Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
ALEVÎ BİN ÜSTÂZ-ÜL-A'ZAM
ALEVÎ BİN ÜSTÂZ-ÜL-A'ZAM
Yemen'de yaşamış evliyânın büyüklerinden. İsmi,Alevî bin Muhammed bin Ali bin Muhammed bin Ahmed olup, soyu Peygamber efendimize ulaşır. Yemen'de Terîm şehrinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Baba ve dedeleri gibi fazîlet sâhibi bir zât idi. Çok kerâmetleri görüldü. 1270 (H.669) senesi Terîm'de vefât etti. Zenbil Kabristânlığına defnedildi. Kabri ziyâret mahalli olup, gelenler rûhâniyetinden istifâde ile murâdlarına kavuşmaktadır.
Seyyid Alevî ilk önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kâmil bir zât olan babasının terbiyesinde yetişti. Zamânının fen bilgilerinde ve dînî ilimlerde üstün bir dereceye yükseldi. Tasavvuf adı verilen kalb ilimlerinde zamânın ileri gelen velîleri arasına girdi. Bu sebeple evliyâ bir zât olan babası onu medheder, velîlikte daha yüksek derecelere kavuşacağını işâret ederdi.
Seyyid Alevî tasavvuf yoluna girdiği günlerden birinde babası ona koyunlar için yeşil otlardan toplamasını söyledi. O da bahçelere gitti lâkin bir tutam ot toplamadan geri döndü. Hiçbir şey koparmamıştı. Babası sebebini sorduğunda, o;
"Babacığım! Her şey Allahü teâlâyı tesbih ediyor, anıyor. Allahü teâlâyı zikreden yeşillikleri koparmak cesâretinde bulunamadım. Hayâ ettim." dedi.
Babası, oğlunun mânevî derecelerdeki bu üstünlüğü sebebiyle;
"Benim şu oğlum, Allahü teâlânın izniyle insanların hâllerini bilir, hâlleri ona mâlûm olur." buyurdu.
Seyyid Alevî birgün yolda giderken çocuklar oynuyordu. Onlara bakıp;
"Şu ikisi hayırlı, diğer ikisi de hayırsız olur." buyurdu. Hakîkaten hayırlı dedikleri dinde âlim ve sâlih kimselerden oldu. Büyük fıkıh âlimi İbrâhim bin Ebî Süleyb hayırlı iki kişiden birisi idi. Diğer ikisi ise, insanlara zulümde birbirleriyle yarıştılar.
Seyyid Alevî, babasının vefâtından sonra yüksek mânevî ilimlere ve hâllere kavuşmak için Mekke-i mükerremeye doğru yola çıktı. Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Muhammed Îsâ Abbâd ile tanıştı. Sonra onun ilim meclisine devâm etmeye başladı. Bir zaman sonra oğlunun ayrılığına dayanamayan annesi, hocası Abdullah bin Muhammed hazretlerine bir mektup yazarak oğlunu geri göndermesini istedi ve evin geçimi ve kardeşlerinin bakımı için ona ihtiyaçları olduğunu bildirdi.
SeyyidAbdullah hazretleri bu haber üzerine Seyyid Alevî'yi yanına çağırıp memleketine dönmesinin iyi olacağını bildirdi. Seyyid Alevî, hocasının bu sözleri üzerine kalmakta ısrâr etti ve;
"Biz Allah için neye karar vermiş isek ondan geri dönmeyiz." dedi ve sohbetlere devâm edeceğini bildirdi. Şeyh Abdullah hazretleri onu dönmeye iknâ edemeyince, annesine bir mektup gönderdi. Mektupta;
"Döndürmek için ileri sürdüğümüz şeyler bir fayda vermedi. Hâlimiz, makâmımız onu geri döndüremedi." diye yazdı.
Seyyid Alevî daha sonraları Şeyh Ahmed Ebi'l-Cu'd hazretlerine geldi. Ondan istifâde etmek istedi. Şeyh Ahmed hazretleri onu tanıyıp;
"Söylendiği üzere sen ilim ve fazîlet sâhibi Alevî değil misin?" dedi. O da;
"Evet ismim Alevî, lâkin söylenenlerden Allahü teâlâya sığınırım." dedi.
