Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
AHMED SİYÂHÎ
AHMED SİYÂHÎ
Kastamonu velîlerinden. 1777 (H.1191) senesinde Kastamonu'nun Kırkçeşme mahallesi Ahmed Dede Caddesindeki evde doğdu. Babası Sadi tarikatı dervişlerinden Demirci Ahmed Efendidir.
Ahmed Siyahî, Kur'ân-ı kerîm okumayı zamanın zâhid ve âbidlerinden olan Şâbân Efendiden öğrendi. İlk tahsîline Mustafa Efendi isimli bir zâtın huzûrunda başladı. Amasyalı Uzun Ali Efendinin derslerine devam ederek ilmini genişletti. Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Hoca Nu'man Efendi Şeyh Hicâbî'nin sohbetlerinde bulunarak çok istifade etti. Bu hocalardan icâzet aldıktan sonra Çorum'a gitti. Burada Yûsuf-ı Bahrî Efendiden hadîs ilmini öğrendi ve akranları arasında Hâfız-ı hadîs ünvânı aldı. Birkaç defâ Çerkeş'e gitti ve Halvetiyye yolu büyüklerinden Şeyh Mustafa Efendinin sohbetlerinde bulundu. Şeyh Mustafa Efendi; "Senin feyzine sebeb olan zâtın ismi Hâlid olacak. Onu ara." diye tavsiyede bulundu.
Ahmed Siyâhî Efendi, kendisini irşâd edecek, yetiştirecek Hâlid ismindeki zâtı aramaya başladı. Karadan hacca gitmek üzere yola çıktı. Şam'a vardığı zaman Nakşibendiyye yolunun büyüğü Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin ismini duyunca; "Hocam Şeyh Mustafa Efendinin buyurduğu Hâlid bu olabilir." diyerek hemen sohbetlerine devam etti ve talebeleri arasına katıldı. Hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ile birlikte hacca gitti. Ahmed Siyâhî, başına devamlı siyah sarık sardığı için Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî tarafından "Siyâhî" lakabı verildi. Hac ibâdetini tamamladıktan sonra hocası ile tekrar Şam'a dönerek bir müddet daha kaldı. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmesi, doğru yolu göstermesi için icâzet, diploma verip vazîfelendirince, 1827 senesinde Kastamonu'ya döndü.
Kastamonu'ya dönüşünde Abdülbâkî Medresesi müderrisliğine tâyin edildi. Bir taraftan talebelere ilim öğretir, diğer taraftan insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatırdı. Kendisini sevenleri ve talebeleri gün geçtikçe arttığı halde, çekemeyen, karşı çıkan ve düşmanlık besleyenler de vardı. Bir gün Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin meşhur halîfelerinden Abdülfettâh-ı Akrî hazretleri Bağdât'tan İstanbul'a gelirken Ahmed Siyâhî'yi ziyâret için Kastamonu'ya uğradı. Bu durum şeyhi ve talebelerini çok sevindirdi. Ayrıca şeyhin büyüklüğünü göremeyenlerin gözlerindeki perdelerin açılmasına yol açtı. Nitekim Kastamonu âlimlerinden olup şeyhin büyüklüğünü kabul etmeyen Keskinzâde Ahmed Efendi, Abdülfettâh Efendiye gelerek tasavvuf dersleri almak istedi. Bu taleb üzerine Abdülfettah-ı Akrî; "Şeyh Siyâhî buradayken bizim ders vermemiz edebe uygun olmaz." diyerek onun yetiştirilmesini Ahmed Siyâhî'ye havâle etti. Keskinzâde de şeyhten özür dileyip talebesi oldu.
