Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
BEYZÂDE EFENDİ
BEYZÂDE EFENDİ
Anadolu evliyâsından. Asıl adı Ali Rızâ olup, babasının adı ise Hacı Bekir'dir. 1810 (H.1225) senesinde Harput'ta doğdu. Babası aslen Türkistanlı olup, önce Mısır'a, sonra da bu bölgenin Napolyon tarafından işgâli üzerine Harput'a göç etti. Beyzâde Efendi tahsîl çağına geldiğinde, ilk olarak Şeyhülulemâ diye tanınan Hacı Ali Efendiden ders almaya başladı. Daha sonra Dağıstanlı Hâfız Mehmed Efendinin derslerine devâm etti. Genç yaşına rağmen tahsil döneminde zekâ ve dirâyetiyle kendini herkese sevdirip, durup dinlenmeden çalışarak yüksek derecelere kavuştu.
Dağıstanlı Hâfız Efendinin en başarılı talebelerinden idi. Hocası Dağıstanlı Hâfız Efendi ölüm döşeğinde iken, vefâtından sonra kürsünün Beyzâde Efendiye verilmesi konusunda medresenin kurucularından Çötelizâdelerden Sırma Hâtuna şöyle vasiyette bulundu:
"Ben yakında öleceğim. Ölümümden sonra, müderrislik için birçok dedikodular, hattâ kavgalar olacaktır. Yerimi ancak Beyzâde Ali Rızâ Efendi doldurabilir, müderrisliği ona vereceksin. Şâyet başkalarına verecek olursan, kıyâmet gününde senden dâvâcı olurum." Sırma Hâtun; "Vasiyetini emânet bilirim. Emânete ihânet edilmez. Bize sâdece o emâneti korumak ve bu vasiyete itâat etmek düşer." dedi. Bir süre sonra Dağıstanlı Mehmed Efendi vefât etti. Fakat bu zât, Beyzâde Efendiye icâzet, diploma vermedi. Bu yüzden Dağıstanlı'dan boşalan müderrislik için birçok dedikodular çıktı. Herkes Beyzâde'nin yaşına bakıp, onun ilminden ve fazîletinden şüphe ediyordu. Bu durumu öğrenen Gâziantep âlimlerinden Küçük Ali Efendi, Beyzâde'ye bir icâzetnâme, diploma gönderdi. Bu icâzet gelince, Beyzâde Efendi, Dağıstanlı hocadan boşalan müderrisliğe tâyin edildi.
Beyzâde Efendi, Urfa'dan Harput'a gelen Hartevîzâde Mehmed Rehavî ile tanıştı. Daha sonra Urfa'ya giderek bu zâta talebe oldu. Kısa sürede tasavvufun Nakşibendîlik yolunda ilerleyen Beyzâde'yi, Mehmed Rehavî halîfeliğe tâyin etti. Haramlardan, şüphelilerden sakınmaya önem veren Beyzâde Efendi, yıllarca Harput'ta insanlara Hak yolunu anlatarak onların kurtuluşuna vesîle oldu.
Beyzâde Efendi hac yolculuğuna çıktığı yıllardan birinde yanına oğlu Behâeddîn Efendiyi de aldı. Yolda her rastladığı fakire bakan Beyzâde Efendi, daha sonra oğluna; "Şu kadar ver." derdi. Böyle yol alırlarken, bir genç Beyzâde'nin yanına geldi ve sadaka istedi. Beyzâde Efendi sapasağlam gence baktıktan sonra, oğluna; "Yirmi kuruş ver." dedi. Behâeddîn Efendi gencin gücüne kuvvetine bakarak; "Babamı da anlamak zor. Sakata, köre bile daha yirmi kuruş vermedi. Acaba bu gence niçin bu kadar fazla para verilmesini istedi." diye düşündü. Yola devâm ederlerken bile bu düşünce Behâeddîn Efendinin aklından çıkmadı. Bu düşünce ile yürürken, Beyzâde Efendi oğluna dönerek; "Oğul oğul! Sen böyle şeylere karışma. O gördüğün fakirlerin hepsi de kendi nefisleri için para topluyorlardı. Lâkin o sapasağlam genç, Allahü teâlânın velî kullarından olup, verdiğimiz yirmi kuruşu fakirlere dağıtacaktı." dedi. Behâeddîn Efendi bu cevap üzerine pişman olup tövbe etti ve yollarına devâm ettiler.