Şeyh Ahmed hazretleri bu defâ ona; "Sen babanın derecesinde değil misin?" dedi. Bunun üzerine SeyyidAlevî;
"Onun derecesini biliyorum lâkin ben ondan çok aşağılardayım." diye cevap verdi. Sonra onun sohbetlerine katılıp icâzet aldı.
Seyyid Alevî hazretleri Mekke-i mükerremede kaldığı sırada çok umre yaptı. Gece gündüz çok tavâf etti. Çok namaz kıldı. Pekçok kimse ilminden edebinden istifâde ettiler. Seyyid Alevî hazretleri, ceddiResûlullah efendimizi ziyâret için Medîne-i münevvereye gitti. Kabr-i şerîfi ziyâretten sonra Eshâb-ı kirâmın kabirlerini ziyâret etti.
Peygamber efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret esnâsında Hücre-i seâdetin önünde bir müddet başını eğip durdu. Bir zaman bekledikten sonra hürmetle ayrıldı.
Sevdikleri onun bu ziyâreti ile ilgili sorunca, o da şöyle anlattı:
"Kabr-i seâdette Resûlullah efendimizi ve yanında iki azîz sahâbisi hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömer'i gördüm. Efendimize hürmetle arzedip yanlarındaki kadrimi sordum;
"Evlâdım sen bizim gözümüzdesin." buyurdular. Sonra bana hitâben;
"Peki senin yanında yerimiz nedir?" sorusunu sordular. Ben de;
"Yâ Resûlallah başımın üzerindesiniz." diye cevap verdim. Daha sonra hazret-i Ebû Bekr ile konuştum. Bana;
"Ey SeyyidAlevî! Cedd-i âliniz olanPeygamber efendimize insaflı cevap vermediniz. Zîrâ efendimiz sizi gözde kıldı. Siz ise efendimizi başta kıldınız. Hâlbuki gözde olmak daha üstün bir nîmettir." dedi. Ben de;
"Peki buna şükür olarak ne yapmamı tavsiye edersiniz?" dedim. O da;
"Şimdi yanındaki bir mikdâr parayı mücâvirlerin fakirlerine dağıt!" buyurdu. Ben de hürmetle ayrılıp öyle yaptım."
Seyyid Alevî hazretleri bir müddet daha Medîne-i münevverede kaldıktan sonra memleketi olan Terîm'e döndü. Yolda bir gemiye binmişti. Giderken bir kısım korsan, deniz eşkıyâsı baskın için gemilerine yaklaşmaya başladı. Gemidekiler Seyyid Alevî hazretlerine gelip duâ etmesini istediler. Seyyid hazretleri duâ edince şiddetli bir rüzgâr, korsan gemisini alıp götürdü. Zarar veremiyecekleri tarafa sürükledi. Böylece gemidekiler selâmet buldu. Seyyid Alevî hazretleri Bender Sahar'a vardı. Gemiden inip memleketi tarafına yola çıkacaktı. Bu esnâda vâli bir adamını gönderip dâvet etti. Seyyid hazretleri gitmek istemedi. Bunun üzerine vâli, maiyyetiyle birlikte Seyyid hazretlerini karşılamaya çıktı. Seyyid Alevî hazretleri şu beyitleri okudu:
Devlet adamlarının, Allah adamlarının
Kapısında beklemesi ne kadar güzelse,
Allah adamlarının, devlet adamlarının
Kapısına gitmesi ve beklemesi o kadar çirkindir.
Vâli elinden gelen hürmeti gösterdi.Seyyid hazretlerinin duâsını aldı.
Seyyid hazretleri memleketine dönünce, talebe yetiştirmekle meşgûl oldu. Çok kerâmetleri görüldü.
Terîm'de vesvesesi çok bir adam vardı. Abdestini vesveseyle aldığından çok uzun zaman sürerdi. Seyyid Alevî hazretlerinin ve talebelerinin çabuk çabuk abdest almaları hoşuna gitmez, onlar iyi abdest almıyorlar der, beğenmezdi. Birgün Seyyid Alevî hazretleri abdest almak için su istedi. Kendisine vesveseli adamın kuyu başında abdest aldığı haber verildi. Seyyid hazretleri kendilerini ve talebelerini beğenmeyen bu zâtı hatırladı. Abdest işini gittikçe uzatan o kimse, bulunduğu yerde şiddetli bir susuzluk hissetmeye başladı. Hemen bir kova su içti. Daha sonra bir kova daha içti. Hâlâ susuzluğu gitmiyordu. Daha sonra kendisini oradaki çamurlu bir su birikintisinin içine attı. Bunun sebebini düşündüğünde, Seyyid hazretleri hakkındaki kötü düşünceleri olduğunu anladı. Hemen gidip özür diledi. Duâ istedi. Sonra vesveseleri gitti.