Merdoğlu isminde hayırsever bir zengin evini medrese haline getirip, talebe yetiştirmesi için Hacı Ahmed Siyâhî'nin emrine verdi. Ahmed Siyâhî Efendi; Merdoğlu Medresesi veya Hacı Ahmed Efendi Medresesi ismi ile bilinen bu medresede uzun yıllar ders verdi ve talebe yetiştirdi. 1861 senesinde Mâliye Nâzırı olan Safvetî Paşanın arzı ve Sultan Abdülmecîd Hanın irâdesiyle Câmii şerîfin karşısında bir dergâh inşâ edildi. Dergâh yapılırken etrâfında yer alan üç evin satın alınarak ilave edilmesi düşünüldüğü halde, sahiplerinin şiddetli itirazı sonucu gerçekleşmedi. Bu hal üzerine Ahmed Siyâhî Efendi; "Bu evler sultanımız hazret-i Hâlid tarafından dergâhımıza ilâve buyurulmuştur. Şimdiki halde karşı çıkan sâhipleri bir gün gelir, kendi rızâlarıyla terk edip, satarlar." buyurdu. Ahmed Siyâhî Efendinin bu sözleri, kendisinin vefâtı ve muhterem oğullarından Şeyh Seyyid Efendinin zamânında gerçekleşti ve şöyle oldu: O evlerden birinin sâhibi evini şeyh hazretlerine sağlığında satmadığı gibi, Ahmed Siyâhî'ye söylediği pekçok ağır sözlerle onu incitmiş ve üzmüştü. Ancak o kişi, Ahmed Siyâhî'nin vefât ettiği gece akıl almaz bir halde; "Aman, yâ Hazret-i Şeyh! Affet! Kusur ettim. Merhametine sığınıyorum." diyerek feryatlar etti. Öyle ki bağırmalarından çevre ev sâkinleri de uyandı. Bu olay üzerine ertesi gün o ve diğer iki ev satılarak dergâha ilâve olundu ve "Kim komşusuna eziyet ederse, Allahü teâlâ onun evini ona vâris kılar." hadîs-i şerîfi tahakkuk ederek herkese ibret oldu.
Ahmed Siyâhî'nin tasavvuf yolunda yetiştirip icâzet verdiği talebeleri arasında; oğulları Abdülazîz ve Seyyid Ahmed Hicâbî, Benli Sultan Şeyhî Şânî Efendi, Sinop Müftüsü Hâfız Ali Lütfî Efendi, Hacı Mehmed Hulûsî Efendi, Şeyh Ahmed Efendi, Reis-ül-Kurrâ Hâfız Hasan Efendi ve Ma'rûfîzâde Hâfız Hasan Efendi başlıcalarıdır.
Ömrünün sonuna kadar talebe yetiştiren Ahmed Siyâhî, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatarak, onların dünya ve âhirette kurtulmaları için çalıştı. 1874 (H.1291) senesinde tahmînen doksan beş yaşında olduğu halde "Aman yâ Resûlallah!" dedikten sonra vefât etti. Cenâze namazında bütün Kastamonulular hazır bulundu. Vasiyeti üzerine Çamurcuoğlu Hasan Ağa'dan intikal eden arsaya defn edildi. Allahü teâlânın rahmetinin üzerine yağması için kabrinin üzerine türbe yapılmamasını vasiyet ettiğinden kabri üzerine türbe yapılmadı. Vefâtından sonra yerine oğlu Seyyid Hicâbî Efendi geçerek insanlara doğru yolu gösterdi.
Vefâtından bir buçuk ay sonra Medîne-i münevverede Anbar memurluğu yapan Arif Hikmet Bey'den Şeyh hazretlerinin kütüphanesinin müdürü Hacı Şâkir Efendiye bir mektup geldi. Mektubunda; "Bu gece Şeyh Siyâhî hazretleri, Peygamber efendimizin mübârek kabrini ziyâret eyledi." yazıyordu. Mektubun târihine baktılar, Ahmed Siyâhî Efendinin vefât ettiği güne rastlıyordu. Böylece şeyhin son anında "Aman, yâ Resulallah!" demesinin sırrı, daha iyi anlaşılmış oldu.
Ahmed Siyâhî hazretleri oğluna şöyle nasîhatta bulundu:
Ey oğlum! Sana Allahü teâlânın kitâbına, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine uymayı, îtikâdını evliyâullahın da bağlı olduğu, Ehl-i sünnet vel cemâat âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâda göre düzeltmeni tavsiye ederim...
Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur'ân-ı kerîm ehline hürmet et. Vicdanın, için temiz olsun, cömerd ve güleryüzlü ol. Başkalarına ihsan ve iyilikte bulun. Allahü teâlânın yarattıklarına eziyet ve sıkıntı verme. Arkadaşlarının hatâ ve kusurlarını affet, görmemezlikten gel. Büyük, küçük herkese nasihat eyle, hırs ve tamâyı terk eyle. Bütün ihtiyaçlarında Allahü teâlâya tevekkül et, güven. Çünkü Allahü teâlâ, kendisine sığınanları mahrum etmez.
