Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

57) Kanaat Tok Gözlülük Ve Orta Yolu Seçmek (Kanaat, Tok Gözlülük, Geçimde Orta Yolu Seçmek, İnfâk Etmek Ve Zorda Kal

57) Kanaat Tok Gözlülük Ve Orta Yolu Seçmek (Kanaat, Tok Gözlülük, Geçimde Orta Yolu Seçmek, İnfâk Etmek Ve Zorda Kalmadıkça Dilenmeyi Kötülemek)


Bu bölümdeki dört ayet ve on altı hadisten, her canlının rızkının Allah’a aid olduğunu, sadakanın kimlere verileceğini, cimrilik ve israfcılığın ikisinin de kötü olduğunu, orta yolu tutmak gerektiğini, insanlar ve cinlerin sadece kulluk ve ibadet için yaratıldıklarını, bu yüzden Allah’ın insan ve cinler topluluğundan hiçbir rızık istemeyip sadece kulluk istediğini, gerçek zenginliğin mal çokluğu ile olmayıp gönül zenginliğiyle olacağını, müslüman, geçimi yeterli kanaatkar kimsenin kurtulduğunu, dünya malını hırs göstermeksizin elde edene bereket verileceğini, göz dikerek hırs ile alınırsa bereketi olmayacağını, Rasulullah (s.a.v.)’in ve ashabının savaşlarda ne sıkıntılar çektiklerini, kanaatkar olmanın iyi olduğunu, istemekten sakınanları Allah’ın iffetli kıldığını, halka karşı tok gözlü davranmak isteyenleri de Allah’ın insanlara muhtaç olmaktan kurtardığını, dilenmemek gerektiğini, zorla alınan şeylerde bereket olmadığını, dilenciliğin ne kadar kötü olduğunu, veren elin alan elden üstün olduğunu, mal biriktirmek için dilenen kimsenin kor istemiş olduğunu, dilenmenin yüz karası olduğunu kişinin dilenmekle kendisini lekelediğini, ihtiyacını insanlara açanın ihtiyacının kapanmayacağını, ihtiyacını Allah’a açanın ise Allah’ın rızık vermesiyle ödüllendirileceğini, bir şey istememeye söz verilirse cennetin garanti edildiğini, dilenmenin kimlere helal olduğunu, miskin ve yoksul kime denir? Onları öğrenmiş olacağız. [1]



“Yer yüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hud: 11/6)

“Sadakalarınızı şu fakirlere verin ki, Allah yolunda savaş için bedenî ve fikrî çabalarıyla kapanıp kalmışlardır. Yer yüzünde rızık aramak için çıkıp dolaşamazlar. Onlar yüz suyu dökmediklerinden; durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları görünce yüzlerinden tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek, insanlardan istemezler. Onlara ne iyilik yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir.” (Bakara: 2/273)

“Ve onlar ki, harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar bu ikisi arasında dengeli bir yol tutarlar.” (Furkan: 25/67)

“Ve iyi bilin ki, ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ve ben onlardan ne rızık istiyorum, ne de beni doyurmalarını.” (Zariyat: 51/56-57)



523. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.”[2]



* Maddi beklentilerin esiri olmamak için gönül tokluğu gereklidir. Dünya elimizde olmalı ama kalbimize girmemelidir. Gönlü tok olmayan ne kadar zengin olursa olsun fakirdir. Mal kazanma hırsı insanı sınır tanımazlığa götürür. [3]



524. Abdullah İbni Amr radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur.”[4]



525. Hakîm İbni Hizâm radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den (mal) istedim, verdi. Bir daha istedim, yine verdi. Tekrar istedim, tekrar verdi. Sonra şöyle buyurdu:

– “Ey Hakîm! Gerçekten şu mal çekici ve tatlıdır. Kim onu hırs göstermeksizin alırsa, o malda kendisine bereket verilir. Kim de ona göz dikerek hırs ile alırsa, o malın bereketi olmaz. Böylesi kişi, yiyip yiyip de bir türlü doymayan obur gibidir. Üstteki (veren ) el, alttaki (alan) elden daha hayırlıdır.”

