Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
04. BERZEVEYH'İN, BU KİTABI ELDE ETMESİ İÇİN HİNDİSTAN'A GÖNDERİLMESİ BABI
Tüm övgüler Allah'a. O ki gaybın anahtarları elindedir.
Her bilgi ve amacın son durağı O'dur. Tüm erdemlerin ana
sebebi olan hayrı O gösterir. Yüce zâtına yakınlaşsınlar diye
kullarına nice iyilik kaynağı davranışı ilham eden O'dur.
Böylece O, ilmi ve hikmeti kullarına emredince
şükretmelerini de buyurdu. Ta ki bu meziyeti artırsınlar,
Hakk'ın hoşnut olduğu şeylerde yarış etsinler! Bütün
âlemlerin efendisi olan Allah çok yücedir!
Hak Teâlâ her sonuç için bir sebep ve her sebep için de
bir yol yaratmıştır ki bu yol vesilesiyle kullarından birinin
elinde hayata geçirir o sebebi. Artık o kul hayatı süresince,
hükümranlığı müddetince Allah'ın kendisi için takdir ettiği
sebeple baş başadır.
İşte, bu kitabın bir kopyasını çıkarılması, Hint elinden
Fars diyarına götürülmesi de Allah'ın, Kisra Anuşirevan'a
ilham ettiği bir bilgidir: tâ ki eseri nakletme ve benzerim
yapma amacıyla adam salsın Hint eline... Zira Anuşirevan
Fars hükümdarları arasında en büyük, en bilge, en tutarlı, en
tedbirli, ilimlere en düşkün olan, ilmin ve edebiyatın gizli
taraflarını en çok merak eden, iyilik ve Hakk'a yakınlıkta en
gayretli olandır. O hayrı serden, yaran zarardan, dostu
düşmandan ayırt etme bilgisi ve usûlü peşinde koşanların
biricik süsü "Hikmet"le bezenme hususunda da kisraların en titizidir.
Anuşirevan ahâlisini, ülkesini ve devlet işlerini idare etmeyi,
Tanrı vergisi olan [rehberlik] ışığı sayesinde beceriyor;
yukarıda saydıklarımızı da bu yolla biliyordu. O, halkı
tarafından sevilen, erdemli, basiretli mesut ve şerefli bir
kisradır. Ondan öncekilerin hiçbiri ona denk olamamıştır.
İleri görüşlüdür, kibardır; özünde varolan istidattan ötürü
bilgeliğin tüm dallarını can u gönülden arzulamaktadır.
Aklın ışığı ve fikrin soyluluğudur onun yardımcıları. Hak
Teâlâ bu övgüye değer nitelikleri ona bahşetti, efendilik
ziynetiyle onu bezedi; o da nimete gark olmuş bir halde
ileriye yöneldi ve halk onun otoritesini kabullendi. Dünya
onun olmuş, ülkeler ona yanaşmış, krallar ona başeğerek
önünde diz çökmüş ve sözünü dinler olmuştur. İşte tüm
bunlar, Yüceler Yücesi Yaratıcı'nın ona yaptığı bir lûtuftur;
devletinin her yanında bu lütfün izleri görülür,
memleketinin tüm şehirlerinde Kisra'yı süsleyen de budur.
Kisra devletinin dipdiri olduğu, saltanatının zirvesinde
bulunduğu esnada bir gün can dostlarından birini dinledi:
Hint elinde hükümdarlık eden bir pâdişâhın hazînesinde
bilgelerin yazdığı, âlimlerin dizdiği, iyilere ilham kaynağı
olacak türden bir kitap varmış.
Can dostu ona kitapla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi:
Hayvanlar, kuşlar, haşereler ve yerde kımıldayan nice
böceğin ağzından enteresan konular anlatılırmış bu eserde.
Padişahların halkı idare etmeleri ve devletin düzenini
sağlamaları esnasında lâzım olacak enteresan bilgilermiş
bunlar...
Kisra o kitabı derhal ele geçirme, bir örneğine sahip
olma derdine düştü böylece.
Kesin kararını verince, bilgili, kibar, edebiyattan anlar,
kâmil bir adam aramalarını istedi vezirlerinden. Bu adam
tüm erdemleri kişiliğinde toplamış, bilginler ve edebiyatçılar
nezdinde mükemmel görülmüş olmalıydı. Ya yazıda
ustalaşmış bir kâtip yahut tecrübelerle pişmiş, olmalıydı o.
Farsça'yı ve Hintçe'yi yazıda kullanabilmeli, ilme düşkün
olmalı, edebiyatta yetenekli, tıp veya felsefe [konularında] sürekli
araştırma yapan biri olmalıydı. İşte bu vasıflara sahip biri
getirmeliydi kitabı...
Böylece danışman ve vezirler huzurdan ayrılıp söz
konusu nitelikleri taşıyan bir adam aradılar ve buldular...
Bu adamın sıması hoş, kafası doluydu. Kibar ve soyluydu.