Oğlum! Selâmeti, kurtuluşu istikâmet ve doğruluktan başka bir şeyde, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmayı Resûlullah efendimize tâbi olmak, ona uymaktan başka bir yolda arama. Kendini hiç kimseden faziletli, üstün zannetme. Birisi senin hakkında nemmâmlık, koğuculuk ve hasedçilik yaparsa, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun işini Allahü teâlâya bırak. Çünkü bu yolda öyle Allah adamları vardır ki, Allahü teâlânın izni ile fitne fesat sebebini göz açıp kapayıncaya kadar söküp atarlar. Sen kıymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte kınayanın kınamasından korkma. İbâdet ve tâatın güçlüklerine karşılık ecir ve sevâba kavuşacağını düşünerek sabır ve tahammül et, nefsini dâimâ hesâba çek. Vakitlerini dînin emirlerine uymakla kıymetlendir. Çok önemli olan vakit sermayeni kıymetlendirmeye gayret eyle. Çünkü geçen zaman bir daha geri gelmez. Yarına çıkıp çıkmayacağın ise belli olmadığından yarını beklemek, yarın yaparım demek, üzüntü ve pişmanlığa yol açar. O halde sakın sakın elinde bulunan vaktini mâlâyâni, dünya ve âhirete faydası olmayan Allahü teâlânın râzı olmadığı, beğenmediği şeyler ile zâyi etme. İçinde bulunduğun anda Allahü teâlânın râzı olduğu beğendiği şeylere sarıl. Tevâzu ve alçak gönüllülükte toprak gibi, başkasına fayda vermekde meyvalı ağaç gibi, cömertlikde akan nehir gibi, ihsân ve iyilik yapmakda deniz gibi, mâlâyâni, faydasız şeyleri konuşmamakda, sükût ve susmakda cansız varlıklar gibi, ayıpları örtmekte karanlık gece gibi olmaya çalış. Kalbin görmemesi, kalb katılığından hasıl olacağından, dâimâ günahların için ağlayıp sızla, âh et. Nazargâh-ı ilâhî olan kalbi, haramlara ve Allahü teâlânın yasak ettiği şeylere yöneltmekten sakın. Akrabâyı ziyâret ve onlara iyilik etmeyi ihmâl etme. Âhiret kardeşlerini, iyi arkadaşlarını arttırmaya çalış. Her zaman onlarla sohbet lâzımdır. Evliyânın büyükleri; "Allahü teâlâ ile beraber olunuz. Buna gücünüz yetmezse, Allahü teâlâ ile beraber olanlarla olunuz ki, sizi Allahü teâlâya kavuştursunlar." buyurmuşlardır.
Ey oğul! Dünyâya sarılmış ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik gam, keder ve üzüntü getirir. Bu, tecrübe ile sâbittir. Onlar senden faydalanırlar ise de sen onlardan faydalanamazsın. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymayan, nefsinin arzu ve isteklerine uymuş kimselerle berâber olma. Böyle kimseler gizli düşman olup, insanın yüzüne karşı dalkavukluk yaparlar, gıyabında, arkadan ise aleyhinde bulunurlar. Onların yanına gelerek oturmalarına bakıp aldanma. Maksatları senden mânen faydalanmak olmayıp dünyâlık maksatlarına, mal ve mevki elde etmeye seni vesîle, âlet etmek içindir. Bir kusur ettiğinde, hakkında kötülük düşünenlerin ve düşmanlarının en azılısı olurlar. Zamânındaki insanları tecrübe ettiğinde, onlarda bundan başka bir özellik bulmayacaksın.
Ey oğul! Sana sadâkat, bağlılık iddiasında bulunanların, yaptıkları iyilikleri başına kaktıklarını görürsün. Çünkü sadâkat ve bağlılık adına yaptıkları az bir iyilik karşılığında ağır, pek fazla bir hizmet ve karşılık beklerler, çok şey ümid ederler. Bu ümitlerine bir defa olsun müsâde etmezsen derhal, gösterdikleri sevgi, sadâkat ve bağlılıklarını bırakırlar. Çok defa onların isteklerinden yakanı kurtaramaz, arzularının hâsıl olması yolunda boşuna dînini ve şerefini fedâ etmiş, yüz suyu dökmüş olursun.
Ey oğul! Eğer sana hakîkî dost arkadaş lâzım ise, Allah için sevenlerle beraber ol. Böyle kimselerden dostluk ve kardeşlik bağı kurduğun kimseye, muhtâc olduğunda ihtiyacından fazla malın varsa ver. Yahud onu kendinle beraber tut veya kendine tercih et. Beraber olduğunuzda ve arkasından ayıplarını ört ve gizle. Kusuru olduğunda sabır ve tahammül et. Hayatta iken ve vefat ettiğinde onu hayırla an.