"Vatanı sevmek îmândandır." hadîs-i şerîfine cânı gönülden bağlı olan Beyzâde Efendi, 93 Rus Harbinde memleketi müdâfaa gâyesiyle cepheye koştu. Oğlu Mehmed Nûri ve torunu Hâlid efendileri yanına alıp, bir grup gönüllü mücâhidin at, silâh ve bütün levâzımâtını kendi kesesinden karşılayarak Rus Harbine katıldı. Erzurum müdâfaasında büyük yararlılıklar gösterdi.
Beyzâde Efendi gösterişi ve ihtişâmı aslâ sevmezdi. Çok mütevâzî ve halka karşı büyük bir sevgi ve hürmet gösterirdi. Câmiye giderken halkı rahatsız etmemek için dâimâ ıssız ve ara sokaklardan geçer ve etrafına bakmazdı. Çünkü halk kendisini görünce işi ve gücü bırakıp, ona hürmet için ayağa kalkıp selâmlardı. Yüzünde şefkat ve mülâyemetle karışık bir muhabbet mevcûd olup, karşılaştığı kimselerde dâimâ derin bir hürmet ve muhabbet hissi hâsıl olurdu. Az konuşur, söylenenleri dikkatle dinleyip bir müddet düşündükten sonra cevap ve nasîhatlarda bulunurdu. Temizliğe son derece dikkat ve îtinâ gösterirdi ve; "İslâmiyetin belli başlı erkânı temizliktir. Temiz olmayanın îmânından şüphe edilir." diyerek bütün talebelerine nasîhat ederdi.
Seksen seneye yakın bir süre İbrâhim Paşa Medresesinde müderrislik yaparak, çok talebe yetiştiren Beyzâde Efendi, ömrünün sonlarına doğru müderrislik vazîfesini oğlu Müftü Hacı Mehmed Nûri Efendiye bırakarak, kendisi bir köşeye çekildi, ibâdetle meşgûl oldu. Ömrünün sonlarına doğru rahatsızlandı. Hasta olmasına ve ateşler içinde yanmasına rağmen yine diz çöküp oturduğunu ve ayaklarını uzatmadığını gören oğlu dayanamayıp, sebebini sordu. Oğlunun bu suâline hafif gülümsedikten sonra kaşlarını çatıp; "Heey oğul, güzel oğul!.. Demek ayaklarımı uzatayım öyle mi? Uzatayım lâkin kime karşı uzatayım dersin. Söyle kime karşı?" cevâbını verdi. Beyzâde Efendi, 1904 (H.1322) senesinde Harput'ta vefât etti. Cenâze namazına çok sayıda insan iştirâk etti. Meteris mezarlığına defnedildi. Üzerine türbe yapılmamasını vasiyet ettiği için, sâde bir mezarı vardır.
KÂBE'YE HEP YÜRÜYEREK GİDİLMEZ!
