Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

21. Konu : Sabır İle Şükür Arasındaki Hüküm Ve Sabredenlerle Şükredenler Arasındaki Fark

Sabır ile şükürden her biri kendi aralarında, tartılmalarını, hangisinin ağır hangisinin hafif olduğunun bilinmesini istediler. Bu ise, ancak bunlardan her birinin bilinmesinden vonra müm-kü olur. Biz şimdiye kadar sabnn hakikatini, kısımlannı ve ne­vilerini zikrettik. Şükrün hakikatini ve mahiyetini zikredece­ğiz.

Sihah'da zikredilmiştir ki, Şükür; sana iyilik yapanı, yap­mış olduğu iyilikden dolayı övmendir. Nitekim, «Şekertuhu ve şekertu îehü ~ ona şükrettim» denilir. Bu kelimenin, lam har­fiyle kullanılması daha fasihdir. Zira Allah Teala, «Sizden ne bir karşılık isteriz, ne de teşekkür» (Insan/9) buyurmuştur. Bu ayet-i kerimedeki, «şeküren» kelimesinin, «el-kuud» gibi mas­tar olma ihtimali olduğu gibi, «el-berud, el-kefur» gibi cemi olması ihtimali de vardır.

«Eş-Şükranü: teşekkür etme, iyilik bilme» bu kelimenin zıddı, «el-küfranü: iyilik bilmemek»tir. «Teşekkertü lehii» ke­limesi manaca, «şekertu tehü» gibidir. Az yem İle idare eden hayvana, «eş~şekür» denir. Şiddetli yağmur yağdığı vakit, «iş-tekeret es-semd'ü» denir. Meme sütle dolduğu vak'.t, «iştekere ed-dar'ü» denir. Bir ağacın gövdesinin etrafında îilizler çık­tığı vakit, «şekiret eş-şeceretü» denilir. «Eş-şükru» kelimesi­nin türeyişi üzerinde biraz düşün, ve şükr'nn lügattaki mana­sını, emredilen şükrün manasını, Rabbin mükafatı olan şükrün manasım bir mukayese el. Bunların hepsinde ziyade ve artma manasını bulursun. Verilen yeme nisbetle daha çok etle­nen hayvana, «dabbe-i şekür» denir.

Bir kulun şükrünün üç rüknü ve esası vardır ve o kulun şükredici olabilmesi İçin bu üç rüknün ve esasın bulunması la­zımdır. Birincisi, kulun üzerinde bulunan Allah'ın nimetini iti­raf etmesidir. İkincisi, kulun bu üzerinde bulunan nimetten dolayı Allah Teala'ya hamd-ü sena etmesidir. Üçüncüsü, kulun kendisine verilmiş olan nimetleri Allah'ın rızasını kazanma yo­lunda sarfetm esidir.

Alimlerin şükür hakkındaki görüşleri: Alimlerden bir kıs­mı, «şükür nimet veren Allah Teala'nın nimetlerim boyun bü­kerek İtiraf etmektir» demişlerdir.

Denildi ki, şükür, kulun kendisine yapılan iyiliği anmakla iyilik yapanı övmesidir. Kulun şükrü, kendisine yapılan iyiliği anmakla Allah Teala'ya hamd-ü sena etmesidir.

Nimetin şükrü, minnet ve ihsanı görmek, hürmet ve tazi-mİ muhafaza etmek, nimet verenin hizmetinde bulunmaktır.

Nimetin şükrü, kendini nimette tufeyli görmendir.

Şükür, kulun şükürden aciz olduğunu bilmesidir.

Şükür üzerine şükretmek, şükürden daha mükemmeldi!. Yani, kulun yapmış olduğu şükrünü, Allah'ın tevfiki ve ina-yetiyle yapmış olduğunu görmesidir. Allah'ın bir kulunu şük-rctmeye muvaffak kılması, nimetlerin en büyüklerİndendir. Bir kulun şükür üzerine şükretmesi, sonra bu şükür üzerine Allah'ı şükretmesi kendini nimete ehil ve layık görmemesidİr.

Şükür, kulun güç ve takatini Allah'a ibadet ve taat etmek te sarf etmesidir.

Denildi ki, şakir elinde mevcud olan nimete şükredendir. Şekür ise, elinde mevcud olmayan nimete şükredendir.

Sakır, verilince şükredendir. Şekür verilmeyene şükreden­dir.

Şakir, menfaata şükredendir. Şekür men olunana şükre­dendir.