Herkese bilhassa sana karşı olanlara yumuşaklık, alçak gönüllülük, güler yüzlülük ile davranmaya gayret et. Sana, Rabbinden alıkoyan dünyalığa makam ve mevkıye kalbinin meyletmemesini tavsiye ederim. Çünkü nefs, hevâ, nefsin arzu ve istekleri, şeytan ve dünya, insanın dört düşmanı olup, herbirine karşı kullanılacak harb âletleri vardır. Nefsin silahı tokluk, hapishanesi açlıktır. Hevânın silahı, çok konuşmak; sukût, konuşmamak ise, onun zindanıdır. Dünyânın silahı insanlarla fazla berâber olmak, onlar arasında fazla bulunmak, çâresi yalnızlık ve onlardan uzak kalmaktır. Şeytanın silâhı gaflet yâni Allahü teâlâyı unutmak; ona karşı tedbîr, Allahü teâlâyı anmak ve hatırlamak, O'nun büyüklüğünü düşünmektir. Zikir, Allahü teâlâya kavuşmakta en kısa yoldur.
Ey oğul! Bu nasihatlerimi iyi belle ve Allahü teâlânın nîmetlerine, sana yaptığı iyiliklere şükr edenlerden ol...
1) Tehassür; (M. Zühdî; Derseâdet, 1308); s.9
2) Hadâik-ul-Verdiyye; s.259
3) Kastamonu Evliyâları; s.82
Eser: Evliyalar Ansiklopedisi
Evliyalar Ansiklopedisi
- TAKDİM
- GİRİŞ
- ABAPÛŞ-İ VELÎ
- ABBÂDÎ
- ABBAS MEHDİ
- ABDİL DEDE
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ
- ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ (OSMAN) EL-YUNEYNÎ
- ABDULLAH BİN ABDÜLGANÎ EL-MAKDİSÎ
- ABDULLAH EL-ACEMÎ
- ABDULLAH BİN AVN
- ABDULLAH AYDERÛSÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH HERÂTÎ
- ABDULLAH BİN HUBEYK
- ABDULLAH-I İLÂHÎ
- ABDULLAH-I İSFEHÂNÎ (Kutbüddîn-i İsfehbezî)
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED EL-KAYRAVÂNÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED ES-SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN NESÎB EFENDİ
- ABDURRAHMÂN SÂMİ NİYÂZİ
- ABDURRAHMÂN TAFSÛNCÎ
- ABDURRAHMÂN TÂGÎ (Tâhî)
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLA'LÂ KUREŞÎ
- ABDÜLAZÎZ BEKKİNE
- ABBÂS BİN HAMZA EN-NİŞÂBÛRÎ
- ABDULLAH-I DEHLEVÎ
- ABDULLAH BİN DÎNAR
- ABDULLAH BİN EBÛ BEKR EL-AYDERÛS
- ABDULLAH BİN EBÛ HUZEYL EL-ANEZÎ
- ABDULLAH EFENDİ (Himmetzâde)
- ABDULLAH-I ENSÂRÎ
- ABDULLAH FAHRİ BABA
- ABDULLAH BİN GÂLİB
- ABDULLAH-I GÜRCİSTÂNÎ
- ABDULLAH HADDÂDÎ
- ABDULLAH EL-HARRÂZ
- ABDULLAH HASÎB YARDIMCI
- ABDULLAH HAYDERÎ
- ABDULLAH BİN HÂZIR
- ABDULLAH EL-KASSÂR
- ABDULLAH MEKKÎ ERZİNCÂNÎ
- ABDULLAH BİN MENÂZİL
