Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
3) Sabır (Sabrın Fazileti)
Bu bölümdeki beş ayet-i kerîme ve yirmidokuz hadîs-i şerîften; temizliğin imanın yarısı olduğunu, elhamdülillah diyerek yaşanan hayatın sevabının mizanı dolduracağını, namazın müslümanın hayatında nur olduğunu, Kur’ân-ı Kerîm’in mü’minlerin leh veya aleyhlerinde delil olacağını, herkesin sabahleyin evinden çıkarken kendisini sattığını ya ateşten kurtulup ya da helak olacağını, istemekten çekinip iffetli davrananlarının iffetinin artırılacağını, tok gözlü olmak isteyenlerin başkalarına muhtaç olmaktan kurtarılacağını, sabretmeye gayret edene sabır verileceğini, sabırdan büyük bir nimet olmadığını, mü’minin her durumunun imrenmeye değer olduğunu, sevinirse şükretmek suretiyle bela gelirse sabretmek suretiyle hakkında herşeyin hayırlı olduğunu, Rasûlullah (sav)’in vefatı esnasında kızı Fatıma (r.ah) ile yaptıkları konuşmaları, yine kızı Zeynep (r.ah) oğlu ölmek üzereyken Peygamber (sav)’i çağırmalarını ve aralarında geçen konuşmalarını, geçmiş ümmetler arasında bir padişah ve onun ihtiyarlayan bir sihirbazının uzunca hikayesini yani (Burûc: 85/4-11.) Ayetlerin muhtevasını, felaketle ilk karşılaşınca sabretmenin gerekli olduğunu, kişinin sevdiği dostu elinden alınınca sabrederse mükafatının cennet olacağını, tedavisi zor hastalıklara yakalananların mükafatını Allah’tan bekleyerek sabretmeleri karşılığında şehid sevabı kazanacaklarını, gözleri kör edilerek imtihan edilen kimseye sabrettiği takdirde gözlerine karşılık cennet verileceğini, hastalıklara sabredilirse mükafatının cennet olacağını, tüm peygamberlerin ümmetlerine hayırlı duada bulunduklarını, her türlü sıkıntı ve hastalıkların günahların bağışlanmasına vesile olacağını ve ağacın yapraklarının döküldüğü gibi günahların döküleceğini, Allah’ın hayrını dilediği kimseyi sıkıntıya sokacağını, başına musibet geldi diye ölümü istememenin gerekliliğini, sabırsızlanmanın iyi olmadığını, peygamberlerin büyük sıkıntılara katlandıklarını ve mükafatlarının da büyük olduğunu, mükafatın büyüklüğünün belanın şiddetine göre olduğunu, Ümmü Süleym denilen sahabiyyenin çocuğu ölmesine rağmen nasıl sabırlı davrandığını, gerçek pehlivanın öfkesini yenen kimse olduğunu, kızgınlık hali geçmesi için söylenmesi gereken sözün ne olduğunu, öfkesini yenen kimseye kıyamette istediği huriyi seçmesinin serbest olacağını, öfkelenmemenin gerekliliğini, mü’mine imtihan için belalar verildiğini, affetmek ve iyiliği emretmenin gerekliliğini, müslümanın gerekenleri yapıp hakkını Allah’tan bekleyeceğini, savaşın istenmeyeceğini, savaş çıkarsa da savaşa katılıp sabredilmesi gerektiğini öğreneceğiz. [1]
“Ey iman edenler! Zorluklara ve sıkıntılara sabırla katlanın ve birbirinizle bu sabırda yarışın, cihad için hazırlıklı ve uyanık bulunun ve yolunuzu Allah ve kitabıyla bulun ki, mutluluğa erebilesiniz.” (Âl i İmrân: 3/200)
“Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle, korku ve açlıkla, mal, can ve ürünlerin eksiltilmesiyle sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredip sebat ve dayanıklılık gösterenlere iyi haberler müjdele.” (Bakara: 2/155)
“Her türlü güçlüklere göğüs gerenlere mükafatları tartılmaksızın, ölçülmeksizin, hesapsızca bol bol verilir.” (Zümer: 39/10)
“Kim eziyetlere sabreder, yapılan kötülüklere de, intikam almayıp affetme yolunu tutarsa, şüphesiz bu hareketi yapılmaya değer işlerdendir.” (Şûrâ: 42/43)
“Ey iman edenler! Sarsılmaz bir sabır ve namaza sarılarak Allah’tan yardım isteyin. Allah her türlü zorluğa karşı sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 2/153)
“Ve hepinizi mutlaka sınayacağız ki, bizim yolumuzda üstün gayret gösterenleri ve sıkıntılara göğüs gerenleri diğerlerinden ayırabilelim. Çünkü biz iman ve cihadla alakalı bütün iddialarınızın doğruluğunu deneyeceğiz.” (Muhammed: 47/31)
26. Ebû Mâlik Hâris İbni Âsım el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah duası mizânı, sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu âzâd kimi de helâk eder.”[2]
* Bu hadîs-i şerîf çok kapsamlı konulara işaret etmektedir. Şöyle ki: Kişinin maddî temizliğe riayet etmesi, dininin direği olan namazının ve diğer ibadetlerinin temelini teşkil eder. Manevî temizlik diyebileceğimiz temizlik ise; kişinin küfür, şirk ve münafıklık gibi tevhid inancı dışındaki inanç kirlerinden temizlenmesidir. Bu da imanın yarısı veya tamamlayıcısı anlamına gelmiş oluyor.
Sonucunda Elhamdülillah diyebilecek bir hayat yaşamak kıyamette terazinin sevap gözünü doldurur. Müslüman yaptığı her bir işin sonucunda Elhamdülillah diyebiliyorsa, yaptığı tüm işler kulluk gereğidir ve ona sevap kazandırır. Sonucunda Elhamdülillah denemeyen işler ise müslümanın günahını artırır.
Sübhanallah ve Elhamdülillah sözlerinden birincisi Allah’ın tek ilah oluşunun kainatta bu sözle vasfedilecek kimsenin olmayışının simgesi olması hasebiyle kendisini yaratan Allah’ı böylece tanıyan müslümanın her işinin sonunda da Elhamdülillah diyebilecek bir hayat sergilemesiyle her taraf müslümanın emrine geçer. Bu kelimelerle yer ve gök arası müslümanların emrine ve idaresine geçecektir.
Namaz kişiyi her türlü kötülüklerden alıkoyan ışığını imandan alan ve doğruya yönelten bir nurdur. Bu nur dünyada müslümanların yüzlerinden farkedilir. (Feth: 48/29) Ahirette de yine önlerinde ve sağlarında onları aydınlatacaktır. (Hadîd: 57/12)
Sadaka kişinin özverili oluşuna, cömertliğine ve imanının en üstün durumda olduğuna delildir. Çünkü zekat, sadaka, hayır ve hasenât gibi şeyler kişinin imanının alametidir.
Sabır mü’min için kaynağı kendi içinde olan bir enerjidir. Kişi her türlü sıkıntı ve güçlüklere göğüs germekle huzura erişir ve böylece de sabır onun önünde bir ışıktır ve her türlü karanlıklardan müslümanı aydınlığa çıkarır.
Kur’ân kıyamette kişinin kendisini okuyup okumadığına, kendisine uyup uymadığına ve yolunda gidip gitmediğine göre lehinde veya aleyhinde şahitlik yapacaktır.
