Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
ALİ MÜTTEKÎ EL-HİNDÎ
ALİ MÜTTEKÎ EL-HİNDÎ
Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ali bin Abdülmelik Hüsâmeddîn bin Kâdı Hân el-Kâdirî eş-Şâzilî'dir. Lakabı, Alâüddîn'dir. Müttekî diye meşhûrdur. Babası, Hindistan'daki Canpur'dan Burhanpûr'a geldi. Babası da ilim sâhibi olup, Şâh Bâcîn-i Çeştî'nin talebesidir. Ali Müttekî, 1483 (H.888) senesinde doğdu.
Yedi-sekiz yaşlarında iken, babasıBurhanpûr'da vefât etti. Babasının vefâtından sonra bir müddet ticâretle uğraşıp, çok para kazandı. Ticâretle meşgûl iken, Allahü teâlânın hidâyet buyurması ile dünyâ malının geçiciliğini anladı. Şeyh Abdülhakîm bin Şâh Bâcîn-i Çeştî'nin sohbetine kavuştu. Çeştî büyüklerinin yolundan feyz aldı. Bundan sonra da tasavvufda yükselmek için Mültan tarafına gidip, Şeyh Hüsâmeddîn Müttekî'nin sohbetiyle şereflendi. Onun sohbetinin bereketiyle, ilim ve tasavvuf yolunda ilerledi. İki sene içinde Beydâvî Tefsîri'ni ve Ayn-ül-İlim kitabını onun huzûrunda okudu. Mekke ve Medîne'ye gidip, Şeyh Ebü'l-Hasan Bekrî'nin sohbet ve ilim meclislerinde bulunup, talebelerinden oldu. O sırada Mekke ve Medîne'de bulunan diğer âlim ve velîlerle de görüşüp, onlardan istifâde etti. Şeyh Muhammed bin Muhammed Sehâvî'den, Kadirî ve Şâzilî yollarından hilâfet, talebe yetiştirme izni aldı. Bir müddet Mekke-i mükerremede kaldı. İbâdet, ilim öğretmekle ve tasavvufla meşgûl olup, insanlara doğru yolu gösterdi. Ayrıca hadîs ve tasavvuf ilimlerinde kıymetli kitap ve risâleler yazdı. Resûlullah efendimizin sünnet ve hadîslerini araştırması, hayâtının sonuna kadar devâm etti. Gece-gündüz hadîs kitaplarının te'lif, tashih ve karşılaştırmasıyla meşgûl olurdu.
İncelikleri anlamada, gizli ve derin mânâları bulup çıkarmada o dereceye geldi ki, hâlini, o şerefli ve mübârek beldede bulunan âlimler hayretle takdîr ederlerdi. Zamânında, fakîhlerin büyüğü ve Mekke âlimlerinin baş tâcı ve hadîs ve fıkıh ilimlerinde üstâd olan İbn-i Hacer Askalânî hazretleri bile, bâzı hadîs-i şerîflerin mânâsını anlamada güçlük çekip tereddüde düştüğü zaman, Ali el-Müttekî hazretlerinin fıkıh bâblarına göre tasnîf ettiği İmâm-ı Süyûtî'nin Cem'ul-Cevâmi adlı eserinde, o hadîs-i şerîfi hangi bâba koyduğuna bakar, böylece karîneye, sözün gelişine göre ve kıyâs ile onun mânâsını anlardı. İbn-i Hacer Askalânî, çok defâ kendisini AliMüttekî hazretlerine nisbetle talebe gibi görür ve biz onun talebesiyiz derdi. Sonra AliMüttekî hazretlerine tasavvuf yolunda tâbi olup, hilâfet hırkasını giydi. AliMüttekî, ilmiyle amel eden, çok ibâdet edip şüpheli ve haramlardan sakınan ve evliyânın meşhûrlarından bir zât idi.
Ali Müttekî hazretleri, hayâtını devâm ettirecek kadar çok az bir şey yer, mümkün olduğu kadar insanlardan ayrı ve uzak kalırdı. Çok az konuşur ve çok az uyurdu. Müslüman cinler gelip ondan ders alırlar ve nasîhatlerini dinlerlerdi.
Onun talebelerinden biri, Resûlullah efendimizi rüyâda gördü ve dedi ki: "Yâ Resûlallah! Bu zamânın en fazîletlisi kimdir?" Resûlullah efendimiz de; "Senin hocandır." buyurdu. "Sonra kimdir?" diye sorunca; "Hindistan'da bulunan Muhammed bin Tâhir'dir." buyurdu. Sonra rüyâsını hocası Ali Müttekî'ye anlatmak üzere geldiğinde, rüyâsını anlatmadan önce, Ali Müttekî hazretleri; "Senin gördüğün rüyâyı ben de gördüm." buyurarak rüyâsını anlattı.