Herkesin bildiği, kabul ettiği bir mesleği vardı: hekimdoktordu.
Bu genç adam Farsça ve Hintçe'yi bilen filozof
Ezheroğlu Berzeveyh'di. O, İran doktorlarının ileri gelenlerindendi.
Berzeveyh Kisra'nın huzuruna çıkarılınca derhal
secdeye kapandı, ona baş eğdiğini gösterdi, yüzünü yere sürdü. Kisra seslendi:
— Erdemini, bilgini, aklım ve nerede olursa olsun ilim
elde etmeye düşkün oluşunu bana anlattılar. İşte bu yüzden
seni seçtim. Bana bahsettiklerine göre Hint ülkesinde, onların hazînesinde gizli bir kitap varmış...
Hükümdar kitabın öyküsünü anlattı ve devam etti:
— Hazır ol! Seni Hindistan'a göndereceğim; onların hazînelerinden bu eseri çıkarmak, mükemmel bir Farsça örneğim oradaki bilgin ve hikmetli kişiler aracılığıyla elde etmek
için aklını kullan! Yumuşak ve kibar davran, [onları] etkile
fikrin ile! Böylece hem sen yararlanacaksın ondan hem de bize getirmiş olacaksın onu!
Ayrıca bizim hazînelerimizde olmayan Hint kitapları
görürsen, gücünün yettiği kadarını da yüklen getir! Biz
ferman buyurduk, ihtiyaç duyduğun her şey verilecek sana
servetimizden! Masraf ne denli büyük olursa olsun [oradaki]
bilgileri ve o kitabı alman için varımız yoğumuz senin
hizmetine amade kılınacaktır. İşte bu bakımdan
endişelenme, içini ferah tut, çabuk ol... O bilgileri ele
geçirmek için ne gerekiyorsa yap! Allah'ın izni ile düş yola!..
Berzeveyh konuştu:
— Pâdişâh! Çok yaşa, bahtiyar ol, Hakk'ın yardımıyla
yedi iklimde muzaffer ol! Ben, zât-i âlînizin bendelerinden
bir bende, payınıza düşen kullardan biriyim sâdece!
Hükümdarımıza nice nice uzun ve mesut yıllar versin Yüce
Allah... Yola revan olmamdan önce seçkinlerin katıldığı bir
cemiyet tertip eylesin bana ve yer yüzünün dilediği
noktasına salsın beni. Ona itaat eden ülke halkı bilsin
böylece zât-ı âlîlerinin beni neye lâyık gördüğünü, adımı nasıl
yücelttiğim! Ona bağlı şu nâçiz bendesini sevindirmek için
lütfedip istirhamlarımıza kulak versin Yüce hükümdarımız!
Kisra konuştu:
— Berzeveyh! Seni bu işe ehil buldum ve istirhamını
kabul ettim, istediğin şeyler için sana izin vardır! Nâmını artıracak türden -kendine münâsip gördüğün- her ne şey varsa yap!
Sonra Berzeveyh huzurdan sevinçle ayrıldı. Kisra onun
hatırına bir merasim düzenlenmesini istedi. O gün ahâli ve
devletin ileri gelenleri Berzeveyh için toplansın diye ferman
buyurdu. Ve toplandılar.
Kisra, kürsü hazırlattı ona. O kürsüye çıkıp şöyle
seslendi:
— İmdi, Hakk Teâlâ merhameti ve engin lûtfuyla yaratmıştır kâinatı ve tüm kullarını. Onlara bitmeyen cömertliğiyle ikramlarda bulunmuş; dünyada düzgün yaşamaları,
âhirette de ruhlarını azaptan kurtarmaları için anlayış aracı
olarak akıl vermiştir. Yüce Allah'ın lütfettiği en değerli nîmet akıldır. Her şeyin direğidir bu nîmet. Hiç kimse, eşsiz
yaratıcı Allah'ın feyzi [akıl] olmadan doğru dürüst yaşayamaz, faydalıyı elde edip zarardan sakınamaz.
Âhiret isteyip dünyaya yüz vermeyen, kendini ibadete
adayıp sapkınlığın getirdiği körlükten kurtulmaya çalışan
kişi de bu hükme dâhil. Saydıklarımızın hiçbiri akıl olmadan
gerçekleşmez. Akıl tüm iyiliklere köprü, bütün
mutlulukların anahtarıdır. Sonsuzluk yurduna akılla varılır.
Ona ihtiyacı olmayan kişi yoktur. Onun yerine de başka bir
şey konmaz. Akıl yaradılıştan verilen bir şeydir.
Deneyimlerin artması, usûl ve erkânın öğrenilmesiyle
gelişir. İnsanda potansiyel olarak varolan gizli bir güçtür o. Çakmak taşında ateşin
potansiyel olarak varolduğu gibi akıl da insan ruhunda
mevcuttur. Kişi çakmak taşını vurmadıkça ortaya çıkmaz
kıvılcım! Bir çarpmaya görsün ortalık ışır, yakıcılığı
beliriverir o taşın. Akıl da böyle usûl ve eğitimle ortaya
çıkarılmaz, tecrübelerle de güçlendirilmezse gözükmez. Akıl
berkitildikçe deneyim kazanmaya daha elverişli olur.