- ABDULLAH MENÛFÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BİN ABDURRAHMÂN
- ABDULLAH BİN MUHAMMED BÂKİ-BİLLAH
- ABDULLAH BİN MUHAMMED EL-HADRAMÎ
- ABDULLAH BİN MUHAMMED MÜRTEİŞ
- ABDULLAH BİN MÜBÂREK
- ABDULLAH-I ŞEMDÎNÎ
- ABDULLAH-I ŞÜTTÂRÎ
- ABDULLAH İBNİ VEHB
- ABDULLAH YÂFİÎ
- ABDULLAH-I YEMENÎ
- ABDULLAH BİN ZEYD
- ABDURRAHMÂN BİN AHMED (Abdurrahmân-ı Zâz)
- ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF
- ABDURRAHMÂN ARVÂSÎ
- ABDURRAHMÂN EFENDİ (Zileli)
- ABDURRAHMÂN EFENDİ
- ABDURRAHMÂN-I HARPÛTÎ
- ABDURRAHMÂN MAĞRİBÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MEHDÎ
- ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED
- ABDURRAHMÂN BİN YÛSUF RÛMÎ
- ABDÜLAZÎZ DEBBAĞ
- ABDÜLAZÎZ DEHLEVÎ
- ABDÜLAZÎZ DÎRÎNÎ
- ABDÜLAZÎZ BİN EBÛ REVVÂD
- ABDÜLBÂKİ EFENDİ
- ABDÜLEHAD
- ABDÜLEHAD NÛRÎ
- ABDÜLEHAD SERHENDÎ
- ABDÜLFETTÂH-I BAĞDÂDÎ AKRÎ
- ABDÜLGAFÛR HÂLİDÎ MÜŞÂHİDÎ
- ABDÜLHÂDİ BEDEVÂNÎ
- ABDÜLHAK-I DEHLEVÎ
- ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ
- ABDÜLHAKÎM HÜSEYNÎ
- ABDÜLHAKÎM-İ SİYALKÛTÎ
- ABDÜLHÂLIK GONCDÜVÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD BIN NECÎB NÛBÂNÎ
- ABDÜLHAMÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLHAY
- ABDÜLHAY CELVETÎ
- ABDÜLHAY EFENDİ (Öztoprak)
- ABDÜLKÂDİR CEZÂYİRÎ
- ABDÜLKÂDİR DEŞTÛTÎ
- ABDÜLKÂDİR DÜCÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ
- ABDÜLKÂDİR SIDDÎKÎ
- ABDÜLKÂHİR SÜHREVERDÎ
- ABDÜLKEBÎR EVLİYÂ
- ABDÜLKERÎM KÂDİRÎ
- ABDÜLKERÎM CÎLÎ
- ABDÜLKUDDÛS
- ABDÜLLATÎF CÂMÎ
- ABDÜLLATÎF EFENDİ (Pamuk Kâdı)
- ABDÜLLATÎF KUDSÎ
- ABDÜLMECÎD ŞİRVÂNÎ
- ABDÜLMELİK ET-TABERÎ
- ABDÜLMUGÎS BİN ZÜHEYR
- ABDÜLMU'TÎ EFENDİ
- ABDÜLULÂ
- ABDÜLVÂHİD-İ LÂHORÎ
- ABDÜLVÂHİD BİN MUHAMMED
- ABDÜLVÂHİD BİN ZEYD
- ABDÜLVEHHÂB BUHÂRÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I MISRÎ
- ABDÜLVEHHÂB MÜTTEKÎ
- ABDÜLVEHHÂB-I ŞA'RÂNÎ
- ABDÜRRAHÎM ARVÂSÎ
- ABDÜRRAHÎM İSTAHRÎ
- ABDÜRRAHÎM-İ MERZİFONÎ
- ABDÜRRAHÎM TIRSÎ
- ABDÜRREŞÎD SÂHİB FÂRÛKÎ
- ABDÜRREZZÂK ALİ EFENDİ
- ABDÜSSELÂM BİN MEŞÎŞ HASENÎ
- AÇIKBAŞ MAHMÛD EFENDİ
- ÂDEM-İ BENNÛRÎ
- ADİYY BİN MÜSÂFİR
- AHISKALI ABDULLAH EFENDİ
- AHISKALI ALİ HAYDAR EFENDİ
- AHÎ EVRAN
- AHÎ SİNAN
- AHÎ SİRÂC
- AHMED BİN ABDURRAHMÂN ES-SEKKÂF
- AHMED ABDÜLHAK RADULEVÎ
- AHMED EL-ALESÎ
- AHMED BİN ALEVÎ