Bir zaman, Ali bin Abdullah isminde üç aylık bir çocuk hastalanmıştı. Annesi onu alıp Seyyid Alevî hazretlerinin huzûruna getirdi ve şifâ bulması için duâ istedi. Seyyid hazretleri ona;
"Üzülmeyiniz. İnşâallah ömrü yüz sene olur." buyurdu. Daha sonra çocuk iyileşti. Sonradan o çocuğun yüz sene ömür sürdüğü görüldü.
Seyyid hazretleri Terîm'de âilesinin ismini taşıyan Benî Aleviyye mescidinde gece-gündüz çok defâ îtikâf ve ibâdetle meşgûl oldu. Îtikâf ettiği günleri oruçlu geçirirdi. Çok namaz kılar, civardaki kabirleri ziyâret ederdi. Bunlar içinde, Hûd aleyhisselâmın kabri de vardı. İlk ziyâretinde kendinden geçmiş bir hâlde kaldı. Daha sonra kendine geldiğinde;
"Evet burası Hûd aleyhisselâmın kabridir." buyurdu. Sonra da;
"Hûd aleyhisselâm, Peygamber efendimize salâtü selâm okuduktan sonra kendilerine de okumasını benden istedi ve;
"Mahlûkâtın en şereflisi, en hayırlısı olan Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun. Hûd nebî üzerine de salât ve selâm olsun." de! buyurdu.
Seyyid Alevî hazretleri ikinci defâ evlenmek istememişti. O zaman;
"Senin belinde sâlih bir zürriyet var, evlen!" diyen bir ses duydu. Bunun üzerine evliyâ bir hanım olan Fâtıma binti Ahmed Alevî ile evlendi. Ondan Abdullah ve Ali isminde iki oğlu oldu. Bunlardan da sâlih evlâtlar meydana geldi.
YİYECEKLERİ GÖTÜR
Seyyid Alevî hazretleri, Kâbe-i muazzamayı ziyâret ve hac için Mekke-i mükerremeye gitti. Tavâf esnâsında birisi yanına sokulup;
"Biz Sidre denilen yerdeki sınır karakolunda altı mücâhid gâziyiz ve açız. Bizden gâfil olma!" deyip kayboldu. Seyyid Alevî bunun üzerine talebelerinden Ahmed bin Muhammed Bâ-Muhtâr'a altı kişilik yiyecek hazırlamasını emretti. Bu durumu talebesi şöyle anlatır:
"Hocam Seyyid Alevî hazretlerinin emrettiği yiyecekleri hazırladım. Sonra târif ettiği yerdeki sınır karakoluna gittim. Orada yalnız bir kişi vardı. Yiyecekleri verdim. O kişi berâber yemek yememiz için beni de çağırdı. Ben yemek istemedim. İçimden de keşke onunla birlikte birkaç lokma alsaydım, berekete kavuşurdum diye geçirdim. O kişi yemeğe devâm etti. Tâ ki birkaç lokmacık kalmıştı. Bana; "Bereket için bari ye!" dedi. Sonra da:
"Altı aydır böyle bir yiyecek ağzıma koymadım." dedi. Sonra oradan ayrıldım ve hocamın yanına gelerek olan bitenleri anlattım. Bana;
"Arkadaşları yanında idi. Lâkin o onları senden gizledi. Sen onları göremedin. Sonra yemeği de onlardan gizledi. Onlar da yiyecekleri göremediler. Şimdi tekrar oraya git. Yiyecekleri götür!" buyurdu. Ben de bu emir üzerine oraya vardım. Yiyeceklerle içeri girdim. İçeride altı mücâhid gâziyi gördüm. Getirdiğim şeylerin hepsini yiyip duâ ettiler."