Beyzâde Efendi, bir sene hacca gitmeye karar verdi. Arkadaşları ile anlaşıp, para biriktirmeye başladı. Hanımı o sene hâmile idi. Bir gün hanımı yatakta yatarken dışarıdan et kokusu gelir. Canı bu etten yemek ister ve Beyzâde Efendiye; "Efendi! Şu kızarmış et kimlerde pişiyorsa git benim hatırım için bir parça isteyiver. Canım çekti." deyince, Beyzâde Efendi;
"Heey hâtun hey!.. Bu kadar zenginliğimiz boşunaymış meğer. İstediğin et olsun, kebâb olsun. Hemen çarşıya gidip, en âlâsından sana kebap getiririm." cevâbını verdi. Hanımının ısrarla bu kızaran etten istemesi üzerine, Beyzâde Efendi üzgün bir şekilde dışarı çıktı. Bu kokunun fakir bir komşularının evinden geldiğini anladı. Utanarak kapıyı çaldı ve ayak üstü mevzuyu söyledi. Kapıyı açan kadıncağız; "Olmaz efendim! Pişirdiğim et size lâyık değildir." dedi. Beyzâde Efendinin ısrârı üzerine kadın gerçeği söylemek mecbûriyetinde kaldı ve;
"Efendim! Üç günden beri çoluk-çocuk açız. Çocukların ağlamalarına fazla dayanamadığım için, sokakta bir köpek yakalayıp kestim. İşte kızaran et budur. Çocuklarımın seslerinin kesilmesi için kızartıyorum. Onları oyalıyorum." dedi. Bu durum karşısında gözleri yaşaran Beyzâde Efendi, hemen evine dönerek hac için ayırdığı paranın büyük kısmını kadına verdi. Geri kalanını çevresindeki fakirlere dağıttı ve hacca gitmekten vaz geçti.
Arkadaşları ile kararlaştırdıkları gün gelince, Beyzâde Efendi arkadaşlarına hacca gidemeyeceğini söyledi. Sebebini öğrenmek istedilerse de, Beyzâde Efendi söylemedi. Bunun üzerine arkadaşları yola koyuldu. Uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra Mekke'ye varan arkadaşları hayret içinde kaldılar. Çünkü Beyzâde Efendi kendilerinden önce gelmişti. Bâzıları; "Eğer bizden sonra yola çıkmış olsaydı, mutlaka bizi gelip geçerdi. Biz de onu görürdük. Ama böyle bir şey olmadı." dediler. Kâbe'nin tavâfı esnâsında, namaz kılarken, Arafat'a çıkarken hep en ön saflarda Beyzâde Efendiyi gördüler. Harput'a döndüklerinde Beyzâde Efendiye bu durumun hikmetini sordular. O da; "Hayır ve hasenât yüzünden. Siz Kâbe'ye yürümekle mi varıldığını sanırsınız?" dedikten sonra, olanların hepsini anlattı. Bundan sonra Harput'ta fakirler hiç bir zaman muhtaç duruma düşmedi. Zenginler fakir aramak için yarıştılar.
