenerek gitmesi hususunda Yunus aleyhisselanı'a benzemekten nehy olunmuştur. Nitekim buna şu ayeti kerime delalet etmektedir, «Habibim, şimdilik Rabbinin hükmünü (bekleyerek) sabret.» buyurulduktan sonra, «fRabbinin hükmüne sabrı zayıf olan) balık sahibi (Yunus aleyhisselam) gibi olma.» dîye nehyedilmistir. Şu halde emredilen hal nehyedllen halden başkadır. Bu ayet-i kerimeye şöyle mana vermekten seni meneden nedir, diye sorulursa. Yani «habibim, mukadderata sabretmekle, emredilen yerde sabredeceksin. Mukadderata tahammül ederek sabfetmeyip, kederle dolu olduğu halde bundan kendisini kurtarması için Allah'a dua eden .Yunus aleyhisselanTa benzemeyeceksin.» Böyle mana vermekten beni men eden Allah Teala'nm Yunus aleyh isselam'ı ve diğer peygamberleri başlarına gelen dertlerin giderilmesini isteyerek yaptıkları dualarından dolayı övmesidir. Nitekim ayet-i kerimede geçtiği üzere Allah Teala, Yunus aleyhisselam'ı yapmış olduğu duasından dolayı övmüştür. Şu halde övüldüğü bir yerde ona benzemekten nehyolunamaz. Allah Teala Eyyüb aleyhisselam! da, n^enim başıma (bu) derd geldi, sen merhametlilerin en mer-hametlisisin.» demesinden dolayı övmüştür. (Enbiya/83) Ya-kup aleyhisselam'ı da, «Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu yalnız Allah'a şikayet ediyorum.» (Yusuf/86) demesinden dolayı Övmüştür. Musa aleyhisselam'ı da, «Ey Rabbİm! Gerçekten ben, bana indireceğin her hay ıra muhtacım.» (Kasas/24) demesinden dolayı övmüştür. Peygamberlerin ve Resullerin sonuncusu, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) de, «İlahî! Kuvvetimin za'fa uğradığını, çaresiz kaldığımı ancak sana arz ederim.» diyerek Allah'a şikayette bulunmuştu. Buna göre, Allah'a yapılan şikayet, hakiki sabra zıd değildir. Zira bu şikayet kulun derdini yalnız Allah'a arz etmesinden ibarettir. Şikayeti yalnız Allah'a arz etmek ise sabrın ta kendisidir.
Allah Teala, şikayetini, yalvarmasını ve duasını dinlemek için kuluna derd ve bela verir. Nitekim, Allah Teala, musibet ve bela zamanında kendine boyun eğerek yalvarm ayan lan ayıplayarak, «Andolsun ki biz onları (evvelce de açlık) azabına musallat kıldık da yine Rablerine baş eğmediler. Onlar yalvarıp yakarmazlar.» (Mü'mİnun/76) buyurmuştur.
Kul, Allah'a karşı yiğitlik göstermek için çok zayıftır. Allah Teala kulunun kendisine karşı yiğitlik taslamasını istemeyip bilakis boyun bükerek yalvarıp yakarmasını ister. Cenab-ı Hak kulunun derdini insanlara şikayet etmesine buğzeder. Kendisine şikayet etmesini ister.
Büyüklerden birine, «Kendisine hiçbir şeyin gizil kalmadığı Allah Teala'ya neyi şikayet ediyorsun?» diye sorulmuş, O da, «Rabbim, kulun kendisine baş eğmesinden hoşnud olur» diye cevap vermiştir.
Netice olarak Allah Teala, peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ye, azim sahibi peygamberlerin kendi hükmüne ihtiyarî sabırla sabrettikleri gibi sabretmesini emretmiştir. Zİra bu sabır, sabırların en mükemmelidir. Bundan dolayı'kıyamet gününde İnsanlar, azim sahibi peygamberlere şefaat etmeleri için müracaat ettiklerinde insanları, kendilerinin en faziletlisi, en hayırlısı ve Allah'ın hükmüne en sabırlısı cian Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ya yollayacaklardır.
