Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

KUR'AN VE İSLAM HAKKINDA BAZI BATILILARIN GÖRÜŞLERİ

"Diğer Bütün Dinlere Üstün Kılmak Üzere,
Peygamberini,
Hidayet Rehberi Kur'an ve
Hak Din İle Gönderen O'dur.
Şahit Olarak Allah Yeter."
(Fetih: 28)


Batılılar, İslâm'ı anlayamadılar, doğrusu eskiden pek anlamaya da çalışmadılar. Zira eğer anlasalardı, tarihe leke olan o Haçlı Savaşları olmazdı. Tarih boyunca kilise ve siyaset, İslâm düşmanlığı yaptı. Fakat edebiyat ta onlara katılmaktan kendini alamadı. Haydi, kilise ve siyaseti bir yana itelim, ya edebiyata ne oluyordu? O, kendini mazur gösterecek hiç bir sebep bulamaz. Nedir o kin ve garaz kusan Rolland Destanı?

Dante'nin (1321) İlâhî Komedyasında kendisine lâyık olan cehenneminde, Resûl-i Zişân'a yer ayırması, hiç insafa sığar mı?

Voltaire'in (1778), gücendirdiği Papanın gözüne girmek ve kendisini affettirmek için Peygamberimiz aleyhinde kalem oynatması ne küçüklüktür. Diyeceksiniz ki, batılıların kendilerine bile merhameti yoktu! Engizisyonların yüzbinlerce kişiyi haksız yere ateşte yaktığı, idam ettiği, kürek cezasına çarptırdığı zihinlerden hiç çıkar mı?
Goethe (1832) ve Tolstoy (1912) istisnâ edilirse, batılı yazarların İslâm'a dil uzattıklarını görürüz. Hugo gibi ağır başlı bir edip bile, bundan kendini alamamıştır. Hele siyaset hiç durmaz. 1918'de Lord Mareşal Allenby, Kudüs'ü Osmanlılar'dan alıp Müttefikler namına işgal ettiği zaman,

Hazret-i Süleyman'ın anıtı dibinde: "Bugün Haçlı seferi sonuna geldi."(110) demiştir. Haçlı seferi son buldu mu, onu bilmem, ancak Lavrens'in kurnazlıkla o yerlerde aldatıp başarı göstermesi sonucu değişen haritada, Yaralı Filistin'in solgun çehresine bir baksınlar; insanlık utansın!
Ne de olsa, Batı'nın eski taassubunun azaldığını söyleyebilirz. Bazı batılıların
İslâm'ı ve Kur'an'ı anlamıya çalıştıklarını görüyoruz. Aşağıya nakil edeceğimiz satırlar, her sınıftan insaflı kişilerin görüşlerini açıklamaktadır. İslâm'ı anlayanlardan bazıları Müslüman olmuştur, Lord Hedly bunlardandır, bazı sebeplerle inancını açıklamaktan çekinenler de vardır. Biz burada bazılarının dediklerini nakledelim. (Bu konuda geniş bilgi için Ömer Rıza Doğrul'un Kur'an Nedir? adlı eserine bakılsın.)

Bartelemi Sentier, "Muhammed'in Hayatı'' adlı eserinde şöyle der: "Kur'an'a Arap dilinin kıyas kabul etmez şaheseri gözüyle bakılabilir. Şeklin düzgünlüğü ve güzelliği, bütün âlemin müttefikan verdiği rey gereğince mevzuunun azametine müsavidir. Fikirlerden önce kalpler O'na kapılıp sarılır."

Alman filozoflardan Johan Jacob Reisig, bazı Arapça eski eserleri basan bu kimse, diyor ki:
"Biraz Arapça öğrenen bazı kimseler, Kur'an ile istihzaya kalkışıyor. Fakat bunlar Kur'an'ın te'sirli, fasih ve inananları elektrikleyen okunuşunu dinlemiş olsalar, Hazreti Peygamberin Ashâbına Kur'ân anlatırken kullandığı akıllara hayret verici lisanı duysalar. Allah'ın huzurunda secdeye kapanırlar ve hepsi de "Ya Resûlullâh! bizim elimizden tut ve bizi senin ümmetine dahil olmak şerefinden mahrum etme, derlerdi."