Şakir bağış ve ihsana şükredendir. Şekür ise, belaya şük­redendir.

Cüneyd dedi ki, «Ben Seriyyü's-Sakati'nin yanında oynuyordum. Henüz daha yedi yaşındaydım. Orda bir cemaat şü­kür hakkında konuşuyordu. Seriyyü's-Sakati bana, «Ey çocuk şükür nedir?» diye sordu. Ben de, «Nimetle Allah'a isyan et-memendir» dedim. Bunun üzerine o da, «korkarım ki, bu sözü dilinle söylüyorsun, bu söz senin kalbine inmiş değildir» dedi Ben, «Seriyyü's-Sakati'nin bu sözünden dolayı ömür boyu ağ­ladım» dedi,

Şibli, «Şükür, nimetleri görmek değil, nimeti vereni gör­mektir» demiştir. Bu söz bence doğru değildir, çünkü nimeti, nimet verenden görmek şükrün tamamındandir.

Denildi kî, Şükür, mevcud olan nimeti bağlar, mevcud ol­mayan nimeti avlar.

Ebu Osman dedi ki, «Avam yediği, içtiği ve giydiği nimet­lere şükreder, havas ise, kalblerine gelen feyiz ve ilhamlara şükrederler.»

Hükümdar, bir adamı hapsetti, o adamın arkadaşı ona, «Allah'a şükretsin» diye haber yolladı. Adam dövüldü yine arkadaşı ona, «Allah'a şükretsin» diye haber gönderdi. Bir me-cusi de onun yanma hapsedildi. Mecusinin ayağına zincir vu­ruldu. Bu zincirin bir ucu da bu adamın ayağına bağlandı. Me-cusi ishalden rahatsızlık çekiyordu. Her helaya gidişinde bu da gidiyor, o İşini bitirinceye kadar başında bekliyordu. Arka­daşı yine ona «Allah'a şükretsin» diye haber gönderdi. Hapse­dilen adam arkadaşına, «Ne zamana kadar Allah'a şükredece­ğim, bundan daha büyük bir bela olabilir mi?» dedi. Arkadaşı ona, «Mecusinin ayağına bağlanan zincirin bir ucunun senin ayağına bağlandığı gibi onun belinde olan zünnar (küfür ala­meti) senin beline bağlansaydı, halin nice olurdu? Bundan do­layı Allah'a şükret» diye haber gönderdi.

Bir kimse Sehl b. Abdullah'ın yanına girip ona, «Evime hırsız girdi, eşyalarımı alıp götürdü» dedi. Bunun üzerine Sehl ona, «Allah'a şükret eğer şeytan kalbine girip imanını çalsa ne yapardın?» dedi.

Denildi ki, şükür, bîr kulun layık olmadığı halde kendisi­ne verilen atiyye ve nimetten dolayı Allah Teala'ya yapmış ol­duğu hamd-ü senadan lezzet almasıdır.

Denildi ki, sana yapılan iyiliğin karşılığını vermekten aciz olursan dilinle şükretmeye devam et.

Denildi ki, dört şey vardır ki, faydası yoktur. Sağırla isti­şare etmek, şükretmeyen kimseye nimet vermek, çorak yere tohum ekmek, gün ışığında kandil yakmak.

Şükür; kalb, dil ve azalarla yapılır. Kalp, tanımak ve sev­mek içindir. Dil, sena ve hamd etmek içindir. Azalar ise, Al­lah'ın taatında kullanılmak ve O'na isyandan uzak tutulmak içindir.

Nitekim bir şair şöyle demiştir, «Benîm üç azam sizin ni­metinizi anlatır. Elim, dilim ve içimde gizli olan. kalbim.

Şükür, fiillere mahsustur. Hamd ise, kavillere mahsustur. Hamdın sebebi, şükrün sebebinden daha umumidir. Şükür bağlı bulunduğu nimet itibariyle ve yapıldığı aza itibariyle hamdin yapıldığı azalardan daha umumidir. Allah'a hamd edilecek şeyler ise, şükredilecek şeylerden daha umumidir. Çünkü, Al­lah Teala'ya, isimlerinden, sıfatlarından, fiillerinden ve nimet lerinden dolayı hamdedilir. Hamdin yapıldığı azalar, şükrün yapıldığı azalardan daha azdır, çünkü şükür hem kalple, hem dille ve hem de diğer azalarla yapılır. Hamd ise, kalple ve düle yapılır. [1]




Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Sabredenler ve şükredenler

MollaCami.Com