1) Harput Yollarında; c.2, s.110
Eser: Evliyalar Ansiklopedisi
Evliyalar Ansiklopedisi
- TAKDİM
- GİRİŞ
- ABAPÛŞ-İ VELÎ
- ABBÂDÎ
- ABBAS MEHDİ
- ABDİL DEDE
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ (OSMAN) EL-YUNEYNÎ
- ABDULLAH BİN ABDÜLGANÎ EL-MAKDİSÎ
- ABDULLAH EL-ACEMÎ
- ABDULLAH BİN AVN
- ABDULLAH AYDERÛSÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH HERÂTÎ
- ABDULLAH BİN HUBEYK
- ABDULLAH-I İLÂHÎ
- ABDULLAH-I İSFEHÂNÎ (Kutbüddîn-i İsfehbezî)
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED EL-KAYRAVÂNÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED ES-SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN NESÎB EFENDİ
- ABDURRAHMÂN SÂMİ NİYÂZİ
- ABDURRAHMÂN TAFSÛNCÎ
- ABDURRAHMÂN TÂGÎ (Tâhî)
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLA'LÂ KUREŞÎ
- ABDÜLAZÎZ BEKKİNE
- ABBÂS BİN HAMZA EN-NİŞÂBÛRÎ
- ABDULLAH-I DEHLEVÎ
- ABDULLAH BİN DÎNAR
- ABDULLAH BİN EBÛ BEKR EL-AYDERÛS
- ABDULLAH BİN EBÛ HUZEYL EL-ANEZÎ
- ABDULLAH EFENDİ (Himmetzâde)
- ABDULLAH-I ENSÂRÎ
- ABDULLAH FAHRİ BABA
- ABDULLAH BİN GÂLİB
- ABDULLAH-I GÜRCİSTÂNÎ
- ABDULLAH HADDÂDÎ
- ABDULLAH EL-HARRÂZ
- ABDULLAH HASÎB YARDIMCI
- ABDULLAH HAYDERÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH EL-KASSÂR
- ABDULLAH MEKKÎ ERZİNCÂNÎ
- ABDULLAH BİN MENÂZİL
- ABDULLAH MENÛFÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BİN ABDURRAHMÂN
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BÂKİ-BİLLAH
- ABDULLAH BİN MUHAMMED EL-HADRAMÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED MÜRTEİŞ
- ABDULLAH BİN MÜBÂREK
- ABDULLAH-I ŞEMDÎNÎ
- ABDULLAH-I ŞÜTTÂRÎ
- ABDULLAH İBNİ VEHB
- ABDULLAH YÂFİÎ
- ABDULLAH-I YEMENÎ
- ABDULLAH BİN ZEYD
- ABDURRAHMÂN BİN AHMED (Abdurrahmân-ı Zâz)
- ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN ARVÂSÎ
- ABDURRAHMÂN EFENDİ (Zileli)
- ABDURRAHMÂN EFENDİ
- ABDURRAHMÂN-I HARPÛTÎ
- ABDURRAHMÂN MAĞRİBÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MEHDÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLAZÎZ DEBBAĞ