Dr. Johnson, Kur'an hakkında şöyle der:
"Kur'an şiir midir? Değildir. Fakat O'nun şiir olup olmadığını ayırmak müşküldür. Kur'an, şiirden daha yüksek bir şeydir. Bununla beraber Kur'an ne tarihtir, ne de hal tercemesidir. O İsâ'nın dağda irad ettiği mev'ıza gibi bir şiir mecmuasıdır... O bir peygamberin sesidir. Öyle bir ses ki, O'nu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin akisleri saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlıyor. Bu sesin tebliğ ettiği din, önce nâşirlerini bulmuş, sonra yenileşmiye can atan ve imâr edici bir kuvvet şeklinde tecelli etmiştir. Bu sâyededir ki, Yunanistan ile Asya'nın birleşen ışığı Avrupa'nın üzerine çöken bunaltıcı karanlıklarını yarmış ve bu hâdise Hıristiyanlığın en karanlık devirlerini yaşadığı bir zamanda olmuştur."

İngiliz bilginlerinden H. Leider, Müslümanların bu günkü medeniyet üzerindeki etkilerinden bahsederken der ki:
"İslam çocukları tahsillerine Kur'an ile başlıyorlardı. Çünki Kur'an bütün din ve dünya faziletlerinin kaynağıdır. Fakat bu mekteplerin yanlarında yine Kur'an'ın ilhamıyla felsefe ve hikmet dersleri okunan medreseler vardı, sonradan bu medreseler üniversite olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Afrika'nın o zamanlar dünyanın en karanlık noktası denen köşeleri, maddî terakkiler itibariyle, çağdaşı olan Avrupa ülkelerinden çok yüksek bulunuyordu."

Başka biri de şöyle der:
"Şarkta müstebid hükümdarları ve diktatörleri zulüm ve baskı şiddetinden alıkoyan bir şey varsa, o da onların karşısında korkusuz ve lekesiz bir mürşidin okuduğu bir Kur'an âyetidir."

Londra'da çıkan Near East - Yakın Şark 1922'de şunları yazmıştır: "Hazreti Muhammed (s.a.v.) hakkında düşüncemiz ne olursa olsun, şunu itiraf etmek zorundayız ki, Kur'an nazil oluşu ve tertibi itibariyle hayrete şâyan ve mû'ciz bir kitaptır.''

Kur'an'ın İngilizceye Sale tarafından yapılan tercemesine önsöz yazmış olan Sir Edward Ross der ki:
"Son binüçyüz yıllık bütün bunalım ve ihtilaller içinde Kur'an Türklerin, İranlıların ve Hindlilerin dörtte birinin kitabı olarak pâyidar olmuştur. Bunlar, Kur'an gibi bir kitabın garbın her tarafında mutlaka tetkik edilmesi gerektiği fikri üzerinde, özellikle fenni keşiflerin, zaman ve mekan kaydı tanımadan genel menfaatların cihana hâkim olmaya başladığı son zamanlarda, bunda ısrar etmişlerdir."

Kur'an'ı İngilizceye çeviren Rodwil diyor ki:
"Kur'an'ı okudukça, O'nun bizi etkilediğini ve hayrete düşürdüğünü, nihayet bize üstünlüğünü teslim ettirdiğini ve önünde secdeye kapandırdığını görürüz. Kur'an temas ettiği konular ve güttüğü maksatlar itibariyle üslûbu temiz, yüksek ve haşyet vericidir. Belâgat bakımından ise en yüksek şâhi-kadadır."

İngiliz siyaset adamlarından Edmond der ki:
"Kur'an'ı tetkik ettikçe, O'nun kemal ve yüceliğini tanırız. Önce insanı cezbeden Kur'an, sonra onu hayrete sürükler, sonra da onda bir tutkunluk uyandırır, insanı kendisine hürmete mecbur eder ve bu suretle herkesi derinden etkiler."

Müsteşriklerden Scott şöyle der:
"Giydiğimiz elbiseler, ektiğimiz tohumlar, topladığımız meyveler, kokladığımız çiçekler, bunların hepsi, bizim Müslümanlara olan borcumuzu ifade eder. Müslümanlar asırlarca adâleti tevzi eden devletler, nesilleri ilimle donatan ülkeler vücuda getirdiler. Onlar insan dimağını, eşyaya hâkim kılan dehâlar yetiştirmişlerdir."