Tekliflere (Şeriatte Yapılması Emredilenlere ve Yasak Edilenlere) Sabretmek Mukadderata Sabretmekten Daha Üstündür Emredilenlere mi, yoksa yasak edilenlere mi, yoksa mukadderata mı sabretmek daha efdaldir diye sorulursa buna şöyle cevap verilir; Emredilenler ile yasak edilenlere sabretmek, mukadderata sabretmekten daha faziletlidir. Çünkü mukadderata İyİ kimse de, kötü kimse de, mü'min de, kâfir de sabreder. Sabrı ihtiyarî olsun, mecburi olsun her insanın mukadderata mutlaka sabretmesi gerekir. (Çünkü ondan kurtuluş yoktur). Ama emredilenleri eda ederken çekilen sıkıntılara ve yasaklardan sakınmalara sabır ise, ancak peygamberlere tâbi olanların sabrıdır. Bu konularda en çok sabırlı olanlar en fazla peygamberlere bağlı olanlardır. Her sabır yerine göre faziletlidir. Mesela, yerine göre harama karşı sabretmek faziletlidir yerine göre İbadet ve taata sabretmek faziletlidir.
Yasaklara karşı sabır mı, yoksa emredilenlere sabır mı, efdaldir? Bu konuda ihtilaf vardır. Bir kısım alimler «yasaklaıa karşı sabretmek daha faziletlidir. Çünkü bu sabır, daha zor, daha güçtür. Zira iyi işleri ve iyi amelleri iyi kimseler de yapar kötü kimseler de yapar. Yasakları yapmamaya sabretmek ise ancak sıddıklann işidir, diyerek delillerini şöyle sıraladılar. Haramlara karşı sabretmek nefsin arzusuna karşı sabretmektir. Bu sabır ise, daha zor ve daha faziletlidir. Zita bu, nefislerin sevdiği sevgiliyi Allah İçin bırakan kimsenin Allah'ı kendi nefsinden ve nefsinin arzularından daha çok sevdiğinin delilidir. Fakat sevgilinin sevdiğini yapmak, Allah'ı sevmenin de olamaz. Mürüvvet (insanlık) ve fütüvvet (asalet) bunların hepsi sabra bağlıdır.
Ahnıcd b. Hanbel dedi ki, «Fütüvyet, arzu edilen bir şeyin Allah korkusu için bırakılmasıdır. Kulun, mürüvvet ve fütüvvetî sabrına göredir.»
Emredilenleri yapmaya sabreden kimseye şaşılmaz. Çünkü onların hepsi adalet, ihsan, ihlas ve iyilik gibi, faziletli ve temiz nefislerin sevdikleridir. Bilakis şaşılacak kimse, nefisleri aldatıcı olan yasaklara karşı sabredendir. Zira bu kimse, dünyadaki sevdiklerini ahiretteki sevdikleri için bırakandır. Çünkü nefis peşin olanı sever. Nefsin peşin olanlara karşı sabretmesi tabiatına aykırıdır.
Yasaklara çağıranlar dörttür; insanın nefsi, şeytanı, fena istek ve arzularıyla, dünyasıdır. İnsan, bu dört düşmanla cihad etmedikçe, yasakları terk edemez. Zira bu dört düşmanla cihad etmek ise, nefislere en ağır ve en acı gelen şeydir. Çünkü yasaklar, nefislerin fena arzu ve lezzetlerinden menedilmesinden İbarettir. O halde bu dört kuvvetli düşman, insanı fena arzu ve lezzetlere çağırdığı halde, onlara karşı çıkmak en güç ve en ağır şeylerdendir. Bundan dolayı yasaklara yaklaşma kapılarının hepsi kapatılmıştır. Emredilenlerde İse kul, gücün yettiği kadarıyla mükellefdir. Nitekim Resul-ü Ekrem (s.a.v.) bir ha-dis-İ şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır, «Size bir şeyi emrettiğim zaman gücünüzün yettiği kadar, onu yapın. Sîze neyi yasak edersem ondan sakının.» Bu hadis-i şerif, emredilmiş olanların kapısından, yasak edilmişlerin kapısının daha dar olduğuna ,acizlik ve özürden dolayı emredilenlerin bazısının terke-dilmesine ruhsat ve İzin verilmiş olduğuna, yasaklardan hiçbirinin yapılmasına ruhsat ve izin verilmemiş olduğuna delâlet etmektedir. Bundan dolayı hadler ve diğer cezalar, yasaklar İşlendiğinde tatbik edilir. Fakat emredilenler terkedildiğinde onlar için muayyen bir ceza yoktur. Hatta emredilenlerin en büyüğü namazdır. Bunu terkeden için had var mıdır, yok mudur, bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir. İşte bunlar, yasaklara karşı sabretmenin daha faziletli olduğunu ileri süren alimlerin delillerinden bazılarıdır.