Her yeni gün insanlar için bir pazardır. Bu pazarda dünya ve ahireti alınıp satılmaktadır. Kişi Allah ve Rasûlüne uyarsa kazançlı çıkar hem dünyası hem de ahireti huzurlu olur. Allah ve Rasûlüne uymaz da şeytan ve dostlarına, arzu ve heveslerine uyarsa bu dünya pazarındaki alışverişinden dolayı zararlı çıkar ve cehennemlik olur hem dünyası hem de ahireti perişan olur. [3]
27. Ebû Saîd Sa’d İbni Mâlik İbni Sinân el–Hudrî radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre, Medineli müslümanlardan bir kısmı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitab etti:
“Yanımda bir şeyler olsaydı, onları sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tok gözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lutufta bulunulmamıştır.”[4]
* Mü’min için en sağlam siper sabırdır. Sabrı sayesinde mü’min fakir de olsa zengin de olsa rahat ve huzurludur. Sabretmeyi bilmeyen ve istemekten vazgeçmeyenler zengin de olsalar fakir de olsalar doyuma ulaşamazlar, asla doymazlar. Kişi zamanın her türlü bela ve sıkıntılarına karşı kendisini sabırla frenleyip hem dünya hem de ahiret kazançlarını elde edebilir. [5]
28. Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.”[6]
29. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hastalığı ağırlaşınca sıkıntıları çoğaldı. Durumu gören Fâtıma radıyallahu anhâ:
– Vah babacığım, ne büyük sıkıntın var! dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “(Kızım), bugünden sonra babanın sıkıntısı olmayacak” buyurdu.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince, bu defa Fâtıma radıyallahu anhâ:
– Allah’ın çağrısına icâbet eden babacığım vah, mekânı Firdevs cenneti olan babacığım vah, kara haberini ancak dostu Cebrail’le paylaşacağımız babacığım vah, diye ağladı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in defninden sonra da Hz. Fâtıma duygu ve üzüntülerini şöyle dile getirdi:
– Resûlullah’ın üzerine (çarçabuk) toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl râzı oldu?[7]
* Bu hadîs-i şerîften de alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.)’in ölüm acılarına nasıl sabrettiğini, kızı Fâtıma (r.anha)’nın da babasının vefatına nasıl sabrettiğini görmekteyiz. Her ikisi de insan gücü üzerinde bir dayanıklılıkla nasıl sabrettiler ve bize örnek oldular. [8]
30. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in azadlısı, dostu ve dostunun oğlu olan Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre o şöyle dedi:
Kızı (Zeynep), Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– Oğlum ölmek üzeredir, lutfen bize kadar geliniz, diye haber gönderdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin”, buyurarak kızına selâm gönderdi.
Bunun üzerine Kızı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e;
– Ne olur, mutlaka gelsin, diye tekrar haber yolladı.
Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde, Muâz İbni Cebel, Übeyy İbni Kâ’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.
Durumu gören Sa’d İbni Ubâde:
– Ey Allah’ın Resûlü, bu ne haldir? dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur” buyurdu.
Hadisin bir başka rivâyetinde Hz. Peygamber, “Bu, dilediği kullarının kalbine Allah’ın koyduğu bir rahmettir. Zaten Allah ancak, merhametli kullarına rahmet eder” buyurmuştur.[9]
31. Suheyb (–i Rûmî) radıyallâhü anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de onun sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha:
– “Ben yaşlandım, bana genç birini göndersen de ona sihirbazlığı öğretsem” dedi.
Padişah da ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahip bulunmaktaydı. Genç ona uğradı, yanında oturdu ve konuşmalarını dinledi, beğendi. Sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz ona “niçin geç kaldın?” diye kızar ve döğerdi. Delikanlı bu durumu rahibe şikâyet etti. O da şöyle dedi:
– Sihirbazdan korktuğunda, “evdekiler alıkoydular”de; âilenden çekindiğinde de “sihirbaz alıkoydu” de.
Genç, durumu böylece idare edip giderken, bir gün yolda insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kendi kendine “Sihirbazın mı yoksa râhibin mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğreneceğim” diyerek bir taş aldı ve “Ey Allahım, rahibin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki insanlar yollarına devam etsinler” dedi ve taşı hayvana doğru fırlatıp onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı râhibe gelip olayı anlattı. Râhip ona:
– Delikanlı! Şimdi artık sen benden daha üstünsün. Zira, sen bu gördüğüm mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyorum ki, sen yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey olursa, sakın benim bulunduğum yeri kimseye gösterme! dedi.
Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulmuş olanları kurtarır ve diğer hastalıkları da tedâvî ederdi. Padişahın o sıralarda kör olmuş bir yakını bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti ve:
– Eğer beni tedâvî edersen, bütün bunlar senin olacak dedi.
Delikanlı:
– Ben kendiliğimden kimseye şifâ veremem. Şifayı ancak Allah Teâlâ verir. Eğer sen Yüce Allah’a inanırsan, ben ona dua ederim, o da (dilerse) sana şifa verir, dedi.
Adam iman etti. Allah Teâlâ da ona şifa verdi. Adam eskiden olduğu gibi padişahın yanına gelip meclisteki yerini aldı.
Padişah:
– Senin gözünü kim iyi etti? diye sordu. O da:
– Rabbim, dedi.
Bu defa Padişah:
– Senin benden başka rabbin mi var? diye gürledi.
Adam:
– Benim de senin de rabbin Allah Teâlâ’dır, dedi.
Bunun üzerine sinirlenen padişah adamı tutuklattı ve gencin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Sonuçta adam gencin yerini söyledi. Delikanlı getirildi. Padişah ona:
– Delikanlı, demek senin sihirbazlığın körleri ve alacaları iyi edecek dereceye ulaşmış. Duydum ki sen epeyce işler yapıyormuşsun, öyle mi? diye sordu.
Delikanlı:
– Hayır, ben kimseye şifa veremem. Şifa veren Allah Teâlâ’dır dedi.
Padişah delikanlıyı tutuklattı ve rahibin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Neticede râhip getirildi ve kendisine “dininden dön!” denildi. Râhip bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip başının tam ortasından rahibi ikiye biçtirdi. Rahibin parçalarının her biri bir yana düştü. Sonra Padişahın adamı getirildi ona da “dininden dön!” denildi. Ancak o da kabul etmedi. Padişah onu da parçalarının her biri bir tarafa düşünceye kadar testere ile başının ortasından ikiye biçtirdi. Daha sonra delikanlı getirildi ve “dininden dön (yoksa öleceksin)” diye tehdid edildi, fakat delikanlı direndi. Padişah delikanlıyı adamlarından bir gruba teslim etti ve onlara şu tâlimatı verdi:
– Bunu şu dağın tepesine çıkarın, dininden dönerse ne âlâ, değilse, aşağıya yuvarlayın gitsin.
Delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar.
Delikanlı:
“Allahım, beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve onlar aşağı yuvarlandılar. Delikanlı sapasağlam yürüyerek padişahın yanına döndü. Padişah ona:
– Yanındakiler ne oldu? dedi.
Delikanlı da :
– Allah beni onların elinden kurtardı, dedi.
Bunun üzerine padişah, delikanlıyı adamlarından bir başka gruba teslim etti ve:
– Bunu Kurkur denilen bir gemiye bindirip denizin ortasına götürün. Dininden dönerse ne âlâ, değilse, denize atın gitsin, dedi.
Delikanlıyı alıp götürdüler. O:
“Allah’ım, beni bunların elinden dilediğin şekilde kurtar!” diye dua etti.
Gemi içindekilerle beraber ala–bora oldu, hepsi boğuldu. Delikanlı sağ–sâlim padişahın yanına döndü.
Padişah onu görünce:
– Yanındakiler ne oldu? diye sordu.
Delikanlı da:
– Allah beni onların elinden kurtardı, dedi ve ilâve etti:
– Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin.
Padişah:
– Neymiş onlar? dedi.
Delikanlı :
– Halkı geniş bir meydanda topla. Beni de bir hurma kütüğüne bağla. Okdanlığımdan bir ok al, yayın tam ortasına koy. Sonra da “Delikanlının rabbinin adıyla de ve at. İşte ancak bunu yaparsan beni öldürebilirsin” dedi.
Padişah halkı geniş bir meydanda topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra delikanlının sadağından bir ok aldı, yayına yerleştirdi. “Delikanlının rabbi olan Allah adıyla” deyip oku fırlattı. Ok, delikanlının şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağına koydu ve oracıkta öldü.
Bunun üzerine halk:
– Biz, delikanlının rabbine iman ettik, dediler.
Daha sonra durumu padişaha ileterek:
– Gördün mü çekindiğin şey nihâyet başına geldi; halk iman etti, dediler.
Bunun üzerine padişah, sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti. Hendekler ateşle doldurulmuştu.
Padişah:
– Bu yeni dinden dönmeyen herkesi, zorla ateşe atın, (yahut “onları ateşe girmeye zorlayın”) dedi.
