Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

10) Hayırlı İşlere Koşmak Ve İyilik Yapmak




Bu bölümdeki iki ayet ve sekiz hadîs-i şerîften hayır işlerinde adeta yarışmamız gerektiğini, cenneti elde edebilmek için bu dünyada hayırlı işlere devam etmek gerektiğini, faydalı işler yapmakta acele etmek gerektiğini, zekat ve infak gibi şeyleri fazla bekletmeyip hemen dağıtmak gerektiğini, cennete kısa yoldan girebilmenin yollarını aramak gerektiğini, can boğaza gelmeden önce yapılacak hayır ve sadakaların faziletli olduğunu, zamanın bela ve sıkıntılarına karşı sabretmek gerektiğini, her gelen günün geçmişten daha kötü olacağını, değişik engeller gelip çatmadan hayırlı amellerde acele etmek gerektiğini, insanlara yapılacak en büyük iyiliğin onların İslâm’la hayat bulmalarını sağlamak olduğunu öğreneceğiz. [1]



“Her toplumun yöneldiği bir yönü ve yöntemi vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti! Siz de hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi kendi katında toplayacaktır. Çünkü Allah’ın herşeye gücü yeter.” (Bakara: 2/148)

“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan, yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışanlar için hazırlanmış cennete ulaşmakta birbirinizle yarışın.” (Âl-i İmrân: 3/133)

Bu konuda benzeri ayetler için bakınız: (Ali İmran: 3/114, Enbiya: 21/90, Mü’minun: 23/61, Hadid: 57/21, Maide: 5/48, Fatır: 35/32, Tevbe: 9/100, Vakıa: 56/10).



88. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”[2]



* Hayırlı işlere ve sevap kazandıracak amelleri gecikmeksizin ağırlık verip yapmak gerekir. Çünkü gelecek günlerin ne getireceği belli olmaz. Bu hadîs-i şerîf kalpler, kafalar, evlerimiz ve işyerlerimizde esen küfür, şirk ve irtidad rüzgarlarını anlatıyor adeta. Bu günün müslümanı müslümanla kavga edip birbirlerine mal ve canlarının helal olabileceğini sanıyorlar. Zalim idarecilerin yaptıkları gayri meşru tüm işleri helal ve doğru sayıyorlar. Hatta bazı kurum ve şahıslar bu zulmün meşru olduğuna fetva verebiliyor. Dinimizin haram saydığı içki, kumar, zina, faiz bilhassa teşvik edilip resmen yapılır hale geliyor. Bunların olması gerektiğini söyleyen ağızlar namaz kılıp, oruç tutsalar da hayli çoğalıyor. İlk önce müslüman olmak mecburiyetindeyiz. Hastalık, ölüm, ihtiyarlık ve büyük belalar gelmezden önce hayırlı işler yapmaya acele etmeliyiz, değilse bu bela ve afetlerden biri bizi kuşatır biz de böylelikle dinden döner, küfür şirk ve nifak içerisinde son nefesimizi vermiş oluruz Allah Korusun! [3]



89. Ebû Sirve’a (veya Serve’a) Ukbe İbni Hâris radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir keresinde Medine’de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Resûlullah selâm verip namazı bitirdi ve sür’atle yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu telaşından endişe ettiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kısa sürede döndü, kendisinin bu acele davranışından dolayı meraklanmış olduklarını gördü ve şöyle buyurdu:

“Odamızda birazcık altın –veya gümüş– olduğunu hatırladım da beni hayırda acele etmekten alıkoymasını istemedim ve derhal dağıtılmasını emrettim.”[4]

v Buhârî’nin bir başka rivayetinde bu ifade şu şekildedir:

“Odada, sadaka (olarak dağıtılacak) bir miktar altın –veya gümüş– bırakmıştım. Onun gece evde kalmasını uygun görmedim.”[5]



90. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

Uhud Savaşı’nda bir adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e:

– Eğer öldürülürsem, nerede olurum? diye sordu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemde:

– “Cennet’te” cevabını verdi.