Erdemli davranışı onaylayan ve kötülüğe set çeken odur.
Hak Teâlâ'nın akıl nimeti verdiği kul, bilgi ve eğitim
yollarını kateder ve bundan bıkmayarak şahsî gelişimine
olumlu katkıda bulunursa elbet akıldan büyük hiçbir ihsan
olmadığını [anlar].
Allah'ın akıl nasîbettiği ve iyi eğitim ile zekâsını sâdık
kıldığı [=utandırmadığı] kişi, saadeti için iyi çalışır, dünyada
arzusuna erişir, âhirette de sâlih kulların mükâfaatına
kavuşur. Hükümdara, devlet ve saltanatını çekip çevirten
güç akıldır. Zira çarşı pazar ahâlisi ve halk, akıldan fışkıran
bir adalet kaynağı olmadan dirlik ve düzen bulmaz. Adalet
devletin ana direğidir.
Saâdetli hükümdarımız Kisra Anuşirevan'a Yüce Allah
en nasipli ve bereketli aklı, en güzel ve yetkin ilmi, [siyâset]
işleri konusunda da en doğru bilgiyi vermiştir. Hak Teâlâ
onu en sağlam işe, en faydalı kök ve dalı araştırmaya
yöneltmiştir. Ondan önce hiç bir hükümdarın erişemediği
bilgelik basamağına ve ilim türüne eriştirmiştir onu. Çeşitli
kalıplara girmeye elverişli mizacının kalitesinden ötürü o
[hükümdar] istidatlı olmuştur tüm bu saydıklarımıza. Böylece
kendisinden önceki hükümdarların üstüne çıkmış, erdemin
en üst derecesine varmıştır.
Nihayet araştırdığı ve bilmek tutkusuyla ruhunun
yandığı haber geldi ona: Hint elinde krallar nezdinde
gizlenmiş, âlim ve bilgelerce yazılmış bir kitap vardı. Kisra
öğrenmişti ki bu eser tüm siyâset usûl ve erkânının temeli,
tüm bilgilerin özü, tüm faydalı şeylerin kılavuzu; öte dünya
korkularından kurtulmanın, bu yolda sergilenecek eylemlerin
ve bu yolun bilgisinin anahtarıdır. Bu eser hükümdarlara
her işte
yardımcıdır; devlet idaresinde, halkın hükümdarlara itaat
edişi konusunda ve onların yaşamını düzene koymada
gerçekten birebirdir. İsmi Kelile ve Dimne Kitabı'dır.
Hükümdarımız, eser hakkında duyduklarının
doğruluğuna kesin kanaat getirip içindeki akla ve zarafete
dâir yararlı bilgilerden haberdar olunca beni bu işe lâyık
buldu. Kitabı Hint elinden çıkarıp getirmek için beni
görevlendirdi. Başarıya ulaştıran Allah'tır vesselam!
İşte bu anda Kisra, Berzeveyh'in bilgisini, asaletini ve
dehâsını farketti. Gözleri ışıdı. Sonra yıldız bakıcıların
çağrılması emrini verdi, Berzeveyh'in Hint diyarına
açılması için uğurlu gün ve kutlu anı belirlemeleri
doğrultusunda buyruk verdi. Onlar da Berzeveyh'in yola
düşmesi için uygun zamanı ve günü belirlediler. Berzeveyh,
iyi bir günde yola revan oldu; her birinde onbin altın
bulunan yirmi torba vardı yanında! Gece gündüz demedi,
hedefine ilerledi, nihayet Hint yurduna kavuştu.
Kralın kapısında [=başkentte] ve halkın öbek öbek
biriktiği mekânlarda geziniyor, bilgelerle hemhal oluyor;
sarayın has adamları, kralın can dostları, bilginler ve
filozofları soruşturuyordu.
Onların arasına girmeye, onlarla selamlaşmaya
başladı. Kendisinin gurbet elde olduğunu, bu ülkeye bilgi ve
eğitim amacıyla geldiğini, böylece yetkinleşeceğini; lâkin
gayesine erişebilmek için onların yardımına gereksinim
duyduğunu anlatıyordu. Oysa bu diyara gelişinin asıl
nedenini saklıyor, sırrını içine gömüyor ve arzusuna
kavuşmak için dualar ediyordu...
Hep bildiği şeyleri hiç bilmiyormuş gibi yaptı, Hint
bilginlerinden ayrılmadı, hiçbir zaman asıl ihtiyacını ve
gayesini açığa vurmadı. Böylece pek çok samimi yârana
kavuştu. Soylulardan, bilginlerden, filozoflardan esnaftan ve
her sınıftan Hintliyle dostluk kurdu.