Emri yerine getirdiler. En sonunda kucağında çocuğu ile bir kadın geldi, bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, sendeledi. Çocuk:
– “Anneciğim, sık dişini, sabret, çünkü sen hak din üzeresin!” de(mek suretiyle annesini cesaretlendir)di.[10]
* Bu hadîs-i şerîfi daha iyi anlayabilmek için kitabımızın 85. Sûresi olan Bürûc sûresi birkaç tefsirden mutlaka okunmalıdır. [11]
32. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, (çocuğunun) mezarı başında (bağıra–çağıra) ağlayan bir kadının yanından geçti.
Ona:
– “Allah’dan kork ve sabret!” buyurdu.
Kadın:
– Çek git başımdan; zira benim başıma gelen felâket, senin başına gelmemiştir, dedi.
Kadın Hz. Peygamber’i tanıyamamıştı. Kendisine, onun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısına koştu, orada kapıcılar yoktu. (Özür beyân etmek üzere Hz. Peygamber’e):
– Sizi tanıyamadım, dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Sabır dediğin, felâketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır” buyurdu.[12]
* Bu hadisten de Peygamberimiz (s.a.v.)’in burada yaptığı ve bize de pekçok hadislerde tavsiye ettiği üzere iyiliği emir ve kötülükten sakındırma işi her zaman ve zeminde yapılmalıdır. Yapılan nasihat esnasında gösterilecek tepkilere hazır olmalı ve onlara göğüs germeli, kırıcı davranışlara döndürmemelidir.
İyi bir davetçi ve eğitimci yaptığı hizmetlerden dolayı şahsına yapılan hakaretlere bile soğukkanlı davranıp aldırmamalı ve gündeme bile getirmemelidir. [13]
33. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurdu demiştir.
“Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, (sabredip) ecrini Allah’tan bekleyen mü’min kulumun katımdaki karşılığı cennettir.”[14]
* Bu kudsî hadisten de gerçekten kişinin dünyada sıkıntılara sabretmesi karşılığında derecelerin en büyüğü olan cennete kavuşacağını öğrenmekteyiz. [15]
34. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, kendisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâun hastalığını sormuş, o da şöyle buyurmuştur:
“Tâun hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.”[16]
* Tâûn yani veba hastalığı hem bulaşıcı hem de çabucak ölüme götüren bir hastalık olup buna yakalanan kimse gerekli çarelere başvurduktan sonra başkalarına bulaştırmamak ve mükafatını da sadece Allah’tan bekleyerek sabredip bulunduğu yerde oturursa, hem karantina dediğimiz şeyi gerçekleştirmiş hem de sabrından dolayı şehid sevabı almaya hak kazanmıştır. Çünkü müslümanın namazdan başka bir silahı da sabırdır. (Bakara: 2/45) ayetinde olduğu gibi. [17]
35. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm.”[18]
* Bu kudsî hadiste de kaybedilen nimetler ve onların yokluğuna sabretmekle cennetin kazanılabileceği bildirilmektedir. Çaresizlikten dolayı hadiselere katlanmak sabır sayılmaz, müslümanca yaşantıya devam etmekle birlikte başına gelen herşeye sabreden mü’min Allah tarafından çok üstün ve değerli nimetlere kavuşturulacaktır. [19]
36. Atâ İbni Ebî Rebâh’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ bana:
– Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:
– Evet, göster, dedim.
İbn Abbâs şöyle dedi:
– Şu (iri yarı) siyah kadın var ya! İşte bu kadın (birgün) Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:
– Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz, dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
–”Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim” buyurdu.
Bunun üzerine kadın:
– Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de ona dua etti.[20]
* Bu hadiste de cennetle sağlıklı bir hayat arasında tercih yapan imanlı bir hanımın durumu sergilenmektedir. [21]
37. Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, gönderildiği kavim tarafından dövülüp yüzü kanatılan, bir taraftan yüzündeki kanı silen bir taraftan da “Ey Allahım, halkımı bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar” diyen bir peygamberi anlatması hâlâ gözlerimin önündedir.[22]
* Sabrın peygamberlerin hayatındaki yerini gösteren bu hadis peygamberlerin tavsiye ettikleri şeyi önce kendilerinin yaşadıklarını bize göstermektedir. Davetçi ve lider durumunda olanların ümmetten herhangi bir farklarının olmadığını da bu hadisten anlıyoruz. Uhud ve benzeri savaşlarda geri hizmetlere kaçmayıp bizzat savaşta ön saflarda yer alan Peygamber (s.a.v.)’in durumu da bunun canlı bir örneğidir. [23]
38. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.”[24]
39. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzûruna vardım. Kendisi sıtmaya yakalanmıştı.
– Ey Allah’ın Resûlü! Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz, dedim.
– “Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ızdırab çekmekteyim” buyurdu.
– (Herhalde) bu iki kat sevap kazanmanız içindir, dedim.
– “Evet, öyledir. Allah, ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı müslümanın günahlarını bağışlar. O müslümanın günahları ağaç yaprakları gibi dökülür” buyurdu.[25]
40. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah, hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar.”[26]
41. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin.”[27]
42. Ebû Abdullah Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi:
Hırkasını başının altına yastık yapmış Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şikâyette bulunduk ve :
– Bize yardım dilemeyecek, Allah’a bizim için dua etmeyecek misiniz? dedik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:
– “Önceki ümmetler içinde bir mü’min tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti–kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiç bir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz.”
v Buhârî’nin bir başka rivayetinde ifade, “Peygamber aleyhisselâm hırkasına bürünmüştü. Bizler müşriklerden çok işkence görüyorduk” şeklindedir.[28]
* İslâm’ı hayata hakim kılmak için sabretmenin ne önemli bir iş olduğunu bu hadisten öğreniyoruz. Çünkü semâvî din dediğimiz Allah’ın şeriatı yani müslümanlık sabırla ve pekçok fedakarlıklarla Hz. Âdem’den bu güne kadar gelmiştir, kıyamete kadar da yine aynı fedakarlık ve sıkıntılara sabretmek ve şehidler verilmek suretiyle toplumların hayatına hakim olacaktır. Cihad etmeksizin, sıkıntılara göğüs germeksizin yattığımız yerden biz de müslümanız demekle bu din yayılmaz ve cihana hakim olmaz. Çünkü cennetin yolu sıkıntılara göğüs germekte ve kılıçların gölgesi altındadır. [29]
43. Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:
Huneyn Savaşı ganimetlerini taksim ederken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra’ İbni Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbni Hısn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi. Bunun üzerine bir kişi:
– Vallahi bu taksimde hakkâniyet yoktur, Allah rızâsı da gözetilmemiştir! dedi.
Ben de:
– Allah’a yemin ederim ki bunu ben Resûlullah’a söyleyeceğim, dedim. Gittim, adamın söylediklerini anlattım.
Bunun üzerine, kızgınlığından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle cevap verdi:
– “Allah ve Resûlü de adâlet etmezse, hiç kimse adâlet etmez.” Daha sonra da şöyle buyurdu:
“Allah, Mûsâ’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti.”
Ben (kendi kendime), “Bundan sonra kimsenin sözünü Resûlullah’a iletmeyeceğim” diye karar verdim.[30]
* Bu konuda Musa’ya yapılan eziyetler için bkz. (Bakara: 2/55-56, Maide: 5/24, Ahzab: 33/69) [31]
44. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dünyada verir. Fenalığını dilediği kulunun cezasını da, kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye, dünyada vermez. ”
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (yine) şöyle buyurmuştur:
“Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. Allah, sevdiği topluluğu belâya uğratır. Kim başına gelene rızâ gösterirse Allah ondan hoşnut olur. Kim de rızâ göstermezse, Allahın gazabına uğrar.”[32]
* Şu içinde bulunduğumuz imtihan dünyasında başımıza gelecek her türlü hadise ve sıkıntılara karşı Allah’tan geliyor diyerek sabretmemiz ve dirençli davranmamız gerekiyor. [33]
45. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Ebû Talha radıyallahu anh’ın hasta bir erkek çocuğu vardı. Ebû Talha evde değilken çocuk öldü. Eve döndüğü zaman:
– “Oğlumun durumu nedir?” diye sordu.
Çocuğun annesi Ümmü Süleym:
– O şimdi eskisinden daha rahat, dedi. Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi sonra da hanımıyla yattı. Daha sonra hanımı ona “Çocuğu defnediniz” dedi.
Ebû Talha sabahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olup biteni anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu.