Birisi suyun temizliği husûsunda vesveseli idi. Her çâreyi denedikleri hâlde, bu hâlden kurtulamadı. Ali Müttekî birgün bir evi teşrif etmişlerdi. Vesveseli şahıs da orada idi. Ali Müttekî bir tasla ibrik istedi. Başındaki başlığı üç defâ yıkadı ve bu suyu yere döktü. Başlığını dördüncü defâ yıkayıp onu dökmedi ve o şahsa dönerek; "Bu gâyet latîf bir sudur. Bunda şüphe etmek vesvesedendir. Vesvese ise şeytanın işidir. Bu suyu için. Kendinizde şüpheye hiç fırsat vermeyin." dedi. O şahıs Ali Müttekî'nin sözü üzerine o suyu içti. Kalbinde hiç vesvese kalmadı.
Ali Müttekî 1566 (H.974) senesinde Mekke-i mükerremeye gitti. Sıhhati yerinde idi. Kendisini ziyârete gelenlere buyurdu ki: "Şöyle bir kimse düşünün: Ölümü tatmış, ölümden sonraki şeyleri, başa gelecekleri görmüş, sonra Allahü teâlâ tekrar onu ikinci defâ dünyâya göndermeyi dilemiş ve göndermiş. Böyle bir kimse hiç ölümden gâfil olur mu? Ölümü hiç unutur mu? İşte bu fakîr de o kimse gibi ölümden gâfil ve unutmuş değilim." Bir süre sonra rahatsızlanan Ali Müttekî yanındakilere; "Ölüm ânında bende görülen sekerât, şuuru kaybetme ve şiddetli haller, kutubluğumun îcâbıdır. Bu haller, derecenin yükseltilmesi içindir. Şâyet vefât ânımda bende sekerât ve şiddet halleri görürseniz, hakkımdaki iyi îtikâdınız, inancınız azalmasın. Şehâdet parmağımızı zikr hareketine muvâfık olarak hareket ettiğini gördüğünüz zaman biliniz ki, rûhumuz henüz bedenimizdedir. Hareket kesilince rûhumuzun kabzolunduğunu biliniz." buyurdu. Vefâtına yakın buyurduğu gibi onda cezbe, kendinden geçme halleri, hareketlerinde ve davranışlarında değişiklikler görüldü. Başı Abdülhak-ı Dehlevî'nin dizinde idi. Abdülhak Dehlevî'ye şâirin şiirini oku dedi. O hangi şiiri istediğini anlayıp;
Gözlerim hiç görmedi aslâ senden güzeli
Ne güneşi, ne ayı, ne periyi ne hûrîyi.
beytini okudu. Bu sırada Ali Müttekî'yi bir hâl kapladı. Yüksek sesle; "Oku oku!" buyurdu. Abdülhak Dehlevî birkaç defâ okudu. Ondan sevgi ve ilâhî muhabbet sözleri geliyordu. Vefâtı yaklaştığı vakit, yalnız şehâdet parmağı zikreder şekilde hareket ediyordu. Vücudunun diğer organlarında his ve hareket yoktu. 1567 (H.975) senesi bir seher vakti vefât etti. Mekke'deki Cennet-ül-Muallâ kabristanına defnedildi.
Şeyh Ali Müttekî hazretlerinin vefâtından on iki veya on dört sene sonra, kardeşinin oğlu Ahmed vefât etmişti. Onu, Ali Müttekî hazretlerinin yanına defnetmek istediler. Bu sebeple Ali Müttekî hazretlerinin kabrini açtıkları zaman, mübârek vücûdu çürümemiş, kefeniyle tertemiz duruyor gördüler. Hâlbuki, Mekke toprağı ölüyü üç-dört ay içerisinde çürütürdü.
Abdülhak-ı Dehlevî, bir zaman Mekke-i mükerremede idi. Şeyh AliMüttekî'nin talebelerinden Abdülvehhâb'ın hizmetinde ve sohbetinde bulunuyordu. Zaman zaman Ali Müttekî hazretlerinin kabrini ziyâret ederdi. Birgün ziyârette hâlini arzedip, kendilerinden sevindirici bir haber istedi. Bir gece rüyâda gördü ki, Şeyh hazretleri makâmında bir dîvanda oturmuş, kendisi de huzûrunda ayakta duruyordu. Ona hâlini şöyle arzetti: "Talebeniz Şeyh Abdülvehhâb'ın sohbetinde bulunuyorum. Fakîri ona ısmarlayınız da, bana daha çok iltifât ve inâyet buyursun. Bu isteğimi kabriniz başında iken de arz etmiş idim!" Söylediklerimi dinledikten sonra; "Merak etmeyin, inşâallahü teâlâ maksadınız hâsıl olacaktır." buyurdu.
