Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
07. BASKASININ iSiNE KARISMA
İnsan kendini ilgilendirmeyen bir lafa veya işe karışırsa başına tıpkı
maymuna dülgerden gelen belâlar gibi nice felaketler
gelecektir!
Dimne:
— Nasıl, hangi belâ? deyince Kelile anlatır öyküyü:
— Anlatırlar ki maymun, bir dülgerin ağaca çıkıp [dalları] biçtiğini, bir arşınlık budamadan sonra gövdeye kama soktuğunu görür. Bu garip iş, maymunun hoşuna gider. Kenara gizlenir ve dülgeri seyreder. Adam oradan ayrılınca
maymun kalkar, kendisini ilgilendirmeyen işe burnunu sokar. Tahtanın üstüne zıplayarak sırtını kamaya verir, yüzünü de tahtaya çevirir. Bu esnada kuyruğu yarığın içine girerek kamayı zorlar ve çıkarır! Böylece kuyruğu sıkışır, maymun acıdan bayılacak hale gelir.
Bir süre sonra dülger geri dönüp maymunu o vaziyette
bulunca yer misin yemez misin deyip girişir hayvancağıza!
Zavallının dülgerden yediği sopa, tahtadaki yarıktan çektiği
acıyı ikiye katlar!
Dimne der ki:
— Söylediğine kulak verdim. Ancak şunu bilmelisin ki
krallara yaklaşan herkes ille de karnını doyurmak [bir menfaat elde etmek] için yapmaz bu işi. Hatta dostu sevindirmek, düşmanı mahvetmek için de yanaşabilir. Evet, insanlar arasında öyleleri var ki azıcık bir menfaatla bayram
eder; kupkuru bir kemiği ele geçirip onunla sevinen it gibi!
Erdem ve kişilik sahibi olanlar ise azıcık bir menfaatla tatmin olmazlar. Benliklerini yüceltip rahatlatacak ve "işte biz
buna layığız" dedirtecek hedeflere erişmedikçe memnun olmazlar. Önce tavşanı parçalayan ama deveyi görünce de
elindekini bırakıp deveye saldıran arslan gibi! Görmüyor
musun; köpek önüne üç beş kırıntı bırakılsın diye kuyruğunu sallar ama gücü ve üstünlüğü herkesçe kabul edilen fil
kendisine yem verildikçe suratı okşanmadan ve nice sevgi
alâmeti gösterilmeden asla tenezzül etmez, yemez yemini!
Kim ki servetle yaşar, erdemli davranır, ailesine ve kardeşlerine ikram etmeyi bilirse ömrü kısa da olsa upuzun bir hayatın sahibidir o! Oysa kendine ve yakınlarına karşı cimri
davranan ve yaşam tarzı dar, sıkıcı olan var ya... İnan
mezardaki bile ondan daha diridir. Sâdece karnını
doyurmak için çalışan, bununla yetinen; başka bir iş
yapmayan kişi ise hayvanlardan sayılır.
Kelile der ki:
— Ne demek istediğini anladım. Sen yine aklına danış
ve şunu bil: Her insanın bir mevkii ve değeri vardır. Kendim
o konumda tutabiliyorsa tamam; kanaatkar olması gerekir
artık. Bizim konumumuz asla duruşumuzu [=tavrımızı] kötü
gösterecek, küçültecek bir konum değildir.
Dimne karşılık verir:
— Mevkiler, üzerinde kavga edilen ve mertlik derecesine göre müşterek olan şeylerdir. Niceleri var ki kişiliği, mertliği sayesinde alt mevkiden üst mevkîye yükselir; niceleri de
kişiliksiz davrandığı için yüksek bir mertebeden düşüverir tâ
altlara... Ulu makama, iyi bir konuma tırmanmak çok zordur
oysa oradan aşağı düşmek kolaydır. Ağır taşı düşün; yerden
kaldırıp omuza koymak ne denli güç değil mi? Ama o taşı yere bırakmak öyle kolay ki! Öyleyse bize yakışan, bizden yukarda olan mevkilere göz dikmek ve olanca gayretimizle, arzumuzla bu mevkileri elde etmeye çalışmaktır. Biz madem
bulunduğumuz konumdan kalkıp bir diğerine geçebiliyoruz;
ne diye şu mevkîmizle kanaat edelim ki?
Kelile sorar:
— O halde neye karar verdin?
Dimne cevap verir:
— Ben bu fırsattan yararlanarak kendimi arslana tanıtmak istiyorum. [Ona marifetlerimi göstermeliyim] Sanıyorum, zayıf görüşlü biridir o... Kimbilir, ona yaklaşır yanıbaşında bir makama kurulurum!
Kelile der ki:
— Arslanın endişeli olduğunu, kafasının karıştığını
nerden biliyorsun?
Dimne cevap verir:
— Gayet açık bir şekilde bunu görüyorum, fikrimle bu
kanıya varıyorum! Zira kafası çalışan kişi, arkadaşının hal
ve harekâtından çıkarıverir onun ruhî halini!
Kelile:
— İyi ama, ne kralın arkadaşısın, ne de krallara nasıl
hizmet edileceğini bilirsin! Nasıl bu kadar ümitvar oluyorsun
onun yanında bir makam elde edeceğin konusunda?
Dimne:
— Kuvvetli adam her zaman yük taşımasa bile ağırlık
kaldırmaktan korkmaz. Zayıfa gelince; asıl işi hamallık olsa
dahi ağır yükü kaldıramaz.