Ebû Talha:
– Evet, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allahım, bu ikisine mübârek kıl” diye dua etti.
(Zamanı gelince) Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebû Talha bana:
– “Çocuğu al, Peygamber’e götür” dedi. Ümmü Süleym de bir miktar hurma verdi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben:
– Evet, bir kaç hurma var, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hurmaları ağzına alıp çiğnedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe oğdu, adını da Abdullah koydu.[34]
v Buhârî’nin bir rivayetine göre Süfyân İbni Uyeyne; “Ensardan bir kişi (İbâye İbni Rifa’a) Abdullah’ın dokuz çocuğunu gördüğünü, hepsinin de Kur’an’ı okuyan ve mânasını anlayan kimseler olduğunu söylemiştir.”[35]
v Müslim’in rivâyetinde ise, olay şöyle anlatılmaktadır:
Ebû Talha’nın, Ümmü Süleym’den olma bir oğlu vefat etti. Ümmü Süleym, ev halkına:
– Ebû Talha’ya ben haber vermedikce, oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz! diye tenbihledi. Sonra Ebû Talha eve geldi. Ümmü Süleym akşam yemeğini getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi. Yemekten sonra Ümmü Süleym, eskiden olduğundan daha güzel süslendi. O da hanımıyla yattı. Ebû Talha’nın karnı doyup tatmin olduğunu görünce Ümmü Süleym ona:
– Ey Ebû Talha, bir millet, bir aileye emânet bir şey verseler de, sonra emânetlerini isteseler, iade etmeyebilirler mi, ne dersin? dedi.
Ebû Talha:
– Hayır, (vermemezlik edemezler) dedi.
Ümmü Süleym:
– O halde oğlunu geri alınmış böyle bir emânet bil, dedi.
Ebû Talha kızdı ve:
– Mademki öyle, niçin hiç bir şey olmamış gibi davrandın? Şimdi de tutmuş, oğlumun durumunu bana haber veriyorsun, öyle mi? dedi. Derhal kalkıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olanı biteni olduğu gibi haber verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Geçen gecenizi Allah hakkınızda bereketli kılsın” buyurdu.
Ümmü Süleym hâmile kaldı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmıştı. Ümmü Süleym de bu sefere iştirak etmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferden döndüğünde Medine’ye gece girmezdi. Medine’ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’i doğum sancıları tuttu. Bu sebeple Ebû Talha onun yanında kaldı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti. Ebû Talha şöyle demeye başladı:
– Rabbim! Sen çok iyi bilirsin ki ben, Resûlün ile beraber Medine’den çıkmaktan, onunla beraber Medine’ye girmekten son derece memnun olurum. Fakat bu defa bildiğin sebepten takılıp kaldım.
Bunun üzerine Ümmü Süleym:
– Ebû Talha! Şimdi artık sancım kalmadı. Sen git, dedi.
(Enes diyor ki) Biz yolumuza devam ettik. Medine’ye geldiklerinde Ümmü Süleym’i yine doğum sancısı tuttu ve bir erkek çocuk doğurdu. Annem (Ümmü Süleym) bana:
– Enes, bu çocuğu sen sabahleyin Resûlullah’a götürmeden kimse emzirmesin, dedi. Sabahleyin ben çocuğu alıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e götürdüm. Resûlullah’ın elinde bir dağlama âleti vardı. Beni görünce:
– Herhalde Ümmü Süleym doğum yaptı, buyurdular.
– Evet, dedim. Hemen elindeki dağlama âletini bıraktı. Ben de çocuğu kucağına verdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye has acve hurmasından bir tane istedi. Onu ağzında iyice çiğnedi, sonra da çocuğun ağzına çaldı. Çocuk yalanmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Medinelilerin hurma sevgisine bakın!” buyurdu. Çocuğun yüzünü okşadı ve ona Abdullah adını verdi.[36]
* Bu hadîs-i şerîften bir annenin çocuğunun ölümüne karşı ne kadar sabırlı ve metanetli olduğunu öğreniyoruz. Dolayısıyla müslüman verilen her nimete karşı veren de alan da Allah’tır, güldüren de ağlatan da Allah’tır inancı ve şuurunda olmalıdır. Herşeyin yani mal, mülk, karı, koca, sıhhat, evlat, göz, kulak, makam, mevki, zenginlik bizlere emanet olarak verilmiş olup bir gün elimizden alınacaktır inancında hayatımızı sürdürmeliyiz. [37]
46. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir.”[38]
* Kişinin kendi istekleriyle mücadelesi her türlü mücadelenin en zorudur. Kişisel ve toplumsal zararlarını düşünerek müslüman öfkelenmemeye çalışmalı ve bu uğurda çok gayret etmelidir. [39]
47. Süleyman İbni Surad radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş, dışarı fırlamıştı.
Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer o, “Eûzü billâhi mine’ş–şeytânirracîm = İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım” derse, üzerindeki hâl kaybolur.”
Oradakiler Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ona “İlâhî rahmetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” tavsiyesinde bulunduğunu ilettiler.[40]
* Bu hadisin daha iyi anlaşılması için Fussilet: 41/36 ve A’râf: 7/200 ayetlerine bakınız. [41]
48. Muâz İbni Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi Allah, Kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır.”[42]
49. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– Bana öğüt ver, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ona:
– “Kızma!” buyurdu.
Adam dileğini bir kaç kez tekrar etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de (her defasında ısrarla) :
– “Kızma!” buyurdu.[43]
* Öfkenin büsbütün yok edilmesi mümkün değildir. Abdullah ibn Mubârek’e güzel ahlak nedir? Anlat demişlerdi de O da öfkelenmemekten ibaret olduğunu söylemiştir. Kişi öfkelenmeyi doğuran sebeblerden uzak durmalı her zaman ve her yerde öfkelenmemelidir. Öfke ancak dînî değerlerin korunmasında olursa hoş karşılanabilir. Değilse öfkelenen kimse şeytanın avucuna düşmüş olur ve şeytan ona her türlü kötülüğü yaptırabilir. [44]
50. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Erkek olsun, kadın olsun mü’min, Allah’a günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinden, çoluk çocuğundan, malından belâ eksik olmaz.”[45]
* Bu dünya imtihan dünyasıdır. İnsanlar değişik ve rengarenk şekillerle Allah tarafından imtihana çekilirler. Kişi imtihanı kazanabilmek için başına gelecek her türlü sıkıntıya karşı sabırlı ve dirençli olmalıdır. [46]
51. Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Uyeyne İbni Hısn (Medine’ye) geldi ve yeğeni Hurr İbni Kays’a misafir oldu. Hurr, Hz. Ömer’in danışma meclisi üyelerindendi. Zaten genç olsun yaşlı olsun âlimler (kurrâ), Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı. Bu sebeple Uyeyne, yeğeni Hurr İbni Kays’a:
– Yeğenim, senin devlet başkanı yanında önemli bir yerin vardır. Beni kendisiyle görüştür, dedi.
Hurr, Ömer’den izin aldı. Uyeyne Ömer’in yanına girince:
– Ey Hattâb oğlu, Allah’a yemin ederim ki, bize fazla bir şey vermiyorsun. Aramızda adâletle de hükmetmiyorsun, dedi.
Ömer hiddetlendi, Uyeyne’ye ceza vermek istedi.
Bunun üzerine Hurr:
– Ey Müminlerin emiri, Allah, Peygamberine “Affı seç, iyiliği emret, cahilleri cezalandırmaktan vazgeç!” (A’raf: 7/199) buyurdu. Benim bu amcam da câhillerdendir, dedi.