Ali Müttekî hazretleri, hayâtı boyunca bir çok kıymetli eserler yazdı. Eserlerinin sayısı, Arabî ve Fârisî olmak üzere yüzü aşkındır. İlk olarak yazdığı eseri Mübeyyin-i Tarîk risâlesidir. Bu eseri yazmaya ilhâmla emr olundu. Mecmûa-i Hükm-i Kebîr, faydalı ve kıymetli bir eseri olup, bütün tasavvuf kitaplarında yazılanların hülâsasıdır. İmâm-ı Süyûtî hazretlerinin Kitâb-ül-Arf-il-Verdî fî Ahbâr-il-Mehdî, Cem'ul-Cevâmi', Ikd-üd-Dürer fî Ahbâr-il-Mehdiyy-il-Muntazar adlı eserlerindeki hadîs-i şerîfleri tasnîf ederek yazdığı El-Burhân fî Alâmât-il-Mehdî-yi-Âhır Zamân adlı kıymetli eserinde, âhir zamanda Mehdî aleyhisselâmın geleceğini uzun anlatmaktadır.
Diğer eserlerinden bâzıları şunlardır. 1) Kenz-ül-Ummâl Sünen-ül-Akvâl vel-Ef'âl, 2) Muhtasar-ı Kenz-ü-Ummâl, 3) Minhâc-ül-Ummâl fî Sünen-il-Akvâl, 4) El-Mevâhib-ül-Âliyye fil-Cem'i Beyn-el-Hükm-il-Kur'âniyye vel-Hadîsiyye, 5) Cevâmi'ul-Kelîm fil-Mevâiz-il-Hikem, 6) İrşâd-ül-İrfân ve İbâret-ül-Îmân, 7) El Burhân-ül-Celî fî Ma'rifet-il-Velî, 8) Er-Rakk-ul-Merkûm fî Gâyât-il- Ulûm, 9) Telhîs-ül-Beyân fî Alâmât-il-Mehdî Âhır Zaman, 10) El-Hikem, 11) Muhtasar-ün-Nihâye; İmâm-ı Cezerî'nin hadîs-i şerîf lügatı olan En-Nihâye fî Garîb-il-Hadîs adlı eserinin hülâsasıdır. 12) Ni'am-ül-Mi'yâr vel-Mikyâs li Ma'rifet-il-Merâtib-in-Nâs, 13) Er-Rütbet-ül-Fâhire fî Nesâih-il-Mülûk, 14) El-Unvân fî Sülûk-ün-Nisvân, 15) Hidâyetü Rabbî İnde Fakd-il-Mürebbî.
ÜÇ ŞARTIM VAR
Birgün vezirlerden birisi, Ali Müttekî'yi; "Fakirhânemize teşrîf etseniz." diyerek ziyâfete dâvet etti. Maksadı onun teşrîfi ile bereketlenmek idi. Bu tür yemeklerden hoşlanmayan, yediği lokmaların helâl olmasına çok dikkat edenAliMüttekî; "Beni mâzur görünüz. Buradan da size duâ ederim. İnşâallah, Allahü teâlâ size bereket ihsân eder." dedi. Fakat o şahıs çok ısrar edince; "Peki geleyim. Fakat üç şartım var. 1) Nereye istersem oraya oturacağım. Bana daha yukarıya otur! Boş yere otur diye teklîf etmeyeceksin. Vezir; "Öyle olsun. Zâtı âliniz nereyi isterse oraya otursunlar." dedi. 2) Bunu yiyiniz, yahut şunu yiyiniz diye sözlerde bulunmayınız. Ben ne hoşuma giderse onu yiyeyim. 3) Ne zaman istersem kalkıp gideyim. Bu sırada "Biraz daha otursanız." denilmesin." buyurunca, Vezir bu şartları kabûl etti. Ali Müttekî; "Yarın gelirim inşâallah." diye söz verdi. Ertesi gün olunca, Ali Müttekî dâimâ yanında taşıdığı torbasına bir parça ekmek koyup, vezirin evine gitti. Yemek yenilecek odanın hemen kapısının yanına oturdu. Hâlbuki vezir, yemek sofrasını çok mükemmel hazırlatmıştı. Ali Müttekî'ye bir yer göstererek; "Buraya oturunuz!" dedi. Bunun üzerine AliMüttekî; "Ben istediğim yere otururum demedim mi?" buyurdu. Vezir bir şey diyemedi. Sonra Ali Müttekî; "Çabuk olunuz vakit dardır." deyince, yemek hemen getirildi. Ali Müttekî torbasından çıkardığı kuru ekmeği yemeye başladı. Vezir, hazırlanan yemeklerden yemesini isteyince; "Unutmayınız ki, istediğimden yememe müsâade edecektiniz." buyurdu. Bir süre sonra vedâ ederek oradan ayrıldı. Son şartı gereğince vezir bir şey diyemedi.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.7, s.59
2) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.379
3) Keşf-üz-Zünûn; s.561, 597, 675, 1989.
4) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.746, 747
5) El-A'lâm; c.4, s,309
6) Nûr-us-Safîr; s.283
7) Ahbâr-ül-Ahyâr; s.263
8) Brockelmann; Sup-2, s.518
9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.298
10) Zafer-ul-Velîh; c.1, s.315
11) Hazînet-ül-Asfiyâ; c.1, s.429
12) Persian Literature; c.2, s.979
13) Brockelmann; Sup-2, s.518, Gal-2, s.384
14) Sefînet-ül-Evliyâ; s.191
Eser: Evliyalar Ansiklopedisi
Evliyalar Ansiklopedisi
- TAKDİM
- GİRİŞ
- ABAPÛŞ-İ VELÎ
- ABBÂDÎ
- ABBAS MEHDİ
- ABDİL DEDE
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ (OSMAN) EL-YUNEYNÎ
- ABDULLAH BİN ABDÜLGANÎ EL-MAKDİSÎ
- ABDULLAH EL-ACEMÎ
- ABDULLAH BİN AVN
- ABDULLAH AYDERÛSÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH HERÂTÎ
- ABDULLAH BİN HUBEYK
- ABDULLAH-I İLÂHÎ
- ABDULLAH-I İSFEHÂNÎ (Kutbüddîn-i İsfehbezî)
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED EL-KAYRAVÂNÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED ES-SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN NESÎB EFENDİ
- ABDURRAHMÂN SÂMİ NİYÂZİ
- ABDURRAHMÂN TAFSÛNCÎ
- ABDURRAHMÂN TÂGÎ (Tâhî)
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLA'LÂ KUREŞÎ
- ABDÜLAZÎZ BEKKİNE
- ABBÂS BİN HAMZA EN-NİŞÂBÛRÎ
- ABDULLAH-I DEHLEVÎ
- ABDULLAH BİN DÎNAR
- ABDULLAH BİN EBÛ BEKR EL-AYDERÛS
- ABDULLAH BİN EBÛ HUZEYL EL-ANEZÎ
- ABDULLAH EFENDİ (Himmetzâde)
- ABDULLAH-I ENSÂRÎ
- ABDULLAH FAHRİ BABA
- ABDULLAH BİN GÂLİB
- ABDULLAH-I GÜRCİSTÂNÎ
- ABDULLAH HADDÂDÎ
- ABDULLAH EL-HARRÂZ
- ABDULLAH HASÎB YARDIMCI
- ABDULLAH HAYDERÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH EL-KASSÂR
- ABDULLAH MEKKÎ ERZİNCÂNÎ
- ABDULLAH BİN MENÂZİL
- ABDULLAH MENÛFÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BİN ABDURRAHMÂN
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BÂKİ-BİLLAH
- ABDULLAH BİN MUHAMMED EL-HADRAMÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED MÜRTEİŞ
- ABDULLAH BİN MÜBÂREK
- ABDULLAH-I ŞEMDÎNÎ
- ABDULLAH-I ŞÜTTÂRÎ
- ABDULLAH İBNİ VEHB
- ABDULLAH YÂFİÎ
- ABDULLAH-I YEMENÎ
- ABDULLAH BİN ZEYD
- ABDURRAHMÂN BİN AHMED (Abdurrahmân-ı Zâz)
- ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN ARVÂSÎ
- ABDURRAHMÂN EFENDİ (Zileli)