Ünlü Tolstoy şöyle demiştir:
"Peygamber Muhammed (s.a.v.) büyük bir ıslahatçıdır. İnsanlığa çok büyük hizmette bulunmuştur. Bir ümmeti, Hak nuruna kavuşturdu, O'na bu şeref olarak yeter. Onları kan dökmeden kurtardı, barışa eriştirdi. Onlara terakki ve yükselme yollarını açtı. Bu öyle büyük bir iştir ki, İlâhî hikmete ve ilme mazhar olmayan bir kimse, yapamaz. O'nun gibi büyük bir zat her türlü hürmet ve ta'zime lâyıktır."

Ansiklopedia Britannica, Kur'an için şöyle yazar:
"Kur'an'ın muhtelif bölümleri, muhtelif konulardan bahseder. Ayetlerin bir çoğu, dini ve ahlâkî meseleleri açıklar. Bazıları da tabiattaki mevcut tecelli ve olayları ifade ederek Allah'ın lütuf ve azametini, O'nun sonsuz ululuğunu tertil edip dile getirir... Ancak Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği iledir ki, Cenâb-ı Hakk'ın, bir ve tek Kadir-i Mutlak olduğu gösterilmiştir. Puta tapmak, yahut Allah'ın oğlu sıfatıyla İsâ'ya ibadet gibi mahlûkata tapmak, Kur'an'da şiddetle reddedilmiştir. Kur'an'ın dünyada en çok okunan kitap olduğu muhakkaktır."

1926 yılında, Fransız Eğitim ve Dışişleri Bakanlıkları emriyle yapılan Kur'an tercemesinin önsözünde denir ki:
"Kur'an'ın üslûbuna gelince, o şüphesiz ki, yüce ve ulu Hâlık'ın beyanıdır. Zira kendisinden böyle bir üslûp sadır olacak, ancak varlığın sırlarına vakıf bulunan Cenab-ı Hak olabilir. Gerçek şudur ki, O'nda şek ve şüphe üzere olan yazarlar bile, O'nun yüce beyanının tesirine boyun eğmişlerdir. Yeryüzüne yayılmış olan 300 milyon (bu adet bugün 1 milyardır) müslümanın üzerinde O'nun tesir ve nüfuzu o derecededir ki, bütün misyonerler, şimdiye kadar, bir müslümanın, O'nu
beğenmiyerek dininden döndüğünü ispat edecek bir olay gösterememişlerdir."

Londra Üniversitesi Arapça Profesörü müsteşrik Thomas Arnold, "İslâm'ın Tebliği" adlı eserinde der ki:
"Afrika'nın o iptidai okullarında yalnız Kur'an okunuyorsa, bu az bir şey ve küçük bir terakki değildir. Çünkü Kur'an daha büyük bir terakki kaynağı olabilir. Kur'an'ın Afrika'da bu şekilde okunmasının doğurduğu faydalardan biri, oradaki reislerin kendi arzularına göre hareket edecekleri yerine, Kur'an'ın irşadına uygun davranmalarıdır. Bu hareket tarzı Afrika'nın hayatında öyle bir değişiklik yapmıştır ki, bu onları medenileştirmiş, onları sanayi, ticaret ve diğer işleri geliştirmeye sevketmiştir. Müslümanların irşadıyla, İslâm'ın tesiriyle Afrika'nın her tarafına muhteşem şehirler kurulmuştur. Avrupalı seyyahlar, bunları ziyaret ederek hemşehrilerine anlattıkları zaman Avrupalı-lar bu ihtişama inanmak istememişlerdir."

İngiliz ictimâiyatçısı H.G. Wells şöyle der:
"Avrupalılar içinde Kur'an'ı tetkik edenler azdır. Bu cehâlet yüzünden O'na bâtıl isnadlar yapılmaktadır. Kur'an Allah'ın emirlerine uygun olarak Müslümanları en sıkı kardeşlik bağlarıyla bağlamış ve öyle bir kardeşlik vücûda getirmiştir ki, ırk, renk, dil farklarının üstüne çıkmıştır. Hıristiyanlar arasında kardeşlik bağları, İslâm kardeşliği ile kıyaslanacak gibi değildir. Müslümanlar, madencilik, hendese, astronomi, mimarlık, güzel sanatlar ve felsefeyi inkişaf ettirmişlerdir, onları buna sevk eden âmil, ancak Kur'an'ın insanları birleştirerek onları fazilet ve irfan servetini elde etmiye teşvik etmesinden ileri gelmektedir."