Dostları arasında erdemi, kibarlığı, zekâsı, sır tutuşu
ve yârenlikteki sadâkati sebebiyle seçip kendine sırdaş ve
danışman ettiği biri vardı. Her şeyi onunla görüşüyor,
derdini ona açarak rahatlıyordu. Lakin buraya gelişinin asıl
sebebini ondan saklıyor; iyice denemeden, sırra ehil
olduğunu anlamadan bu konuda onunla halleşmek
istemiyordu. Hep araştırıyordu bu adamı, nasıl biriydi iyi
bilmek istiyordu.
Sonunda iki arkadaş arasında beliren güven hissi onu
rahatlattı. Karşısındaki hintlinin sır verilmeye layık,
emânete hıyanet etme hâlinden uzak bir can dost olduğunu
anladı. Böylece ona daha fazla iltifat etmeye, onunla can
ciğer olmaya başladı. Sohbetdaşına bol ikram etme yedirip
içirme uğrunda büyük harcama yaptı; uzun bir süreden beri
erişilemeyen arzuya erişilebileceği, aranılanın bulunacağı
yolunda ümitlerinin depreştiği gün geldi.
Berzeveyh bahsettiğimiz Hintli dostuna güvenip aklını
denedikten ve sırrının faş olmayacağına ilişkin tam bir
emniyet duygusuna eriştikten sonra birgün başbaşa kaldı
onunla ve şöyle dedi:
— Kardeşim! Hâlimi senden daha fazla gizlemek istemiyorum. Sen bunu bilmeye ehilsin! Bilesin: ben yurdunuza
bir iş için geldim, size gösterdiğim şeylerin dışında bir sebep
var. Basiretli kişi, göz ucu işaretlerinden çıkarır manayı.
Bunlara bakar ve karşıdakinin kalbinde gizleneni anlar...
Hintli cevap verdi:
— Her ne kadar önceden niçin geldiğini, ne istediğini,
amacının ne olduğunu sana bildirmeyip asıl maksadını gizlediğini, başka bir sebep ileri sürdüğünü sana söylemediysem de hâlin hiç de meçhul değildi bana! Benden sakladığın şey
gözümden kaçmadı. Ancak ben seni ve dostluğunu kazanmak
peşindeydim. Bundan dolayı bildiğimi yüzüne vurmak, çatır
çatır söylemek istemedim. Örttüğün şeyi anlamış, sakladığını farketmiştim aslında...
Fakat sen sırrım açığa vurduğun ve kendiliğinden
konuştuğun için şimdi ben konuşayım senden önce; açayım
seni, gizli yönlerini bildireyim sana... Ne için buralara
geldiğini, neden bunca zaman buralarda kaldığım anlatayım
artık...
Sen bizim paha biçilmez hazînelerimizi bizden almak
için geldin. Onları kendi yurduna götürmek, böylece
hükümdarım sevindirmek amacıyla vatanımıza ayak bastın,
topraklarımıza sefer eyledin. Düzenin vardı kafanda. Bizimle
dostluğun da bir kurnazlık içindi. Ama ben senin ısrarım,
arzunu elde etmede gösterdiğin azmi; uzun zaman aramızda
kalmana rağmen kendini gizleyişini, sırrınla ilgili bir çift laf
etmeyişini gördüm. Sana kanım kaynadı, güvenim arttı,
candostun olayım istedim... Ben halk arasında senden daha
basiretli, daha kibar, bilgi uğrunda daha sabırlı, sırrını
örtmede daha usta birini görmedim. Sen ki gurbettesin,
vatanında değilsin, hiçbir töresini, huyunu suyunu bilmediğin
bir millet arasındasın... Kuşku yok, insan sekiz şeyle aklını
belli eder:
1. Ölçülü bir yumuşaklık,
2. Kendini bilmek ve korumak,
3. Pâdişâha itaat ve onu hoşnut edecek şeyi
bulmaya çalışmak,
4. Sırrı hangi dosta nasıl açacağım bilmek,
5. Hükümdarların kapılarında zarif ve tatlı dilli olmak,
6. Kendi sırrını koruduğu gibi başkalarının da sırlarını koruyabilmek,
7. Dile hakim olmak, mesuliyetinin kaldıramayacağı lafı etmemek, sadece güvenilir kişiye gizli konuşmak,
8. Toplantılarda sorulmayan şeyi söylememek, boşboğazlık etmemek.
Kim bu niteliklere sahip olursa o tüm güzellikleri
çağırmıştır zâtına. Bunların hepsi sende mevcut. Bunu
anladığım için [diyorum ki] Hak Teâlâ seni koruyacak,
amacına uygun yardımlarda bulunacak sana ve arzuna
kavuşacaksın O'nun izniyle! Zira sen, bilgimi; iftihar
ettiğim şeyi benden almak için dost oldun bana. Sen, arzusu
yerine getirilmeye lâyıksın. Senin talebin elbet karşılanmalı!
Lâkin beni kaygıya boğmuştur senin talebin! İçim ayaklandı şimdi!