- AHMED AMİŞ EFENDİ
- AHMED BİN ÂSIM ANTÂKÎ
- AHMED BÂBÂ TENBEKTÎ
- AHMED-İ BEDEVÎ
- AHMED BEHLÜL
- AHMED BERKÎ
- AHMED-İ BÎCÂN
- AHMED CÂHİDÎ EFENDİ
- AHMED CÜZEYRÎ (Cezerî)
- AHMED DEDE
- AHMED DERDÎRÎ
- AHMED DİYOBENDÎ
- AHMED BİN EBÛ BEKR
- AHMED BİN EBÛ BEKR AYDERÛSÎ
- AHMED BİN EBÜ'L-HAVÂRÎ
- AHMED EFLÂKÎ
- AHMED FEYZÎ EFENDİ
- AHMED GAZÂLÎ
- AHMED BİN HADRAVEYH
- AHMED HAMMÂMÎ
- AHMED BİN HANBEL
- AHMED BİN HARB
- AHMED HAZNEVÎ
- AHMED HİLMİ EFENDİ
- AHMED HULÛSİ EFENDİ
- AHMED BİN HÜSEYİN AYDERÛSÎ
- AHMED BİN İBRÂHİM EL-VÂSITÎ
- AHMED BİN İDRÎS
- AHMED BİN İSHAK
- AHMED İZZET EFENDİ
- AHMED KÂBİLÎ
- AHMED KÂDİRÎ
- AHMED KÂRAZÎ DİYÂRIBEKRÎ
- AHMED İBNİ KEMÂL
- AHMED KİHTÛ
- AHMED KUDDÛSÎ
- AHMED KUSEYRÎ
- AHMED MEKKÎ EFENDİ
- AHMED BİN MESRÛK
- AHMED BİN MEVDÛD ÇEŞTÎ
- AHMED BİN MUHAMMED
- AHMED BİN MUHAMMED HÂNÎ EL-ESREM
- AHMED BİN MÛSÂ EL-ACÎL
- AHMED MÜRŞİDÎ EFENDİ
- AHMED NAHLÂVÎ
- AHMED NÂMIKÎ CÂMÎ
- AHMED NECİBÎ
- AHMED NÛBÂNÎ
- AHMED BİN OSMAN ŞERNÛBÎ
- AHMED BİN ÖMER ZEYLA'Î
- AHMED RAÛFÎ
- AHMED RIFÂÎ
- AHMED SAÎD-İ FÂRÛKÎ
- AHMED SÂRBÂN
- AHMED SATÎHA
- AHMED SAYYÂD
- AHMED BİN SELMÂN EN-NECCÂD
- AHMED ES-SENÛSÎ
- AHMED SİYÂHÎ
- AHMED BİN SÜLEYMAN ERVÂDÎ
- AHMED ŞEMSEDDÎN MARMARAVÎ
- AHMED ŞEYBÂNÎ
- AHMED ŞÎRÂNÎ
- AHMED-İ TİCÂNÎ
- AHMED BİN ÜSTÂZÜ'L-A'ZAM
- AHMED BİN YAHYÂ EL-CELÂ
- AHMED YEKDEST CÜRYÂNÎ
- AHMED YESEVÎ
- AHMED EZ-ZÂHİD
- AHMED-İ ZERRÛK
- AHMED BİN ZEYD
- Ahmed Nasihuddîn
- AHMED ZİYÂEDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ
- AHMEDULLAH
- AHMEDÜ BAMBA
- AHNEF BİN KAYS
- AKBIYIK SULTAN
- AKŞEMSEDDÎN
- ALÂ BİN ZİYÂD
- ALÂEDDÎN ÂBİZÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ERDEBİLÎ
- ALÂEDDÎN ALİ ESVED KARAHİSÂRÎ (Kara Hoca)
- ALÂEDDÎN ALİ FENÂRÎ (Alâeddîn Ali bin Yûsuf)
- ALÂEDDÎN-İ ATTÂR
- ALÂEDDÎN GONCDÜVÂNÎ
- ALÂEDDÎN BİN ESAD LÂHORÎ
- ALÂEDDÎN HAREZMÎ
- ALÂEDDÎN KONEVÎ
- ALÂEDDÎN-İ SÂBİR
- ALÂÜDDEVLE SEMNÂNÎ
- ALEVÎ BİN ABDULLAH
- ALEVÎ BİN ALİ
- ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALEVÎ BİN MUHAMMED SÂHİB-ÜD-DEVÎLE
- ALEVÎ BİN ÜSTÂZ-ÜL-A'ZAM
- ALİ BİN ABDULLAH BİN ABBÂS
- ALİ BİN ALEVÎ BİN MUHAMMED
- ALİ BEHÇET EFENDİ
- ALİ BEKKÂ
- ALİ BİN BENDÂR SAYRAFÎ
- ALİ DEDE BOSNEVÎ
- ALİ BİN EBÛ BEKR EL-İDRÎSÎ
- ALİ EFENDİ
- ALİ EFENDİ (Midillili)
