Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

20. SEYYAH İLE KUYUMCU BABI

Hükümdar Debşelim, filozof Beydebâ'ya dedi ki:

— Bu hikâyeyi de dinledim. Şimdi lâyık olmayan adama iyilik yapan sonra da ondan teşekkür uman kişinin hikâyesini anlat!

Filozof aldı sözü:

— Hükümdar! Tüm mahlukların karakterleri birbirlerinden farklıdır. Allah'ın mahlukatı arasında dört ayak veya iki ayak üzerinden tut da iki kanatla uçan kuşlara kadar insandan daha yüce, daha üstün bir tür yoktur. Lâkin insanın da iyisi var, kötüsü var. Bazen hayvanlar; yırtıcılar ve kuşlar arasında insandan daha vefakâr, kadir kıymet bilici, namusuna ve ailesine düşkün, iyiliği anlayan ve altında kalmayanlara rastlarsın.

Eh, hayvanlar arasında bile böyleleri mevcut olduğuna göre Hükümdar kısmı olsun, aristokrat taifesi olsun, aklı başında olanlar iyiliği mutlaka lâyık olana yapmalıdırlar! Hele haketmeyene yapılan iyilik yarar değil zarar getirir! Yapılan iş de ziyan olur... Akıllı adam, karşısındakini tanımadan vefakârlığını, sevgisini ve hak bilirliğini tecrübe etmeden ihsan yağdırmaya kalkmaz! Hattâ iyiliği haketmediği sürece akrabaya dahi sırf kanbağı var diye iyilik yapılmaz! Canıyla, bedeniyle seni koruyan, sana yardımcı olan birini "benim akrabam değil!" diyerek boş veremez, ihsansız bırakamazsın! Zîrâ böyle adamlar kendisine yapılan iyiliğe teşekkür etmeyi bilirler, samîmîyetlerini korurlar, hayırla yad edilirler, sözün ve davranışın en iyisini tercih ederek kendisine yapılan ihsanın hakkım verirler. Yâni, güzel huylara sahip olduğu herkesçe bilinen, hakîkaten güvenilir kişiler kim olursa olsun ihsana layıktır. Bunlara yakın olmalı ve armağan yağdırmalıdır hükümdar....

Yumuşak kalpli ve işinin ehlî olan akıllı doktor da hastayı yakından görüp nabzım yoklayarak hastalığım teşhis etmedikçe onu tedâvî edemez. Bu teşhis vs. mevzularında bir kanaat sahibi olduktan sonra tedaviye başlar. Aynı bu misalde olduğu gibi akıllı kişi de ancak denedikten sonra birini yakın dost eder kendine. Hiç tecrübe etmeden "iyi adamdır" diye bilinen birini hemen dost edinen kişi kendisini tehlikeye atmış, ölümün kenarına gelmiştir. Ama zaman zaman da insan, karakterini bilmediği, kadirşinaslığını tecrübe etmediği zayıf birine iyilik eder de beriki bunun altında kalmaz, en güzel şekilde mukabele eder. Akıllı insan bâzan hiç kimseye güvenemezken gelincik gibi (yırtıcı ve yerinde duramaz) bir hayvanı tutar da bir kolunun yeninden sokar, öbüründen çıkarır. Elinde yırtıcı kuş taşıyan adam da böyledir: o kuşla ava çıkarsa hem kendisi istifâde eder hem ona yedirir.

Derler ya: akıllı adam küçük büyük hiç kimseyi hattâ hayvanları dahi küçümsemez. Bilakis dener, onlardan gördüğü muameleye göre hareket eder; gerekirse iyilik yapar. Bu konuda filozoflardan birinin verdiği örnek çok meşhurdur:

Hükümdar sordu:

— Bu örnek neydi?