- ABDURRAHMÂN EFENDİ
- ABDURRAHMÂN-I HARPÛTÎ
- ABDURRAHMÂN MAĞRİBÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MEHDÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLAZÎZ DEBBAĞ
- ABDÜLAZÎZ DEHLEVÎ
- ABDÜLAZÎZ DÎRÎNÎ
- ABDÜLAZÎZ BİN EBÛ REVVÂD
- ABDÜLBÂKİ EFENDİ
- ABDÜLEHAD
- ABDÜLEHAD NÛRÎ
- ABDÜLEHAD SERHENDÎ
- ABDÜLFETTÂH-I BAĞDÂDÎ AKRÎ
- ABDÜLGAFÛR HÂLİDÎ MÜŞÂHİDÎ
- ABDÜLHÂDİ BEDEVÂNÎ
- ABDÜLHAK-I DEHLEVÎ
- ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ
- ABDÜLHAKÎM HÜSEYNÎ
- ABDÜLHAKÎM-İ SİYALKÛTÎ
- ABDÜLHÂLIK GONCDÜVÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD BIN NECÎB NÛBÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLHAY
- ABDÜLHAY CELVETÎ
- ABDÜLHAY EFENDİ (Öztoprak)
- ABDÜLKÂDİR CEZÂYİRÎ
- ABDÜLKÂDİR DEŞTÛTÎ
- ABDÜLKÂDİR DÜCÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR SIDDÎKÎ
- ABDÜLKÂHİR SÜHREVERDÎ
- ABDÜLKEBÎR EVLİYÂ
- ABDÜLKERÎM KÂDİRÎ
- ABDÜLKERÎM CÎLÎ
- ABDÜLKUDDÛS
- ABDÜLLATÎF CÂMÎ
- ABDÜLLATÎF EFENDİ (Pamuk Kâdı)
- ABDÜLLATÎF KUDSÎ
- ABDÜLMECÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLMELİK ET-TABERÎ
- ABDÜLMUGÎS BİN ZÜHEYR
- ABDÜLMU'TÎ EFENDİ
- ABDÜLULÂ
- ABDÜLVÂHİD-İ LÂHORÎ
- ABDÜLVÂHİD BİN MUHAMMED
- ABDÜLVÂHİD BİN ZEYD
- ABDÜLVEHHÂB BUHÂRÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I MISRÎ
- ABDÜLVEHHÂB MÜTTEKÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I ŞA'RÂNÎ
- ABDÜRRAHÎM ARVÂSÎ
- ABDÜRRAHÎM İSTAHRÎ
- ABDÜRRAHÎM-İ MERZİFONÎ
- ABDÜRRAHÎM TIRSÎ
- ABDÜRREŞÎD SÂHİB FÂRÛKÎ
- ABDÜRREZZÂK ALİ EFENDİ
- ABDÜSSELÂM BİN MEŞÎŞ HASENÎ
- AÇIKBAŞ MAHMÛD EFENDİ
- ÂDEM-İ BENNÛRÎ
- ADİYY BİN MÜSÂFİR
- AHISKALI ABDULLAH EFENDİ
- AHISKALI ALİ HAYDAR EFENDİ
- AHÎ EVRAN
- AHÎ SİNAN
- AHÎ SİRÂC
- AHMED BİN ABDURRAHMÂN ES-SEKKÂF
- AHMED ABDÜLHAK RADULEVÎ
- AHMED EL-ALESÎ
- AHMED BİN ALEVÎ
- AHMED AMİŞ EFENDİ
- AHMED BİN ÂSIM ANTÂKÎ
- AHMED BÂBÂ TENBEKTÎ
- AHMED-İ BEDEVÎ
- AHMED BEHLÜL
- AHMED BERKÎ
- AHMED-İ BÎCÂN
- AHMED CÂHİDÎ EFENDİ
- AHMED CÜZEYRÎ (Cezerî)
- AHMED DEDE
- AHMED DERDÎRÎ
- AHMED DİYOBENDÎ
- AHMED BİN EBÛ BEKR
- AHMED BİN EBÛ BEKR AYDERÛSÎ
- AHMED BİN EBÜ'L-HAVÂRÎ
- AHMED EFLÂKÎ
- AHMED FEYZÎ EFENDİ
- AHMED GAZÂLÎ
- AHMED BİN HADRAVEYH
