Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

KUR'AN'DAKİ FEN'NE İŞARETLERE TOPLU BİR BAKIŞ

"İslam âleminde bütün ilim ve irfan şubelerinin hayrete şayan inkişafı, dolayısiyle Kur'an sayesinde olmuştur.'' (Herschfeld) "Yeni ilimlerin keşifleri veyahut yeni ilimlerin yardımiyle hallolunan veya hallolunmalarına uğraşılan meseleler arasında bir mesele yoktur ki, İslâmiyetin esasları ile tearuz etsin. Bizim Hıristiyanların Hıristiyanlığı tabiat kanunlariyle telif etmek için sarfettikleri gayrete mukabil Kur'an-ı Kerim ve onun teminatı ile tabiat kanunları arasında tam bir ahenk görülmektedir." (Alexi Luvazun)

1-Sümmes teva ilessemai ve hiye duhanün
ثم استوي الي السماء وهي دخان مبين "Sonra buhar halinde olan göğe teveccüh ve tecelli etti." (Hamim Secde: 11) Bu âyette kâinatın teşekkülü nazariyesine işaret vardır.

2- İnnes-semavati vel-arda kâneta ratkan fefetekna hüma
ان السموات والارض كانتا رتقاً ففتكنا هما
"Gökler ve arz bitişik idiler de onları biz ayırdık. " (Enbiyâ Sûresi: 30) Bu, arz ve diğer seyyareler güneşten kopmuştur nazariyesine uygundur.

3-Güneş kendi mihveri etrafında dönmektedir. Veşşemsü Tecri Limüstakarrin
والشمس تجري لمستقر لها "Güneş de kendine mahsus bir müstakar içinde ceryan etmektedir.!'' (Yasin Sûresi)
Mihveri etrafında dönmesi gibi ziya ve hararet neşretmesi de ceryanîdir.

4-Seyyareler fezada yüzmektedirler. Ve küllün fi Felekin yesbahun
وكل في فلك يسبحون
"Her biri birer felekte yüzerler." (Yasin Sûresi)

5- Arz yuvarlak olup dönmektedir. Dağlar seyyal gazlardan mürekkeptir: Ve teral-cibale tahsebüha camideten ve hiye temuru merressehab
وتري الجبال تحسبها جامدة وهي تمر مر السحاب
"O dağları görür, camid sanırsın, halbuki onlar bulut geçer gibi geçerler."
(Neml Sûresi: 88)

6-Arzın yuvarlak olduğuna şu âyet de delildir: Yükev-virul-leyle alennehar يكور الليل علي النهار
"Geceyi gündüze dolar." (Zümer: 5)
Tekvir, yuvarlak olan şeye dolamaktır. Bakara Süresindeki "Yeri size firaş, yaygı kıldı" âyetinin tefsirinde Kadı Beyzavî yerin musattah olması yuvarlak olmasına mâni değildir, demektedir.

7-Ay Güneşten ziya alır: Hüvellezi Cealeş-Şemse Ziyaen Velkamer
هوالذي جعل الشمس ضياء والقمر نوراً
''O öyle bir Allahtır ki, Güneşi ziya verici, Ay'ı da aydın kıldı."

8-Menazili Kamer, ayları ve yılları bilmeye vesiledir:
وقدرناه منازل لتعلموا عدد السنين والحساب (Yunus Sûresi)
Ve kaddernahü menazile li ta'lemû Adedessinine velhısab. (Yunus Sûresi) Gece ve gündüz de takvimde esastır.
وجعلنا اليل ونهار آية........ لتعلموا عدد السنين والحساب

Ve Caalnal-Leyle Vennehara Âyeten... Velita'lemû adedessinine velhısab. (İsrâ
Sûresi)

9- Göklerde, diğer seyyarelerde de hayat vardır. O sayısız âlemler boş değildir:
ومن آياته خلق السمموات والارض وما بث فيهما مندابه
Ve min âyetihi halkus-semavâti vel'ardı vema besse fihima min dabbetin
" O göklerin ve arzın yaradılışı ve onlara serpip yaymış olduğu her dabbenin
üremesi de onun âyetlerindendir.'' (Şurâ Sûresi: 29)
Müfessirlerin başı Mücahid (H. 105-M. 723) göklerde hayvanat olduğunu söylemiştir.
10- Günün birinde yıldızlar parçalanacaktır. Buna dair müteaddit âyetler vardır.