Allah’a yemin ederim ki, Hurr bu âyeti okuyunca Ömer, Uyeyne’yi cezalandırmaktan vazgeçti. Zaten Ömer, Allah’ın kitabına son derece bağlı idi.[47]
52. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Hiç şüphesiz, benden sonra, adam kayırmalar ve yadırgayacağınız bazı işler olacaktır” buyurdu. Ashâb–ı kirâm:
– Ey Allahın Resûlü! O zaman nasıl davranmamızı tavsiye edersiniz? dediler.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Siz üzerinize düşen görevleri yapar, kendi hakkınızı ise, Allah’tan beklersiniz” buyurdu.[48]
* Sabrın toplum ve sistemle ilgili yönünü ortaya koyan bu hadîs-i şerîfte de yönetenlerin yönetilenlerin kabalık ve cahilliklerine ceza vermek suretiyle karşılık vermemeleri gerektiğini zekat, cihad gibi görevlerin yerine getirilirken mahrum edilen kimselerin bu haklarını Allah’tan beklemeleri gerektiğini, bu tür basit şeylerden dolayı İslâmî idareye baş kaldırarak hak almak için kargaşa çıkarılmaması ve sabredilmesi gerektiğini öğrenmekteyiz. Allah Rasûlü (s.a.v.): “Allah’a isyan olunan yerde kula itaat yoktur.”[49] hadisiyle de bunun sınırını çizmiş olmaktadır. [50]
53. Ebû Yahyâ Üseyd İbni Hudayr radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Medinelilerden bir adam:
– Ey Allahın Resûlü, falan kişi gibi beni de vâli tayin etmez misiniz? dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Siz, benden sonra adam kayırma olayları göreceksiniz. Havuz başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz!” buyurdu.[51]
* İşler ehil olmayan kimselere geçince pekçok yanlışlıklar yapılacaktır. Bu hadîs-i şerîfte de her sahada yapılacak olan bu yanlışlıklara müslümanın sabretmesi gerektiği hatırlatılmaktadır. [52]
54. Ebû İbrahim Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, düşmanla karşılaştığı gazalardan birinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güneş tepe noktasından batıya doğru meyledinceye kadar bekledi, sonra kalktı ve:
– “Ey müslümanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; Allah’tan âfiyet dileyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabrediniz ve biliniz ki, cennet kılıçların gölgesi altındadır” buyurdu. Sonra Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etti:
“Ey kitab’ı (Kur’an’ı) indiren, bulutları gökyüzünde gezdiren ve düşman saflarını darmadağın eden Allah’ım, şu düşmanı perişan et ve bizi onlara karşı muzaffer kıl!”[53]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 16.
[2] Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86.
Bu hadis kısa şekilde 1031 numarada ve 1414 de de tekrar gelecektir.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 17.
[4] Buhârî, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 28; Tirmizî, Birr 77; Nesâî, Zekât 85.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 18.
[6] Müslim, Zühd 64.
[7] Buhârî, Meğâzî 83. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 65.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 18.
[9] Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk. Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.
Bu hadis kısa olarak 924 numarada tekrar gelecektir.
[10] Müslim, Zühd 73.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 20.
[12] Buhârî, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz l4–l5. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 23; Tirmizî, Cenâiz 13; Nesâî, Cenâiz 22.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 21.
[14] Buhârî, Rikak 6.
Bu kudsî hadis ileride 923 numarada tekrar gelecektir.
[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 21.
[16] Buhârî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim, Selâm 92–95.
[17] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 21.
[18] Buhârî, Merdâ 7; Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 58.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 21.
[20] Buhârî, Merdâ 6; Müslim, Birr 54.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 21.
[22] Buhârî Enbiyâ, 54. Ayrıca bk. Buhârî, Mürteddîn 5; Müslim, Cihâd 104; İbni Mâce, Fiten 23.
Bu hadis 646 numarada tekrar gelecektir.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 22.
[24] Buhârî, Merdâ 1, 3; Müslim, Birr 49.
[25] Buhârî, Merdâ 3, 13, 16; Müslim, Birr 45.
Bu hadis kısa bir şekilde 914 numarada tekrar gelecektir.
[26] Buhârî, Merdâ 1.
[27] Buhârî, Merdâ 19; Daavât 30; Müslim, Zikir 10, 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 9; Nesâî, Cenâiz 1; İbni Mâce Zühd 31.
Bu hadis 586 numarada tekrar gelecektir.
[28] Buhârî, Menâkıb 25. Ayrıca bk. Buhârî, İkrâh 1, Menâkıbu’l–ensâr 29, Ebû Dâvûd, Cihâd 97.
[29] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 23.
[30] Buhârî, Edeb 53; Müslim, Zekât 145.
[31] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 23.
[32] Tirmizî, Zühd 57. Ayrıca bk. İbnî Mâce, Fiten 23.
[33] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 23.
[34] Buhâri, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Edeb 23; Fezâilü’s–sahâbe 107.
[35] Buhâri, Cenâiz 42.
[36] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 107.
[37] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 24.
[38] Buhârî, Edeb 102; Müslim, Birr 106–108.
Bu hadis 647 numarada tekrar gelecektir.
[39] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 24.
[40] Buhârî, Bed’ü’l–halk 11, Edeb 44, 76; Müslim, Birr 109.
[41] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 25.
[42] Ebû Dâvûd, Edeb 3 ; Tirmizî, Birr 74; Kıyâmet 48. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 18.
[43] Buhârî, Edeb 76. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 73.
Bu hadis 639 numarada tekrar gelecektir.
[44] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 25.
[45] Tirmizi, Zühd 57.
[46] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 25.
[47] Buhârî, Tefsîru sûre (7), 5, İ’tisâm 2
Bu hadis ileride 358 numarada gelecek ve gerekli açıklama orada verilecektir.
[48] Buhâri, Menâkıbu’l–enbiyâ 8; Fiten 2 ; Müslim, İmâre 45, 48.
[49] Buhârî, Cihad 109.
[50] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 26.
[51] Buhârî, Fiten 2, Menâkıbü’l–ensâr 8; Müslim, İmâre 48, Fedâil 27, 28.
[52] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 26.
[53] Buhârî, Cihâd 112; Müslim, Cihâd 20.
Bu hadis ileride 1325 ve 1352 numaralarda tekrar gelecektir.
Eserin yazarı: İmam Nevevi Eser: Riyazü-s Salihîn
Riyazü-s Salihîn
- ÖNSÖZ
- Hadis İlmi Üzerine
- Müslümanın Hayat Ölçüleri
- 1) İhlâs Ve Niyet (Gizli Ve Açık Bütün İşlerde, Sözlerde Ve Hallerde İyi Niyet Ve İhlâs)
- 2) Tövbe (Allah’tan Af Dilemek)
- 3) Sabır (Sabrın Fazileti)
- 4) Sıdk (Doğru Sözlülük)
- 5) Allah’ın Kullarını Kontrol ve Denetimi
- 6) Takva (Yolunu Allah ve Kitabıyla Bulma)
- 7) Sağlam İman ve Allah’a Güvenip Dayanmak
- 7) Sağlam İman ve Allah’a Güvenip Dayanmak
- 8) Allah’ın Çizdiği Doğru Yolda Olmak (Hayırlı İşlere Koşmak Ve Hayra Yönelmiş Kişiyi Ciddi Ve Tered
- 9) Yaratılanların Büyüklüğü Dünya Ve Ahiret İşlerini Düşünme
- 10) Hayırlı İşlere Koşmak Ve İyilik Yapmak
- 11) Allah’ın Rızası Ve Cenneti Kazanmak İçin Gayret Etmek
- 12) Ömrün Sonlarına Doğru İyilikleri Artırmaya Teşvik
- 10) Hayırlı İşlere Koşmak Ve İyilik Yapmak
- 11) Allah’ın Rızası Ve Cenneti Kazanmak İçin Gayret Etmek
- 13) Hayır Yollarının Çok Oluşu
- 14) İbadet ve Allah’ın Emirlerine Uymada Ölçülü Olmak
- 15) İbadet Ve Hayırlı İşleri Devamlı Yapmak
- 16) Peygamber Sünnetini Ve Edeblerini Korumak
- 17) Allah’ın Hükmüne Boyun Eğmek
- 18) Dinde Meydana Getirilen Yeniliklerden (Bidatlardan) Sakınmak
- 19) İyi Veya Kötü Çığır Açanlar
- 20) Hayır Ve İyiliklere Öncülük Etmek
- 21) İyilik Ve Hayırlarda Yardımlaşma
- 22) Nasihat İkaz Ve Hatırlatma
- 23) İslamın İyi Dediklerini Emretmek, Kötü Dediklerinden Sakındırmak
- 24) Dinin İyi Dediklerini Emredip Kötü Dediklerinden Sakındırdığı Halde Sözü İle İşi Birbirine Benze
- 25) Emaneti Yerine Getirmek
- 26) Zulmün Haram Oluşu.