Diğer bir kısım alimler ise, emredilenleri yapmaya sabretmek, yasakları bırakmaya sabretmekten daha faziletlidir, diyerek delillerini şöyle sıraladılar. Allah katında, emredilenleri yapmak, yasaklan bırakmaktan daha sevimlidir, tki şeyden sevileni üzerinde sabretmek bir çok yönlerden daha üstündür.
Birincisi; Allah'ı tanıyıp, O'nun birliğini kabul ederek yalnız O'na kulluk yapmak, O'na yönelmek, O'na tevekkül etmek, ibadet ve taatlan ihlasla Onun için yapmak, O'nu sevmek, O' nım hükümlerine razı olmak, O'nun hizmetinde bmunmak gibi, şeyler asıl maksadlar olduğu gibi emredilenler de asıl mak-sadlardır. Allah Teala, insanları bu maksadlar İçin yaratmıştır, bunların yapılmasını emretmiştir. O halde bunların yapılmaları bizzat istenilmektedir. Yasaklar ise, emredilenlerin yapılmasına mani olduklan için veya yasaklarla meşgul olurken emredilenler ihmal edildiği için veyahut emredilenlerin olgunlaşmasına mani olduklan için yasak edilmişlerdir. Buna göre yasaklar, başkalanndan dolayı yasak edilmişlerdir. Emredilenlerin ise kendilerinin yapılmaları bizzat istenilmektedir. Şayet içki, kumar, Allah'ı zikretmekten, namaz kılmaktan, Allah'ın kullan arasında koymuş olduğu muhabbetten alıkoy in asaydı ve kul İle Allah'ın bilinmesine, ibadet edilmesine, hamdedilmesi-ne, tazim edilmesine, namaz kılınmasına, secde edilmesine sebep olan akıl arasında perde olmasaydı haram kılınmazlardı. Yine diğer haram kılınanlar da, Allah'ın sevdiklerinden ve razı olduklarından alıkoydukları için ve kul İle onun olgunlaşması -arasında perde olduklan İçin haram kılınmışlardır.
İkincisi; emredilenler, Allah'ı bilmekle, O'nun birliğini kabul ederek İbadet etmekle, zikretmekle, şükretmekle, sevmekle, tevekkül etmekle ve yönelmekle ilgilidir. Bunların ilgili bulunduğu yer, Allah'ın Zatı, isimleri ve sıfatlarıdır. Yasakların ilgili bulunduğu yer ise, yasak edilenlerin kendileridir. Buna göre ikisinin arasındaki fark düşünülemeyecek kadar büyüktür.
Üçüncüsü; kulun emredilenleri yapmaya zaruret ve ihtiyacı yasakları terketmeye olan zaruretinden daha büyüktür. Çünkü kulun Allah'ı bilmeye, O'nun birliğini kabul ederek ihlasla amel etmeye, yalnız O'na kulluk etmeye, yalnız onu se-v'p, O'nun taatında bulunmaya muhtaç olduğu kadar hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Kulun bunlara ihtiyacı kendi nefsine olan ihtiyacından daha büyüktür. Çünkü kulun, emredilenlere olan ihtiyacı bedenini ayakta tutan gıdaya ihtiyacından daha büyüktür. Zira gıda bedenin ihtiyacıdır, emredilenler ise kalbin, ve ruhun gıdasıdır. Kul, bedeni ve kalıbıyla insan değil, ancak kalbi ve ruhuyla insandır. Nitekim denilmiştir ki «Ey bedenine hizmet eden kimse, ona hizmet etmekle bedbahtlığında ne kadar devam edeceksin, sen bedeninle değil, ancıüc kalbinle insansın.» Yasakların terkedİlmesi, emrediîenleria yapılabilmesi içindir.
