Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

25. Konu : Sabra Zıd Olan, Onu Bozan Ve Yeren İşler

Sabır, Allah'dan başkasına şikayet etmekten dili, kızmak­tan kalbi, yüze ve dile vurmaktan ye elbiseleri yırtmaktan el­ler! men etmekten İbaret olunca, kul başına gelen bir musibeti . bir kimseye şikayet ederse sabrını bozmuş olur. Buna göre kul, Rabbini, kendi gibi bir mahluka şikayet ederse, derdine şifa verecek olan Allah Teala'yı, derdine şifa veremeyecek olan aciz bir kimseye şikayet etmiş olur. Musibetin Allah'a şikayet edilmesi sabrı bozmaz. Nitekim Yakub aleyhisselam, «Benim yapacağım iş, güzel bir sabırdır» demekle beraber «ben gam ve kederimi Allah'a şikayet ederim» demişti. Başına bir bela ve musibet gelen kimsenin kendisine yol göstermesi veya yar­dım etmesi veya ihtiyacını gidermesi için bir şahsa halini bîl-dİrmesİ de sabrına zarar vermez. Hasta bir kimsenin, hastalı­ğını doktora bildirmesi, mazlumun kendisine yardım edecek olana halini anlatması, bir belaya uğramış bir kimsenin, Al­lah'ın inayetiylc bu beladan bir şahsın eliyle kurtulacağını umud etmesi halinde o şahsa bu derdini söylemesi caizdir.

Resulullah (s.a.v.) ziyaret için bîr hastanın yanma girdi­ğinde onun halini sorar ve kendini nasıl buluyorsun derdi. (Ne-sel, Tinnîzi, İbn-i M ece). Resulullah'ın hastanın halini sorma­sı onun halini öğrenmek içindi. Hastanın inlemesi, sabrına za­rar verir mi? Bu hususda İmam Ahmed'den iki rivayet vardır. Ebu'l Hüseyn dedi ki, «Doğru olan rivayete göre, hastanın in­lemesi mekruhdur. Çünkü Tavus hastalıkda inlemeyi mekruh görmüştür.» Mücahid dedi ki, «Ademoğlunun defterine her şey yazılır, hatta hastahğındaki inlemesi bile.» Bu alimler, «Hastanın inlemesi haliyle şikayet sayılır, bu şikayet sabn bo­zar» demişlerdir.

imam Ahmed'in oğlu Abdullah dedi ki, «Babam ölüm hastalığında, bana, «Abdullah b. İdris'in kitabı ile Ehadis-i Leys b. Ebu Süteym'i okumamı söyledi.» Bu esnada babam dedi ki, «Ben Talha'ya «Tavus hastalıkda inlemeyi mekruh görürdü» dedim. Bunun üzerine Talha'dan Ölünceye kadar inleme İşitil-memiştir. Abdullah dedi ki, «Ben de babamın bu hastalığında ölünceye kadar inlediğini işitmedim.»

İmam Ahmed'in ikinci rivayetine göre, hastanın inlemesi mekruh değildir. Buna göre, hastanın inlemesi sabrına zarar vermez. İmam Ahmed'e, «Hastanın çektiği acıyı şikayet et­mesi hakkında Resulullah'dan bir şey biliyor musun?» diye soruldu. O da, «Evet. Aişc (r.a.) bir kerre şiddetli baş ağrısına tutularak «ah başım! ölüyorum!» demişti. Bunu işiten Resu­lullah sükut buyurmuştur» dedi.

Muhammed b. Nasr Mervezi, «Ben Ebu Abdullah hasta iken yanına ziyaret için girdim. Halini sordum. Bana gece ne çektiğini anlattı» demiştir. Netice olarak inleme iki kısımdır, birinci kısım, şikayet şeklinde olan inlemedir ki, ınekruhdur. İkinci kısım, rahatlamak, sıkıntısını gidermek İçin olan inle­mektir ki, mekruh değildir. Doğrusunu Allah bilir.

Bir eserde, «Hasta elhamdülillah dedikten sonra halini anlatırsa şikayet olmaz» diye rivayet edilmiştir.

Şakİk-i Belhî, «Başına bir musibet gelen kimse, Allah'dan başkasına şikayet ederse, kalbinde Allah için yapmış olduğu İbadet ve taatın ebedi lezzetini bulamaz» demiştir.

Şikayet iki nevidir. Birincisi, dil ile olan şikayettir. İkinci­si, hal ile olan şikayettir. Hal ile olan şikayet, dil ile olan şi­kayetten daha açıktır. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) ken­disine nimet verilmiş olan kimsenin Allah'ın vermiş olduğu ni­metini üzerinde göstermesini buyurmuştur. (Tirmizi) Hali iyi olduğu halde halim İyi değildir diyerek başkalarına Rabbini . şikayet eden kimse Allah katında mahlukatın en buğuzlu'su-dur..