- 27) Müslümanların Haklarına Saygı Göstermek
- 28) Müslümanların Ayıplarını Örtmek
- 29) Müslümanların İhtiyaçlarını Karşılamak
- 30) Şefaat (Yardım Ve Aracılık Yapmak)
- 31) İnsanların Arasını Bulma
- 32) Güçsüz Müslümanlar İle Fakirlerin Ve Adı Sanı Anılmayanların Değeri
- 33) Yetim Kimsesiz Ve Zayıfları Koruyup Gözetmek
- 34) Kadınlara İyi Davranmak
- 35) Kocanın Karısı Üzerindeki Hakları 36) Ailenin Geçimi
- 37) Mü’min İyi Ve Değerli Şeyleri
- 38) Ailede Din Eğitimi
- 39) Komşu Ve Komşuluk Hakkı
- 40) Ana Babaya İyilik Ve Akrabayı Ziyaret
- 41) Ana Babaya Karşı Gelmenin Ve Akraba İle İlgiyi Kesmenin Haramlığı
- 42) Ana Babaya Dostlarına Ve İkrama Layık Kimselere İkram Etmek
- 43) Rasulullah’ın Soy Ve Sopuna İkram
- 44) Âlimlere Saygı (Âlimlere, Büyüklere Ve Fazilet Sahibi Kişilere Saygı Göstermek, Onları Başkaları
- 45) İyi Kişileri Ziyaret Edip Sohbette Bulunmak
- Müslümanın Hayat Ölçüleri Bölümü
- 46) Allah İçin Sevmek Ve Bunu Yaymak
- 47) Allah’ın Kulunu Sevmesinin İşaretleri
- 48) Fakir Ve Güçsüzlere Eziyet Etmemek.
- 49) Görünüşe Göre Hüküm Vermek Kalblerdekini Allah’a Bırakmak
- 50) Allah’ın Güç Ve Azabına Karşı Devamlı Sorumluluk Bilincinde Olmak
- 51) Allah’ın Rahmetini Ümid Etmek
- 52) Allah’tan Rahmetini Ümid Etmek
- 53) Korku İle Ümit Arasında Yaşamak
- 54) Dini Heyecan Ve Ahiret Endişesinden Dolayı Ağlamak Ve Ağlamanın Değeri
- 55) Zühdün Üstünlüğü (Dünyaya Karşı Zühdün Fazileti Dünyalığa Düşkünlüğü Azaltmaya Teşvik.
- 56) Açlık Ve Sade Yaşamanın Üstünlüğü
- 57) Kanaat Tok Gözlülük Ve Orta Yolu Seçmek (Kanaat, Tok Gözlülük, Geçimde Orta Yolu Seçmek, İnfâk E
- 58) Göz Dikmeksizin Ve İstemeyerek Sadaka Almanın Caiz Oluşu
- 59) Elinin Emeğiyle Geçinip Kimseden Bir Şey İstememek (Elinin Emeğiyle Geçinerek İffetli Yaşamayı V
- 60) Cömertlik Ve Hayır Yollarına Harcamak
- 61) Cimrilik Ve Açgözlülükten Sakınmak
- 62) Başkalarını Kendine Tercih Etmek
- 63) Ahirete Yarışırcasına Hazırlanmak
- 64) Şükreden Zenginin Fazileti
- 65) Ölümü Devamlı Hatırlamak Ve Nefsin Arzularını Dizginlemek
- 66) Kabir Ziyareti Ve Bu Ziyarette Ne Denileceği
- 67) Başa Gelenlerden Dolayı Ölümü İstemenin Doğru Olmadığı
- 68) Günahtan Sakınıp Şüpheli Şeylerden Uzak Durmak
- 69) İnsanlar Bozulup Bozukluk Artınca Bir Kenara Çekilmenin İyi Olacağı (Zaman Bozulduğunda Veya Din
- 70) İnsanlarla Bir Arada Yaşamanın Kıymeti
- 71) Alçak Gönüllü Olup Mü’minlere Kol Kanat Germek
- 72) Kibir Ve Kendini Beğenmenin Haram Oluşu
- 73) Güzel Ahlak
- 74) Acele Etmemek Yumuşak Huyluluk Ve Acımak
- 75) Hataları Bağışlayıp Bilgisizlere Uymamak
- 76) Allah Rızası İçin Eziyet Ve Sıkıntılara Katlanma
- 77) Allah’ın Dini İçin Kızmak Ve Allah’ın Dinine Yardım Etmek
- 78) İdarecilerin Emri Altındakilere Şefkatli Davranmaları Aldatıp Kötü Davranmaktan Uzak Olmaları
- 79) Adaletli Devlet İdarecisi
- 80) Günah Olmayan Koşullarda Yöneticiye İtaat
- 81) Görev Verilmedikçe İdareciliğe İstekli Olmamak
- 82) Yöneticilerin Hayırlı Kimseleri Yardımcı Edinmesi
- 83) Yöneticilik İstemekte Hırslı Olana Görev Vermemek
- Edep Bölümü..84) Utanma Duygusu (Hayâ), Değeri Ve Bu Duyguya Sahip Olmaya Teşvik Etmek
- 85) Sır Saklama
- 86) Sözünde Durup Vadini Yerine Getirmek
- 87) Alışılan İyiliklere Devam Etmek
- 88) Müslümanlara Karşı Güler Yüzlü Ve Tatlı Dilli Olmak
- 89) Anlaşılır Şekilde Konuşmak Dinleyenin Anlıyabilmesi İçin Açık Konuşmak (Karşısındakine Sözü Açık
- 89) Anlaşılır Şekilde Konuşmak Dinleyenin Anlıyabilmesi İçin Açık Konuşmak (Karşısındakine Sözü Açık
- 90) Konuşan Kimsenin Dinleyenleri Susturması
- 91) Öğüt Verirken Ölçülü Olmak
- 92) Vakar Ve Ağırbaşlılık
- 93) Namaza, İlim Meclisine Ve Benzeri İbadetlere Ağırbaşlı Ve Vakur Bir Şekilde Çağırmak
- 94) Misafire İkram Etmek
- 95) Hayırlı İşler Dolayısıyla Müjdelemek Ve Tebrik Etmek
- 96) Vedâlaşma (Yolculuk Ve Benzeri Sebeplerle Ayrılıp Gidecek Kimsenin Arkadaşıyla Vedâlaşması, Ona
- 97) İstihare Ve İstişare
- 98) Bazı İbadetleri Yapmak İçin Farklı Yolları Kullanarak Gidip Gelmek (Bayram Namazına, Hasta Ziyar
- 99) Bazı İşlerde Sağdan Başlamak
- Yemek Yeme Edebi Bölümü..100) Yemek Yeme Usûl Ve Âdâbı
- 101) Yemekte Kusur Aramayıp Onu Beğendiğini Söylemek
- 102) Yemek Sofrasında Bulunan Oruçlunun Yemek Yemediği Takdirde Ne Diyeceği
- 103) Davete Giden Kimsenin Yanına Biri Takılırsa Ne Diyeceği
- 104) Yemeği Kendi Önünden Yemek, Sofra Edebini Bilmeyene Öğretmek
- 105) Hurma Gibi Birer Birer Yenecek Meyveleri Sofradakilerin İzni Olmadan İkişer İkişer Yememek
- 106) Yemeğe Doymayan Kimse (Yediğinden Doymayan Kimsenin Ne Söyleyeceği Ve Nasıl Davranacağı)
- 07) Yemeğin Tabağın Ortasından Değil Kenarlarından Yeneceği
- 108) Bir Yere Dayanarak Yemek Yemenin Mekruh Olduğu
- 109) Sofra Ve Yemek Adabı
- 110) Kalabalıkla Yemek Yemek. 111) İçeceklerle İlgili Edepler (Kabın İçine Üflemeden Üç Defa Nefes A
- 112) Su Tulumunun Ağzından Su İçilmemesi (Su Tulumu Gibi Kapların Ağzından Su İçmenin Doğru Olmadığı
- 113) İçilecek Şeylere Üflememek Gerektiği
- 114) Ayakta Su İçilebileceği, Oturarak İçmenin İse Daha Uygun Olduğu