Hakîm diyor ki, bunun üzerine ben:

– Ey Allah’ın Resûlü! Seni hak din ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece senden başka kimseden bir şey kabul etmeyeceğim, dedim.

Gün geldi, Hz. Ebû Bekir, Hakîm’i kendisine ganimet malından hisse vermek için çağırdı. Fakat Hakîm, onu almaktan uzak durdu. Daha sonra Hz. Ömer, kendisini bir şeyler vermek için davet etti. Hakîm yine kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer:

– Ey müslümanlar! Sizi Hakîm’e şahit tutuyorum. Ben kendisine şu ganimetten Allah’ın ona ayırdığı hissesini veriyorum, fakat o almak istemiyor, dedi.

Netice itibariyle Hakîm, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra, ölünceye kadar kimseden bir şey kabul etmedi.[5]



* İstememek en büyük fazilettir. Başkalarının ellerindekine göz dikmek müslümana yakışmayan düşük bir tavırdır. [6]



526. Ebû Bürde’den, Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir savaşa çıkmıştık. Altı kişilik bir grup olarak biz nöbetleşe bir deveye biniyorduk. Ayaklarımız delindi. Benim de ayaklarım delinmiş ve tırnaklarım düşmüştü. Ayaklarımıza bez parçaları sarıyorduk. Ayaklarımıza böyle bez parçaları bağladığımız için o savaşa Zâtürrikâ’ ismi verildi.

Ebû Bürde diyor ki; “Ebû Mûsâ bunları söyledi sonra da yaptığından hoşlanmadı ve; “Bunları söylemekle hiç de iyi etmedim” diye pişmanlığını dile getirdi.

Ebû Bürde, Ebû Mûsâ’nın bu tavrını, “Herhalde o bunu, yaptığı bir yiğitliği ifşâ etmiş olduğu için hoş görmedi” diye yorumladı.[7]



* Ashap ne zor şartlar altında ve büyük fedakarlıklarla İslam’a hizmet etmişlerdir. Mal ve mülke karşı tok gözlü olmak gerektiği gibi şan ve şöhrete karşı da tenezzül etmemek gerekir. [8]



527. Amr İbni Tağlib radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ganimet malları – ya da esirler– getirilmişti. O bunları kimine verip kimine vermemek suretiyle dağıtmıştı. Mal vermediği kişilerin ileri geri söylendikleri kendisine ulaşınca, Allah’a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Allah’a yemin ederim ki, ben kimilerine veriyor, kimilerine vermiyorum. Aslında mal vermediğim kimseler, verdiklerimden bence daha sevgilidir. Ben bazı kimselerin kalbinde sabırsızlık ve tama’ gördüğüm için veririm. Bazı kimseleri de, Allah’ın kalblerinde yarattığı kanaat ve hayırla baş başa bırakırım. Amr İbni Tağlib de bunlardan biridir.”

Amr İbni Tağlib der ki, “Vallahi Hz. Peygamber’in hakkımda söylediği bu söz, benim için bütün dünyaya bedeldir.”[9]



* Kanaat en büyük zenginliktir. [10]



528. Hakîm İbni Hizâm radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üstteki el, alttaki elden daha hayırlıdır. Harcamaya, geçimini üstlendiklerinden başla! Sadakanın iyisi, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Dilenmekten sakınmak isteyenleri, Allah iffetli kılar. Halka karşı tok gözlü davranmak isteyenleri de Allah, insanlara muhtaç olmaktan kurtarır.”[11]



529. Ebû Abdurrahman Muâviye İbni Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dilenmekte ısrar etmeyiniz. Allah’a yemin ederim ki, sizden biri benden bir şey ister de, hoşuma gitmemesine rağmen, benden bir şey koparırsa, verdiğim malın bereketini görmez.”[12]