Berzeveyh bildi ki Hintli arkadaşı onun niyetine vâkıf
olmuş, kurnazlığını sezmiştir. İhtiyacını bildirdiği halde onu
reddetmemiş, azarlayıp sert konuşmamıştır. Aksine sıcak bir
dost tavrı takınarak uygun cevaplar vermiştir. Artık
Berzeveyh'in yüreciği huzura kavuşup ağzından şu sözler
dökülüverdi:
— Ben nice nice kelamlar dizmeyi tasarlamış, içimde
lafı dallandırıp budaklandırmış, usûl ve yollar kurmuş idim.
Lâkin sen tez davrandın. Her şeyi bildiğini, derûnundakileri
döktüğünü, sözlerime de alâka duyduğunu gördüm. Böylece
kararsızlık içinde bocaladığım konuşmayı kesmeye niyetlendim. Zira sen, Yüce Allah'ın bahşettiği basiret ve zarafet sayesinde az sözle işimin çoğunu bildin. Beni kelam külfetinden kurtardın. Bu yüzden kısa kestim.
Arzumu yerine getirmeye söz verişin, soyluluğunu ve
vefakârlığını kanıtladı bana. Zira söz, bilgeye söylenip sır da
basiretli ve örtmeyi bilen kişiye emânet edilirse nefis bir
incinin berkitilmiş sağlam burçlarda korunması gibi
korunur bunlar... Bunların sahibi de amacına erişmiş olur.
Hintli cevap verdi:
— Dostluktan üstün bir şey yok! Eğer arkadaş içtense,
onunla sağlam bir yârenlik kurmalı. Ondan hiçbir şey esirgememeli, sır saklamamalı. İmkânı varsa onun talebini karşılamalı, dileğini gerçekleştirmeli. Tüm kibarlıkların, erdemlerin başı sır tutmadır! Sır güvenilir birinde olursa zayi olmaz.
Böyle mutemet bir insana yakışan da hiç kimseye açmamaktır o sırrı. İki insan arasında bilinen ve dile getirilen sır, sır
olmaktan çıkmıştır. İki dilden geçmiştir gayrı. Onlar o sırdan
bahsederken ya biri ya diğeri başka birine, üçüncü kişiye sızdırabilir. Üç kişinin ağzına pelesenk olan sır yayılmış ve iyice dağılmıştır. Artık asıl sahibi de yadsıyamaz bu sırrı, eğip
bükemez, geçiştiremez. Tıpkı gökyüzünde lime lime asılı bulutlar gibi, biri çıkıp da "bulut parça parçadır" dese kimse onu yalanlamaz...
Seninle sadece gurbetimi yenmedim, dostluğun ve
yakınlığından dolayı ruhum öyle kanatlandı ki hiçbir
mutluluk denk olamaz bu hâle. Benden istediğin şeyin
gizlenemeyeceğini, bir söyleyiversem ahâlinin ağzına
düşeceğini, yayıldığı zaman da -ne denli zengin olursam
olayım- kendimi ölüm tehlikesinden kurtaramayacağımı iyi
biliyorum. Zira kralımız kabadır, katı kalplidir; ufacık suça
en sert cezaları verir. Böyle ağır bir cürmün akıbetini düşün gayrı...
Aramızdaki dostluğun teşvik ve heyecanıyla senin arzunu
yerine getirmeye kalksam kralın vereceği cezayı hiçbir şey engellemeyecektir.
Berzeveyh:
— Bilginler, dostunun sırrını örten ve başarısına yardım eden dostu övmüşlerdir. Bu gurbet ele geliş gayemi senin gibi birine sakladım ve senin lûtfunla ona erişmek istiyorum. Senin kumaşın sağlamdır, aklın doruktadır; buna
güveniyorum. Benim için bu takozun altına gireceksen seve seve yap bu işi! Bu sırrı açacağımdan kaygılanma, çekinme! Sen, hükümdara ve sana ziyaretçi olarak gelen, etrafta dolaşanlardan kork! Onlar seni ispiyonlayabilir, senden aldığını krala götürebilir! Bense bu işin su yüzüne çıkmayacağını umuyorum. Zira ben gidiciyim, sen kalıcısın.
Burada bulunduğum sürece de aramıza üçüncü bir kişi girmeyecektir.
Böylece sözleştiler. Hintli zâten hükümdarın
hazinedarıydı, anahtarlar onun elindeydi. Berzeveyh'in
dileğini yerine getirdi, sözkonusu kitapla beraber diğer
eserleri de ona verdi. Berzeveyh bu kitapları izah etmek,
Hintçe'den Farsça'ya çevirmek için kapandı üzerlerine. Gece
demedi, gündüz demedi, kendini bu işte bitirdi. O bir
yandan da hükümdarın ansızın kitabı hatırlayıp, hazînede
bulamamasından kaygılanıyordu.
Sonunda bu eseri ve hoşuna giden diğer kitapları kendi
defterlerine geçirdi. Anuşirevan'a bir mektup yazarak
durumu bildirdi. Hükümdar, mektubu alınca sevince gark
oldu lâkin kaderin erken davranıp sürürü kedere
çevirmesinden endişe etti. Berzeveyh'e haber salarak tez
gelmesini emretti.