Kabü'l Ahbar «Sübhatü'l-hadis» güzel amellerdendir, «Et-Tahıif» de kötü amellerdendir dedi. Kabü'l Ahbar'a, «Süb-hatü'î-hadis nedir?» diye soruldu. O da, «Konuşma arasında «Sübhanallahi ve bihamdİhİ» demektir diye cevap verdi. Son­ra, «Et-tahzif nedir?» diye soruldu. O da, «Halleri İyi olduğu halde sorulduğunda halimiz çok kötü diyenlerdir» diye cevap verdi. Musibet zamanında elbiseleri yırtmak, yüze tokat vur­mak, elleri çırpmak, saç yolmak, vaveyla koparmak sabrı bo­zan şeylerdendir. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) musibet za­manında feryad edenden, saçını yolandan, elbiselerini yırtan­dan beri ve uzak olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Ebu Davud) Fakat sessiz ağlamalc ve üzülmek sabn bozmaz. Nitekim Allah Teala, Yakub aleyhisselam'ın halini haber vererek, «(Ya-kub'un) kederinden gözlerine ak düştü, artık gamım yutkunup duruyordu.» (Yusuf/84) buyurmuştur. Katade, bu ayet-İ keri­menin tefsirinde, «Yakub aleyhisselam derdini içine atıyor, öf­kesini tutuyor, gamını yutuyordu. Hayırdan başka bir şey söy­lemiyordu» demiştir.

İbn-i Abbas demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.), «Eğer ağla­mak gözden, kalpden gelirse o Allah'ın rahmetinin akan eseri­dir. Eğer dilden elden gelirse (dil bağinr, eller yaka paça yır­tarsa) bu da şeytandandır.» buyurmuştur. (Müsned-i Ahmed) Hassan b. Ebu Cebele demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «Bir kimse (başına gelen musibeti başkalarına) yayarsa, sab­retmiş olmaz» buyurmuştur.

Halid b. Ebu Osman dedi ki, «ölen oğlum için taziyeye gelen Said b. Cübeyr benî, başım örtülü gördü. Başımdan ör­tüyü alıp, «Miskinlik sızlanmaktandır» dedi.»

Bekir b. Abdullah el-Müzeni, «Musibetten sonra evde oturmak miskinlik (sabırsızlık)'dir» demiştir.

Ubeyd b. Umeyr, «Homurdanmak gözün yaş dökmesi, kalbin mahzun olması değildir, fakat homurdanmak kötü söz söylemek ve fena zanda bulunmaktır.» demiştir.

Basra kadılarından birinin .oğlu ölünce, babasını taziyeye gelen alimler ve fakihler toplanıp aralarında, «Bir insanın ho-murdandiğı veya sabrettiği nasıl bilinir?» diye mütalaa ettiler ve sonunda, «Başına musibet gelen bir kimse, musibet gelme­den önce yapmış olduğu herhangi bir şeyi bırakırsa homurdan-mış olur» diye ittifak ettiler.

Hasan b. Abdülazİz el-Harvezi şöyle dedi, «Benim çok sevdiğim bir oğlum öldü. Anasına «Allah'dan kork ve sevabı­nı yalnız Allah'dan umarak sabret» dedim. O da, Böyle büyük bir musibetin sevabını honıurdanıp uflamakla kaybedecek. kadar düşüncesiz değilim» dedi.

Abdullah b. Mübarek dedi ki, «Yezid b. Yczid namaz kı­larken yanına bir kimse geldi. Yezİd'in eğlu can çekişiyordu. Gelen kimse, «Ey Yezid, sen namaz kılıyorsun, oğlun ise Öl­mek üzeredir» dedi. Yezid, «Devamlı bir ameli yapan bir ada­mın başına bir musibet geldiğinde o ameli bir kerre olsun terk etmesi amelinde noksanlık olduğu anlamına gelir» dedi.

Sabit dedi ki, «Mutarrıf b. Abdullah'ın başına bir musibet gelmişti. Onu güzel şekilde giyinmiş ve güzel koku sürünmüş halde gördüm. Ona bu halini beğenmediğimi söyledim. O da «Ey Sabit sen bana şeytana boyun bükmemi ve şeytana başı­ma bir kötülüğün geldiğini göstermemi emrediyorsun. Ey Sa-b\t vallahi bütün dünya benim olsa, sonra Cenab-ı Hak onu benden alıp, kıyamette cnun yerine bana bir içim bu verse bu bir İçim suyu dünyaya değişmem» dedi. Başa gelen musibetin açıklanması ve söylenmesi sabrı bozar. Musibetin gözlenmesi ise sabrın başıdır.

îbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre, İbn-i Ömer demiş­tir ki, «Resulullah (s.a.v.) «Musibetleri ve hastalıkları ve sa­dakayı gizlemek iyiliklerdendir. Musibeti yayan kimse sabret-memiş olur» buyurmuştur.

Hasan-ı Basri'den merfu olarak rivayet edilen bir hadis-i şerifde de, «Musibetleri gizlemek iyiliklerdendir, musibeti ya­yan kimse sabretmemiş olur.» buyrulmuştur.

Ata b.Rebah'm bir gözüne perde inmiş de yirmi sene ço­luk çocuğu bunun farkına varmamış, ancak bir oğlu, bîr gün babasının görmeyen gözü tarafından geldiğinde babasının bir

gözünün görmediğini farkcîmişti.

Davud-ı Tai'nin yanına bir adam girmiş onu döşeğinde tit­rerken görünce şaşırmış ve «innaliltah ve innaileyhi raciun» demiş. Davud ona, «Bu gördüğünü hiç kimseye söyleme lüt­fen, bundan önce. de dört ay yatmıştım, bunu hiç bîr kimse bîlmcmiştir» dedi.

Mugire dedi ki, «Ahnef, amcasına dişinin ağrıdığını tek­rar tekrar söylemiş, amcası da, «Bana ne tekrar edip duruyorsun be adam, benim gözümlin biri kırk seneden beri görmü­yor da hiç kimseye şikayet etmedim» dedi.

Sabrın zıddı, «Hela'»âır. Yani musibet geldiği zaman sız­lanmak ve nimet verildiği zaman ise nimeti men etmektir. Ni­tekim Allah Teala, «.Gerçekten insan cimri ve haris yaratılmış­tır, kendisine bîr zarar dokundu mu feryadı basar. Kendisine hayır dokununca cimrîîeşir» (Mearic/19-21 buyurmuştur. Bu tefsir ayetin nazmında bulunan «helu'» kelimesinin tefsiridir Cevheri, «.Hela'-», aşırı sızlanmaktır demiştir.

Bir hadis-i şerifde, «Kulda bulunan ahlakların en kötüle­ri aşın cimrilik ils aşırı korkaklıktır» buyrulmuştur.

Basiret sahipleri demişlerdir ki, «Cenab-ı Hak'kın rahmeti, ilmi, affı, setri (günahları ve kötülükleri Örtmesi) sonsuz oldu­ğu gibi sabrı da sonsuzdur. Çünkü Allah'ın azameti, kudreti, izzeti ve celali karşısında, kafirlerin, müşriklerin, facirlerin Al­lah'ın kemaline, isimlerine, sıfatlarına dil uzattıkları, Allah'a çocuk nisbet etmek gibi en çirkin şeyleri isnad ettikleri, Allah ayetlerini ve peygamberlerini yalanladıkları ve peygamber­lere küfredip, eza ve cefa ettikleri, Allah dostlarını yaktıkları, öldürdükleri, İhanet ve tahkir ettikleri halde Cenab-ı Hak'kın sabredip, bunların cezalarını ahirete tehir etmesi sabırların en büyÜUerindendir. Zira bunların yaptıkları .bu çirkin işlerden, iftiralardan, batıl iddialardan ve günahlardan nerde ise gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir, bunlara ancak kendisinden daha sabırlı hiçbir fert bulunmayan ve «sa-bur» sıfatıyla muttasif olan Allah Teala, sabreder. Allah Tea-la'nın sabrı ile hilmini ve bunlar arasındaki farkı bilmek ister­seniz, aşağıdaki zikredilecek ayet-i kerimeler üzerinde düşü­nünüz.

«Hiç şüphe yok ki, gökleri ve yeri zeval olmaktan Allah tutuyor. Andolsun! Zeval bulurlarsa, onları O'ndan başka kim­se tutamaz. Gerçekten O, halimdir, bağışlayıcıdır» (Fatır/41). «Yahudilerle, Hıristiyanlar; 'Rahman (olan Allah) çocuk edindi' dediler. Yemin olsun ki, siz çok çirkin bîr şey ortaya (ittiniz. Rahman'a çocuk isnad ettiler diye, az daha gökler çat­layacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp çökecekti.» (Meryem/

«Gerçekten onlar, hilelerini kurdular. Allah katında da onlara tuzak var. İsterse onların hileleri dağlan yerinden oy­natacak olsun!» (İbrahim/46).