- ABDÜLAZÎZ DEHLEVÎ
- ABDÜLAZÎZ DÎRÎNÎ
- ABDÜLAZÎZ BİN EBÛ REVVÂD
- ABDÜLBÂKİ EFENDİ
- ABDÜLEHAD
- ABDÜLEHAD NÛRÎ
- ABDÜLEHAD SERHENDÎ
- ABDÜLFETTÂH-I BAĞDÂDÎ AKRÎ
- ABDÜLGAFÛR HÂLİDÎ MÜŞÂHİDÎ
- ABDÜLHÂDİ BEDEVÂNÎ
- ABDÜLHAK-I DEHLEVÎ
- ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ
- ABDÜLHAKÎM HÜSEYNÎ
- ABDÜLHAKÎM-İ SİYALKÛTÎ
- ABDÜLHÂLIK GONCDÜVÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD BIN NECÎB NÛBÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLHAY
- ABDÜLHAY CELVETÎ
- ABDÜLHAY EFENDİ (Öztoprak)
- ABDÜLKÂDİR CEZÂYİRÎ
- ABDÜLKÂDİR DEŞTÛTÎ
- ABDÜLKÂDİR DÜCÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR SIDDÎKÎ
- ABDÜLKÂHİR SÜHREVERDÎ
- ABDÜLKEBÎR EVLİYÂ
- ABDÜLKERÎM KÂDİRÎ
- ABDÜLKERÎM CÎLÎ
- ABDÜLKUDDÛS
- ABDÜLLATÎF CÂMÎ
- ABDÜLLATÎF EFENDİ (Pamuk Kâdı)
- ABDÜLLATÎF KUDSÎ
- ABDÜLMECÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLMELİK ET-TABERÎ
- ABDÜLMUGÎS BİN ZÜHEYR
- ABDÜLMU'TÎ EFENDİ
- ABDÜLULÂ
- ABDÜLVÂHİD-İ LÂHORÎ
- ABDÜLVÂHİD BİN MUHAMMED
- ABDÜLVÂHİD BİN ZEYD
- ABDÜLVEHHÂB BUHÂRÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I MISRÎ
- ABDÜLVEHHÂB MÜTTEKÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I ŞA'RÂNÎ
- ABDÜRRAHÎM ARVÂSÎ
- ABDÜRRAHÎM İSTAHRÎ
- ABDÜRRAHÎM-İ MERZİFONÎ
- ABDÜRRAHÎM TIRSÎ
- ABDÜRREŞÎD SÂHİB FÂRÛKÎ
- ABDÜRREZZÂK ALİ EFENDİ
- ABDÜSSELÂM BİN MEŞÎŞ HASENÎ
- AÇIKBAŞ MAHMÛD EFENDİ
- ÂDEM-İ BENNÛRÎ
- ADİYY BİN MÜSÂFİR
- AHISKALI ABDULLAH EFENDİ
- AHISKALI ALİ HAYDAR EFENDİ
- AHÎ EVRAN
- AHÎ SİNAN
- AHÎ SİRÂC
- AHMED BİN ABDURRAHMÂN ES-SEKKÂF
- AHMED ABDÜLHAK RADULEVÎ
- AHMED EL-ALESÎ
- AHMED BİN ALEVÎ
- AHMED AMİŞ EFENDİ
- AHMED BİN ÂSIM ANTÂKÎ
- AHMED BÂBÂ TENBEKTÎ
- AHMED-İ BEDEVÎ
- AHMED BEHLÜL
- AHMED BERKÎ
- AHMED-İ BÎCÂN
- AHMED CÂHİDÎ EFENDİ
- AHMED CÜZEYRÎ (Cezerî)
- AHMED DEDE
- AHMED DERDÎRÎ
- AHMED DİYOBENDÎ
- AHMED BİN EBÛ BEKR
- AHMED BİN EBÛ BEKR AYDERÛSÎ
- AHMED BİN EBÜ'L-HAVÂRÎ
- AHMED EFLÂKÎ
- AHMED FEYZÎ EFENDİ
- AHMED GAZÂLÎ
- AHMED BİN HADRAVEYH
- AHMED HAMMÂMÎ
- AHMED BİN HANBEL
- AHMED BİN HARB
- AHMED HAZNEVÎ
- AHMED HİLMİ EFENDİ
- AHMED HULÛSİ EFENDİ
- AHMED BİN HÜSEYİN AYDERÛSÎ