Berzeveyh, Kisra'ya doğru yola revan oldu. Kisra
nihayet onu karşısında yorgun argın bulunca:
— Ey diktiği filizin meyvesini yiyen iyi kul! Gözün aydın! Müjdeler olsun sana! Seni onurlandıracağım, en üst
mertebeye çıkaracağım! dedi.
Kisra bu sözleri söyledikten sonra yedi gün istirahat
verdi bilge Berzeveyh'e. Sekizinci gün emretti hükümdar
memleketin soyluları, ayan takımı ve [baş] kentin tüm
bilgin, şâir ve hatip tayfası toplanıversin diye. Herkes
geldiğinde Berzeveyh çağrıldı. O, hükümdarın huzuruna
çıkınca önünde secdeye vardı, kendisi için hazırlanmış bir
kürsüye kuruldu ve başından geçenleri anlatmaya başladı.
Oradaki devlet ricali, komutanlar ve bilginler şaştılar bu işe!
Birbirlerini tanımadıkları halde Hintli nasıl da vefakâr
davranmıştı Berzeveyh'e? Berzeveyh nasıl da sabretmiş, uzun
ince bir yoldan geçmişti öyle? Hele hele din farkına,
ritüellerin karşıtlığına, doktrinlerin ihtilâfına rağmen nasıl
sırrını açmıştı ona?
İşte, sonucun elde edilmesi için iki dostun ne denli ağır
bir işin altına girdiklerini oradakiler de bildiler, Berzeveyh'i
yücelttiler gönüllerinde. O, Kisra'nın katında da büyüdü.
Sonra hükümdar, o meclisi dağıttı; Berzeveyh de
huzurdan çıktı ve hatipler [yeni] bir meclis için
mukaddimeler düzenlemeye koyuldular. Bu işe iyice
hazırlandılar. Hükümdar da onlara bir meclis tertip etti.
Devletin hatipleri, vezirler, ülkenin söz ustaları Berzeveyh'in
de katıldığı bu toplantıya geldiler. Bu eser ve diğerleri
getirildi orta yere. Kitaplar okunulup taşıdıkları bilgiler,
incelikler ve güzellikler bir bir serildikçe dinleyenleri sevinç
dalgası sarıyordu. Hükümdar da arzusuna erişmişti. Herkes
Berzeveyh'i övüyor, onun için iyi şeyler söylüyordu. Çektiği
bunca zahmet ve külfetten dolayı teşekkürü teşekküre eklediler.
Böylece Kisra buyruk verdi: inci, mücevher, altın ve
gümüş getirilsin diye. Giysiler hazînesi açıldı. Bu nefis
takılar ona takıldı, her şey önüne taşındı. Sonra hükümdar
taç giydirip yüceltmek ve duyduğu saygıyı izhar etmek
amacıyla tahtına oturttu Berzeveyh'i! Bu merasim
tamamlandıkta bilge Berzeveyh, Kisra'nın önüne kapaklandı
ve şöyle dedi:
— Allah bu dünyada ve öte dünyada nimetlerini
artırsın hükümdarımıza! Ona en büyük lûtfunu versin!
Devlet ve saltanatım dâim, sânını yüce eylesin! Tüm
övgülere lâyık
olan Allah Teâlâ, beni mala muhtaç olmaktan kurtardı,
nasîbettiği yüce mertebe sayesinde. Bu zavallıyı, pâdişâhlar
pâdişâhının onurlandırması sayesinde diğer tüm
emellerden azat etti. Ancak hünkârımız ille de bir şey
arzulamamı istiyor ve bu işten zevk alıyorsa sâdece onun
buyruğuna uymak, rızasına erişmek için ferman buyurduğu
şeylerden bir iki parça alacağım.
Bu sözleri söyleyen Berzeveyh ayağa kalktı, Horasan
işi bir giysi sandığını aldı. Bu eşya tam da krallara özgü bir
tarzda yapılmıştır. Ve devam etti konuşmasına:
— Hak Teâlâ insana yetkin bir akıl, yüce bir bilgi, güzel huy, sağlam inanç, tüm serlerden ırak bir gönül nasîbetmişse bu nimetten ötürü ezelî yaratıcıya hep teşekkür etmelidir. Çünkü kul kendi çabası olmadan, geçmiş gayreti bulunmadan erişti bunlara. Kaldı ki nice külfet ve zahmet ile haketmiş olsa da yapılan ikramın şükrünü eda etmesi gerekir elbet!
Bense ey bu hanedandan olanlar, size onur verecek bir
şeyi elde etmek için ne denli güçlüklere katlansam da
şimdiye kadar sâdece sizin rızânızın peşinde oldum. Bu yolda
zoru kolay, meşakkatliyi basit sayarım. Bitkinlik ve eziyeti,
sevinç ve lezzet bilirim. Zira bu işte sizin rızânız olduğunu,
bu sayede size yaklaşacağımı biliyorum. Lâkin ey pâdişâh,
kabul edeceğiniz ve lütfedip yerine getireceğiniz ihtiyacımı
söylüyorum size. Basit bir talep ve çok da yararlı!