Allah Tcala, hüminin ve mağfiretinin göklerin ve yerin yok olup gitmesine engel olduklarını bildirmektedir. Hilim ile yerlerin ve göklerin yok olup gitmesini tutmak sabrın ta ken­disidir. Cenab-ı Hak, hümiyle düşmanlarına acele olarak ceza vermekten sabreder. Bu ayet-i kerimelerde de yerlerin ve gök­lerin insanların yaptıklan çok çirkin şeylerden dolayı yok ol­mak için Allah'dan izin istediklerine fakat Cenab-ı Hak'kın onları hİImiyle ve mağfiretiyle tutmuş olduğuna işaret vardır. 1 İşte Cenab-ı Hak'km bu sıfatlarla yerleri gökleri tutması ka­firlerden, mücrimlerden, facirlerden ve asilerden azabı ve ce­zayı hapsetmeğidir, kî, bu hapis de sabrın hakikatidir. Yerle . gökleri tutmanın kaynağı hilim sıfatıdır. Yer ile gökleri tut­mak ise, sabnn ta kendisidir ki, bu da cezayı ve azabı hapset-inektir. Buna göre, azab ve cezayı hapsetmek ile bu hapsin meydana geldiği kaynağı aarsında büyük bir fark vardır. Dü­şününüz.

İmam Ahmcd'İn Müsned'lnâ& merfu olarak rivayet edi­len bir ,hadis-i şerif de, «Hiçbir gün yoktur ki, deniz bütün in-sanlan batırmak için Rabbinden İzin istemiş olmasın» buyrul-muştur. Her şeyi batırmak, suyun tabiatı gereğidir. Çünkü su küresi, tabiatı itibanyla toprak küresini batırmak ister, fakat Cenab-ı Hak, kudretiyle, hilmiyle ve sabrıyla su küresini tu­tar. Cenab-ı Hak'kın azameti, celâli, ikram ve ihsanı karşısın­da kafirlerin, müşriklerin ve facirlerin yaptıkları kötü şeyler dağlann yıkılmasını, göklerin çatlamasını gerektirir. Fakat Ce­nab-ı Hak, bu kötü ve çirkin amellerin karşısında seveceği, ra-zı olacağı ve mükemmel surette sevineceği iyi ve güzel amel­ler kılmıştır. Cenab-ı Hak alemin yok olup harap olmasına bep olacak oîan kötü ve çirkin amelleri, iyi ve güzel ameller se­bebiyle def edip, giderir. Çünkü Cenab-ı Hak'kın iyiliklerle kötülükleri def etmesi rahmetinin gazabına üstün olmasının ve rahmetinin gazabını geçmiş olmasının eserlerindendir. Allah'ın rahmeti gazabına üstün geldiği gibi, rahmetinin eseri de gaza­bının eserine üstün gelmiştir. Bundan dolayı Resulullah (s.a. v.) Allah'ın gazab sıfatından, nza sıfatına ve cezasından affına sığınmıştır. Sonra Resulullah (s.a.v.) bunlan Allah'ın zatında toplayıp, «Allah'ım senin gazabından rızana »sığınırım. Senin cezandan affına sığınırım, Senden sana sığınınm» dîye dua ederdi. (Müslim, Ebu Davud, Nesei) Çünkü kendisinden sığı­nılan şeyler de Allah'ın dilemesiyle, yaratmasryla, izniyle ve hükmüyle meydana gelmiştir. Sebep de Allah'tan müsebbib de Allah'dandır. Canlan, bedenleri harekete getiren, onlara tesir, kuvvet veren, onları yaratan, onları hazırlayan, onlan geliştiren, onları dilediği şeyler üzerine musallat kılan, onlan dilediği zaman tutan, onlar ile kuvvetleri ve kuvvetlerin tesiri arasına giren Cenab-ı Hak'dır. Resulullah (s.a.v.)'ın «Allah'ım senden sana sığınırım» ifadesinin altına «Allah'ın birliğime inanma, Allah'dan başkasını düşünmeme, yalnız Allah'a gü­venme, yalnız Allah'dan yardım dileme, yalnız Allah'ın aza­bından korkup, rahmetini umud etme, zararı giderenin, fayda verenin Allah olduğuna ve zarann dokunması da Allah'ın di­lemesiyle, zararın gitmesi de Allah'ın dilemesiyle olduğuna inanma, yoktan yaratanın da ve tekrar diriltecek olanın da Allah olduğuna İnanma, beîa ve musibeti yaratanın da ve bun­lara sabretmeyi yaratanın da Allah olduğuna inanma» girer.