- AHMED HAMMÂMÎ
- AHMED BİN HANBEL
- AHMED BİN HARB
- AHMED HAZNEVÎ
- AHMED HİLMİ EFENDİ
- AHMED HULÛSİ EFENDİ
- AHMED BİN HÜSEYİN AYDERÛSÎ
- AHMED BİN İBRÂHİM EL-VÂSITÎ
- AHMED BİN İDRÎS
- AHMED BİN İSHAK
- AHMED İZZET EFENDİ
- AHMED KÂBİLÎ
- AHMED KÂDİRÎ
- AHMED KÂRAZÎ DİYÂRIBEKRÎ
- AHMED İBNİ KEMÂL
- AHMED KİHTÛ
- AHMED KUDDÛSÎ
- AHMED KUSEYRÎ
- AHMED MEKKÎ EFENDİ
- AHMED BİN MESRÛK
- AHMED BİN MEVDÛD ÇEŞTÎ
- AHMED BİN MUHAMMED
- AHMED BİN MUHAMMED HÂNÎ EL-ESREM
- AHMED BİN MÛSÂ EL-ACÎL
- AHMED MÜRŞİDÎ EFENDİ
- AHMED NAHLÂVÎ
- AHMED NÂMIKÎ CÂMÎ
- AHMED NECİBÎ
- AHMED NÛBÂNÎ
- AHMED BİN OSMAN ŞERNÛBÎ
- AHMED BİN ÖMER ZEYLA'Î
- AHMED RAÛFÎ
- AHMED RIFÂÎ
- AHMED SAÎD-İ FÂRÛKÎ
- AHMED SÂRBÂN
- AHMED SATÎHA
- AHMED SAYYÂD
- AHMED BİN SELMÂN EN-NECCÂD
- AHMED ES-SENÛSÎ
- AHMED SİYÂHÎ
- AHMED BİN SÜLEYMAN ERVÂDÎ
- AHMED ŞEMSEDDÎN MARMARAVÎ
- AHMED ŞEYBÂNÎ
- AHMED ŞÎRÂNÎ
- AHMED-İ TİCÂNÎ
- AHMED BİN ÜSTÂZÜ'L-A'ZAM
- AHMED BİN YAHYÂ EL-CELÂ
- AHMED YEKDEST CÜRYÂNÎ
- AHMED YESEVÎ
- AHMED EZ-ZÂHİD
- AHMED-İ ZERRÛK
- AHMED BİN ZEYD
- Ahmed Nasihuddîn
- AHMED ZİYÂEDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ
- AHMEDULLAH
- AHMEDÜ BAMBA
- AHNEF BİN KAYS
- AKBIYIK SULTAN
- AKŞEMSEDDÎN
- ALÂ BİN ZİYÂD
- ALÂEDDÎN ÂBİZÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ERDEBİLÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ESVED KARAHİSÂRÎ (Kara Hoca)
- ALÂEDDÎN ALİ FENÂRÎ (Alâeddîn Ali bin Yûsuf)
- ALÂEDDÎN-İ ATTÂR
- ALÂEDDÎN GONCDÜVÂNÎ
- ALÂEDDÎN BİN ESAD LÂHORÎ
- ALÂEDDÎN HAREZMÎ
- ALÂEDDÎN KONEVÎ
- ALÂEDDÎN-İ SÂBİR
- ALÂÜDDEVLE SEMNÂNÎ
- ALEVÎ BİN ABDULLAH
- ALEVÎ BİN ALİ
- ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALEVÎ BİN MUHAMMED SÂHİB-ÜD-DEVÎLE
- ALEVÎ BİN ÜSTÂZ-ÜL-A'ZAM
- ALİ BİN ABDULLAH BİN ABBÂS
- ALİ BİN ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALİ BEHÇET EFENDİ
- ALİ BEKKÂ
- ALİ BİN BENDÂR SAYRAFÎ
- ALİ DEDE BOSNEVÎ
- ALİ BİN EBÛ BEKR EL-İDRÎSÎ
- ALİ EFENDİ
- ALİ EFENDİ (Midillili)
- ALİ BİN EMRULLAH
- ALİ BİN FUDAYL
- ALİ FERÂHÎ
- ALİ GÂLİB VASFÎ EFENDİ
- ALİ GAV SULTAN
- ALİ HÂDÎ (Nakî)
- ALİ HÂFIZ
- ALİ EL-HARÎRÎ
- ALİ HAVÂS BERLİSÎ
- ALİ BİN HEYTÎ
- ALİ İSFEHÂNÎ
- ALİ KAZVÂNÎ (Kîzvânî)
- ALİ EL-MASÎSÎ