Kisra:
- Buyur! Senin bize bildirdiğin her hacet mutlaka
yerine getirilecektir. Zira nezdimizde yerin büyüktür senin!
İstersen tahtımızı paylaşmak dile, bunu bile yaparız!
Bundan daha aşağısını zâten kabul ederiz! Aç gönlünü bize
ve kaygılanma! Her şey senin emrine amade!
Berzeveyh:
— Hükümdar! Öyle gözünüzde büyütmeyin sizin gönül
hoşnutluğunuz ve emriniz için çektiğim zahmeti! Ben, zât-ı
âlîlerinizin bir bendesiyim. Beni hiç ödüllendirmeseniz de
sizi razı etmem için hayatımı versem yeridir! Bu yaptıklarım
benim nazarımda büyük sayılmaz, hükümdarımızı da
minnet ve borç altında bırakmaz. Fakat o, asil ruhu ve ulu
makamı sebebiyle beni ödüllendirmek istemiş, beni ve ailemi
övmüş, en yüksek mertebeye çıkarmıştı. Elinden gelse
dünya ve âhiretin tüm onurunu ve mükâfaatını bir araya
getirip bize yağdıracaktı. Yüce Allah onu bizim nâmımıza en
iyi şekilde mükafaatlandırsın!
Anuşirevan konuştu:
— Söyle dileğini, seni sürura boğacak şeyi yapmak boynumun borcudur.
Berzeveyh:
— Tüm arzum: hükümdarımızın, erdemli, yüksek makam sahibi bilge veziri Bahtigânoğlu Büzürkmihr'e benim
yaptıklarımı bir forma halinde yazması, eseri bölümlere ayırması ayrıca kitaba, benden ve yaptıklarımdan gayet geniş bir
şekilde bahsedeceği özel bir şeref bölümü eklemesi için emir
vermesidir! Yüce Allah, hükümdarımızın emirlerim boşa çıkarmasın, etkisini derhal göstersin! Vezir Büzürkmihr bu işi
bitirince benle ilgili şeref bölümünü "Arslan ve Öküz Bölümü"nden önceye koysun... Hükümdarımız, bunu yaptırırlarsa bana ve sülâleme en büyük şerefi, en üst rütbeyi bahşetmiş olur. Kitabın okunduğu her yerde ebediyyen nâmımız yayılır bu sayede!
Kisra Anuşirevan ve oradaki devlet ricali Berzeveyh'i
dinlediler, ondaki 'nâmı ebedileştirme' tutkusuna tanık
oldular. Böylece Berzeveyh'in asaleti, yetkin aklı ve yüce
ruhu karşısında şaşırdılar. Onun talebini takdir etmişlerdi.
Kisra konuştu:
— Berzeveyh! Dileğini seve seve hattâ bir şeref sayarak yerine getireceğim! Zîrâ sen arzusu yerine getirilmeye
lâyık bir insansın. Talep ettiğin şeyin önemi çok büyük senin nezdinde, lâkin bir bilsen bu şey ne kadar kolaydır bizim nezdimizde!
Bu sözlerden sonra Anuşirevan yüzünü vezir
Büzürkmihr'e çevirdi ve şöyle dedi:
— Biliyorsun ki Berzeveyh bize karşı sevgiyle doludur.
Bize yakın olmak için nice badireler atlatmış, nice büyük
korkulara girmiştir. Bizi memnun etmek için nasıl da
yorulmuştur o! Biz de onun yaptığı iyiliği bildik. Şerefi
ebediyyen bizi kuşatacak olan bir hikmeti Allah'ın lûtfuyla
sundu bize! Ve biz de ona hazînelerimizden hediyeler
sunduk. Berzeveyh ise hiçbirine iltifat etmedi. O "en büyük
armağan" diyerek bir şey istiyor bizden. Ve çok da basittir
bu. Onunla konuşmanı, ihtiyacı neyse yerine getirmeni
istiyorum. Yorulsan da elinden geleni yapmalısın. Görevin,
kitabın bölümlerine benzer bir kısım kaleme almandır. Bu
kısımda Bârzeveyh'in üstünlüğünü, soyunu, sülâlesini,
mesleğini, zarafetini, başlangıçtaki hâlini anlatmalısın.