Allah Teala'yı, insanların günahları, küfürleri, şirkleri ve zulümleri gazablandırınca, O'nu meleklerinin ve mü'min kul­larının teşbihleri, hamd-ü senaları, ibadet ve taatlan razı eder. Bundan dolayı Cenab-ı Hak'kın gazabından nzasına sığınılır. Abdullah b. Mes'ud (r.a.) demiştir kî, «Rabbiniz katında gece ve gündüz yoktur. Gökleri ve yeri aydınlatan O'dur. Onun yanında sizin günlerinizden bir günün miktarı, on iki saattir. Dünkü amelleriniz bu günün evvpIİnde O'na sunulur. Amel­lere üç saat bakar, bunlardan hoşuna gitmeyenler, O'nu ga-zablandınr. O'nun gazablandığmı ilk önce arşı taşıyan melek­ler bilir, çünkü Allah Teala'nın gazaplanmasıyla ,arş onlara ağır gelir. Bunun üzerine arşı taşıyan melekler ve diğer melek­ler Allah Teala'yı teşbih ederler. Nihayet Cebrail boruya üfü-rür, Cebrail'in sesini her şey işitir. Üç saat Allah'ı teşbih eder­ler. Nihayet Rahman rahmetle dolar, altı saat böylece geçer. Sonra rahimler getirilir, Ccnab-ı Hak, rahimler cüç saat bakar, nitekim Allah Teala, «Sîzi rahimlerde dilediği gibi şekillendi­ren O'dur» (Al-i îmran/63 diğer bir ayette de, «Dilediğine kız­lar, dilediğine de erkekler bahşeder, yahut da onları erkekli, dişili yaratır, dilediğini de kısır bırakın} (Şura/49-50) buyur­muştur. Dokuz saat böylece geçer. Sonra rızıklar getirilir, Cc-nab-ı Hak üç saat .nziklara bakar, nitekim Allah Teala, «Al­lah dilediğine rızkı hem genişletir, hem daraltır» (Rum/37) di­ğer bir ayette, «O her an bir iştedir» Rahman/29) buyur­muştur. İşte Rabbinizİn her gün işi, dilediği gibi şekillendir­mek, Öldürmek, diriltmek, zengin etmek, fakır düşürmek gibi işlerdir.

Cenab-i Hak, En'am suresinde düşmanlarını, onların kü­fürlerin;, şirklerini, peygamberlerini, yalanlamalarını zikret­tikten sonra İbrahim aleyhisselam'm durumunu ve ona gökle­rin ve yerin büyük ve muhteşem mülkünü gösterdiğini ve İb­rahim aleyhisselam'm Allah'ın dinini ve birliğini ortaya koyma hususunda kavmiyle mücadele ettiğini zikretti. Sonra İbrahim aleyhisselanVm neslinden peygamberler kıldığını ve onları doğ­ru-yola İlettiğini, onlara kitap, hikmet, ve peygamberlik verdi­ğini zikretti. Sonra, Allah Teaîa, «Şimdi bunlar (yani Kureyş kabilesi), buna nankörlük ediyorsa, biz onların yerine, pey­gamberleri ve kitapları inkar etmeyen bir kavmi (Muhacirler­le, Ensarı) vekil etmişizdir» (En'am/89) buyurdu.

Cenab-ı Hak,. yeryüzünde Jcendisinin varlığını ve birliğini inkar edenler ve peygamberlerini yalanlayanlar kıldığı gibi, kendisinin varlığına ve birliğine İman edenler ve peygamber! :-rini tasdik edenler de kılmıştır. İnkarcılar, dinen hürmet edil­mesi lazım olan şeyleri zayi ederler, mü'mİnler ise onları mu­hafaza ederler. Bu yüzden göklerle yerler ayakta durur. Eğer hak (Kur'an-ı Kerim), düşmanlarının keyiflerine uysaydı, gök­lerle yerler ve bunlarda bulunanlar muhakkak fesada uğrardı ve bu alem harap olurdu. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, bu ale­min harab olmasının sebeplerinden bu alemi ayakta tutan sebep­lerin yeryüzünden kaldırılmasını kılmıştır. Bu alemi ayakta tu­tan sebepler ise, Allah'ın kelamı, Beytullah, İslam dini, dinin hükümlerini yerine getiren mü'minlerdir. Bunlar kaldırıldığı takdirde bu alemin harap olmasını gerektiren sebeplere karşı duracak sebepler bulunmayacağı için bu alem harap olacaktır. [14]




Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Sabredenler ve şükredenler

MollaCami.Com