Dördüncüsü; yasaklan terk etmek perhiz babındandır. Emredilenleri yapmak ise, kuvvet ve gıdayı muhafaza etmek babından olup, onlar olmadan be'denin ayakta kalması mümkün değildir. Zira hayat ancak, onlarla devam eder. İnsan perhizi terk ettiğinde her ne kadar hastalığı artsa da yaşayabilir. Fakat bedeni ayakta tutan kuvvet ve gıda olmaksızın yaşayamaz, işte bunlar, emredilenlerle yasakların misalleridir.
Beşincisi; Günahlann hepsi iki asla ve esasa dayanır;'emredilenleri terketmek ve yasaklan yapmak. Bir kimse, ömrünün evvelinden sonuna kadar bütün yasakları İşlese, sonunda emredilmiş olan imanın zerresi kendisinde bulunsa bu kadar iman ile cehennemde ebedi kalmaktan kurtulur. Fakat yasaklardan hiçbir şey işlemediği halde emredilenlerden oîan imanı yerine getirmezse (yani iman etmese) ebedi cehennemde kalır. Netice olarak dağlar kadar günahı olan kimsenin zerre kadar imanı bulunsa ebedi cehennemde kalmayacaktır. Fakat hiç gü~ nahı olmadığı halde zerre kadar imanı da bulunmasa ebedi cehennemde kalacaktır, öyleyse emredilenler nerede, yasaklar nerede?.
Altıncısı; bir kimse ömrünün evvelinden sonuna kadar bütün yasaklan işlese, sonunda emredilmiş olan tevbeyi yapsa bütün günahlan affedilir. Allah'a ortak koşmaktan veya kafir olarak Ölmekten başka hiçbir günah, emredilenleri (ibadet ve taatlan) yok etmez. Her günahın tevbe ile affedileceği hususunda alimler arasında ihtilaf yoktur. Fakat alimler, günah işlemekle ibadet ve taat yok olur mu olmaz mı, bu meselede münakaşa etmişlerdir. Bu mesele üzerinde münakaşa ve tafsilat vardır, fakat burası yeri değildir.
Yedincisi; Adem aleyhisselam'ın günahı, yasak olanı. İşlemekle oldu. Sonucu, Rabbi'nin onu seçmesi, onun tevbesİni kabul etmesi ve onu doğru yola eriştirmesi oîdu. Şeytanın günahı, emredilmiş olanı terketmekle oldu. Sonucu, Allah Teala' nm beyan buyurduğu üzere kafirlerden oldu. Cenab-j Hak, şeytanı, kıyamete kadar Adem aleyhisselam'ın zürriyetİ için ibret kıldı.
Sekizincisi; şüphesiz emredilenler, Allah katında sevilenlerdir. Yasaklar İse, sevilmeyenlerdir. Allah Teala'nın yasakları takdir ve hükmetmesinin hikmeti, onların, Allah'ın sevmiş olduğu şeylerin kullan tarafından ve kendi Zatı tarafın-' dan meydana getirilmesine sebep olmasıdır.
Kullarının tevbe etmeleri, istiğfar etmeleri, ibadet ve taat-ta bulunmaları, boyun eğmeleri ve alçakgönüllü olmaları gibi şeyler Cenab-ı Hakk'ın kullan tarafından yapılmasını sevdiği şeylerdir.
Allah Teala'nm kendi zatı tarafından yapılmasını sevdiği şeyler de şunlardır; tevbe edenlerin tevbesini kabul etmesi, İstiğfar edenlerin günahlarını bağışlaması, af dileyenleri affetmesi gibi şeyler.
Cenab'ı Hak;k'ın, sevmediği şeyleri, sevdiği şeylere vesile olsun diye takdir etmiş olduğu göz önünde bulundurunca esas maksadın sevilen şeyler olduğu aşikârdır. O halde Allah Teala, sevdiği şeylerin yapılmamasına, sevmediği şeylerin yapılmasından daha fazla buğzeder. Nitekim yasaklar ve mekruhlar, emredilenler için meşru kılınmıştır. Çünkü esas maksad ve gaye sevilen şeyler olunca, Allah Teala, insanları ve- cinleri, sevilen ve emredilenler için yaratmıştır. Sevilen ve emredilenler ise, Allah'ın varlığını ve birliğini kabul ederek yalnız O'na ibadet etmektir. Nitekim Allah Teala, «Ben, insanları ve cinleri, ancak bana İbadet etsinler diye yarattım.» (Zariyat/56) buyurmuştur. Netice olarak Cenab-ı Hakk, yasaklan, yaratmış olduğu insanlar ve cinlerin, emredilenleri tamamlamalan için takdir etmiştir. Zira yasaklar takdir edilmiş olmasaydı, emredilenlerden bir çokları yapılamazdı. Cihad, Allah için sevmek Allah için buğz etmek gibi şeyler Allah katında en sevilen şeylerdendir. Allah bunları sevmeseydi, bunların yapılmasına sebep olanları takdir buyurmazdı.