Filozof anlattı;

— Anlatırlar ki bir grup adam kuyu kazıyor. O kuyuya pars, yılan, kuyumcu ve maymun düşüyor. Bir gezgin oradan geçerken aşağı bakıyor ve adamı, yılanı, maymunu ve parsı görüyor. Kendi kendine "Ahirette işe yarayacak bir amelim olsun istiyorsam, şu adamcağızı bu düşmanların arasından kurtarmalıyım. Bundan sevaplı iş olmaz!" diyor. Böyle konuşup kuyuya ip sarkıtarak bekliyor. Tabu maymun çevik olduğu için evvela o kurtuluyor, sonra yılan çıkıyor sonra pars çıkıyor dışarıya...

Neyse, hayvanlar kuyu başında bekleyene diyorlar ki:

"Sakın ha, bu adamı dışarıya salma, zîrâ insan nevinde şu meymenetsiz heriften daha nankörü yoktur dünyada!" Bu uyandan sonra hayvanlar tek tek şükranda bulunmuşlar.

Maymun demiş ki:

— Benim evim, Nevâdıraht şehrinin yakınındaki dağdadır.

Pars:

— Ben de o şehre yakın bir ormandayım,

Yılan;

— Ben o şehrin surundayım. Ve eklemişler hep bir ağızdan:

— Eğer bir gün bize uğrar ve ihtiyaç duyarsan seslen yeter, derhal yanına gelir ve iyiliğinin karşılığını öderiz. Böylece seyyah, insanın nankörlüğü hakkında hayvanların uyanlarına kulak asmamış ve ipi tekrar sarkıtarak kuyumcuyu çıkarmış dışarıya.

Kuyumcu kuyudan kurtulunca adamın ayağına kapanmış ve demiş ki:

— Bana büyük iyilik yaptın! Eğer bir gün Nevâdıraht kentine gelirsen evimi sor! Ben kuyumcuyum, adım da falandır; sana iyiliğinin karşılığını veririm belki...

Bizim gezgin tekrar yollara düşmüş. Hakîkaten de bir gün Nevâdıraht şehrinde işi çıkmış. Oraya yaklaştığında evvelce kurtardığı maymunla karşılaşmış. Maymunla konuşmuşlar. Maymun ona saygılı davranmış, ayaklarını öpmüş, ondan özür dileyerek demiş ki:

— Şu anda maymunların elinde birşey yok. Ama biraz bekle, ben gelinceye kadar şurada otur!

Maymun gitmiş güzel bir meyve getirip misafirin önüne koymuş, o da yemiş.

Tekrar yola çıkan gezgin şehrin kapısına vardıkta parsla karşılaşmış. Pars onu yere kapaklanarak selamlamış ve demiş ki:

— Bana büyük iyiliğin dokundu! Biraz dinlen şuracıkta, hemen gelirim....

Pars gitmiş, bir bahçe kenarında dinlenen hükümdar kızını öldürmüş, kendisine yapılan iyiliğin karşılığını vermek amacıyla kızın altın ve mücevherlerini alıp gezgine getirmiş. Gezgin altın ve mücevherlerin nereden geldiğini bilmemiş tabî... Şöyle demiş kendi kendine:

— Bunlar hayvan olmalarına rağmen iyiliğe böyle karşılık veriyorlar. Ya kuyumcuya gidersem kimbilir ne güzel bir muameleyle karşılaşırım! Zîrâ o hiç bir şeye sahip olmayan fakir biri de olsa bu zînetlerin fiyatına dâir bilgisi vardır. Bunları satar, parasının bir kısmını kendi alır, bir kısmını bana verir.

Yoluna devam eden gezgin nihayet kuyumcuya gelmiş. Kuyumcu onu görünce "hoş geldin" diye karşılamış, evine almış. Gezgin zînetleri ona gösterince kuyumcu hemen tanımış bu parçaları! Zîrâ bizzat o hazırlamış evvelce bunları hükümdar kızına....

Ama şöyle demiş:

— Ben yemek getirinceye kadar otur, istirahat et! Evdekilerle yetinecek değilim. Daha zengin bir sofra çıkarmak istiyorum!

Kuyumcu içinden diyormuş ki: "Fırsatımı buldum işte! Hükümdara gider, ona bu adamı gösteririm! Böylece gözüne girerim onun!"