11- Cemadata, maddeye su hayat verir. Su hayvan ve nebatatın esasıdır. Hayatın en mühim unsuru sudur. Susuz hayat yoktur.
Ve Cealnâ Minel-mâi Külle şey'in hay وجعلنا من الماء كل شيء حي
''Her şeyi sudan diri kıldık; hayatı olan her şeyi sudan yaptık." (Enbiyâ Sûresi: 30)

12- Varlıkta her şey çifttir. Bu da yeni bir ilmî buluştur. Elektrik bile müsbet ve menfi, erkek ve dişi:
Ve min küllü şey'in halâkna zevceyn ومن كل شيء خلقنا زوجين
"Her şeyi çift olarak yarattık." (Vezzariyat: 49)

13- Nebatatta erkeklik ve dişilik vardır. Bilhassa o devirlerde nebatat âlemi için bu ne mühim bir ihtardır:
Min küllüs-semerati eeale fiyha zevceynis -neyni كل الثمرات جعل فيها زوجين اثنين
"Meyvaların hepsini ikişer çift olarak

14- En mühim bir işaret de nebatatta aşılanma, telkih hâdisesidir. Nebatatta erkek çiçek, dişi çiçeği aşılar ve bunu da rüzgâr yapar.
Ve erselnar-riyaha levakıha وارسلنا الرياح لواقح
"Biz rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik." (Hacr Sûresi: 22)
İşte nebatlarda bu aşılanma bir ilmî mucizedir. İbni Abbas: "Rüzgârlar eşcar ve bulutun levakıhidir." demiştir. Hasan, Katade. Dahhak da böyle tef-sirde bulunmuşlardır. Onların bu tefsiri, bugünkü ilmî buluşa uygundur.

15- Bulutların meydana gelmesine sebep olan tebahhurda rüzgârın rolü çok büyüktür. "Ve Erselnar-riyaha levakıha fe enzelna minessemai maen feeskayna kümuhü" âyetinde buna da işaret vardır.
"O ki, rüzgârları yağmurun önünden bir müjdeci gönderir, gökten temiz bir su indirdik. " (Furkan Sûresi: 48)
"Öyle Allah ki, rüzgârları gönderir, bulutları kaldırır, onları ölü bir beldeye sürerek orasını sularız da ölmüşken o yeri suyla yeniden diriltiriz. "
(Fatır Sûresi: 9)
İşte yağmurun ve onun şevkinde rüzgârın rolü böylece bir çok âyetlerde anlatılmaktadır.

16- Bulutların havada durması bugün fennin hayretle izahına çalıştığı bir meseledir. Kur'an'ın bu husustaki işaret ve irşadı şöyledir:
"Rahmetin önünde rüzgârı müjdeci yollar. Nihayet bunlar ağır bulutları hafif bir şey gibi kaldırıp yüklenir de..." (A'raf Sûresi: 56)
Hakikaten bulutların havada nasıl durabildiği bugün fennin hayretle izahına çalıştığı bir meseledir. Kur'an bu mühim noktayı Allahın kudretinin azametine bir delil gösteriyor. Akılları hayran eden,fenni âciz bırakan noktayı nasıl yakalıyor. Bulutların durmasında ve şevkinde rüzgârın ve havanın oynadığı rol inkâr olunamaz. Tayyare bile pervanenin yaptığı rüzgâr sayesinde havada duruyor, muvazenesini sağlayıp yüzüyor. O ağır bulutların bir yerden başka yere sürüklenmesi müteaddit âyetlerde rüzgâr vasıtasiyle olduğu işaret buyurulmuştur.