Dokuzuncusu; şüphe yok ki yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasına yakın olmadıkça taat ve kurbet olamaz. Şayet bir kimse, bütün yasaklan terk etse, emredilmiş İman, bu terkedilmeye yakın olmadıkça yani yasaklan terkederken iman bulunmadıkça Allah kimseye yasakları terketmesinden dolayı sevab vermez. Yine bir mü'min yasaklan terkederken Allah için terk ettiğine niyet etmedikçe sevap kazanamaz. Buna göre yasakların terkedilmesi taat ve kurbet olup sevap alınması emredilenlerin yapılmasına bağlıdır. Fakat emredilenlerin yapılmasının kurbet ve taat olması yasakların terkedümesİne bağlı değildir. Şayet emredilenlerin kurbet ve taat olması yasakların terkedilmesine bağlı olsaydı, Allah Teala günah işleyenin taatmı ebedi kabul etmezdi. Allah Teala günah işleyenin taatını kabul etmez demek batıl bir sözdür.
Onuncusu; yasakların yapılmaması istenilmekte, emredilenlerin ise yapılması istenilmektedir. İkisi de yapılsa veya ikisi de yapılmasa, yapılmalan yapılmamalanndan daha hayırlıdır. O halde emredilenler yapılmazsa, yasakların terkedilmesi fayda vermez. Fakat emredilenlerin yapılmasıyla yasaklann giderilmesine veya eserlerinin (günahlarının) giderilmesine yardım istenilir. Kuvvetin ve hastalığın bulunması, hayatın ve hastalığın bulunmamasından daha hayırlıdır.
Onbirincisi; emredilenlerden bir iyilik yapıldığında o bir iyiliğe on sevab, veya yedi yüz sevab ve daha fazla sevablar verilir. Yasaklardan bir kötülük işlendiğinde yalnız bir günah yazılır. Kötülükler ve günahlar, tevbe ile istiğfar ile, iyilikler ile, keffaret olan musibetler ile, melekerin mü'minlere istiğfan ile, mü'minlerin birbirine istiğfar etmeleri ile affolunur, tşte bunlar, emredilenlerin yapılmasının yasaklann terkedilmesinden Allah katında daha sevimli olduğuna delalet eder.
Onikincİsİ; Allah Teala İşlenen yasaklann günahlarını kulun kendinin ve başkalarının onun namına yaptıkları bir çok iyilikler sebebiyle affeder. Kul, hayatta iken altı şeyle kötülükleri ve günahları affolunur. Tevbe-i nasuh (bir daha bozmamak üzere edilen tevbe) ile, istiğfar ile iyilikler ile, keffaret olan musibetler ile, meleklerin istiğfarı ile, mü'minlerin duası İle. Kul, dünyadan ayrılırken günahları şunlar ile affolunur: ölümün onun üzerine sevkedilmesİ ile, Ölümün şiddeti ile ve Ölümün sıkıntısı ile. Kabirde günahlar şunlar ile affolunur: Ka-bire girme korkusu ile, sual meleklerinin korkusu ile, kabrin sıkması ile. Kıyamet gününde günahlar şunlarla affolunur: Kıyamet gününün şiddeti ile, orada durmaktan yorulmak İle, orada güçlük çekmek İle, orada şefaat edenlerin şefaati İle, erham-ür-rahimin olan Allah Teala'nın rahmeti ile. Eğer bunlar, kulun günahlarının affına yetmezse, cehenneme girer, orada günahlarından, pisliğinden ve kirinden temizleninceye kadar kalır. Çünkü Cenab-i Hak, cenneti temiz olmayanlara haram kılmıştır. Buna göre, kulda, necaset, pislik ve kir bulundukça, körük vazifesini yapan cehennemde bunlardan tertemiz oluncaya kadar kalacaktır. Netice olarak, işlenen yasakların günahları pek çok şeylerle affedilmektedir. Emredilenleri ise, Allah'a ortak koşmaktan başka hiçbir şey iptal etmemektedir.