- ALİ BİN MEYMÛN MAĞRİBÎ
- ALİ BİN MUHAMMED
- ALİ BİN MUHAMMED BİN BEŞŞÂR
- ALİ BİN MÛSÂ FEŞLİ
- ALİ BİN MUSTAFA ÖMERÎ
- ALİ BİN MUVAFFAK
- ALİ MÜTTEKÎ EL-HİNDÎ
- ALİ MÜZEYYEN
- ALİ NÂTİKÎ
- ALİ NEBTÎTÎ
- ALİ OSMAN EFENDİ
- ALİ RÂMİTENÎ
- ALİ RIZÂ
- ALİ RIZÂ ACARA
- ALİ SEMERKANDÎ
- ALİ SİNCÂRÎ
- ALİ ŞEVNÎ
- ALİ BİN ŞİHÂB
- ALİ BİN YAHYÂ GEYLÂNÎ
- ALİ YEŞRÛTÎ
- ALKAME BİN KAYS
- ALVÂN HAMEVÎ
- ALVARLI MUHAMMED LÜTFİ (Efe)
- AMASYALI SEYDÎ HALÎFE
- A'MEŞ (Süleymân bin Mihrân)
- ÂMİR BİN ABDULLAH
- ÂMİR BİN ABDULLAH ANBERÎ
- AMMÂR-I YÂSER
- AMR BİN DÎNÂR
- AMR BİN KAYS EL-MÜLÂÎ
- AMR BİN MEYMÛN EVDÎ
- AMR BİN MÜRRE
- AMR BİN OSMAN MEKKÎ
- AMR BİN UTBE
- ANKARAVÎ İSMÂİL RUSÛHÎ
- ARAB BABA
- ARABÎ FEŞTÂLÎ EL-MAĞRİBÎ
- ÂRİF-İ DİKGERÂNÎ
- ÂRİF-İ RİVEGERÎ
- ASLAN BABA
- ASLAN DEDE (Meczûb)
- AŞÇI YAHYÂ BABA
- ÂŞIK EFENDİ
- ÂŞIK PAŞA
- ATÂ BİN EBÛ REBÂH
- ATÂ EFENDİ
- ATÂ EL-EZRAK
- ATÂ BİN MEYSERE EL-HORASÂNÎ
- ATÂ SÜLEYMÎ
- ATÂ BİN YESÂR
- ATÂULLAH (ATÂÎ AHMED) EFENDİ
- ATEŞBÂZ VELÎ
- ATPAZARLI OSMAN FADLI EFENDİ (KUTUP OSMAN)
- AVDAN BABA
- AVN BİN ABDULLAH
- AYDERÛSÎ
- AYDERÛSÎ (Abdullah bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Abdülkâdir bin Şeyh)
- AYDERÛSÎ (Ebû Muhammed)
- AYDERÛSÎ (Muhammed bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Şeyh bin Abdullah)
- AYDÎ BABA
- AYNÎ DEDE
- AYN-ÜL-KUDÂT HEMEDÂNÎ
- AYNÜZZEMÂN CEMÂLEDDÎN-İ GEYLÂNÎ
- AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî)
- AZERÎ HAMZA BİN ALİ
- AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ
- AZİZ NESEFÎ
- AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ
- BABA HAYDAR SEMERKANDÎ
- BABA NÎMETULLAH NAHÇIVÂNÎ
- BABA TÂHİR URYÂN
- BABA YÛSUF SİVRİHİSÂRÎ
- BABAZÂDE
- BAHRAK (Muhammed bin Ömer)
- BAHRİ DEDE
- BAHŞÎ
- BAHŞÎ HALÎFE
- BÂKILLÂNÎ
- BÂLÎ EFENDİ (Sekrân)
- BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ
- BAYTAZZÂDE HACI ABDULLAH
- BEDÎ'UDDÎN SEHÂRENPÛRÎ
- BEDREDDÎN SERHENDÎ
- BEHÂEDDÎN BUHÂRÎ (Şâh-ı Nakşibend)
- BEHÂEDDÎN KIŞLAKÎ
- BEHÂEDDÎN BİN LÜTFULLAH
- BEHÂEDDÎN MECZÛB EL-KÂDİRÎ
- BEHÂEDDÎN ZEKERİYYÂ (Muhammed bin Kutbüddîn)
- BEHÂEDDÎNZÂDE (Muhyiddîn Muhammed bin Behâeddîn)
- BEHİŞTÎ
- BEHLÜL-İ DÂNÂ
- BEHRULLAH EFENDİ