- AHMED BİN İBRÂHİM EL-VÂSITÎ
- AHMED BİN İDRÎS
- AHMED BİN İSHAK
- AHMED İZZET EFENDİ
- AHMED KÂBİLÎ
- AHMED KÂDİRÎ
- AHMED KÂRAZÎ DİYÂRIBEKRÎ
- AHMED İBNİ KEMÂL
- AHMED KİHTÛ
- AHMED KUDDÛSÎ
- AHMED KUSEYRÎ
- AHMED MEKKÎ EFENDİ
- AHMED BİN MESRÛK
- AHMED BİN MEVDÛD ÇEŞTÎ
- AHMED BİN MUHAMMED
- AHMED BİN MUHAMMED HÂNÎ EL-ESREM
- AHMED BİN MÛSÂ EL-ACÎL
- AHMED MÜRŞİDÎ EFENDİ
- AHMED NAHLÂVÎ
- AHMED NÂMIKÎ CÂMÎ
- AHMED NECİBÎ
- AHMED NÛBÂNÎ
- AHMED BİN OSMAN ŞERNÛBÎ
- AHMED BİN ÖMER ZEYLA'Î
- AHMED RAÛFÎ
- AHMED RIFÂÎ
- AHMED SAÎD-İ FÂRÛKÎ
- AHMED SÂRBÂN
- AHMED SATÎHA
- AHMED SAYYÂD
- AHMED BİN SELMÂN EN-NECCÂD
- AHMED ES-SENÛSÎ
- AHMED SİYÂHÎ
- AHMED BİN SÜLEYMAN ERVÂDÎ
- AHMED ŞEMSEDDÎN MARMARAVÎ
- AHMED ŞEYBÂNÎ
- AHMED ŞÎRÂNÎ
- AHMED-İ TİCÂNÎ
- AHMED BİN ÜSTÂZÜ'L-A'ZAM
- AHMED BİN YAHYÂ EL-CELÂ
- AHMED YEKDEST CÜRYÂNÎ
- AHMED YESEVÎ
- AHMED EZ-ZÂHİD
- AHMED-İ ZERRÛK
- AHMED BİN ZEYD
- Ahmed Nasihuddîn
- AHMED ZİYÂEDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ
- AHMEDULLAH
- AHMEDÜ BAMBA
- AHNEF BİN KAYS
- AKBIYIK SULTAN
- AKŞEMSEDDÎN
- ALÂ BİN ZİYÂD
- ALÂEDDÎN ÂBİZÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ERDEBİLÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ESVED KARAHİSÂRÎ (Kara Hoca)
- ALÂEDDÎN ALİ FENÂRÎ (Alâeddîn Ali bin Yûsuf)
- ALÂEDDÎN-İ ATTÂR
- ALÂEDDÎN GONCDÜVÂNÎ
- ALÂEDDÎN BİN ESAD LÂHORÎ
- ALÂEDDÎN HAREZMÎ
- ALÂEDDÎN KONEVÎ
- ALÂEDDÎN-İ SÂBİR
- ALÂÜDDEVLE SEMNÂNÎ
- ALEVÎ BİN ABDULLAH
- ALEVÎ BİN ALİ
- ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALEVÎ BİN MUHAMMED SÂHİB-ÜD-DEVÎLE
- ALEVÎ BİN ÜSTÂZ-ÜL-A'ZAM
- ALİ BİN ABDULLAH BİN ABBÂS
- ALİ BİN ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALİ BEHÇET EFENDİ
- ALİ BEKKÂ
- ALİ BİN BENDÂR SAYRAFÎ
- ALİ DEDE BOSNEVÎ
- ALİ BİN EBÛ BEKR EL-İDRÎSÎ
- ALİ EFENDİ
- ALİ EFENDİ (Midillili)
- ALİ BİN EMRULLAH
- ALİ BİN FUDAYL
- ALİ FERÂHÎ
- ALİ GÂLİB VASFÎ EFENDİ
- ALİ GAV SULTAN
- ALİ HÂDÎ (Nakî)
- ALİ HÂFIZ
- ALİ EL-HARÎRÎ
- ALİ HAVÂS BERLİSÎ
- ALİ BİN HEYTÎ
- ALİ İSFEHÂNÎ
- ALİ KAZVÂNÎ (Kîzvânî)
- ALİ EL-MASÎSÎ
- ALİ BİN MEYMÛN MAĞRİBÎ
- ALİ BİN MUHAMMED
- ALİ BİN MUHAMMED BİN BEŞŞÂR
- ALİ BİN MÛSÂ FEŞLİ