Bunları kaydettikten sonra bizim arzumuz üzere
Hindistan'a yolculuk ettiğini; onun sayesinde şeref
duyacağımız, başkalarına üstün geleceğimiz hikmetleri
kazandığımızı belirtmelisin! Berzeveyh'in, Hindistan'dan
dönünce takdim ettiğimiz serveti kabul etmediğini
bildireceksin. Onu övmek için sözü iyice uzat! Tüm sanatını
kullan, hatta aşırı davran! Berzeveyh'i ve ahâliyi
sevindirecek hiçbir şeyi esirgeme burada! Zira Berzeveyh
benim nazarımda bu övgülere layıktır, memleket halkının
gözünde iftihar edilesi biridir. Bilgiye aşık olduğun için
senin nazarında da övgüye layıktır o. Onun adına yazacağın
bu kısımda güdülen maksat ve mânâ, diğer
bölümlerdekinden daha yüce olmalı halk ve seçkinler
nezdinde! Yazdıkların, bu ilmin sânına yaraşır olmalıdır. Bu
işi ancak sen becerebileceğin için en mesut insan sensin! Söz
konusu kısmı kitabın ilk bölümü yap! Sana izah ettiğim
şekilde yazıp bitirince bana haber sal ki halka okuyasın diye
ferman çıkarayım. Böylece senin ustalığın da bilinsin ve bize
muhabbetin sebebiyle gösterdiğin gayret anlaşılsın. Bu da
sana şeref olsun!
Büzürkmihr, hükümdarın konuşmasını dinledikten
sonra secdeye kapandı ve şöyle dedi:
— Hükümdar! Allah senin ömrünü uzun etsin! Dünyâda ve âhirette seni iyi kulların varabileceği derecelerin en üstününe eriştirsin! Bu görevi lütfederek, ebediyyen yaşayacak
bir nâma kavuşturdunuz onu!
Böylece Büzürkmihr, Kisra'nın yanından ayrıldı.
O, Berzeveyh'in ana-babası tarafından bir eğiticiye
teslim edilişinden, tedavi yöntemlerim ve ilaçları öğrenmek
için Hindistan'a gidişinden, onların yazısını söküp dillerine
âşinâ oluşundan bahsetti. Anuşirevan'ın kitap için onu
Hindistan'a göndermesi de dahil her şeyi anlattı.
Berzeveyh'in erdemleri, hikmeti, ahlakı, görüşleri,
eğilimleri konusunda bildiği her şeyi yazıya döktü; açıkladı.
Daha sonra Kisra'ya haber saldı, "o bölümü bitirdim" diye.
Anuşirevan da memleketinin ileri gelenlerini ve halkı
toplayıp Büzürkmihr'i onların önüne dikti. Ona yazdıklarını
okumasını emretti. Berzeveyh'de oracıkta, vezirin
yanıbaşındaydı.
Büzürkmihr, bilge Berzeveyh'i anlattıkça anlattı.
Hükümdar vezirin ustalığına ve bilgisine sevindi; orada
bulunanlar veziri övdüler, ona takdirlerini sundular. Ayrıca
Kisra ona büyük bir servet, hilat [şeref giysisi] nice nefis
ziynet ve değerli kadeh tas vs. verilmesi için emir çıkardı.
Ama Büzürkmihr krallara özgü bu müthiş elbiseden
başkasını almadı.
Daha sonra Berzeveyh de vezire teşekkür etti, başını ve
elini öptü. Sonra Kisraya dönerek şöyle dedi:
— Allah senin mülkünü ve saadetini daim eylesin! Benim nâmımı ebedileştirmek ve halimi izah için Büzürkmihr'e
bu faslı yazdırdınız! Beni ve sülalemi en yüksek dereceye
eriştirdiniz!
Eserin yazarı: Beydebâ -İbnü'l-Mukaffa Eser: KELİLE VE DİMNE
KELİLE VE DİMNE
- 01. SUNUŞ
- 02. GİRİŞ
- 03. MUKADDİME
- 04. BERZEVEYH'İN, BU KİTABI ELDE ETMESİ İÇİN HİNDİSTAN'A GÖNDERİLMESİ BABI
- 05. KİTABI ÇEVİREN ABDULLAH İBNÜ'L-MUKAFFA'NIN TAKDİMİ
- 06. BERZEVEYH BABI
- 07. BASKASININ iSiNE KARISMA
- 08. ASLAN İLE DİMNE
- 09. DİMNE'NİN DURUMUNUN ARAŞTIRILMASI BABI
- 10. TASMALI GÜVERCİN BABI
- 11. BAYKUŞ VE KARGALAR BABI
- 12. MAYMUN İLE KAPLUMBAĞA BABI
- 13. ABİD İLE GELİNCİK BABI
- 14. TARLA FARESİ İLE KEDİ BABI
- 15. HÜKÜMDAR İLE KUŞ FENZE BABI
- 16. ARSLAN İLE ÂBİD ÇAKAL BABI
- 17. ÎLÂZ, BİLÂZ VE ÎRAHT BABI
- 18. DİŞİ ARSLAN, AVCI VE ÇAKAL BABI
- 19. ZÂHİD İLE MİSAFİR BABI
- 20. SEYYAH İLE KUYUMCU BABI
- 21. ŞEHZADE İLE ARKADAŞLARI BABI
- 22. GÜVERCİN, TİLKİ VE BALIKÇIL BABI
- 23. KİTABIN SONU
- 24. GiRiSiN DIPNOTLARI