- ALİ BİN EMRULLAH
- ALİ BİN FUDAYL
- ALİ FERÂHÎ
- ALİ GÂLİB VASFÎ EFENDİ
- ALİ GAV SULTAN
- ALİ HÂDÎ (Nakî)
- ALİ HÂFIZ
- ALİ EL-HARÎRÎ
- ALİ HAVÂS BERLİSÎ
- ALİ BİN HEYTÎ
- ALİ İSFEHÂNÎ
- ALİ KAZVÂNÎ (Kîzvânî)
- ALİ EL-MASÎSÎ
- ALİ BİN MEYMÛN MAĞRİBÎ
- ALİ BİN MUHAMMED
- ALİ BİN MUHAMMED BİN BEŞŞÂR
- ALİ BİN MÛSÂ FEŞLİ
- ALİ BİN MUSTAFA ÖMERÎ
- ALİ BİN MUVAFFAK
- ALİ MÜTTEKÎ EL-HİNDÎ
- ALİ MÜZEYYEN
- ALİ NÂTİKÎ
- ALİ NEBTÎTÎ
- ALİ OSMAN EFENDİ
- ALİ RÂMİTENÎ
- ALİ RIZÂ
- ALİ RIZÂ ACARA
- ALİ SEMERKANDÎ
- ALİ SİNCÂRÎ
- ALİ ŞEVNÎ
- ALİ BİN ŞİHÂB
- ALİ BİN YAHYÂ GEYLÂNÎ
- ALİ YEŞRÛTÎ
- ALKAME BİN KAYS
- ALVÂN HAMEVÎ
- ALVARLI MUHAMMED LÜTFİ (Efe)
- AMASYALI SEYDÎ HALÎFE
- A'MEŞ (Süleymân bin Mihrân)
- ÂMİR BİN ABDULLAH
- ÂMİR BİN ABDULLAH ANBERÎ
- AMMÂR-I YÂSER
- AMR BİN DÎNÂR
- AMR BİN KAYS EL-MÜLÂÎ
- AMR BİN MEYMÛN EVDÎ
- AMR BİN MÜRRE
- AMR BİN OSMAN MEKKÎ
- AMR BİN UTBE
- ANKARAVÎ İSMÂİL RUSÛHÎ
- ARAB BABA
- ARABÎ FEŞTÂLÎ EL-MAĞRİBÎ
- ÂRİF-İ DİKGERÂNÎ
- ÂRİF-İ RİVEGERÎ
- ASLAN BABA
- ASLAN DEDE (Meczûb)
- AŞÇI YAHYÂ BABA
- ÂŞIK EFENDİ
- ÂŞIK PAŞA
- ATÂ BİN EBÛ REBÂH
- ATÂ EFENDİ
- ATÂ EL-EZRAK
- ATÂ BİN MEYSERE EL-HORASÂNÎ
- ATÂ SÜLEYMÎ
- ATÂ BİN YESÂR
- ATÂULLAH (ATÂÎ AHMED) EFENDİ
- ATEŞBÂZ VELÎ
- ATPAZARLI OSMAN FADLI EFENDİ (KUTUP OSMAN)
- AVDAN BABA
- AVN BİN ABDULLAH
- AYDERÛSÎ
- AYDERÛSÎ (Abdullah bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Abdülkâdir bin Şeyh)
- AYDERÛSÎ (Ebû Muhammed)
- AYDERÛSÎ (Muhammed bin Abdullah)
- AYDERÛSÎ (Şeyh bin Abdullah)
- AYDÎ BABA
- AYNÎ DEDE
- AYN-ÜL-KUDÂT HEMEDÂNÎ
- AYNÜZZEMÂN CEMÂLEDDÎN-İ GEYLÂNÎ
- AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî)
- AZERÎ HAMZA BİN ALİ
- AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ
- AZİZ NESEFÎ
- AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ
- BABA HAYDAR SEMERKANDÎ
- BABA NÎMETULLAH NAHÇIVÂNÎ
- BABA TÂHİR URYÂN
- BABA YÛSUF SİVRİHİSÂRÎ
- BABAZÂDE
- BAHRAK (Muhammed bin Ömer)
- BAHRİ DEDE
- BAHŞÎ
- BAHŞÎ HALÎFE
- BÂKILLÂNÎ
- BÂLÎ EFENDİ (Sekrân)
- BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ
- BAYTAZZÂDE HACI ABDULLAH
- BEDÎ'UDDÎN SEHÂRENPÛRÎ
- BEDREDDÎN SERHENDÎ
- BEHÂEDDÎN BUHÂRÎ (Şâh-ı Nakşibend)
- BEHÂEDDÎN KIŞLAKÎ
- BEHÂEDDÎN BİN LÜTFULLAH
- BEHÂEDDÎN MECZÛB EL-KÂDİRÎ
- BEHÂEDDÎN ZEKERİYYÂ (Muhammed bin Kutbüddîn)