Onüçüncüsü; Emredilenlerin cezası, ihsan, fazi, ve rahmet babından olan sevaptır. Yasakların cezası ise, gazap ve adalet babından olan ukubet ve azabdır. Allah'ın rahmeti gazabından üstündür. Allah katında, rahmet ve fazl ile ilgili olan m yapılması, gazap ve adaletle ilgili olanın yapılmasından daha sevimlidir. Allah katında, rahmetle ilgili olanın yapılmaması, gazapla ilgili olanın yapılmasından daha kötüdür.
Ondördüncüsü emredilenlerden bir tanesinin yapılmasıyla, işlenen yasakların günahlarından binlerce günah düşürülür. Fakat binlerce günah ise, emredilenlerden bir tanesinin sevabını düşüremez.
Onbeşincisi; emredilenlerin ilişkili bulunduğu yer. fiildir . (yapmaktır). Yapmak ise, olgunluk sıfatıdır. İnsanın olgunluğu yaptığı İşe bağlıdır. İnsan İş yaptıkça olgunlaşır. Yasakların ilişkili bulunduğu yer ise terketmektir. Terketmek İse, ademdir (yokluktur). Yalnız yokluk ise hiçbir zaman olgunluk olamaz. Ancak yokluk, olgunluğun sebebi olan bir işin yapılmasını gerektirdiği takdirde olgun olur. Bunun misali, bir kimse, puta secde etmeyi terketse, Allah'a secde etmedikçe, bu puta secdeyi terketmek olgunluk değildir. Allah'a secde ettiği takdirde, puta secdeyi terketmesi olgunluk olur. Allah'a da, puta da secdeyi terketse yine olgunluk değildir. Yine bir kimse, peygamberi tasdik edip, onu sevip, onu dost edinip, onun taatında bulunmadıkça, onu yalanlamayı ve ona düşman olmayı terketse, bununla mü'min olmuş olmaz. Bu izandan da anlaşılmaktadır ki olgunluğun hepsi emredilenlerledir. Yasakların terkedil-mesine emredilenlerin yapılması bîtişmedikçe bu olgunluk olmadığı gibi, hiçbir şey de ifade etmez.
Bİr kimse, peygambere, «ben seni yalanlamam ama tasdik ' de etmem, dost edinmem ama seninle harp de etmem ve seninle harp edenlere de katılmam.» dese kafir olur. Yukarıda geçtiği üzere o kimse, peygamberi tasdik etmek ve onan taatında bulunmak gibi emredilenleri yapmadıkça, onu yalanlamayı, düşman olmayı ve harp etmeyi terketmekle mü'min olmuş olmaz.
Onaltmcısı; kulun, yasaklan terkedecek şekilde emredilenleri yapması gerekir. Çünkü esas istenilen emredilenlerin yapıl? maşıdır. Zira emredilenler yapılınca yasaklan yapmaktan sakınılır. Gerçekten, yasakların yapılması emredilenlerin zayi olmasına sebep olur. Çünkü kul, adaletli ve iffetli olma gibi emredilenleri yapıp, zulümden ve fuhşİyyattan sakındığında, adaletli olma zulmü terketmeyî, iffetli olma da fuhşiyyatı terket-meyİ içine alır. Buna göre, yasaklann terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasında zımnen ve tebean dahil olur. Fakat yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasını İçine almaz. Bu açıklamalardan anlaşılmıştır ki, esas maksad, emredilenlerin layıkıyla yerine getirilmesidir. Emredilenler,lâyıkıyle yerine getirildiği takdirde yasakların işlenmesi mümkün olmaz. Ama yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasını gerektirmez.