Kelile:
— Bir kral, ikram etmek isteyince asla huzurundaki
erdemlileri araştırmaz! Sadece yakınında oturanı, kendisine sokulanı tercih eder. Hükümdarın lütuf konusunda
üzüm asmasına benzediğini söylerler; asma, ağaçların en
kıymetlisine değil en yakınında olanına sarılır! Sen arslana
yakın değilsin, onun nezdinde mevki sahibi olmayı nasıl düşünebiliyorsun?
Dimne:
— Ne demek istediğim iyice anladım, düşündüm; doğru
söylüyorsun. Lâkin şunu bilmelisin ki daha önce asaleti ve
mevkii olmadan krala yaklaşan adam ile bu özelliklere evvelce sahip olup bir süre kraldan uzak kaldıktan sonra saygılı
bir şekilde ona yaklaşan adam aynı değildir. Ben kendi çabamla onların derecesine varmak niyetindeyim. Derler ki:
Hükümdar kapısında sürekli kalabilmek için kibri bir kenara atmalı, eziyete dayanmalı, öfkesini yenmeli, halka karşı
mülayim davranmalı ve sır saklamayı bilmelidir kişi! Bu konuma gelince amacına erişmiş olur.
Kelile:
— Tut ki arslana vardın... Onun katında seni makam
ve mertebe sahibi yapacak başarın nedir?
Dimne:
— Onun yanına varıp huyunu öğrenince ona nasıl itaat edileceğini, hangi konularda aykırı söz söylenmeyeceğini
belirlerim ve tam bir uyum gösteririm. O, kendine göre doğru olan bir şeyi isteyince ben derhal öne çıkar, isteğinin yerinde olduğunu, bundan asla vazgeçmemesini söyler, nice
menfaat ve iyiliğin bu istekte düğümlendiğini anlatırım.
Hatta amacına erişsin diye onu teşvik eder ve o memnun
oluncaya kadar devam ederim bu komplimanlara! Eğer sonunda utanç ve zarar gelecek bir şeyin peşine düşerse hemen işin kötü yanlarını nazik bir şekilde ona bildirir, işi terkettiği takdirde elde edeceği faydalan dilim döndüğünce anlatırım. İşte ben bu tavırlarım sayesinde arslan nezdinde
değer kazanacağımı ve onun başkasında bulamadığı şeyleri
bende bulacağını umuyorum. Çünkü iyi eğitim almış, terbi
yeli ve yumuşak davranan kişi, bir doğruyu yanlış, bir yanlışı doğru göstermek isterse elbet becerebilir bunu! Duvara
resim yapan usta ressamı düşün; o motifler, o manzaralar
ne içeriye doğru çukurdur, ne de dışarıya doğru çıkıntılıdır,
fakat seyredenin gözünde böyle [derinlikli] gözükür! Kral
da benim maharetlerimi görüp düşüncelerimin tutarlılığını
farkedince mutlaka bana ikramda bulunacak, beni kendine yaklaştıracaktır.
Kelile:
— Ha böyle, ha şöyle; ne dersen de kralın [arslanın] sana zarar vermesinden endişe ediyorum! Hükümdarın dostluğu her zaman riskli olmuştur. Bilginler derler ki üç şey vardır, ancak aptallar peşine düşer bu üç şeyin ve az kişi paçayı
kurtarır getireceği tehlikelerden: hükümdara yâren olmak,
sır tutacağı hususunda kadınlara güvenmek ve deneme amacıyla zehir içmekten bahsediyorum. Bilginlerin benzetmesine
göre kral, eteklerinde güzel meyveler, sırtında yakut ve zümrütler ve nice yararlı gıdalar bulunan bir dağdır; zirvesine
varmak çok zordur. Öyle bir dağ ki canavarlar, kaplanlar,
kurtlar ve nice bilinmezin getirdiği korkular mesken tutmuş. Hayvanlar kralı arslan, tebâsı arasında tur orayı! Bu dağa tırmanmak zor, orada kalmak ise zorun da zoru!
Dinme:
— Sözlerin doğru! Ama tehlikelere göğüs germeyen asla
erişemez arzusuna! Kendini koruma güdüsüyle korkuya
kapıldığı için amaca ulaştıran yöntemi terkederse kişi, asla
büyük işler başaramayacaktır! Derler ki üç kişi, ancak
olağanüstü bir çaba-arzu ve korkunç tehlikelerin gölgesinde
erişebilir şu üç amaca: kralla yâren olma, deniz ticaretine
çıkma ve düşmanla mücadele etmeden bahsediyorum.
Bilginler, erdemli ve olgun bir kişinin ancak iki yerde
görünmesi gerektiğini, başka bir hal ve makamın ona
yakışmayacağını söylemişlerdir: Adam dediğin ya ikrama
boğulmuş bir halde hükümdar nezdinde olmalı, yahut
ibadete dalmış bir halde zâhidler yanında yerini almalıdır.
Güzelliği ve kıymeti iki yönden beliren fili düşün; onu ya vahşi doğada yahut hükümdar
altında görmelisin!
Kelile, konuşmaya son noktayı koydu:
— Allah yardımcın olsun, hedefini senin için hayırlı kılsın!
Eserin yazarı: Beydebâ -İbnü'l-Mukaffa Eser: KELİLE VE DİMNE