17- Nice nakil vasıtaları, binitler halk olunmuştur. Denizlerdeki dağlar gibi gemilerden tut da merkebe varıncaya kadar hepsi insanın hizmetinde, daha da nice taşıtlar ve binitler bulunacaktır.
"Hayvanları da yarattı, sizin için onlarda bir ısınıklık ve bir takım menfaatlar vardır, hem onlardan yersiniz. Akşamları getirir, sabahleyin salarken onlarda sizin için ne hoş bir zevk vardır. Yüklerinizi de yüklenirler canlarınızın yarısını tüketmeden varamıyacağınız beldelere götürürler. Şüphesiz ki Rabbiniz size çok re'fetli, çok merhametlidir, hem binesiniz diye, hem de ziynet olarak atları, katırları, merkepleri de yarattı ve bilemiyeceğiniz daha neler de
yaratacak. " (Nahl Sûresi: 8)


18- Hilkatte tetavvur ve tekâmül vardır. Evvelâ cemadat, sonra nebatat, sonra hayvanat ve en sonra da insan hayatı başlamıştır.
Ceninin ana rahminde geçirdiği safhalar ne ibretlidir: "Şanım hakkı için biz insanı balçıktan bir sülâleden yarattık." "Sonra onu oturaklı bir karar yerinde nutfe yaptık. "(Mü'mimun Sûresi: 13) Bu meseleden bahsederken Hamdi Yazır şöyle diyor:
"Ötedenberi maadinin, nebatatın, hayvanatın tasnifine çok ehemmiyet verilmiş, zaman zaman muhtelif noktai nazardan muhtelif tasnifler yapılmış, ve türlü mülahazalar yürütülmüştür. Ezcümle İbni Türketel-İsfehanî Fusus şerhinde demiştir ki: "Arzda evvela tekevvün eden maadin, sonra nebatat, sonra hayvandır. Ve Hak Taalâ bu mevalid ve ahbasından her sınıfın âhirini onu veliy edenin evveli kıldı da maadinin ahirini ve nebatın evvelini mantar, nebatın âhirini ve hayvanın evvelini hurma, hayvanın âhirini ve insanın evvelini maymun kıldı ki vahdeti ittisaliyeye halel ve inhiraftan, fasıla ve inkıtadan mahfuz ve mazbut olsun için..." (88a)
Bugünkü ilmi cemadat, nebatat ve hayvanat arasında had fasılı itibari yapıyor.

19- Fotoğraf gölgenin tesbiti demektir. Güneş yâni ziya olmayınca fotoğraf alınamaz.
"Bakmaz mısın Rabbine, gölgeyi nasıl uzatmakta, dilese idi onu sâkin de kılardı. Sonra nasıl güneşi ona delil kılmışız. "(Furkan Suresi: 45)

20- Maddenin unsurları muayyen miktardadır. Elektron ve proton sayılarına göre muhtelif maddeler teşekkül eder. Atomlar maddeyi, sayısına göre meydana getirir. Muayyen düsturlar dahilinde maddenin yapısı kurulur:
كل شيء خلقناه بقدر "Her şeyi takdirle yarattık."
وكل شيء عنده بمقدار "Onun indinde her şey muayyen miktarladır." (Rad Sûresi: 9)
Her şeyi yarattı da her birinin had ve miktarını tayin etti.
Eskiden cüz'ü fertlerden daha küçük bir şey olmadığı sanılıyordu. Madde en küçük kısımlara ayrılıp ondan ötesine geçilemez sanılıyordu. En küçük zerreye dayanıp kalıyorlardı. Halbuki yeni buluşlar elektron ve protonları meydana çıkardı, atom nazariyesi kuruldu. Kur'an'da zerreden daha küçük şeyler olduğuna işaret vardır:
"Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığında bir şey Tanrı'dan gizli kalmaz. Ondan daha küçük ve daha büyük hiç bir şey yoktur ki açıkça kitapta bulunmasın. " (Yunus: 61)
"Ne göklerde, ne yerde Tanrının ilminden bir zerre ağırlığınca bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük hiç bir şey yoktur ki hepsi muhakkak kitapta apaçık bulunmasın. "(Seba': 3)

Demek zerreden de küçük, en küçük olan şeyler var. Daha talebe iken 1931'de elektron nazariyesini okuduğum zaman bu âyete tatbik etmeyi düşünmüştüm. Sonra Mısır Ezher ulemasından Yusuf Dicvî'nin bunu "Nurül-İslâm" mecmuasında yazdığını gördüm.