- BEKÂ BİN BATÛ
- BEKR BİN ABDULLAH MÜZENÎ
- BEKR BİN ÖMER FERSÂNÎ
- BEKR SIDKI VİSÂLİ
- BEKRÎ
- BEKRÎ (Ebü'l-Mekârim)
- BENÂ KUREŞÎ
- BENNÂN EL-HAMMÂL
- BERBEHÂRÎ
- BERDEÎ SULTAN
- BERK
- BEŞİR AĞA (dârüsseâde ağası)
- BEŞİR AĞA
- BEYZÂDE EFENDİ
- BEYZÂDE HACI MEHMED NÛRİ EFENDİ
- BEYZÂDE MUSTAFA AHISKALI
- BİLÂL-İ MA'RİBÎ
- BİLÂL BİN SA'D
- BİRGİVÎ
- BİŞR-İ HÂFÎ
- BİŞR BİN MANSÛR ES-SÜLEYMÎ
- BOSNALI ABDULLAH EFENDİ (Abdullah-ı Rûmî)
- BOSTAN ÇELEBİ
- BOSTANCI BABA
- BUHÂRÎ
- BURHÂNEDDÎN MUHAKKIK TİRMİZÎ
- BURHÂNEDDÎN BİN MUHAMMED EĞRİDİRÎ
- BUSAYRÎ (Muhammed bin Saîd bin Hammâd)
- BÜNDÂR BİN HÜSEYİN ŞİRÂZÎ
- CABBÂR DEDE
- CÂBİR BİN ZEYD
- CÂFER BİN ABDÜRRAHÎM KİLÂÎ
- CÂFER BİN AHMED ES-SERRÂC
- CÂFER-İ HULDÎ
- CÂFER HUZÂ
- CÂFER MEKKÎ
- CÂFER-İ SÂDIK
- CÂFER-İ SÂDIK BİN ALİ AYDERÛSÎ
- CÂFER BİN SÜLEYMÂN DÂBİÎ
- CÂKÎR EL-KÜRDÎ
- CÂRULLAH VELİYYÜDDÎN EFENDİ
- CELÂL ALİ DEDE
- CELÂL TEHÂNİSERÎ
- CELÂLEDDÎN-İ DEVÂNÎ
- CELÂLEDDÎN EBÛ YEZİD PÜRÂNÎ
- CELÂLEDDÎN-İ HİNDÎ (Kutb-i Rabbânî, Kebîr-ül-Evliyâ)
- CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ
- CELÂLEDDÎN TEBRÎZÎ
- CELÂLZÂDE MUSTAFA ÇELEBİ
- CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ
- CEMÂL HALÎFE
- CEMÂLEDDÎN AKSARÂYÎ
- CEMÂLEDDÎN EZHERÎ
- CEMÂLEDDÎN HANSEVÎ
- CEMÂLEDDÎN MAHMÛD HULVÎ
- CEMÂLEDDÎN-İ UŞŞÂKÎ
- CERRÂHZÂDE
- CEVHERE BERÂSİYYE
- CEZÎRÎ
- CEZÛLÎ
- CİHANGİRLİ HASAN EFENDİ
- CÜBEYR BİN NÜFEYR
- CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ
- ÇANDARLI KARA HALİL HAYREDDÎN PAŞA
- ÇELEBİ ABDÜLCELÎL
- ÇELEBİ ÂRİF KÜÇÜK
- ÇELEBİ BUSTAN
- ÇELEBİ CEMÂLEDDÎN
- ÇELEBİ FERRUH
- ÇELEBİ HALÎFE
- ÇELEBİ HÜSÂMEDDÎN
- ÇELEBİ HÜSREV
- ÇERKEZ ŞEYHİ
- ÇIRAĞ-I DEHLİ
- DA'LEC BİN AHMED
- DÂRENDELİ MUHAMMED HİLMİ EFENDİ
- DÂRENDELİ ÖMER RIZÂÎ
- DÂVÛD-İ HALVETÎ
- DÂVÛD-İ İSKENDERÎ
- DÂVÛD-İ KAYSERÎ
- DÂVÛD-İ TÂÎ
- DAYGAM BİN MÂLİK
- DEDE HALÎFE
- DEDE MOLLA
- DEDE ÖMER RÛŞENÎ
- DEDİĞİ SULTAN
- DEHHÂK BİN MÜZÂHİM
- DEHLEVÎ
- DELİ BİRÂDER (Muhammed bin Durmuş)
- DEMİR HOCA
- DEMİRTAŞ MUHAMMEDÎ
- DERVİŞ AHMED SEMERKANDÎ
- DERVİŞ HACI
- DERVİŞ MUHAMMED
- DERYÂ ALİ BABA
- DESTÎNE HÂTUN
- DIRÂR BİN MÜRRE
- DİMİTROFÇALI MUSLİHUDDÎN EFENDİ
- DURSUN FAKİH (Tursun Fakih)