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.154
2) Meşre-ur Revî; c.2, s.210-215
Eser: Evliyalar Ansiklopedisi
Evliyalar Ansiklopedisi
- TAKDİM
- GİRİŞ
- ABAPÛŞ-İ VELÎ
- ABBÂDÎ
- ABBAS MEHDİ
- ABDİL DEDE
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ (OSMAN) EL-YUNEYNÎ
- ABDULLAH BİN ABDÜLGANÎ EL-MAKDİSÎ
- ABDULLAH EL-ACEMÎ
- ABDULLAH BİN AVN
- ABDULLAH AYDERÛSÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH HERÂTÎ
- ABDULLAH BİN HUBEYK
- ABDULLAH-I İLÂHÎ
- ABDULLAH-I İSFEHÂNÎ (Kutbüddîn-i İsfehbezî)
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED EL-KAYRAVÂNÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED ES-SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN NESÎB EFENDİ
- ABDURRAHMÂN SÂMİ NİYÂZİ
- ABDURRAHMÂN TAFSÛNCÎ
- ABDURRAHMÂN TÂGÎ (Tâhî)
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLA'LÂ KUREŞÎ
- ABDÜLAZÎZ BEKKİNE
- ABBÂS BİN HAMZA EN-NİŞÂBÛRÎ
- ABDULLAH-I DEHLEVÎ
- ABDULLAH BİN DÎNAR
- ABDULLAH BİN EBÛ BEKR EL-AYDERÛS
- ABDULLAH BİN EBÛ HUZEYL EL-ANEZÎ
- ABDULLAH EFENDİ (Himmetzâde)
- ABDULLAH-I ENSÂRÎ
- ABDULLAH FAHRİ BABA
- ABDULLAH BİN GÂLİB
- ABDULLAH-I GÜRCİSTÂNÎ
- ABDULLAH HADDÂDÎ
- ABDULLAH EL-HARRÂZ
- ABDULLAH HASÎB YARDIMCI
- ABDULLAH HAYDERÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH EL-KASSÂR
- ABDULLAH MEKKÎ ERZİNCÂNÎ
- ABDULLAH BİN MENÂZİL
- ABDULLAH MENÛFÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BİN ABDURRAHMÂN
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BÂKİ-BİLLAH
- ABDULLAH BİN MUHAMMED EL-HADRAMÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED MÜRTEİŞ
- ABDULLAH BİN MÜBÂREK
- ABDULLAH-I ŞEMDÎNÎ
- ABDULLAH-I ŞÜTTÂRÎ
- ABDULLAH İBNİ VEHB
- ABDULLAH YÂFİÎ
- ABDULLAH-I YEMENÎ
- ABDULLAH BİN ZEYD
- ABDURRAHMÂN BİN AHMED (Abdurrahmân-ı Zâz)
- ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN ARVÂSÎ
- ABDURRAHMÂN EFENDİ (Zileli)
- ABDURRAHMÂN EFENDİ
- ABDURRAHMÂN-I HARPÛTÎ
- ABDURRAHMÂN MAĞRİBÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MEHDÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLAZÎZ DEBBAĞ
- ABDÜLAZÎZ DEHLEVÎ
- ABDÜLAZÎZ DÎRÎNÎ