İngiliz bilgini Dr. İsac Taylor, 1865'te Times Gazetesi'nde şöyle yazmıştır: "Müslümanlık, medeniyetin parlak bir meş'alesi olan Kur'an'a müstenittir. Bu kitap insanları, bilmediklerini öğrenmeye teşvik eder. İleri atılıp yükselme, doğruluk ve onur sahibi olmanın, insanlar için gerekli olduğunu anlatır. Şüphesiz ki, İslâm'ın faydaları açıktır. O'nun başlıca özelliği, kültür ve medeniyetin esası, belki en büyük temel taşı olmasıdır."

Musevi bilgini Emanuel Dueş, "İslamiyet" başlığı altında yazdığı makale-sinde şöyle diyor:
"Arapları, Büyük İskender'in imparatorluğundan daha çok geniş memleketler fethine, Roma Devleti'nden daha büyük bir devleti, ancak bu devletin tesisi için geçen zamanın altıda biri kadar kısa bir zaman zarfında kurmaya sevk eden Mukaddes Kitap'tan bahsedeceğiz. Bu kitap Kur'an'dır, bu O kitaptır ki, O'nunla Müslümanlar Avrupa'ya hâkim olarak zaferle girmişlerdir. Fenikeliler Avrupa'ya tüccar, Yahudiler Avrupa'ya mülteci veya esir olarak girdikleri halde, Müslümanlar oraya hâkim olarak girdiler ve bu Müslümanlar, Kur'an'ın yardımıyla Avrupa'ya ilim meş'alesini taşımışlardır. Gerçekten Müslümanlar Avrupalılara ve şarklılara felsefe, tıp, astronomi ve edebiyat öğretmişlerdir. Yunan'ın ölü dimağına ve ölü irfanına hayat vermişler, bütün dünyayı cehalet karanlıkları sarmışken, onlar her tarafa nur saçmışlar, ışık tutmuşlardır. Ve böylelikle bu insanlar yeni ilimlerin temellerini atmışlardır."
İngiliz tarihçisi Edward Gibbon, "Roma İmparatorluğu'nun Çöküşü" adlı eserinde diyor ki:
"Ganj nehriyle Atlantik Okyanusu arasındaki memleketler, Kur'an'ı bir esas kanun gibi yasama hayatının ruhu olarak tanımıştı. Kur'an'ın nazarında satvetli bir hükümdar ile zavallı bir fakir arasında hukuk bakımından fark yoktur. Bu gibi esaslar üzerinde öyle bir teşri vücuda gelmiştir ki, dünyada bir benzeri yoktur. İlim ve hikmet kavramış bir dimağa malik olan bir müvahhid, Allah'ın birliğini tanıyan bir din adamı, İslam Dini'nin hükümlerini kabul etmekte hiç tereddüt etmez. Müslümanlık belki bugünkü fikrî inkişaflarımızın seviyesinden daha üstün ve yüksek bir dindir."

Fransız filozoflarından Alexi Luvazun şöyle demiştir:
"İnsanların hidayeti için Hazreti Muhammed (s.a.v.)'e vahyolunan Kur'an hikmetle dolu parlak bir kitaptır, Hz.Muhammed (s.a.v.)'in gerçek Peygamber olduğunda şek ve şüphe yoktur. Bundan başka Hz.Muhammed (s.a.v.), öyle yüksek bir ilahi peygamberdir ki, Allah'ın iradesine tevfikan Müslümanlık gibi dünya çapında bir dini getirmiş ve O'nun tesisinde Allah'ın inayetine nâil olmuştur. Neticede O'nun dinini kabul edenlerin sayısı 300 milyonu (o zaman) aşmış ve bu müslümanlar atlarının nallarıyla Roma İmparatorluğu'nu çiğnedikten sonra, mızraklarının ucuyla dalâleti kökünden kazımışlar daha sonra da Doğu ve Batı'nın en azametli devletleri bile onların karşısında titremişlerdir."
"Yeni ilimlerin keşfettikleri veya yeni ilimlerin yardımı ile hallolunan veyahut hallolunmaya uğraşılan meseleler arasında bir mesele yoktur ki, İslâm'ın esasları ile çatışmış olsun. Bizim hıris-tiyanların, hıristiyanlığı tabiat kanunları ile te'lif etmek için sarf ettikleri gayrete karşın, Kur'an-ı Kerim ve O'nun tâlimatı ile tabiat kanunları arasında tam bir ahenk ve uygunluk görülmektedir."