21- Müşahede ve tecrübeye dayanan ıttırad kanunu yanında bugünkü atom fiziği imkânlar kanununu da kabul etmektedir. Hakikaten kâinata bakıyoruz. Bir ıttırad ve nizam dahilinde. Öte yandan da tabiat ve hilkat inkılâb ve teceddüt; daimî bir tehavvül içinde çalkanıyor. Tehaffuzu madde diyoruz, arkasından tehavvül geliyor. Kur'an işte bu tehavvül ve ıttırad kanunlarına da işaret etmektedir.
Allahın halkında değişmek yoktur. Sünnetullahın değiştiğini bulamazsın, anlamındaki âyetlere ıttırad kanununa işaret olduğu gibi "Külle yevmin huve şe'nin" âyeti de tehavvül ve imkânları göstermektedir.
Menşe bir, neş'et mütenevvi. Ittırad ve tahavvül içinde kâinatın hâdiseleri, hilkatın şuunu devam edip gidiyor. Bu ne kadar akıllara hayret verici kudrettir.
Şüûnât-ı tabiatta bidayet yok, nihâyet yok.
Vukûat-ı zamanı bir müselsel macera buldum.
Arif Hikmet

22- "Evet, biz onun parmaklarını da düzeltmeye kaadiriz."
Bu âyeti kerime parmak izi hakkında büyük bir irşaddır. İnsanın âzasından en göze çarpan, dikkati çeken mevziler bırakılıp ta parmakların tesviyesinden bahsolunması boş yere değildir. İnsanların parmak izleri asla birbirine benzememektedir. Onun için parmak izi bugün adaletin tahakkukunda büyük rol oynuyor. Birbirinden çok ince farklı olan parmakları bile tesviye ederiz buyurmak, parmak ısırtacak bir işarettir.

23- Hilkatteki akıllara hayret verici şeylerden birisi de nebatların, ağaçların meyvalârının başka başka lezzette, türlü türlü tatda olmasıdır. Herbirinin kendine mahsus lezzeti var. Nebatın kökleri topraktan bunları nasıl alıyor. O da kök, bu da kök, lezzet neden mütenevvi? Nebat bu tadı nasıl işliyor. O devirde nebatat bunları bilmezdi. İşte Allahın sun'u bediine, azameti kudretine bir delil:
"Hem O, arza bir imtidat verdi. Onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaptı. Ve meyvaların hepsinden onda iki çift yarattı. Geceyi gündüze bürüyüp duruyor. Her halde bunda düşünen bir kavim için âyetler vardır. Arzda mütecavir kıtalar, üzüm bağları, ekinler, hurmalıklar, çatallı çatalsız hepsi bir su ile sulanır. Halbuki yemişleri bazısı bazısına üstün ve farklı kılıyoruz. Her halde bunda aklı olan bir kavim için âyetler var.'' (Ra'd Sûresi: 3)

24- Nebatat âleminden hayvanat âlemine geçelim. Hayvanlar arasında nice ibret verici şeylere rastlıyoruz, arılar, karınca ve daha niceler acaib birer âlem içinde. Göçücü kuşların halleri ne alâka çekici! Bugünkü ilim bunlarla meşgul oluyor. Hayvanlar âleminde de birer ümmet var. Onlar da birer cemaat ve cemiyettirler.