- ABDÜLAZÎZ BİN EBÛ REVVÂD
- ABDÜLBÂKİ EFENDİ
- ABDÜLEHAD
- ABDÜLEHAD NÛRÎ
- ABDÜLEHAD SERHENDÎ
- ABDÜLFETTÂH-I BAĞDÂDÎ AKRÎ
- ABDÜLGAFÛR HÂLİDÎ MÜŞÂHİDÎ
- ABDÜLHÂDİ BEDEVÂNÎ
- ABDÜLHAK-I DEHLEVÎ
- ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ
- ABDÜLHAKÎM HÜSEYNÎ
- ABDÜLHAKÎM-İ SİYALKÛTÎ
- ABDÜLHÂLIK GONCDÜVÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD BIN NECÎB NÛBÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLHAY
- ABDÜLHAY CELVETÎ
- ABDÜLHAY EFENDİ (Öztoprak)
- ABDÜLKÂDİR CEZÂYİRÎ
- ABDÜLKÂDİR DEŞTÛTÎ
- ABDÜLKÂDİR DÜCÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR SIDDÎKÎ
- ABDÜLKÂHİR SÜHREVERDÎ
- ABDÜLKEBÎR EVLİYÂ
- ABDÜLKERÎM KÂDİRÎ
- ABDÜLKERÎM CÎLÎ
- ABDÜLKUDDÛS
- ABDÜLLATÎF CÂMÎ
- ABDÜLLATÎF EFENDİ (Pamuk Kâdı)
- ABDÜLLATÎF KUDSÎ
- ABDÜLMECÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLMELİK ET-TABERÎ
- ABDÜLMUGÎS BİN ZÜHEYR
- ABDÜLMU'TÎ EFENDİ
- ABDÜLULÂ
- ABDÜLVÂHİD-İ LÂHORÎ
- ABDÜLVÂHİD BİN MUHAMMED
- ABDÜLVÂHİD BİN ZEYD
- ABDÜLVEHHÂB BUHÂRÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I MISRÎ
- ABDÜLVEHHÂB MÜTTEKÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I ŞA'RÂNÎ
- ABDÜRRAHÎM ARVÂSÎ
- ABDÜRRAHÎM İSTAHRÎ
- ABDÜRRAHÎM-İ MERZİFONÎ
- ABDÜRRAHÎM TIRSÎ
- ABDÜRREŞÎD SÂHİB FÂRÛKÎ
- ABDÜRREZZÂK ALİ EFENDİ
- ABDÜSSELÂM BİN MEŞÎŞ HASENÎ
- AÇIKBAŞ MAHMÛD EFENDİ
- ÂDEM-İ BENNÛRÎ
- ADİYY BİN MÜSÂFİR
- AHISKALI ABDULLAH EFENDİ
- AHISKALI ALİ HAYDAR EFENDİ
- AHÎ EVRAN
- AHÎ SİNAN
- AHÎ SİRÂC
- AHMED BİN ABDURRAHMÂN ES-SEKKÂF
- AHMED ABDÜLHAK RADULEVÎ
- AHMED EL-ALESÎ
- AHMED BİN ALEVÎ
- AHMED AMİŞ EFENDİ
- AHMED BİN ÂSIM ANTÂKÎ
- AHMED BÂBÂ TENBEKTÎ
- AHMED-İ BEDEVÎ
- AHMED BEHLÜL
- AHMED BERKÎ
- AHMED-İ BÎCÂN
- AHMED CÂHİDÎ EFENDİ
- AHMED CÜZEYRÎ (Cezerî)
- AHMED DEDE
- AHMED DERDÎRÎ
- AHMED DİYOBENDÎ
- AHMED BİN EBÛ BEKR
- AHMED BİN EBÛ BEKR AYDERÛSÎ
- AHMED BİN EBÜ'L-HAVÂRÎ
- AHMED EFLÂKÎ
- AHMED FEYZÎ EFENDİ
- AHMED GAZÂLÎ
- AHMED BİN HADRAVEYH
- AHMED HAMMÂMÎ
- AHMED BİN HANBEL
- AHMED BİN HARB
- AHMED HAZNEVÎ
- AHMED HİLMİ EFENDİ
- AHMED HULÛSİ EFENDİ
- AHMED BİN HÜSEYİN AYDERÛSÎ
- AHMED BİN İBRÂHİM EL-VÂSITÎ
- AHMED BİN İDRÎS