Fransız müsteşriki Sediyu, "Arabistan'ın Kısa Tarihi" adlı eserinde diyor ki:
"Kur'an her hürmete şayan olan bir kitaptır. Kur'an insanlara Allah haklarını tanıtmış, mahlû-kâtın Hâlık'tan ne beklediğini, kulların Hâlık ile münasebetini en açık, sarih şekilde öğretmiştir. Kur'an ahlâk ve felsefenin temellerini kapsar. Fazilet ve kötülük, hayır ve şer, eşyanın hakiki mahiyeti, hülasa herşey ve konu Kur'an'da ifadesini bulmuştur, Kur'an'ın âyetleri, zamanın ihtiyaçlarına ve devrin hadiselerine göre Hazreti Muhammed (s.a.v.)'e vahyolunmuştur. Bundan dolayıdır ki, Araplar toplu bir millet halinde birleşmişler aralarında düşmanlıktan başka bir şey olmayan kabileler, bu düşmanlığın şerrinden kurtularak, görülmedik bir şekilde birbirine bağlanmışlar, kaynaşmışlardır. Hikmet ve felsefenin esası olan kâideler, adâlet ve eşitlik öğreten nizamlar, başkalarına iyilik yapmayı, faziletli olmayı talim eden esaslar, bunların hepsi Kur'an'da vardır. Kur'an insanı iktisada, her şeyden itidale sevkeder. Dalâletten korur. Ahlak bozukluğu bataklıklarından çıkarır. Yüksek ve güzel ahlakın doruk noktasına eriştirir. İnsanın kusurlarını düzeltir, hatalarını ıslah eder."
"Müslümanlığa barbar diyenler: şuurdan yoksun kişilerdir, çünkü bunlar Kur'an'ın açık âyetlerine karşı gözlerini yumuyorlar ve Kur'an'ın asırlar boyunca kötülükleri, çirkin şeyleri nasıl söküp attığını, silip süpürdüğünü tetkik etmiyorlar."

İngiliz bilgini Manuel King, 1915'te Müslümanlık ve Kur'an hakkında şöyle demiştir:
"İslâm'ın semavi kitabı Kur'an'dır. Bu kitap Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği sü-resi esnasında telakki etmiş olduğu vahiylerin mecmuudur. Kur'an, Müslümanlığın inanca dair olan esaslardan başka bir çok ahlak kurallarını, günlük hayatla ilgili prensipleri de hâvidir. Bu cihetten Müslümanlar Hıristiyanlara üstündür. İslam, idare şekli bakımından cumhuriyet esaslarına dayanır. Bu din, bütün insanlara eşitlik tanır ve insanın ruhunu Allah'a pek yakından bağlar."
"İslam'ın toplumsal esaslarından bir kısmı kadınlara âittir. Kur'an'da kadınlar zikrolundukça, haklarında saygılı sözler kullanılır. Analara sevgi ve saygı, eşlere şefkat ve bağlılık Kur'an'da ısrarla tavsiye edilir."
"Müslümanların yüksek ahlâkı gerçekten takdire değer. Bu ahlâkı kuran ve yerleştiren İslam Dini'nin buyrukları ve öğretileridir. Allah'a teslim olup O'na dayanmayı öğreten Müslümanlığın mensupları: doğru dürüst, insaflı, sözünün eri, vefalı, vadine bağlı, şefkatli olmak gibi güzel sıfatlar almış kimselerdir. Başka türlü söyleyecek olursak, akıl ve mantık sözümüzü çürütüp atar.''