* Israrla dilenerek elde edilen malın kimseye hayrı olmaz. İstemeden verileni almak sakıncalı değildir. [13]



530. Ebû Abdurrahman Avf İbni Mâlik el–Eşca’î radıyallah anh şöyle dedi:

Biz dokuz, veya sekiz yahut yedi kişilik bir grub Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyorduk. Bize:

– “Allah’ın elçisine bîat etmez misiniz?” buyurdu. Oysa biz, yeni bîat etmiştik. Bu sebeple:

– Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat ettik ya! dedik. Sonra tekrar:

– “Allah’ın elçisine bîat etmeyecek misiniz?” buyurdu.

Bu defa bîat için ellerimizi uzatarak:

– Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat etmiştik. Şimdi ne üzerine bîat edeceğiz? dedik.

– “Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek – sesini alçaltarak bir cümle söyledi ve – kimseden bir şey istememek üzere bîat edeceksiniz!” buyurdu.

Avf İbni Mâlik diyor ki: Yemin ederim ki bu gruptan bazılarını görürdüm; kamçısı yere düşerdi de kimseden onu kendisine vermesini istemezdi.[14]



* Peygamberimiz ashabını istememeye alıştırmıştır. Gerçek müslüman kendi yağıyla kavrulup kimseden bir şey beklemeyen kimsedir. [15]



531. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İçinizden birilerinin, yüzünde bir parça et bile kalmamış olduğu halde Allah’ın huzuruna çıkacağı güne kadar dilencilik aranızda sürüp gidecektir.”[16]



* Dilenciliği sanat haline getirenlerin kıyamet gününde hiçbir itibarı olmayacaktır ve yüz karası olacaktır. İslam ve insan onuru dilenmeye manidir. [17]



532. Yine İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minber üzerinde iken sadaka vermekten, dilenmeyip iffetli yaşamaktan bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır. Üstteki el, veren; alttaki el ise, dilenip alan eldir.”[18]



* Fakir dilenmemeli, yardım yerine iş istemelidir. [19]



533. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mal biriktirmek için dilenen, gerçekte kor istiyor demektir. Artık ister az, ister çok dilensin.”[20]



* Mal biriktirmek için dilenmek ateş toplamak demektir. Peygamberimiz dilenciliği şiddetle yasaklamıştır. Müslüman izzet ve şerefini korumalıdır. [21]



534. Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dilenmek, yüz karasıdır. Kişi dilenmek suretiyle kendi yüzünü lekeler. Sadece devlet başkanından hakkını istemesi ya da zaruret sebebiyle dilenmek böyle değildir.”[22]



* Zaruret derecesindeki sıkıntıyı atlatmak için bir sefere mahsus istemek mahzurlu değildir. Dilencilik yüz karasıdır. [23]



535. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim ihtiyaç içine düşer de bunu insanlara açarsa, ihtiyacı kapanmaz. Kim de ihtiyacını Allah’a arzederse, Allah’ın, hemen veya ileride o kimseye rızık vermesi umulur.”[24]



* Bu hususta Nisa: 4/32, Yunus: 10/107, Talak: 65/2-3 ayetlerine bakınız. Allah’a tam güven beslemek lazımdır. Dua kulluğun gereği ve özüdür. Kişi her şeyi Allah’tan istemelidir. Bkz Fatiha: 1/5. [25]



536. Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi:

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Kim bana, halktan hiçbir şey dilenmeyeceğine dair söz verirse, ben de ona cenneti garanti ederim” buyurdu. Bunun üzerine

– Ben söz veriyorum, dedim.