"Yerde debelenen hiç bir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiç bir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasın." (En'am Sûresi)
İşte böylece Kur'an-ı Kerim, akıl ve fikri kâinattaki dikkat noktalarına çekerek düşündürmeye sevkediyor.Böylece ulûm ve fünunun gelişmesini sağlıyor. (89)
Yukarıda yazdıklarımızın hepsi yeni söylenmiş şeyler değildir. Eskiden beri ulema bu sahada kalem oynatmışlar, eserler yazmışlardır. Bu hususta yeni eserler de vardır. Hattâ bazıları çok ileri gitmişlerdir. Buraya gelinceye kadar bazan münasebet düştükçe bu gibi şeylere işaret etmiştik. Eskidenberi bu hususta neler düşünülüp denildiğini görmek isteyenler Taşköprülüzade'nin Miftahüs-Saade'sinin oğlu tarafından tercümesi olan Mevzûatül-Ulûm'dan bu bahse baksınlar.(90)
Süyûtî'nin İtkan'ında da geniş malûmat vardır. Bu hususa dair yeni kaleme
alınan eserlere işaret edelim. Biri Muhammed Bahît'in (M. 1935) "Tenbihül-Ukulil-İnsaniyye limaani Âyatil-Kur'ani Minel Ulûmil-Kevniyye'si, diğeri de
Tantavî Cevheri'nin (M. 1938) ''El-Kur'an Vel-Ulûmül-Asriyye" sidir. Gazi Ahmet Muhtar Paşa ise "Serairi Kur'an" isimli eserinde yetmiş kadar âyeti ilim ve fen ile alâkalı bulur ve izah eder. En yeni eser ise "Kur'an'dan Fenne İşaretler'dir.
(88a) Hak Dini Kur'an Dili: s, 3434

_________

89) Kur'an-ı Kerim'de bu gibi işaretleri yalnız bu saydıklarımızdan ibaret sanmayın. Onlar daha çoktur. Biz burada yalnız misaller vermek istedik. Bu konuda yazılmış müstakil eserler de vardır. Onlara müracaat olunabilir. Belkısın arşından uçak, Yunusun balığından denizaltı çıkaranlar, "Amedin mümeddede" den buhar kazanı yapanlar var.
(90) Bunlar, eski tabirce edna bir mülabese, ufak bir işaretle de olsa böyledir. Çok ıstılahlı ve muğlâk ifadeli olduğundan baş tarafını kısaltarak, sonunu da biraz sadeleştirerek alıyorum. İsteyenler aslına baksınlar.
İlmi Marifetil-Ulûmil Müstenbetati Minel Kur'an
Hak Teala buyurmuştur: Ma ferratna fil kitabi min şey'in ve dahi Nezzelna Aleykel-Kitabe Tibyanen likülli şey'in buyurmuştur. Ve dahi Hazreti Resul "Setekunu Fitenun" dediler... İbni Mes'ud'dan mervidir, buyurdular ki, her kim ilim isteye hemen Kur'an'a mülazim olsun, zira ol Kelâmı Mübîn camii haberi evvelin ve âhirindir... Ve dahi Said İbni Cübeyr eyitti: Bana Hazreti Risaletten bir hadis yetişmedi alâ vechihi, illa ben anın mısdakını Kitabullahta bulmuşamdır. Ve dahi İbni Mesud eyitti: Kaçanki ben size bir hadisten haber verirsem Kitabullahtan anın tasdikini dahi haber veririm... Hazreti İmamı Şafii bir kere Mekke'de eyitti: Her ne kim dilerseniz benden sual edin, ben size Kitabullahtan anın haberin vereyim... (Seleften bu gibi daha bir çok sözler nakleder.)
Cemiul-ilmi fil-Kur'ani, lâkin Tekâsara anhü efhamür-ricâli.
"...Bazılar Kur'an'ın lâfzının zaptı ve harfinin mahreci ile meşgul oldular, kurra' gibi; nahivciler kavaidini tesbit ettiler. Müfessirler manasını izah eylediler, kelamcılar akaidi beyan ettiler; usuli fıkıhçılar edille ile ahkâm çıkardılar, fıkıhçılar meseleleri bildirdiler, tarihçiler ümemi salifeden kıssa alarak tarihi kurdular, vaizler ibret levhaları buldular ve ilmi feraizi ondan aldılar."
"Mevzuat" sözüne devamla diyor ki:
"Bazılar dahi bir kavimdir ki gece gündüz, Güneşte ve Ayda ve menazilinde, yıldızlarda ve buruçta ve gayrılarda olan hikemi bahire ve asârı zahireye delâlet eden âyat ve tesirat ve alâmata nazar edüp andan ilmi mevakib istihrac eylediler. Bazılar dahi küttab ve şuaradan bir kavimdir ki, anda olan cezaleti elfaz ve bedii nazm ve hüsni siyak ve mebadi ve makati' ve muhalasa ve telvini hitap ve icaz ve itnabe ve bunların gayrı bu baptan nice dekaike nazır olup andan maani ve beyan ve bedii istinbat eylediler. Bazılar dahi ashabı tarikattan bir kavimdir ki Kur'an'a nazar edüp elfazından anlara nice maani ve dekaik ve esrarı rekaik lâyih oldu ki anlara a'lam ve ıstılahat vazeylediler... İmdi bu zikrolunan şol fünundur ki, milleti İslâmiye "Ebbedallaha zik-rehüm ve eyyede fikrehum" ahz ve istinbat eylemişlerdir. Lâkin Kur'an bunlardan maada ulûmi evailden nice ulûmu câmi olmuştur. İlmi tıp ve cedel gibi ve heyet ve hendese ve cebir ve muka-bele ve necamet ve bunların sayrı nice ulum dahi.
Amma ilmi tıb: Anın medarı hıfzı sıhhat ve itidal ve istihkamı kuvvet üzerinedir. Veyahut bozulduktan sonra sıhhati iadedir. Veya hastalandıktan sonra şifa bulmaktır. Kısmı evvele işaret olunmuştur: (Ve kâne beyne zalike kavamen" kavli ile. Ve dahi "Külü veşrebu ve la tüs-rifu" kavli ile. Ve kısmı saniye: "Şerabün muhtelifun elvanühu ifhi şifaün lin-nâs" kelâmı şerifi ile işaret olunmuştur.