Alman devlet adamı Prens Bismark, Kur'an hakkında demiştir ki:
"Muhtelif devirlerde insanları idare etmek için Allah tarafından gönderildiği söylenen bütün indirilmiş ve semâvî kitapları tam ve etraflı surette tetkik ettimse de hiçbirinde bir hikmet ve isabet göremedim. Bu kanunlar, değil bir cemiyeti, bir hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin Müslümanların Kur'an'ı bu kayıttan âzâdedir. Ben, Kur'an'ı her cihetten tetkik ettim. Her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. Müslümanların düşmanları, bu kitabın Muhammed'in sözü olduğunu iddia ediyorlarsa da, en mükemmel ve hatta mütekâmil bir dimağdan böyle hârikanın doğacağını iddia etmek, hakikatlara göz yumup kin ve garaza âlet olmak mânâsını ifade eder ki, bu da ilim ve hikmetle bağdaşmaz."
"Ben şunu iddia ediyorum ki, Muhammed mümtaz bir kuvvettir. Kudret elinin böyle ikinci bir vücudu imkân sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır."
"Ben sana çağdaş olamadığımdan müteessirim, Ya Muhammed! Öğreticisi ve nâşiri olduğun bu Kitap, senin değildir. O, İlâhî'dir, O'nun ilâhî olduğunu inkar etmek, mevzu ilimlerin batıl olduklarını iddia etmek kadar gülünçtür. Bunun için insanlık senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra görmiyecektir. Ben sevgi dolu huzurunda derin bir hürmetle eğilirim.''

Doktor Stengass diyor ki:
"Kur'an'ı sâde edebi ve bediî kısmetlerle ölçmek yeterli değildir. O'nu yaptığı tesir ile ölçmek gerekir. Madem ki Kur'an, dinleyicilerin kafalarına ve kalplerine bu derece kudretli ve inandırıcı bir surette hitap ederek karmakarışıklık içinde ve birbirine düşman unsurlardan toplu bir heyet vücuda getirmiştir. Bu topluluğa o zamana kadar Arapların kafasına yerleşip hâkim olan fikirlere nisbetle, çok yüksek fikirler aşılamıştır. O halde O'nun belâgatı mükemmeldi. Çünkü O'nun sayesinde vahşi kabilelerden medeni bir millet meydana gelmiş, O tarihe yeni bir hız vererek akışını değiştirmiştir."

Müsteşriklerden Hirschfeld şöyle demiştir:
"Kur'an hâiz olduğu iknâ gücü, belâgat ve beyân tarzı itibarı ile mertebesine erişilmeyecek bir kitaptır. İslam âleminde, bütün ilim ve irfan şubelerinin hayrete şayan gelişmesi, dolayısıyla Kur'an sayesinde olmuştur."

Kur'an'ı İngilizceye tercüme eden Sale der ki:
"Kur'an muhakkak ki, Arap dilinin en kıymetli ölçüsüdür. Kur'an'ın üstün üslûbu umumiyetle güzel ve akıcıdır. Bilhassa Allah'ın azamet ve yüce şanını beyan eden âyetlerin üslubu son derece yüksek ve muhteşemdir."
Kahramanlar yazarı Cariyl, Hazreti Peygamber'i ve Kur'an'ı över, "Eşler arasına sevgi ve merhamet koydu"(111) meâlindeki âyete hayran kaldığını söyler ve "Kur'an baştan başa samimiyet dolu bir kitaptır." der. İngiliz edibi Bernard Shaw, insanlığın geçirmekte olduğu bunalımdan onu İslam'ın kurtaracağını söyler ve: Geleceğin dini Müslümanlık olacaktır, der.

Bodley, "Hazreti Muhammed" adlı eserinde Kur'an hakkında şöyle demektedir:
"Kur'an hayrete şayan bir kitaptır... Ayetler, insanın içine ürperti verecek bir ihtişam taşır. İnsanlık Kur'an'ın sûrelerine şiir deyip dememesi, tamamıyle bir kanaat meselesidir. Sûreler birer şiir değildir, fakat çok büyük bir heyecan taşırlar. Bu şiire mahsus hassaları taşıması, Kur'an'ı bir kanun, bir örf ve âdet, ahlâk, bir toplu ibadet kitabı ve tarihi hâdiselerin toplanmış olduğu bir kitap olmaktan menetmiyor. O'nun müslümanların üzerine şaşılacak derecede büyük bir tesir yapan mistik bir havası vardır. Neticede hepimiz Kur'an'ın ilahi kaynaklarını kayıtsız şartsız kabul etmek mecburiyetindeyiz.''
B.Smith'in "Muhammed'in Hayatı" adlı eserindeki bir cümlesiyle sözümüze son verelim:
"Kur'an Muhammed'in dâimî mu'cizesidir ve hakkaten Kur'an bir mu'cizedir."

_______
(110) M.H. Heykel Paşa, Hayat-ı Muhammed, s. 248, Kahire, 1938.
(111) Rum sûresi: 21.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com