Bunun üzerine adam, (yemekte olduğu) elindeki hurmaları fırlatıp attı; harbe daldı ve şehid düşünceye kadar savaştı.[6]



91. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve şöyle dedi:

– Ey Allah’ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

– “Güçlü–kuvvetliyken, sıhhatın yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.”[7]



* İnfakın ne zaman ve nasıl yapılması gerektiği hakkında şu ayetlere bakınız: Bakara: 2/195, 254, 262; Furkân: 25/67; Sebe’: 34/39; Fâtır: 35/29; Hadîd: 57/7; Münafıkûn: 63/10. [8]



92. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud Savaşı’nda eline bir kılıç alıp:

– “Bunu benden kim almak ister?” diye sordu.

Mücahidlerin her biri ellerini uzatıp:

– “Ben, ben” diye cevap verdiler.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu defa:

– “Hakkını vermek şartıyla onu kim alır?” buyurdu.

Bunun üzerine hemen herkes duraladı; fakat Ebû Dücâne radıyallahu anh:

– Hakkını vermek şartıyla ben alıyorum! dedi, aldı ve onunla müşriklerin kellelerini ikiye ayırdı.[9]



93. Zübeyr İbni Adî şöyle dedi:

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’e gittik ve Haccâc’ın zulmünden şikâyet ettik. Enes şöyle dedi:

– “Rabbinize kavuşana kadar sabredin; zira her gelen gün, geçmiş günden daha kötü olacaktır. Ben bunu Peygamberimiz’den duydum.”[10]



94. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yedi (engelleyici) şey(gelme)den önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma–sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?”[11]



95. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber Savaşı’nda şöyle buyurdu:

“Bu sancağı, Allah’ı ve Resûlünü seven, Allah’ın fethi kendisine nasip edeceği bir yiğide vereceğim.”

Ömer radıyallahu anh demiştir ki, “Emirliği o günkü kadar hiçbir zaman arzu etmedim. Beni çağırır ümidiyle Resûlullah’a kendimi göstermeye çalıştım durdum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ali İbni Ebû Tâlib’i çağırdı, sancağı ona teslim etti ve şöyle buyurdu:

– “Yürü, Allah fethi müyesser kılıncaya kadar sağa–sola bakınma!”

Ali derhal hareket etti, sonra durdu ve arkasına dönmeden (gözlerini hedeften ayırmadan) seslendi:

– Ey Allah’ın elçisi, onlarla ne (yapmaları) için savaşayım?

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– “Onlarla, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet getirmelerine kadar savaş. Bunu yaptıkları an, –dinin yasaklarını çiğnemedikçe– kanlarını ve mallarını senden korumuş olurlar. Asıl hesapları(nı görmek ise) Allah’a aittir.”[12]



* Bu hadîs-i şerîfte Allah Rasûlünden aldığı bir emri yerine getirmek için hiç zaman kaybetmeden yoluna devam eden, hatta soracağı sorusu bile olsa vakit geçirmeksizin geri dönmeden sorup o hayırlı işe koşan ashabından Hz. Ali’nin durumu gözler önüne serilmektedir. Şimdi bu asırda olduğu gibi söylenen ve yapılması gerekenleri bilmelerine rağmen insanlar önce o işin bir başkası tarafından yapılmasını bekledikleri gibi bir tavır ve hareket Peygamber döneminde hiç görülmemiştir. Verilen emir ve hüküm ne ise vakit geçirmeksizin anında yapılma yoluna gidilmiştir. Hz. Ali’nin bu davranışı ve içkinin haram kılınışıyla alakalı haberi duyan ashabın kadehlerdekini içmeden dökmeleri ve küpleri de boşaltmaları gibi. [13]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 40

[2] Müslim, Îmân 186. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbni Mâce, İkâme 78.

[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 41.

[4] Buhârî, Ezân 158, el–Amel fi’s–salât 18; Nesâî, Sehv 104.

[5] Buhârî, Zekât 20.

[6] Buhârî, Meğâzî 17; Müslim, İmâre 143. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 31.

[7] Buhârî, Zekât 11, Vasâyâ 17; Müslim, Zekât 92.

[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 42.

[9] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 128.

[10] Buhârî, Fiten 6.

[11] Tirmizî, Zühd 3.

Bu hadis ileride 578 numarada tekrar gelecek olup, açıklama orada verilecektir.

[12] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 33. Ayrıca bk. Buharî, Fezâilü’l–ashâb 9.

Bu hadis ileride 177 numarada tekrar gelecektir.

[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 42.


Eserin yazarı: İmam Nevevi Eser: Riyazü-s Salihîn

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Riyazü-s Salihîn

MollaCami.Com