- AHMED BİN İSHAK
- AHMED İZZET EFENDİ
- AHMED KÂBİLÎ
- AHMED KÂDİRÎ
- AHMED KÂRAZÎ DİYÂRIBEKRÎ
- AHMED İBNİ KEMÂL
- AHMED KİHTÛ
- AHMED KUDDÛSÎ
- AHMED KUSEYRÎ
- AHMED MEKKÎ EFENDİ
- AHMED BİN MESRÛK
- AHMED BİN MEVDÛD ÇEŞTÎ
- AHMED BİN MUHAMMED
- AHMED BİN MUHAMMED HÂNÎ EL-ESREM
- AHMED BİN MÛSÂ EL-ACÎL
- AHMED MÜRŞİDÎ EFENDİ
- AHMED NAHLÂVÎ
- AHMED NÂMIKÎ CÂMÎ
- AHMED NECİBÎ
- AHMED NÛBÂNÎ
- AHMED BİN OSMAN ŞERNÛBÎ
- AHMED BİN ÖMER ZEYLA'Î
- AHMED RAÛFÎ
- AHMED RIFÂÎ
- AHMED SAÎD-İ FÂRÛKÎ
- AHMED SÂRBÂN
- AHMED SATÎHA
- AHMED SAYYÂD
- AHMED BİN SELMÂN EN-NECCÂD
- AHMED ES-SENÛSÎ
- AHMED SİYÂHÎ
- AHMED BİN SÜLEYMAN ERVÂDÎ
- AHMED ŞEMSEDDÎN MARMARAVÎ
- AHMED ŞEYBÂNÎ
- AHMED ŞÎRÂNÎ
- AHMED-İ TİCÂNÎ
- AHMED BİN ÜSTÂZÜ'L-A'ZAM
- AHMED BİN YAHYÂ EL-CELÂ
- AHMED YEKDEST CÜRYÂNÎ
- AHMED YESEVÎ
- AHMED EZ-ZÂHİD
- AHMED-İ ZERRÛK
- AHMED BİN ZEYD
- Ahmed Nasihuddîn
- AHMED ZİYÂEDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ
- AHMEDULLAH
- AHMEDÜ BAMBA
- AHNEF BİN KAYS
- AKBIYIK SULTAN
- AKŞEMSEDDÎN
- ALÂ BİN ZİYÂD
- ALÂEDDÎN ÂBİZÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ERDEBİLÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ESVED KARAHİSÂRÎ (Kara Hoca)
- ALÂEDDÎN ALİ FENÂRÎ (Alâeddîn Ali bin Yûsuf)
- ALÂEDDÎN-İ ATTÂR
- ALÂEDDÎN GONCDÜVÂNÎ
- ALÂEDDÎN BİN ESAD LÂHORÎ
- ALÂEDDÎN HAREZMÎ
- ALÂEDDÎN KONEVÎ
- ALÂEDDÎN-İ SÂBİR
- ALÂÜDDEVLE SEMNÂNÎ
- ALEVÎ BİN ABDULLAH
- ALEVÎ BİN ALİ
- ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALEVÎ BİN MUHAMMED SÂHİB-ÜD-DEVÎLE
- ALEVÎ BİN ÜSTÂZ-ÜL-A'ZAM
- ALİ BİN ABDULLAH BİN ABBÂS
- ALİ BİN ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALİ BEHÇET EFENDİ
- ALİ BEKKÂ
- ALİ BİN BENDÂR SAYRAFÎ
- ALİ DEDE BOSNEVÎ
- ALİ BİN EBÛ BEKR EL-İDRÎSÎ
- ALİ EFENDİ
- ALİ EFENDİ (Midillili)
- ALİ BİN EMRULLAH
- ALİ BİN FUDAYL
- ALİ FERÂHÎ
- ALİ GÂLİB VASFÎ EFENDİ
- ALİ GAV SULTAN
- ALİ HÂDÎ (Nakî)
- ALİ HÂFIZ
- ALİ EL-HARÎRÎ
- ALİ HAVÂS BERLİSÎ
- ALİ BİN HEYTÎ
- ALİ İSFEHÂNÎ
- ALİ KAZVÂNÎ (Kîzvânî)
- ALİ EL-MASÎSÎ
- ALİ BİN MEYMÛN MAĞRİBÎ
- ALİ BİN MUHAMMED
- ALİ BİN MUHAMMED BİN BEŞŞÂR
- ALİ BİN MÛSÂ FEŞLİ
- ALİ BİN MUSTAFA ÖMERÎ