- 115) Topluma Su Dağıtanın En Sonra İçeceği
- 116) Temiz Kaplardan Su İçmek (Altın Ve Gümüş Olmayan Bütün Temiz Kaplardan Ve Bardak Veya Elini Kul
- Giyim Kuşam Bölümü..117) Yasaklanan Ve Tavsiye Edilen Renkler Ve Elbise Türleri
- 118) Gömlek Giymek
- 119) Giysilerin Uzunluk Ve Kısalığı (Gömleğin Yeninin, Elbisenin Ve Sarığın Ucunun Uzunluğu, Bunlard
- 120) Tevazu Sebebiyle Lüks Elbise Giymemek
- 121) Orta Halli Elbise Giymek (Bir İhtiyaç Olmaksızın Ve Şer’î Bir Maksat Bulunmaksızın Alay Edilece
- 122) İpek Giymenin Erkeklere Haram Olduğu (İpeğe Oturma Ve Dayanmalarının Erkeklere Haram, Kadınlara
- 123) Uyuz Hastalığı Olanın İpekli Giymesi Câizdir
- 124) Kaplan vb. Yırtıcı Ve Vahşi Hayvan Derisi Kullanımı (Kaplan Derisinden Yatak Yapmanın Ve Onu Eğ
- 125) Yeni Elbise Ayakkabı Ve Benzeri Bir Şey Giyince Nasıl Dua Edileceği
- 126) Elbise Giyerken De Sağdan Başlamanın Müstehap Oluşu
- Uyku Adabı Bölümü..127) Uyumanın, Yaslanıp Yatmanın, Oturmanın, Bir Toplulukta Bulunmanın Ve Rüyânın
- 128) Yatma Ve Oturma Âdâbı (Sırt Üstü Yatmak, Avret Mahallinin Açılma Korkusu Olmayınca Ayak Ayak Üs
- 129) Meclis Âdâbı (Meclis Ve Mecliste Oturma Âdâbı)
- 130) Rüya Ve Rüya İle İlgili Esaslar
- Selâm Bölümü..131) Selâmın Ve Selâmlaşmayı Yaygınlaştırmanın Fazîleti
- 132) Selam Alıp Vermenin Şekli
- 133) Selâmın Âdâbı
- 134) Selâmı Tekrarlamak (Bir Yere Tekrar Girip Çıkan Veya Aralarına Ağaç Gibi Bir Engel Girmesi Sebe
- 135) Evine Giren Kimsenin Selâm Vermesi
- 136) Çocuklara Selâm Verilmesi
- 137) Erkeğin Kadına Selâm Vermesi (Erkeğin Kendi Hanımına, Mahremlerinden Bir Kadına, Haklarında Fit
- 138) Îman Etmeyenlere Selâm Verip Almak (İnanmayanlara İlk Olarak Bizim Selâm Vermemizin Haram Olduğ
- 139) Ayrılırken Selâm Vermek (Bir Kimsenin Meclisten Kalktığı Bir Veya Daha Çok Arkadaşından Ayrıldı
- 140) Bir Eve Girerken İzin İstemenin Gereği Ve Uyulması Gereken Edepler
- 141) İzin İsterken İsmini Söylemek (İzin İsteyene “Kim O?” Denildiğinde, Bilinen Adı Veya Künyesi İl
- 142) Aksırana Yerhamükellah Demek (Aksıran Elhamdülillah Dediğinde Yerhamükellah Demenin Müstehap, A
- 143) Musafaha Yapmak (Müslümanların Birbirleriyle Karşılaşınca Musâfaha Yapmaları, Güleryüzlü Davran
- Hasta Ziyareti Bölümü..144) Hastayı Ziyaret Etmek, Cenâzeyi Uğurlamak, Cenâze Namazını Kılıp Kabre K
- 145) Hastaya Dua Etmek (Hastaya Ne Diye Dua Edilir?)
- 146) Hastanın Halini Yakınlarından Sormak
- 147) Öleceğini Anlayan Kimsenin Yapacağı Dua
- 148) Hastaya Ve Ölüm Mahkûmlarına İyi Bakmak
- 149) Hastanın Hâlini Anlatması (Hastanın, “Hastayım, Ağrım Şiddetli, Yanıyorum, Vay Başım” Gibi Sözl
- 150) Ölmek Üzere Olan Kimseye Kelime–i Tevhid Telkini
- 151) Ölünün Gözlerini Kapadıktan Sonra Söylenecek Söz
- 152) Ölünün Başında Söylenecek Söz (Ölünün Başında Söylenecek Söz Ve Cenaze Sahibinin Söyleyeceği Sö
- 153) Bağırıp Çağırmadan Ölüye Ağlamak
- 154) Ölenin Hâlini Gizlemek (Ölüde Görülen Hoşa Gitmeyen Halleri Söylemekten Kaçınmak)
- 155) Cenaze Namazı Kılmak (Cenaze Namazı Kılmanın, Kabre Kadar Giderek Cenazenin Mezara Konulmasında
- 156) Cenaze Namazında Saflar (Cenaze Namazı Kılanların Çok Olması, Cemaatin Üç Veya Daha Fazla Saf T
- 157) Cenâze Namazında Okunacak Dualar
- 158) Cenazeyi Süratli Taşımak
- 159) Ölünün Borcunu Hemen Ödemek (Ölünün Borcunu Hemen Ödemek, Onu Bir An Önce Defne Hazırlamak, Anc
- 160) Mezar Başında Vaaz Ve Nasihat Etmek
- 161) Mezar Başında Dua (Ölüyü Defnettikten Sonra Dua Ve İstiğfar Etmek, Kur’an Okumak İçin Bir Süre
- 162) Ölü Adına Sadaka Vermek Ve Ona Dua Etmek
- 163) Müslüman Ölüleri Hayırla Anmak
- 164) Küçük Çocukları Ölen Annelerin Kazanacağı Sevap
- 165) Zâlimlerin Kabirleri (Zâlimlerin Mezarları Yanından Ve Helâk Edildikleri Yerlerden Geçerken Kor
- Yolculuk Edepleri Bölümü..166) Perşembe Günü Erkenden Yolculuğa Çıkmak
- 167) Yalnız Yolculuk Yapmamak (Yolculuğa Çıkacak Olanın Arkadaş Araması Ve Aralarından Birini İtaat
- 168) Yürüyerek Yolculuk Yapmak, Konaklamak
- 169) Yol Arkadaşına Yardım Etmek
- 170) Yola Çıkarken Yapılacak Dua (Yola Çıkmak Üzere Bineğine Binerken Okunacak Dua)
- 171) Yolculukta Tekbir Ve Tesbih
- 172) Yolculukta Dua Etmek
- 173) Korku Anında Yapılacak Dua (Bir Kimsenin Yolculukta İnsanlardan Ya Da Başkalarından Korktuğu Za
- 174) Konaklama Duası (Yolcunun Bir Yerde Konakladığı Zaman Yapacağı Dua)
- 175) Çabuk Dönmek (Yolcunun, İşini Bitirdikten Sonra Ailesinin Yanına Dönmekte Acele Etmesi)
- 176) Eve Gündüz Dönmek (Yolcunun, Evine Gündüz Dönmesi, Bir Zorunluluk Olmadıkça Gece Gelmemesi)
- 177) Yolcunun Dönüşte Söyleyeceği Söz (Yolcunun Yolculuktan Dönüp Memleketini Gördüğü Zaman Söyleyec
- 178) Yoldan Dönüşte Mescide Uğramak (Yolculuktan Dönen Kişinin Doğruca En Yakın Mescide Gidip Orada
- 179) Kadının Yolculuk Yapması (Kadın İçin Tek Başına Yolculuk Yapma Yasağı)
- Faziletler Bölümü180) Kur’ân-ı Kerîm Okumanın Fazileti
- Kur’ân’ımızı, Kitabımızı Niçin Okuyoruz, Niçin Okuyacağız?
- Neye Ve Kime Uyacağız Ve Kimin Arkasından Gideceğiz?
