Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

KUR'AN-I KERİM VE MUCİZELER

Müslümanlar ümmeti vasattır. Ortada olan bir mil-lettir. Hazreti Kur'an'ın şehadeti böyledir. Kur'an-ı Kerim her işin doğrusunu ve güzelini göstermiştir. Ehli Kur'an, ifrat ve tefritten uzaktır. Kur'an'ın irşadları Müslümanları en doğruya sevkeder. Kur'an, felsefî zanları yıkarak marifetin esasını kurmuştur. Kâinatta Sünnetullah(91) caridir. Ittırad kanunu vardır. Diğer tarafta harikulâde ahvalin vukuu da kaabili inkâr değildir. Hârikaya inanmak için âdet ve ıttıradı, illiyet ve sebepleri inkâra hacet yoktur. Bir tarafta ıttırad kanunu varsa, öte yanda da tegayyür ve ademî ıttırad, tehavvül ve zıddiyet var. İmkânlar ve ihtimaller kanunu var. İşte biz Müslümanlar, ilmi kâinatı saran, her yerde emri cari
ve kudreti hükümran olan Allahü Zülcelâl'e îman ettiğimiz gibi mucizeleri de kabul ve tasdik ederiz.
Elmalılı merhum Hamdi Yazır bu hususta bakın ne isabetli sözler söylüyor:
"Kur'an ne için nazarları hârikalardan ziyade kanun ve sünnete, şir'a ve minhaca tevcih etmek-tedir?
"Şüphe yok ki, insanın bütün ümit ve nazarını harikalara bağlayıp da hilkatteki cereyanı âdeti ihmal etmesi ve uzun bir tarihin hasılası olan ulûmü fünunu istikraiye ve istintaciyeyi hiçe sayarak kesibin, ilim ve iradenin, terbiyenin ve teşebbüsü şahsinin feyz ve hükmünü nazarı itibara almaması ve hilkatte meknuz olan defineleri istihrac ve istinbata çalışmayıp ta mücerred semadan inecek bir maide bekleyip durması, velhasıl Allahü Tealâya yalnız hârika noktai nazarından tevekkül ve itimad edip de âdet ve mantık noktai nazarından itimad etmemesi sıratı müstakimden ayrılmaktır. Ve bunun için Kur'an nazarları hârikalardan ziyade kanun ve sünnete, şir'a ve minhace tevcih etmekte ve sün-neti seniyye, bid'atciliği zem eylemektedir. Fakat aynı zamanda âdetler muvacehesinde harikalar, vâkıatı külliye ve müttaride mukabilinde vâkıatı garibe ve nadire mümkün bulunduğunu ve hatır ve hayale gelmez cihetlerden umulmaz hâdiseler, ümitler, korkular doğabileceğini bilmemek, yâni Allahü Tealanın cereyanı mutad hilafına bir şey yaratamıyacağını zannetmek te, Halik Taalanın kudreti mutlakasını camid bir tabiat mantıkiyle tahdide kalkışmaktır ki, sebebi, âdetlere tekaddüm eden halkı evveli unutmak ve neticesi akıl ve mantıkın tevakkuf eylediği hudutta imansızlıkla ye'si külliye boğulmaktır."

"Hiç şüphe yok ki, göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allahın yukarıdan yağmur suyu indirip te onunla arzı ölmüşken diriltmesinde, üzerinde debelenen hayvanatı yaymasında, rüzgârları değiştirmesinde, gök ile yer arasında müsahhar bulutta, şüphesiz hep bunlarda akıllı olan bir kavim için elbette âyetler, nişanlar vardır." (Bakara Sûresi)
Bu âyetin tefsirinde de Hamdi Yazır der ki:
"Bütün ulûm ve fünunun ve her türlü mazhariyeti beşeriyenin medarı olan illiyet kanununu hüsnü idrâk ve tatbik sayesinde akıl bu âyetlerden bu tariklerle vücud ve vahdaniyeti ilâhiyeyi ve rahmeti şamilesini bizzarure bulup anlayacağını, akıl teemmül ve fikir, hads yoliyle bunu yaptığını beyandan sonra diyor ki: Kur'an'da Cenab-ı Hak umum insanları bu tarika hidayet ve sevk için "Le-âyetün likavmin ya'kılûn" buyurmuş ve akıl olmayınca doğrudan doğruya hislerde icrayı tesir edecek olan rnucizatın büyük bir faydası olamıyacağını anlatmıştır. Kur'an'ın bu gibi âyetlerinde, insanları idrâk ve istidlal için mucizattan ziyade makulâtı külliyeye sevk vardır. Ve bunun için, Kur'an, a'zamı mucizattır. Fakat bundan bazılarının zannetmek istediği gibi mucizat enbiyanın imtinaına ve Hâtemül Enbiya Efendimizin maddî mucizeler göstermediğine ve göstermiyeceğine işaret gibi bir mâna çıkarmağa kalkışmak da doğru değildir. "(92)