- BEHÂEDDÎNZÂDE (Muhyiddîn Muhammed bin Behâeddîn)
- BEHİŞTÎ
- BEHLÜL-İ DÂNÂ
- BEHRULLAH EFENDİ
- BEKÂ BİN BATÛ
- BEKR BİN ABDULLAH MÜZENÎ
- BEKR BİN ÖMER FERSÂNÎ
- BEKR SIDKI VİSÂLİ
- BEKRÎ
- BEKRÎ (Ebü'l-Mekârim)
- BENÂ KUREŞÎ
- BENNÂN EL-HAMMÂL
- BERBEHÂRÎ
- BERDEÎ SULTAN
- BERK
- BEŞİR AĞA (dârüsseâde ağası)
- BEŞİR AĞA
- BEYZÂDE EFENDİ
- BEYZÂDE HACI MEHMED NÛRİ EFENDİ
- BEYZÂDE MUSTAFA AHISKALI
- BİLÂL-İ MA'RİBÎ
- BİLÂL BİN SA'D
- BİRGİVÎ
- BİŞR-İ HÂFÎ
- BİŞR BİN MANSÛR ES-SÜLEYMÎ
- BOSNALI ABDULLAH EFENDİ (Abdullah-ı Rûmî)
- BOSTAN ÇELEBİ
- BOSTANCI BABA
- BUHÂRÎ
- BURHÂNEDDÎN MUHAKKIK TİRMİZÎ
- BURHÂNEDDÎN BİN MUHAMMED EĞRİDİRÎ
- BUSAYRÎ (Muhammed bin Saîd bin Hammâd)
- BÜNDÂR BİN HÜSEYİN ŞİRÂZÎ
- CABBÂR DEDE
- CÂBİR BİN ZEYD
- CÂFER BİN ABDÜRRAHÎM KİLÂÎ
- CÂFER BİN AHMED ES-SERRÂC
- CÂFER-İ HULDÎ
- CÂFER HUZÂ
- CÂFER MEKKÎ
- CÂFER-İ SÂDIK
- CÂFER-İ SÂDIK BİN ALİ AYDERÛSÎ
- CÂFER BİN SÜLEYMÂN DÂBİÎ
- CÂKÎR EL-KÜRDÎ
- CÂRULLAH VELİYYÜDDÎN EFENDİ
- CELÂL ALİ DEDE
- CELÂL TEHÂNİSERÎ
- CELÂLEDDÎN-İ DEVÂNÎ
- CELÂLEDDÎN EBÛ YEZİD PÜRÂNÎ
- CELÂLEDDÎN-İ HİNDÎ (Kutb-i Rabbânî, Kebîr-ül-Evliyâ)
- CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ
- CELÂLEDDÎN TEBRÎZÎ
- CELÂLZÂDE MUSTAFA ÇELEBİ
- CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ
- CEMÂL HALÎFE
- CEMÂLEDDÎN AKSARÂYÎ
- CEMÂLEDDÎN EZHERÎ
- CEMÂLEDDÎN HANSEVÎ
- CEMÂLEDDÎN MAHMÛD HULVÎ
- CEMÂLEDDÎN-İ UŞŞÂKÎ
- CERRÂHZÂDE
- CEVHERE BERÂSİYYE
- CEZÎRÎ
- CEZÛLÎ
- CİHANGİRLİ HASAN EFENDİ
- CÜBEYR BİN NÜFEYR
- CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ
- ÇANDARLI KARA HALİL HAYREDDÎN PAŞA
- ÇELEBİ ABDÜLCELÎL
- ÇELEBİ ÂRİF KÜÇÜK
- ÇELEBİ BUSTAN
- ÇELEBİ CEMÂLEDDÎN
- ÇELEBİ FERRUH
- ÇELEBİ HALÎFE
- ÇELEBİ HÜSÂMEDDÎN
- ÇELEBİ HÜSREV
- ÇERKEZ ŞEYHİ
- ÇIRAĞ-I DEHLİ
- DA'LEC BİN AHMED
- DÂRENDELİ MUHAMMED HİLMİ EFENDİ
- DÂRENDELİ ÖMER RIZÂÎ
- DÂVÛD-İ HALVETÎ
- DÂVÛD-İ İSKENDERÎ
- DÂVÛD-İ KAYSERÎ
- DÂVÛD-İ TÂÎ
- DAYGAM BİN MÂLİK
- DEDE HALÎFE
- DEDE MOLLA
- DEDE ÖMER RÛŞENÎ
- DEDİĞİ SULTAN
- DEHHÂK BİN MÜZÂHİM
- DEHLEVÎ
- DELİ BİRÂDER (Muhammed bin Durmuş)
- DEMİR HOCA
- DEMİRTAŞ MUHAMMEDÎ
- DERVİŞ AHMED SEMERKANDÎ
- DERVİŞ HACI
- DERVİŞ MUHAMMED
- DERYÂ ALİ BABA
- DESTÎNE HÂTUN
- DIRÂR BİN MÜRRE
- DİMİTROFÇALI MUSLİHUDDÎN EFENDİ
- DURSUN FAKİH (Tursun Fakih)