Râvi diyor ki, Sevbân hiç kimseden hiçbir şey istemiyordu.[26]



* Halktan hiçbir şey istemeyen cennete girmeye hak kazanır. Sevban bu konuda örnek olan bir sahabidir. [27]



537. Ebû Bişr Kabîsa İbni’l–Muhârik radıyallahu anh şöyle dedi:

Yüklendiğim bir kefâlet borcu yüzünden Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e başvurdum. Bana;

– “Bekle biraz. Sadaka malı gelsin, ondan sana verilmesini emrederiz!” dedi. Sonra da şöyle buyurdu:

– “Ey Kabîsa! Dilenmek yalnızca üç kişi için helâldir:

Kefâlet üstlenen kişi ki, borcunu ödeyinceye kadar dilenmesi helâldir. Sonra dilenmekten vazgeçer.

Bütün mal varlığını yok eden büyük bir felâkete uğramış kişinin geçimini yoluna koyacak kadar –yahut ihtiyacını giderecek kadar– dilenmesi helâldir.

Hakkında, kendisini tanıyanlardan aklı başında üç kişinin “filan fakir düştü” diyecekleri kadar fakr u zarûrete uğramış kişinin geçimini temin edecek kadar dilenmesi helâldir. Ey Kabîsa! Bu hallerin dışında dilenmek haramdır, dilenen haram yemiş olur.”[28]



* Bu üç şık dışında istemek, dilenmek haramdır. Zenginler dilenen kimseleri o işten vazgeçirmek durumunda olmalılar. Yüksek meblağlar verip o kişinin dilenciliğine son vermelidirler. [29]



538. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Miskin, bir iki lokma veya bir iki hurma için kapı kapı dolaşan kimse değildir. Asıl miskin, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi bulunmadığı halde, durumu bilinmediği için kendisine sadaka verilemeyen ve kendisi de kalkıp insanlardan bir şey istemeyen kimsedir.”[30]



* Utandığı için iffetli davranıp kimseye el açmayan fakir, üstün sıfatlı insandır. Sadaka ve yardımları ehline vermeye çalışmak gerekir. [31]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 183.

[2] Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 130. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 40; İbni Mâce, Zühd 9.

[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 183.

[4] Müslim, Zekât 125. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 35.

[5] Buhârî, Vasâyâ 9, Cihâd 27, Zekât 47, 50, Humus 19, Rikak 7, 11; Müslim, Zekât 96. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 26, Zühd 41; Nesâî, Zekât 50, 80, 93; İbni Mâce, Fiten 19.

[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 184.

[7] Buhârî, Meğazî 31; Müslim, Cihâd 149.

[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 184.

[9] Buhârî, Cum’a 29, Humus 19, Tevhîd 49.

[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 184.

[11] Buhârî, Zekât 18, Vasâyâ 9, Nafakât 2; Müslim, Zekât 95. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 39; Nesâî, Zekât 53, 60.

298’de geçmiş, açıklama orada verilmişti.

[12] Müslim, Zekât 99.

[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 185.

[14] Müslim, Zekât 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 27; Nesâî, Salât 5; Bîat 18; İbni Mâce, Cihâd 41.

[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 185.

[16] Buhârî, Zekât 52; Müslim, Zekât 103, 104.

[17] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 185.

[18] Buhârî, Zekât 18, 50; Müslim, Zekât 94, 95, 96, 97, 106. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 28. Tirmizî, Zühd 32, Kıyâmet 39; Nesâî, Zekât 50, 52, 53, 93.

[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 185.

[20] Müslim, Zekât 105. Ayrıca bk. İbn Mâce, Zekât 25.

[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 186.

[22] Tirmizî, Zekât 38. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 93.

[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 186.

[24] Ebû Dâvûd, Zekât 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 18.

[25] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 186.

[26] Ebu Davud, Zekat 27.

[27] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 186.

[28] Müslim, Zekât 109. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 26; Tirmizî, zekât 23; Nesâî, Zekât 80.

[29] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 186.

[30] Buhârî, Zekât 25; Tefsîru sûre (2) 18; Müslim, Zekât 101, 102. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 24; Nesâî, Zekât 76.

266’da geçmişti.

[31] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 187.


Eserin yazarı: İmam Nevevi Eser: Riyazü-s Salihîn

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Riyazü-s Salihîn

MollaCami.Com