Müşrikler bir takım suallerle Risaleti baltalamak istiyorlardı. Sordukları şeyler madde perestliğe dayanıyordu. Onlar maddenin zebunu idiler. En büyük mucize olan Kur'an gözlerinin önünde dururken daima harikulâde şeyler istiyorlardı. Halbuki hayat öyle değildir. Kur'an hayatta olduğu gibi anlatır. Elmalılı merhumun dediği gibi:
"Ne ilme, ne dine ehemmiyet vermiyerek her lâhza harika peşinde koşarlar ve daima ibda' fik-riyle yaşamak isteyenler hiç bir zaman iptidailikten çıkmayacak ve beynelbeşer hiç bir rabıta bırak-mıyacak derecede cahil, dal ve müdil kalırlar. Buna binaendir ki, mucizatı Kur'an, mucizatı sairenin fevkindedir."(93)
Bizim bu eserde isbatına çalıştığımız şey de işte budur. Kur'an, Hazreti Peygamberin en büyük mucizesidir. Kur'an ruhanî delillere, derunî hususları teemmüle sevkeder. Hazreti İsa mucizelere bürünerek ilâhlaşmış bir Peygamber şekline sokuldu. Hazreti Kur'an müşriklerin maddeciliğe dayanan taleplerine bakın nasıl cevap veriyor:

"Onlar dediler ki: Sana inanmayız, tâ ki bizim için şu yerden bir kaynak akı-tasın, pınar fışkırtasın, yahut senin için hurmalık, üzümlük bir bahçe ola da aralarından sırıl şırıl çaylar, ırmaklar akıtasın, yahut zuum ettiğin gibi üzerimize göğü parça parça düşmesin, yahut Allahı ve melekleri karşımıza getiresin, yahut senin altından bir evin olsun, yahut göğe çıkasın... Ona çıktığına da asla inanmayız, tâ ki okuyacağımız bir kitap indiresin! Onlara de ki, Sübhanallah, ben ancak bir beşer Peygamber değil miyim ? '' (İsrâ Sûresi)
Furkan Süresindeki şu âyetleri de okuyalım:
"O kâfir olanlar, bu Kur'an onun uydurduğu bir iftiradan başka bir şey değildir, başkaları da bu işde ona yardım etmişlerdir, dediler, onlar bu iddia ile haksızlık ettiler, tezvire gittiler. Yine onlar dediler ki, bunlar onun yazdığı eski masallar, bunlar ona akşam sabah okunuyor. Onlara de ki: Bu Kur'an'ı göklerde ve yerdeki sırrı bilen Allah indirdi. Yarlıgayıcı ve bağışlayıcı odur. Bir de onlar diyorlar ki: Bu Peygambere ne oluyor? Yemek yiyor, çarşıda dolaşıyor. Neden ona bir melek gönderilmedi ki kendisiyle birlikte âleme ihtarlarda bulunsun. Yahut ona niçin bir hazine indirilmedi. Yahut niçin içinden yiyeceği bahçe verilmedi.
Zalimler nihayet dediler ki, siz büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz. Bak, senin hakkında ne temsiller getiriyorlar da hem sapıyorlar ve bir daha doğru yolu bulamıyorlar." (Furkan Sûresi)
"Kendilerine doğru yolu gösteren hidayetçi geldiğinde nâsın îman etmeme-lerine ancak şöyle demeleri mâni oldu: Allah bir beşeri mi Peygamber gönderdi? Söyle onlara: Eğer yerde uslu uslu yürüyen melâike olsaydı onlara gökten bir melek peygamber gönderirdik. "(İsrâ Sûresi)


______

(93) Aynı eser, c. I, s. 411.
(92) M.Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur'an Dili, c. I, s. 538.
(91) Sünnetullah: İlâhî kaide, nizam ve kanunlar mânasına gelmektedir.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com