- ALİ BİN MUVAFFAK
- ALİ MÜTTEKÎ EL-HİNDÎ
- ALİ MÜZEYYEN
- ALİ NÂTİKÎ
- ALİ NEBTÎTÎ
- ALİ OSMAN EFENDİ
- ALİ RÂMİTENÎ
- ALİ RIZÂ
- ALİ RIZÂ ACARA
- ALİ SEMERKANDÎ
- ALİ SİNCÂRÎ
- ALİ ŞEVNÎ
- ALİ BİN ŞİHÂB
- ALİ BİN YAHYÂ GEYLÂNÎ
- ALİ YEŞRÛTÎ
- ALKAME BİN KAYS
- ALVÂN HAMEVÎ
- ALVARLI MUHAMMED LÜTFİ (Efe)
- AMASYALI SEYDÎ HALÎFE
- A'MEŞ (Süleymân bin Mihrân)
- ÂMİR BİN ABDULLAH
- ÂMİR BİN ABDULLAH ANBERÎ
- AMMÂR-I YÂSER
- AMR BİN DÎNÂR
- AMR BİN KAYS EL-MÜLÂÎ
- AMR BİN MEYMÛN EVDÎ
- AMR BİN MÜRRE
- AMR BİN OSMAN MEKKÎ
- AMR BİN UTBE
- ANKARAVÎ İSMÂİL RUSÛHÎ
- ARAB BABA
- ARABÎ FEŞTÂLÎ EL-MAĞRİBÎ
- ÂRİF-İ DİKGERÂNÎ
- ÂRİF-İ RİVEGERÎ
- ASLAN BABA
- ASLAN DEDE (Meczûb)
- AŞÇI YAHYÂ BABA
- ÂŞIK EFENDİ
- ÂŞIK PAŞA
- ATÂ BİN EBÛ REBÂH
- ATÂ EFENDİ
- ATÂ EL-EZRAK
- ATÂ BİN MEYSERE EL-HORASÂNÎ
- ATÂ SÜLEYMÎ
- ATÂ BİN YESÂR
- ATÂULLAH (ATÂÎ AHMED) EFENDİ
- ATEŞBÂZ VELÎ
- ATPAZARLI OSMAN FADLI EFENDİ (KUTUP OSMAN)
- AVDAN BABA
- AVN BİN ABDULLAH
- AYDERÛSÎ
- AYDERÛSÎ (Abdullah bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Abdülkâdir bin Şeyh)
- AYDERÛSÎ (Ebû Muhammed)
- AYDERÛSÎ (Muhammed bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Şeyh bin Abdullah)
- AYDÎ BABA
- AYNÎ DEDE
- AYN-ÜL-KUDÂT HEMEDÂNÎ
- AYNÜZZEMÂN CEMÂLEDDÎN-İ GEYLÂNÎ
- AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî)
- AZERÎ HAMZA BİN ALİ
- AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ
- AZİZ NESEFÎ
- AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ
- BABA HAYDAR SEMERKANDÎ
- BABA NÎMETULLAH NAHÇIVÂNÎ
- BABA TÂHİR URYÂN
- BABA YÛSUF SİVRİHİSÂRÎ
- BABAZÂDE
- BAHRAK (Muhammed bin Ömer)
- BAHRİ DEDE
- BAHŞÎ
- BAHŞÎ HALÎFE
- BÂKILLÂNÎ
- BÂLÎ EFENDİ (Sekrân)
- BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ
- BAYTAZZÂDE HACI ABDULLAH
- BEDÎ'UDDÎN SEHÂRENPÛRÎ
- BEDREDDÎN SERHENDÎ
- BEHÂEDDÎN BUHÂRÎ (Şâh-ı Nakşibend)
- BEHÂEDDÎN KIŞLAKÎ
- BEHÂEDDÎN BİN LÜTFULLAH
- BEHÂEDDÎN MECZÛB EL-KÂDİRÎ
- BEHÂEDDÎN ZEKERİYYÂ (Muhammed bin Kutbüddîn)
- BEHÂEDDÎNZÂDE (Muhyiddîn Muhammed bin Behâeddîn)
- BEHİŞTÎ
- BEHLÜL-İ DÂNÂ
- BEHRULLAH EFENDİ
- BEKÂ BİN BATÛ
- BEKR BİN ABDULLAH MÜZENÎ