Hükümdarın kapısına gelen kuyumcu:

— Kızının canına kıyan ve zînetlerini çalan adam benim evimdedir! Hükümdar derhal kolluk kuvvetlerini salmış oraya. Gezgini yakalatmış, zînetleri onun yanında bulunca hiç konuşmasına fırsat vermeden ona işkence edilmesini, şehirde rezil rüsvay gezdirilmesini ve nihayet îdâm edilmesini emretmiş!

Kendisi hakkında böyle korkunç bir ferman çıkan gezgin bağıra bağıra ağlamış ve şöyle demiş:

— Ah keşke, insanın nankörlüğünü vurgulayan ve bana doğru öğüdü veren maymun, yılan ve parsın dediklerini yapsaydım da bu belâya uğramasaydım. Gezgin durmadan bu sözü tekrarlamış; yılan da oralardaymış, bu kelimeleri işitince deliğinden çıkmış, adamı tanımış... Can dostunu bu halde görünce çok üzülmüş yılan ve onu kurtarmanın yollarını aramış. Nihayet bir plan kurmuş...

Evvela hükümdarın oğlunu sokmuş. Hükümdar bilginleri çağırmış lâkin onlar ne kadar okuyup üfleseler de iyileştirememişler onu...

Sonra bir peri dostuna giden yılan, gezginin iyiliğinden ve şimdiki perişan halinden bahsetmiş ona. Peri kızı ona acımış, hükümdarın oğluna giderek ona görünmüş saydam bir hayalet gibi! Ve demiş ki:

— Haksız yere cezalandırdığınız o zavallı seni tedavi etmedikçe asla iyileşmeyeceksin!

Bu arada yılan zindana girerek gezginle görüşmüş, önce paylamış onu:

— Ben seni o âdi herife iyilik yapmaman için uyarmıştım. Ama sözümü dinlemedin, işte netice! Sonra kendi zehirine panzehir olacak bir yaprak getirmiş ve demiş ki:

— Hükümdarın oğlunu tedavi edesin diye seni buradan alacaklar. Sen bu yaprağın suyunu içir ona. Bu onu tedavi edecektir. Hükümdar sana kim olduğunu sorarsa en baştan beri hikâyeyi anlatırsın... Haydi bakalım, inşallah kurtulursun!

Bu sıralarda şehzade, babasına demiş ki:

— Birisi bana dedi ki: "Zindana haksız yere atılan o mazlum gezgin seni tedavi etmedikçe asla iyileşmeyeceksin!"

Hükümdar gezgini çağırmış, oğlunu tedavi etmesini emretmiş ona. Gezgin demiş ki:

— Ben de bir marifet yok! Ancak şu yaprağın suyundan içirirseniz Allah'ın izniyle şifa bulur! Hükümdar içirmiş onu ve çocuk iyileşmiş. Ziyadesiyle sevinen hükümdar gezgini huzuruna almış ve hikâyesini sormuş... O da herşeyi anlatmış. Onu ihsanla sevindiren hükümdar kuyumcunun îdam edilmesini emretmiş. Elbette, yalan söylediği, şükretmediği ve kadir kıymet bilmediği için onu îdam etmişler.

Bu misâli dinleyen hükümdara filozof Beydebâ şunları da eklemiş:

— Bu hikâyenin her bölümünde ibret var... Kuyumcunun seyyaha karşı tavrında, onun tarafından kurtarıldığı halde nankörlük etmesinde, hayvanların hakbilir davranışında, içlerinden birinin gezgini kurtarışından düşünenler için pek çok ibret vardır. Ayrıca ister yakın ister uzak, asil ve vefakâr davranan herkese iyilik yapmak lazımdır bu hikâye fehvasınca... Doğru fikir, faydanın temini ve zararın defedilmesi de ancak böyle olur çünkü.


Eserin yazarı: Beydebâ -İbnü'l-Mukaffa Eser: KELİLE VE DİMNE

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

KELİLE VE DİMNE

MollaCami.Com