Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

BU İŞİN BAŞ SORUMLUSU EBÛ DUÂD'DIR

Biz biliyoruz ki, Me'mun eskidenberi bu görüşteydi, halife olmazdan önce dahi Kur'an mahlûktur,diyordu. Bunu münakaşa eder, münazara meclislerinde bu dâvayı savunurdu. Fakat o zaman bunu gönül kırmadan, kalb incitmeden, akılları imtihana çekmeden, kimseye ezâ ve belâ vermeden yapıyordu. Hayatının sonunda neden bu kadar birdenbire değişti, bu adama ne oldu? Niçin bu ilmî mes'eleyi böyle belâlı ve işkenceli bir hâle soktu? Şüphe yok ki, bu işin teşvikçisi, bu mektupları yazan Ahmed b. Ebû Duâd'dır. Me'mun'un hastalığını, zayıf halini fırsat bilerek kendi içindekileri onun kaleminden ortaya dökmüş, mektupları, bu ateşli, zehirli dille yazmıştır. Mektupların öyle acı olmasına hırsla sarılmıştır.

Burada şaşırtıcı bir iki sual daha kaldı:
Me'mun bu yapacakları şeyleri kendisi Bağdad'da iken neden yapmadı. O zaman iş daha kolay olacaktı. Ulemanın hepsi orada, onun etrafında, o zaman onları imtihana çekip soru sormadı da, neden Bağdad'dan ayrıldıktan sonra mektup göndererek yazışma yoluna başvurdu? Hem de tam ölümüne yakın? Bu tam mânasıyla Ahmed b. Ebû Duâd'ın bir tuzağı ve kurnazlığı. Bu işde Me'mun'un adını kötüye kullandı, onu siper yaparak kendi zehirlerini döktü. Me'mun hasta olduğundan iradesine tam hâkim değildi, zayıf düşmüştü. Eski ihtiyatlı hareketleri, hazmi kalmamıştı. Eskiden sağlamken, sıhhati yerinde iken, uzun yıllar ulemâ ile münakaşa ve münazaralar yapardı, sertleşip işi ezaya, sopaya götürmezdi. Bağdad'da iken böyle bir hali görülmemiştir. Demek oluyor ki, bu fırtınalı işin en baş sorumlusu Ahmed b. Ebû Duâd olmuş oluyor. Me'mun'un kusuru varsa, o da, o vakit cumhurun kabul etmediği, benimsemediği Mutezile Mezhebi adamlarını yanına alıp, müşavir ve vezirlerini onlardan yapmasıdır. Sıhhati ve kuvveti yerinde iken, işi itidal halinde yürü-tüyordu, fakat sonra ipler elden kaçtı. Olan oldu, ulema kafilesi görülmedik bir sınama geçirdi.(97)
Üstadı fazla yormamak için şimdilik sözünü biraz keselim, başka satırlar okuyalım.
Sorguya çekip imtihan yapmanın dokuzuncu günü Me'mun'un dördüncü emri geldi. Onda şu keskin ve sert emirleri veriyordu: "Bişr Bini Velid'i çağır, eğer Kur'an mahlûktur demezse boynunu vur ve kellesini bana gönder!"
İbrahim bini Mehdi hakkında da aynı korkunç emri veriyordu. Bu ikisi eğer ''Kur'an mahlûktur!" derlerse hemen halka ilân et, herkese duyur!"
Ebül-Avam hakkında ise şöyle diyordu: "Dayağı görünce öyle güzel bir cevap verir ki, bülbül gibi öter! Şayet vermezse ensesinde kılıç oynayacak!"
Me'mun, işte böyle tehdidi bir emirle ulemaya meydan okudu. Menfî cevap verirlerse Bişr ile İbrahim'in boyunlarını vurmasını, diğerlerini ise kelepçeliyerek, zincire vurarak muhafaza altında Emiril-Mü'minin'in karargâhına göndermesini emir buyuruyordu. Kendisi huzuruna alıp birer birer sorguya çekecekti. Menfî cevap verirlerse kellelerini alacağını söylüyordu.
Me'mun'un acele postayla gönderdiği bu dehşetli emri alınca, Bağdat valisi İshak Bini İbrahim; kadı, muhaddis, fakih olmak üzere otuz kadar âlimi toplayarak onlara Me'mun'un bu titiz mektubunu okuyarak tekrar deneme yaptı. Ahmet Bini Hanbel, Muhammed Bini Nuh, Sicade ve Kavarirî'den başkası "Kur'an mahlûktur!" dediler. Sonraki sorgularda Sicade ve Kavarirî de döndü. Yalnız Ahmet Bini Hanbel ile Muhammed Bini Nuh ikisi kaldılar. Kur'an mahlûktur diyenlerin hepsi serbest bırakıldı. Onları saldılar. Ahmet ile Muhammed'i demir kelepçeler içinde Tarsus'a gönderdiler.
Vali bu ikisine zincir vurarak gönderdiğini yazarken, ancak diğerlerinin de kanaatları hilafına zor altında cevap verdiklerini söyliyerek te'vile kalkıştıklarını da ilâveyi unutmadı. Bunun üzerine Me'mun, beşinci bir emirle böyle te'vil yoluna sapanların da gönderilmesini istedi. Bunun üzerine yirmi bir kişilik bir ülema kafilesi zincir içinde, esirler sevkolunur gibi muhafaza altında yola çıkarıldı. Muhaddisleriyle, müftüleriyle, kadılariyle, fakihleriyle Bağdat üleması zincirle sorguya çekilmeye gidiyordu. Bağdat'tan kalkarak Tarsus'a gelen bu ülema kafilesi, fikir hürriyetinden hesap vermeye geliyordu. İşte hürriyet taraf-tarı saydığımız ve sandığımız Mu'tezile böyle zorla kendi akidesini kabul ettirmek istiyordu.
Kanaatlarından dolayı sorguya çekilip hesap vermeye giden bu kafile, Rakka'ya ulaştıkları zaman Me'mun'un ölüm haberi duyuldu (18 Recep 218). Rakka Valisi de onları geriye Bağdad'a çevirdi. Bağdat Valisi de çoğunu serbest bıraktı. Böylece biçarelerin imdadına Azrail yetişmiş oldu.

Bu kafilenin içinde bulunan ve Kur'an mahlûktur demeyenlerin ikincisi olan Muhammed Bini Nuh, Me'mun'un ölümü üzerine Bağdad'a dönerken yolda kelepçeler içinde ölmüştü. Ortada muhalefetin başında Ahmet Bini Hanbel kalmıştı. Hükümet onu serbest bırakmadı. Çünkü Me'mun ölürken Mu'tasım'a: "Kur'an hususunda kardeşinin yolunu tut!" diye vasiyet etmişti. Mu'tasım da etrafa sert emirler vermeye başladı. İş inada binmişti. Hükümet dediğini zorla kabul ettirmeye azmetmişti. Hattâ küçük çocuklara bile bunun öğretilmesini emrediyordu. Mu'tasım daha ileri giderek emirle, fermanla mezhep kuruyor, bıçağı hakkına dediğini yaptırıyordu. Dediğini demeyen ülemayı işkenceler altında kıvrandıra kıvrandıra öldürüyordu. İşte Mu'tezile hürriyeti!

_____

(97) M.E. Zehra, Ahmed İbni Hanbel Tercemesi, s. 57/76.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com