- Allah’a Verdiğimiz Sözü Yerine Getirmek İçin Okuyacağız
- En Doğru Ve Kestirme Cennete Ulaştıran Yolun Allah Yolu Olduğu İçin Kur’ân Okuyup Okutacağız
- 181) Kur’an’ı Sık Sık Tekrarlamak Ve Unutulmaya Terketmekten Sakınmak
- 182) Sesi Kur’an’la Süslemek (Sesi Kur’an’la Süslemenin, Sesi Güzel Olandan Kur’an Okumasını İstemen
- 183) Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik
- 184) Kur’an Okuyup Müzakere Etmek Üzere Toplanmak
- 185) Abdesti Güzelce Almanın Fazileti
- 186) Ezanın Fazileti
- 187) Namazların Fazileti
- 188) Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti
- 189) Camilere Gitmenin Fazileti
- 190) Namazı Beklemenin Fazileti
- 191) Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti
- 192) Sabah Ve Yatsı Namazlarında Cemaatte Bulunmayı Teşvik Eden Hadisler
- 193) Farz Namazlara Devam Etmenin Önemi (Farz Namazlara Devam Etmenin Emredilmiş Terketmenin İse Cid
- 194) Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı (Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı, Öndeki Safları Doldurmayı,
- 195) Sünnet Namazların Fazileti (Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin Fazileti Ve Miktarı)
- 196) Sabah Namazının Sünnetinin Önemi
- 197) Sabah Namazının Sünnetinin Nasıl Kılınacağı (Sabah Namazının Sünnetinin Fazla Uzatmadan Kılınac
- 198) Sabah Namazının Sünnetinden Sonra Birazcık Uzanmak (Bir Kimse Teheccüd Namazı Kılsa Da Kılmasa
- 199) Öğle Namazının Sünneti
- 200) İkindi Namazının Sünneti
- 201) Akşam Namazının Öncesi Ve Sonrası Kılınan Sünnetler
- 202) Yatsı Namazının Sünneti (Yatsı Namazının Farzından Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetler)
- 203) Cuma Namazının Sünneti
- 204) Nâfile Namazları Evde Kılmak
- 205) Vitir Namazı (Vitir Namazı Kılmaya Teşvik, Vitrin Sünnet–i Müekkede Olduğu Ve Vitrin Vakti)
- 206) Kuşluk Namazının Fazileti (Kuşluk Namazının Fazileti, En Azının, En Çoğunun Ve Yeteri Kadarının
- 207) Kuşluk Namazının Vakti (Kuşluk Namazı Güneşin Yükselmesinden Zeval Vaktine Kadar Kılınabilir. S
- 208) Tahiyyetü’l–Mescid Namazı (Câmiye Girince Tahiyyetü’l–Mescid Namazı Kılmak, Tahiyyetü’l–Mescid
- 209) Abdest Aldıktan Sonra İki Rek`at Namaz Kılmanın Sevabı
- 210) Cuma Gününün Fazileti
- 211) Şükür Secdesi (Bir Nimete Kavuşunca Veya Bir Sıkıntıdan Kurtulunca Şükür Secdesi Yapmanın İyi B
- 212) Gece Namazının Fazileti
- 213) Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak
- 214) Kadir Gecesini İhyâ Etmek (Kadir Gecesini İhya Etmenin Fazileti Ve Daha Ziyade Ramazanın Hangi
- 215) Misvak Kullanmak (Misvak Kullanmanın Ve Yaratılış Özelliklerinin Faydası)
- 216) Zekâtın Fazileti (Zekâtın Farz Olduğunu Pekiştirme, Faziletini Ve Hükümlerini Açıklama)
- 217) Ramazan Orucu (Ramazan Orucunun Farz Oluşu, Fazileti Ve Oruçla İlgili Konular
- 218) Ramazanda Cömertlik (Ramazanda Cömert Davranmak, İyilik Yapmak, Çok Hayır İşlemek Ve Özellikle
- 219) Şâban Orucu
- 220) Hilâl Görüldüğünde Yapılacak Dua
- 221) Sahurun Fazileti (Sahurun Fazileti Ve Şafak Sökmesinden Korkulmadığı Sürece Sahur Yemeğinin Gec
- 222) Oruç Açmakta Acele Etmek (Oruç Açmakta Acele Etmenin Fazileti, Ne İle Oruç Açılacağı Ve Oruç Aç
- 223) Oruçlunun Dilini Koruması (Oruçluya Dilini Ve Diğer Organlarını Yasaklardan, Çekişmekten Ve Ben
- 224) Oruca Dair Bazı Meseleler
- 225) Muharrem Orucunun Fazileti (Muharrem, Şâban Ve Haram Aylarında Nâfile Oruç Tutmak)
- 226) Zilhicce Orucu (Zilhiccenin İlk On Gününde Oruç Tutmanın Ve Diğer İbadetlerin Fazileti)
- 227) Arefe Günü Orucu (Arefe Gününde Ve Muharremin Dokuz Ve Onuncu Gününde Tutulan Orucun Fazileti)
- 228) Şevval Orucu (Şevval Ayında Altı Gün Oruç Tutmak)
- 229) Pazartesi – Perşembe Orucu.
- 230) Her Ay Üç Gün Oruç Tutmak
- 231) Oruçluyu İftar Ettirmek (Bir Oruçluyu İftar Ettirmenin Ve Kendisi Oruçluyken Yanında Yemek Yene
- İtikâf Bölümü..232) İtikâf (Ramazanın son on gününde ibadete çekilme) Bölümü
- Hac Bölümü..233) Hac İle İlgili Hadisler
- Cihad Bölümü..234) Cihadın Fazileti
- 235) Şehitlerin Âhiretteki Sevabı (Şehit Olanların Âhiretteki Sevabının Açıklanması, Kâfirlerle Sava
- 236) Köleyi Hürriyetine Kavuşturmak
- 237) Kölelere İyilik Etmek
- 238) Allah'ın Ve Efendisinin Hakkını Yerine Getiren Kölenin Fazileti
- 239) Kargaşa Ve Fitne Zamanında İbadetin Fazileti
- 240) Alış Verişle İlgili Faziletli Davranışlar
- İlim Babı241) İlmin Üstünlüğü
- İlim Babı241) İlmin Üstünlüğü
- Allah'a Hamd ve Şükür..242) Allah'a Hamd Ve Şükretmek
- Rasulullah'a Salat ve Selam Getirmek243) Peygamberimize Salat Ve Selam Getirmek
- Zikirler...244) Dua Ve Zikirler
- 245) Allah’ı Her Durumda Anmak (Ayakta İken, Otururken, Yatarken, Abdestsizken, Cünüpken Ve Hayızlıy
- 246) Yatağa Yatınca Ve Uyanınca Okunacak Dua
- 247) Allah Anılan Toplantıların Fazileti
- 248) Sabah Ve Akşam Allah’ı Zikretmek
- 249 Yatağa Girince Okunacak Dualar
- Dualar Bölümü..250) Rasûlullah'ın Hayatından Dualar
- 251) Yanında Olmayan Bir Kimseye Dua Etmek.
- 252) Dua İle İlgili Bazı Konular
- 253) Veliler Ve Kerametleri (Allah'ın Gerçek Mü'min Kullarına İkramlarından Örnekler.)
- Yasaklar..254) Sakınılması Gereken Şeyler
- 255) Gıybet Dinleme Yasağı, Gerektiğinde O Toplantıyı Terketme Gereği
- 256) Gıybetin Mübah Olabileceği Haller
- 257) İnsanlar Arasında Söz Taşımanın Yasaklığı
- 258) İdarecilere Söz Taşıma Yasağı
- 259) İki Yüzlülüğün Kötülenmesi
- 260) Yalan Söylemenin Haram Oluşu
- 261) Yalan Söylemenin Câiz Olduğu Yerler
- 262) Sözü Sağlamlaştırmaya Teşvik
- 263) Yalan Şahitliğin Şiddetle Yasak Oluşu
- 264) Belli Bir İnsan Veya Hayvana Lânet Etme Yasağı
- 265) İsim Belirtmeksizin Günahkarlara Lanet Etmenin Caiz Oluşu
- 266) Müslümana Sövme Yasağı (Haksız Olarak Bir Müslümana Söğüp Sayma Yasağı)
- 267) Ölülere Sövme Yasağı (Haksız Yere, Bid'at Ve Günahına Ortak Olmaktan Sakındırmak Gibi Dinî Bir
- 268) Müslümanlara Eziyet Etmemek Ve İncitmemek
- 269) Müslümanlara Buğuz Etme İlişki Kesme Ve Sırt Çevirmenin Yasaklığı
- 270) Bir Kimsenin Sahip Olduğu Dini Ve Dünyevi Nimetlerin Elinden Çıkmasını İstemenin Haram Kılındığ