Amma ilmi heyet: şol âyâttadır ki, anlarda melekütu semavat ve arz ve âlemi ulvî ve süflî de bess olunan mahlükat ve ahvali şems ve kamer zikrolunmuştur. Meselâ: "Fe mehavna âyetel-leyli ve cealna âyeten-nehari mubsıraten" ve dahi "Leş-şemsü yenbagi leha en tüdrikel-kamera" kavli gibi. Ve dahi "Bi rabbil-meşarıkı vel-meğarib" gibi. Ve bunların gayrı nice âyat dahi ki ihsa olunsa usuli heyetin cümlesi maa ziyadetin anda mevcuttur.

Amma ilmi hendese: "İntaliku ilâ zıllin zi selâsi şuab" kavimdedir.

Amma ilmi cedel: Kur'an'ın âyatı haviye olmuştur, cemii berahin ve mukaddemat ve netaici ve kavil bilmucib ve arızayı ve bunların gayrı nice eşyayı, dahi ve İbrahim Nemrudun münaza-rası ve kavminin muhaccası bu bapta aslı azimdir.
Amma cebir ve mukabele; demişlerdir ki, evaili suverde müddetler, yıllar ve tevarih ümemi salife ve eyyam zikri münderictir. Anlar da bu ümmetin müddeti bakası tarihi ve tarihi müddeti dünya mündemiçtir. Ve geçmiş ve gelecek bazı bazında mezruptur.
Amma ilmi necamet: "Ev esarettin min ilmin" kavli kerimindedir ki, İbni Abbas (R.Anh) anınla tefsir eylemiştir. Ve bunlardan maada Kur'an-ı Azim'de usuli sınaat ve esmai âlât ki mühimmat ve zaruret ana ilca ve kesbi tahsilini iktiza eder, nicesi Kur'an'da mezkûrdur. Meselâ: Hıyatet (Terzilik, dikişçilik) "Ve tafika yahsıfani" kavlinde; ve demircilik: "Atuni zübüral-hadid" ve dahi "Ve Elen-nâlehul-hadid" kavlinde, ve dülgerlik nice âyatı adidede: ve doğramacılık: Vesnail-fülke bi a'yuninâ" ve iplik eğirmek: "Nekadat gazleha" kavlinde ve dokumacılık: "Kemeselil-ankebuti ittehazet beyten" kavlinde, ve çiftçilik: "Eferaeytüm matahrusun" kavlinde, ve avcılık nice âyatta, ve dalgıçlık: "Külle Bennain ve gavvas" ve dahi "Testahricun minhül hilye." kavlinde, ve kuyumculuk ve dökmecilik: "Min hulliyyihim iclen ceseden" kavlindedir. Ve şişecilik ve sırçacılık: "Sarhun mümerredün min kavarir" ve dahi "El-mısbahu fi zücecetin" kavlinde ve çömlekçilik ve kiremitçilik: "Fe ev kıdli ya Hamanü alet-tıni" kavlinde ve denizcilik: "Ve emmes-sefinetü" kavlinde ve kitabet: ''Alleme bil-kalem" kavlinde ve ekmekçilik: "Ahmilü fevka reisi hubzen" kavlinde ve aşçılık: "Bi iclin haniz" kavlinde ve çamaşırcılık ve bez çırpıcılık: "Ve siyabeke fetahhir" ve dahi "Kalel-havariyyun" ki anlar kassarler idi. (Kassar:Bez