- ALİ BİN MUSTAFA ÖMERÎ
- ALİ BİN MUVAFFAK
- ALİ MÜTTEKÎ EL-HİNDÎ
- ALİ MÜZEYYEN
- ALİ NÂTİKÎ
- ALİ NEBTÎTÎ
- ALİ OSMAN EFENDİ
- ALİ RÂMİTENÎ
- ALİ RIZÂ
- ALİ RIZÂ ACARA
- ALİ SEMERKANDÎ
- ALİ SİNCÂRÎ
- ALİ ŞEVNÎ
- ALİ BİN ŞİHÂB
- ALİ BİN YAHYÂ GEYLÂNÎ
- ALİ YEŞRÛTÎ
- ALKAME BİN KAYS
- ALVÂN HAMEVÎ
- ALVARLI MUHAMMED LÜTFİ (Efe)
- AMASYALI SEYDÎ HALÎFE
- A'MEŞ (Süleymân bin Mihrân)
- ÂMİR BİN ABDULLAH
- ÂMİR BİN ABDULLAH ANBERÎ
- AMMÂR-I YÂSER
- AMR BİN DÎNÂR
- AMR BİN KAYS EL-MÜLÂÎ
- AMR BİN MEYMÛN EVDÎ
- AMR BİN MÜRRE
- AMR BİN OSMAN MEKKÎ
- AMR BİN UTBE
- ANKARAVÎ İSMÂİL RUSÛHÎ
- ARAB BABA
- ARABÎ FEŞTÂLÎ EL-MAĞRİBÎ
- ÂRİF-İ DİKGERÂNÎ
- ÂRİF-İ RİVEGERÎ
- ASLAN BABA
- ASLAN DEDE (Meczûb)
- AŞÇI YAHYÂ BABA
- ÂŞIK EFENDİ
- ÂŞIK PAŞA
- ATÂ BİN EBÛ REBÂH
- ATÂ EFENDİ
- ATÂ EL-EZRAK
- ATÂ BİN MEYSERE EL-HORASÂNÎ
- ATÂ SÜLEYMÎ
- ATÂ BİN YESÂR
- ATÂULLAH (ATÂÎ AHMED) EFENDİ
- ATEŞBÂZ VELÎ
- ATPAZARLI OSMAN FADLI EFENDİ (KUTUP OSMAN)
- AVDAN BABA
- AVN BİN ABDULLAH
- AYDERÛSÎ
- AYDERÛSÎ (Abdullah bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Abdülkâdir bin Şeyh)
- AYDERÛSÎ (Ebû Muhammed)
- AYDERÛSÎ (Muhammed bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Şeyh bin Abdullah)
- AYDÎ BABA
- AYNÎ DEDE
- AYN-ÜL-KUDÂT HEMEDÂNÎ
- AYNÜZZEMÂN CEMÂLEDDÎN-İ GEYLÂNÎ
- AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî)
- AZERÎ HAMZA BİN ALİ
- AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ
- AZİZ NESEFÎ
- AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ
- BABA HAYDAR SEMERKANDÎ
- BABA NÎMETULLAH NAHÇIVÂNÎ
- BABA TÂHİR URYÂN
- BABA YÛSUF SİVRİHİSÂRÎ
- BABAZÂDE
- BAHRAK (Muhammed bin Ömer)
- BAHRİ DEDE
- BAHŞÎ
- BAHŞÎ HALÎFE
- BÂKILLÂNÎ
- BÂLÎ EFENDİ (Sekrân)
- BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ
- BAYTAZZÂDE HACI ABDULLAH
- BEDÎ'UDDÎN SEHÂRENPÛRÎ
- BEDREDDÎN SERHENDÎ
- BEHÂEDDÎN BUHÂRÎ (Şâh-ı Nakşibend)
- BEHÂEDDÎN KIŞLAKÎ
- BEHÂEDDÎN BİN LÜTFULLAH
- BEHÂEDDÎN MECZÛB EL-KÂDİRÎ
- BEHÂEDDÎN ZEKERİYYÂ (Muhammed bin Kutbüddîn)
- BEHÂEDDÎNZÂDE (Muhyiddîn Muhammed bin Behâeddîn)
- BEHİŞTÎ
- BEHLÜL-İ DÂNÂ
- BEHRULLAH EFENDİ
- BEKÂ BİN BATÛ
- BEKR BİN ABDULLAH MÜZENÎ