Onyedincisi; Allah Teala, kullanna bazı şeyleri emretmiş, bazı şeyleri de yasaklamıştır. Bİr kimse, bunların ikisini de yaparsa, Allah'ın hem sevdiğini, hem de buğz ettiğini yapmış olur. Fakat Allah katında sevilenin yapılması buğuz edilenen terkedilmesinden daha üstün olunca Allah Teala,. sevilenin yapılmasıyla, buğuz edilenin şerrini o kimseden defeder. Cenab-ı Hakk, kulunun işlediği cinayeti, yaptığı taatı sebebiyle bağışladığı gibi birçok günahlarını da fazl-u keremîyle affeder. Bunu bir misal ile açıklayalım. Bîr kimse, bir hükümdarın, öldürülmesini istediği bir düşmanını öldürse, bununla beraber hükümdarın yasak etmiş olduğu içkiyi de içsey hükümdar, sevdiğinin yapılmasının (düşmanın öldürülmesi) yanında içki içme suçunun küçük kalacağından o kimsenin bu suçunu ve diğer suçlarını bağışlar. Ama o kimse, hükümdarın hem sevdiğini, hem de buğuz ettiğim terketse, buğuz ettiğini terk etmesi hiçbir zaman sevdiğini yapması yerine geçmez. Yine bir hükümdar, düşmanını öldürmesini kölesine emrettiği halde içkiyi de yasakla-sa, köle gücü yettiği halde o düşmanı öldürmediği gibi, içkiyi de terketse, içkiyi terketmesine karşılık olarak emrin* terket-me suçunu bağışlamaz. Allah Teala kullarının bu fıtrat üzere yaratmıştır. Efendiler köleleriyle, babalar çocuklarıyla, hükümdarlar ordularıyla, zevceler kocalarıyla böyledir. Yani bunlardan hem emredilenleri, hem de yasaklan terkedenler, hem emredilenleri hem de yasaklan yapanlar gibi değildir.
Onsekizincisi; Allah'ın sevdiklerini yapan bir kimsenin yasakların hepsini işlemesi mümkün değildir. Çünkü kimse sevilenlerden yaptığı kadarıyla yasaklan bırakmıştır. Hem sevilenleri, hem de buğuz edilenleri yapan bir kimsenin de bütün yasakları işlemesi mümkün değildir. Netice olarak hem emredilenleri hem de yasaklan yapan bir kimseyi Allah Teala bir cihetten sever, bir cihetten de sevmez. Emredilenleri tamamıyla terkeden kimse Allah'ın sevdiklerini yapmamış olur. Yukanda geçt!ğİ üzere yasaklann terkedilmesî taat olmaz. Ancak emredilenlere yakın olmakla kurbet ve taat olur. Yani yasaklar ter-kedilirken emredilmiş olan iman bulunmadıkça bu yasaklann terkedilmesi kurbet ve taat olmaz, iman bulunursa olur. Buna göre, sırf yasaklan terkeden kimseyi Allah sevmez, emrettiklerini yapmadığından dolayı her cihetten ona buğuz eder.
Ondokuzuncusu; Allah Teala, muhabbetini gerek vacip olsun, gerek müstahap olsun emirlerinin yapılmasına bağlamıştır. Bir yerde bile, yasaklann terkedilmesine bağlamamıştır. Şüphe yok ki Allah teVbe edenleri sever, temizlenenleri sever, iyilik edenleri sever, şükredenleri sever, sabredenleri sever,kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bir bina gibi raflar bağlayarak çarpışanlan sever, takva sahiplerini sever, zikredenleri sever, sadaka verenleri sever. Cenab-ı Hak, sevgisini ve muhabbetini emirlerinin yapılmasına bağlamıştır. Çünkü insanlar ile cinlerden istenilen de budur. Nitekim Allah Teala, «Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.» (Za-ilyat/56) buyurmuştur. Allah- Teala Hazretleri, insanları ve cinleri emrettiklerini yapsınlar, emredilenlerden, alıkoyan ya.' saklardan vaz geçsinler dîye yaratmıştır.