çırpıcı, bezi suda tokmakla döğerek yıkamak) ve kasaplık: "İllâ mâ zekkeytüm" kavlinde ve bey'i şira' nice âyatta ve boyacılık: "Sıbgatel-lah" ve dahi "Cüdedün bidun ve humrün" kavlinde ve taşcılık: "Ve tenhitune Minel cibali büyüten" kav-linde ve tartıcılık ve vezin nice âyatta; ve okçuluk, nişancılık: "Ve ma rameyte izrameyte" ve dahi '' Ve eiddu lehüm mesteta'tüm min kuvvetin" kavlinde mezkûr olmuşlardır.
Bunlardan maada esmai âlât ve durubi me'külât ve meşrubat ve fünun ve menkûhat ve cemii havadis ve vakıatı kâinattan nicesini dahi camidir ki "Ma ferratna fil-kitabi min şey'in" kavli kerimin manası anı muhakkik ve ol müddeayı musaddıktır.
Kadı Ebubekir İbnül-Arabî "Kanunüt-Te'vil" de beyan ve tafsil edüp demiştir ki, ulûmi Kur'an yetmiş yedi bin ve dörtyüz elli ilimdir; kelimatı Kur'an adedince, ol dahi dört nev'a zarp olunmuştur. Zira her kelimenin zahri ve batnı ve haddi ve matlaı vardır. Ve bu dahi mutlaktır. Terkibi ve mabeynlerinde olan revabıtı itibar olunmadan. Bes bu takdirce anı ilimle ihata ve ihsaya kimse kaadir olmaz. İlla Hüdayı Rabbil-Alemin kaadirdir. Ve dahi demiştir ki, ümmü ulûmi Kur'an üçtür: tevhid ve tezkir ve ahkam. Pes tevhidde marifeti mahlûkat ve marifeti halik bil-esma' vas-sıfat vel-efal cümlesi dahildir. Ve tezkirden zahir ve batın. Ve ahkâmdandır. Tekâlifin cümlesi ve tebyini menafi' ve mezar ve emir ve nehiy ve nedib. Ol cihettendir ki Fatiha Ümmül-Kur'an olmuştur. Zira bu aksamı selasenin herbirini müştemildir. Ve sûrei İhlâs sülüsi Kur'an'dır. Zira ehadı aksamı selâseyi müştemildir ki tevhiddir. Ve dahi İbni Cerir eyitti: Kür'an üç şeyi müştemildir: Tevhid, ahbar ve diyanat (ahkâm). Ol sebeptendir ki surei İhlas sü-lüsi olmuştur. Zira tevhidin cümlesini müştemildir. Ve dahi Ali Bini İsa eyitti: Kur'an otuz şeyi müştemildir... Nazarı hakikat ile nazar olunsa her ne denlü fehim derrâk olsa Kur'an'ın acaibini ihsa ve idrâk edemez. Nice ulemai a'lâm Kur'an mutazammın olduğu ahkâm hakkında müsta-killen kitap te'lif eylemişlerdir. Kadı İsmail gibi. Ve dahi Bekir Binil-Alâ ve Ebi Bekir-Razi ve El-Kiyal-Hirasî, ve Ebi Bekir Binil-Arabî ve Abdül-Münim Binil-Fers ve İbni Hiviz-Mendad gibi."
(91) Sünnetullah: İlâhî kaide, nizam ve kanunlar mânasına gelmektedir.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com