- BEKR BİN ÖMER FERSÂNÎ
- BEKR SIDKI VİSÂLİ
- BEKRÎ
- BEKRÎ (Ebü'l-Mekârim)
- BENÂ KUREŞÎ
- BENNÂN EL-HAMMÂL
- BERBEHÂRÎ
- BERDEÎ SULTAN
- BERK
- BEŞİR AĞA (dârüsseâde ağası)
- BEŞİR AĞA
- BEYZÂDE EFENDİ
- BEYZÂDE HACI MEHMED NÛRİ EFENDİ
- BEYZÂDE MUSTAFA AHISKALI
- BİLÂL-İ MA'RİBÎ
- BİLÂL BİN SA'D
- BİRGİVÎ
- BİŞR-İ HÂFÎ
- BİŞR BİN MANSÛR ES-SÜLEYMÎ
- BOSNALI ABDULLAH EFENDİ (Abdullah-ı Rûmî)
- BOSTAN ÇELEBİ
- BOSTANCI BABA
- BUHÂRÎ
- BURHÂNEDDÎN MUHAKKIK TİRMİZÎ
- BURHÂNEDDÎN BİN MUHAMMED EĞRİDİRÎ
- BUSAYRÎ (Muhammed bin Saîd bin Hammâd)
- BÜNDÂR BİN HÜSEYİN ŞİRÂZÎ
- CABBÂR DEDE
- CÂBİR BİN ZEYD
- CÂFER BİN ABDÜRRAHÎM KİLÂÎ
- CÂFER BİN AHMED ES-SERRÂC
- CÂFER-İ HULDÎ
- CÂFER HUZÂ
- CÂFER MEKKÎ
- CÂFER-İ SÂDIK
- CÂFER-İ SÂDIK BİN ALİ AYDERÛSÎ
- CÂFER BİN SÜLEYMÂN DÂBİÎ
- CÂKÎR EL-KÜRDÎ
- CÂRULLAH VELİYYÜDDÎN EFENDİ
- CELÂL ALİ DEDE
- CELÂL TEHÂNİSERÎ
- CELÂLEDDÎN-İ DEVÂNÎ
- CELÂLEDDÎN EBÛ YEZİD PÜRÂNÎ
- CELÂLEDDÎN-İ HİNDÎ (Kutb-i Rabbânî, Kebîr-ül-Evliyâ)
- CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ
- CELÂLEDDÎN TEBRÎZÎ
- CELÂLZÂDE MUSTAFA ÇELEBİ
- CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ
- CEMÂL HALÎFE
- CEMÂLEDDÎN AKSARÂYÎ
- CEMÂLEDDÎN EZHERÎ
- CEMÂLEDDÎN HANSEVÎ
- CEMÂLEDDÎN MAHMÛD HULVÎ
- CEMÂLEDDÎN-İ UŞŞÂKÎ
- CERRÂHZÂDE
- CEVHERE BERÂSİYYE
- CEZÎRÎ
- CEZÛLÎ
- CİHANGİRLİ HASAN EFENDİ
- CÜBEYR BİN NÜFEYR
- CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ
- ÇANDARLI KARA HALİL HAYREDDÎN PAŞA
- ÇELEBİ ABDÜLCELÎL
- ÇELEBİ ÂRİF KÜÇÜK
- ÇELEBİ BUSTAN
- ÇELEBİ CEMÂLEDDÎN
- ÇELEBİ FERRUH
- ÇELEBİ HALÎFE
- ÇELEBİ HÜSÂMEDDÎN
- ÇELEBİ HÜSREV
- ÇERKEZ ŞEYHİ
- ÇIRAĞ-I DEHLİ
- DA'LEC BİN AHMED
- DÂRENDELİ MUHAMMED HİLMİ EFENDİ
- DÂRENDELİ ÖMER RIZÂÎ
- DÂVÛD-İ HALVETÎ
- DÂVÛD-İ İSKENDERÎ
- DÂVÛD-İ KAYSERÎ
- DÂVÛD-İ TÂÎ
- DAYGAM BİN MÂLİK
- DEDE HALÎFE
- DEDE MOLLA
- DEDE ÖMER RÛŞENÎ
- DEDİĞİ SULTAN
- DEHHÂK BİN MÜZÂHİM
- DEHLEVÎ
- DELİ BİRÂDER (Muhammed bin Durmuş)
- DEMİR HOCA
- DEMİRTAŞ MUHAMMEDÎ
- DERVİŞ AHMED SEMERKANDÎ
- DERVİŞ HACI
- DERVİŞ MUHAMMED
- DERYÂ ALİ BABA
- DESTÎNE HÂTUN
- DIRÂR BİN MÜRRE
- DİMİTROFÇALI MUSLİHUDDÎN EFENDİ
- DURSUN FAKİH (Tursun Fakih)