Yirmincisi; yasaklar, emredilenlerin yapılmasından alıkoy-masalar ve onlann yapılmasına mani olmasalardı, yasaklann hiçbir anlamı, kıymeti kalmazdı. Yasaklar, emredilenlerin yapılmasına mani oldukları İçin yasak kılınmışlardır. Yasaklar, emredilenleri olgunlaştırmak ve tamamlamak babındandır. Buna göre yasaklar, suyun engelsiz akabilmesi için yatağının temizlenmesi mesabesindedir. Emredilenler İse, İnsanlann ve bütün canlılann hayatlannı sağlayan su yerindedir. Yasaklar,, kuvveti muhafaza eden ve onu hastalıktan koruyan perhiz yerindedir. Emredilenleri yapmanın yasaklan terketmekten daha faziletli olduğu anlaşılınca emredilenleri yaparken çekilen me-şakkatlara sabretmek de sabır nevilerinin en üstünü olur. O halde emredilenleri yaparken çekilen meşakkatlere sabreden kimsenin yasakları terk etmeye sabretmesi ve mukadderata sabretmesi kolay olur. Çünkü yüksek derecede bulunan bir sabır aşağı derecede bulunan bir sabin içine alır. Fakat aksi böyle değildir. Bu açıklamalardan anlaşılmıştır ki, bu üç nevi sabır, yani emredilenlere, yasaklara ve mukadderata sabır, birbirinden ayrılmaz. Bunlardan herbir nevi, diğer iki neviye yardımcı olur. İnsanlardan bir kısmının.mukadderata sabn kuvvetlidir, fakat emredilenlere ve yasaklara sabn zayıftır- Bir kısım insanlann sabn bunun tersinedir, insanlardan bir kısmının emredilenlere sabn kuvvetlidir. Fakat diğer nevilere sabn zayıftır. Kiminin de sabn, bunun tersinedir. Her şeyi tn iyi bilen Allah Teala'dan. [10]
Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler
Sabredenler ve şükredenler
- GİRİŞ
- Sabrın Fazileti
- 1. BÖLÜM: SABIR VE SABREDENLER
- 01. Konu : Sabrın Lügat Manası, Kelimenin Türetilişi Ve Çekimi
- 02. Konu : Sabrın Hakikati Ve Bilginlerin Bu Konudaki Sözleri
- 03. Konu : Sabrın İlişkilerine Göre İsimlerinin Açıklanması
- 04. Konu : Sabretmek Sabrettirmek, Sabrı Kazanmak Ve Karşılıklı Sabrı Tavsiye Etmek.
- 05. Konu : Yerlerine Göre Sabrın Kısımları
- 06. Konu : Hevâ Ordusuna Karşı Koyması, Ondan Aciz Olması - Kuvvetli Ve Zayıf Olmasına Göre Sabrın K
- 07. Konu : İlişkili Olduğu Konulara Göre Sabrın Kısımları
- 08- Konu : Beş Hükme Göre Sabrın Bölümlere Ayrılması
- 09- Konu : Sabrın Derecelenilin Farklılıkları
- 10. Konu : Övülen Ve Yerilen Sabrın Kısımları
- 11. Konu : Şerefli Kimselerle Kötülerin Sabırları Arasındaki Fark
- 12. Konu : Sabra Yardım Eden Sebepler.
- 13. Konu : İnsanın Hiçbir Durumda Sabırdan Uzak Bulunamayacağı Hakkında
- 14. Konu : Safarin Nefislere Çok Ağır Gelmesi
- 15. Konu Sabır Hakkındaki Ayet-İ Kerîmeler
- 16. Konu : Scbur Hakkındaki Hadîs-İ Şerifler
- 17. Konu : Sabrın Fazileti Hakkında Sahabenin Ve Tabiinin Sözleri
- 18. Konu: Musibetler Karşısında Ağlamak -Feryad-U Figan Etmek Elbiseleri Yırtmak Cahiliye Devri Sö
- 19. Konu : Sabır; İmanın Yarısıdır; İman İki Sınıfdir, Bir Sınıfı Sabır, Diğer Sınıfı Şükürdür
- 20. Konu : Sabır İle Şükürden Hangisinin Daha Faziletli Ve Üstün Olduğunun Tartışılması
- Şükrün Faziletli Ve Üstün Olduğunu İddia Edenlerin Delilleri
- Kulun Amelleri Allah'ın Nimetlerinden Birine Bile Karşılık Olamaz
- Şükrün Sabır Üzerine Üstünlüğü
- Şükür Allah'ın Kulu Üzerinde Bir Hakkıdır
- Nimeti Görmek
- 2. BÖLÜM: ŞÜKÜR VE ŞÜKREDENLER