- BEKR BİN ÖMER FERSÂNÎ
- BEKR SIDKI VİSÂLİ
- BEKRÎ
- BEKRÎ (Ebü'l-Mekârim)
- BENÂ KUREŞÎ
- BENNÂN EL-HAMMÂL
- BERBEHÂRÎ
- BERDEÎ SULTAN
- BERK
- BEŞİR AĞA (dârüsseâde ağası)
- BEŞİR AĞA
- BEYZÂDE EFENDİ
- BEYZÂDE HACI MEHMED NÛRİ EFENDİ
- BEYZÂDE MUSTAFA AHISKALI
- BİLÂL-İ MA'RİBÎ
- BİLÂL BİN SA'D
- BİRGİVÎ
- BİŞR-İ HÂFÎ
- BİŞR BİN MANSÛR ES-SÜLEYMÎ
- BOSNALI ABDULLAH EFENDİ (Abdullah-ı Rûmî)
- BOSTAN ÇELEBİ
- BOSTANCI BABA
- BUHÂRÎ
- BURHÂNEDDÎN MUHAKKIK TİRMİZÎ
- BURHÂNEDDÎN BİN MUHAMMED EĞRİDİRÎ
- BUSAYRÎ (Muhammed bin Saîd bin Hammâd)
- BÜNDÂR BİN HÜSEYİN ŞİRÂZÎ
- CABBÂR DEDE
- CÂBİR BİN ZEYD
- CÂFER BİN ABDÜRRAHÎM KİLÂÎ
- CÂFER BİN AHMED ES-SERRÂC
- CÂFER-İ HULDÎ
- CÂFER HUZÂ
- CÂFER MEKKÎ
- CÂFER-İ SÂDIK
- CÂFER-İ SÂDIK BİN ALİ AYDERÛSÎ
- CÂFER BİN SÜLEYMÂN DÂBİÎ
- CÂKÎR EL-KÜRDÎ
- CÂRULLAH VELİYYÜDDÎN EFENDİ
- CELÂL ALİ DEDE
- CELÂL TEHÂNİSERÎ
- CELÂLEDDÎN-İ DEVÂNÎ
- CELÂLEDDÎN EBÛ YEZİD PÜRÂNÎ
- CELÂLEDDÎN-İ HİNDÎ (Kutb-i Rabbânî, Kebîr-ül-Evliyâ)
- CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ
- CELÂLEDDÎN TEBRÎZÎ
- CELÂLZÂDE MUSTAFA ÇELEBİ
- CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ
- CEMÂL HALÎFE
- CEMÂLEDDÎN AKSARÂYÎ
- CEMÂLEDDÎN EZHERÎ
- CEMÂLEDDÎN HANSEVÎ
- CEMÂLEDDÎN MAHMÛD HULVÎ
- CEMÂLEDDÎN-İ UŞŞÂKÎ
- CERRÂHZÂDE
- CEVHERE BERÂSİYYE
- CEZÎRÎ
- CEZÛLÎ
- CİHANGİRLİ HASAN EFENDİ
- CÜBEYR BİN NÜFEYR
- CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ
- ÇANDARLI KARA HALİL HAYREDDÎN PAŞA
- ÇELEBİ ABDÜLCELÎL
- ÇELEBİ ÂRİF KÜÇÜK
- ÇELEBİ BUSTAN
- ÇELEBİ CEMÂLEDDÎN
- ÇELEBİ FERRUH
- ÇELEBİ HALÎFE
- ÇELEBİ HÜSÂMEDDÎN
- ÇELEBİ HÜSREV
- ÇERKEZ ŞEYHİ
- ÇIRAĞ-I DEHLİ
- DA'LEC BİN AHMED
- DÂRENDELİ MUHAMMED HİLMİ EFENDİ
- DÂRENDELİ ÖMER RIZÂÎ
- DÂVÛD-İ HALVETÎ
- DÂVÛD-İ İSKENDERÎ
- DÂVÛD-İ KAYSERÎ
- DÂVÛD-İ TÂÎ
- DAYGAM BİN MÂLİK
- DEDE HALÎFE
- DEDE MOLLA
- DEDE ÖMER RÛŞENÎ
- DEDİĞİ SULTAN
- DEHHÂK BİN MÜZÂHİM
- DEHLEVÎ
- DELİ BİRÂDER (Muhammed bin Durmuş)
- DEMİR HOCA
- DEMİRTAŞ MUHAMMEDÎ
- DERVİŞ AHMED SEMERKANDÎ
- DERVİŞ HACI
- DERVİŞ MUHAMMED
- DERYÂ ALİ BABA
- DESTÎNE HÂTUN
- DIRÂR BİN MÜRRE
- DİMİTROFÇALI MUSLİHUDDÎN EFENDİ
- DURSUN FAKİH (Tursun Fakih)