Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
Zenginlik İle Fakirlik, Güzel Amel İçin Birer İmtihandır
Allah Teala, insanları yarattığı gibi, onların zenginliklerini ve fakirliklerini de yaratmıştır. Allah Teala, kullarının hangisi daha güzel bir amel yapacak diye imtihan etmek için zenginlikle fakirliği yaratmış, bunları taat,- masiyet, sevap ve azab için sebeb kılmıştır. Nitekim- Allah Teala, «sizi bir imtihan olarak kötülüklerle (şer) ve iyiliklerle (hayr) deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz» (Enbiya/35) İbn-i Abbas bu ayet-i kerimedeki, «şer ile hayır»dan darlık ile bol-lukj sıhhat ile hastalık, zenginlik ile fakirlik ve helal ile haram murad edilmiştir ve bunların hepsi imtihandır» de-miştii ibn-İ Yezid bu ayet-i kerimeyi şöyle tefsir etmiştir, «sizi sevdiklerinizle ve sevmediklerinizle imtihan edeceğiz. Bakalım, sevdiklerinizde ve sevmediklerinizde sabrınız ve şükrünüz nasıl olacaktır.» Kelbi, bu ayet-i kerimeyi şöyle tefsir etmiştir, «şer» ile fakirlik ve bela murad edilmiş, «hayır» ile mal ve çocuk murad edilmiştir. Nitekim Allah Teala, zenginlik ile fakirliğin, ibtila İle imtihanın binekleri olduğunu haber vererek, «Fakat insan ne zaman Rabbi kendisini imtihan edip ikramda bulunur ve nimet verirse, «Rabbim bana ikram etti» der. Ama ne zaman onu imtihan edip de rızkını kısarsa, o vakit de, «Rabbim bana ihanet etti» der» (Fecr/15-16) buyurmuştur. Cenab-ı Hak bu ayet-i. kerimede, «kulunun rızkını daraltmak ve kısmakla imtihan ettiği gibi, ona ikram etmek, nimet vermek ve rızkını genişletmekle de imtihan ettiğini haber vermektedir. Çünkü fakirlikle zenginlikten her ikisi de Allah'dan birer imtihandır. Sonra Cenab-ı Hak, rızkın bol verilmesinin kul için bir ikram olduğunu ve rızkın az verilmesinin kul için bir ihanet olduğunu iddia edenin iddiasını reddederek, «iş iddia edildiği gibi değildir. Bilakis ben nimet vermekle imtihan ederim ve bela vermekle ihsan ederim» buyurmuştur. Bu ayetin lafızlarını düşünen için bu mana anlaşılmış olur. Nitekim, Allah. Teala, «O (Allah) sizi yeryüzünün halifeleri yaptı. Bazınızı derecelerle bazınızın üstüne çıkardı. Ta ki, sîze verdiği şeylerde sizi imtihan etsin» (Enam/165) diğer bir ayette de, «Biz, yeryüzündeki şeyleri yere mahsus bir ziynet verdik ki, insanlatı imtihan edelim. Bakalım hangisi daha güzel bir emelde bulunacak» (Kehf/7) buyurmuştur. Cenab-ı Hak bu ayet-i kerimede yeryüzünü mallarla ve diğer eşyalarla ibtîla ve İmtihan için süslemiştir. Nitekim imtihan için ölümle yaşamayı yaratmıştır. Yine imtihan için yerleri gökleri yaratmıştır. Allah Teala, insanların hangisinin daha çok itaat edeceğini, daha güzel amel yapacağını imtihan etmek İçin, yerleri, gökleri ve bunların arasında bulunanlan yaratmış- olduğunu ve bunlar için ömür takdir etmiş olduğunu, yaşamanın sebebleri olan altın, gümüş, meskenler, giyim eşyaları, binekler, hububat, hayvanlar, kadınlar, çocuklar, meyveler gibi varlıkları yeryüzünün süsü kıldığını haber vermiştir. Allah'ın yaratmış olduğu şeylerin hepsi haktır. Yerler, gökler ve onların arasında ne varsa hepsi Al-toh'ındır. Mülk ve saltanat yalnız Allah'ındır. Bunlar boş yere yaratılmamıştır. Nitekim Allah Teala, «Ya siz zannettiniz mi ki, biz sizi boşuna yarattık da, bize döndürülmeyeceksiniz? Allah, o hak padişah çok yücedir. O'ndan başka ilah yoktur. Kerim olan, arşın Rabbidir» (Mü'minun/I5-16)
Allah Teala, zatını, ortağı olmaktan, çocuğu olmaktan, zevcesi olmaktan, yorulmaktan, ihtiyacı olmaktan, yerleri gökleri muhafaza etmeyi ihmal etmekten tenzih ettiği gibi bütün varlıkları da boş yere yaratmaktan Zatını tenzih etmiştir. Hiçbir kimse O'ndan izinsiz şefaat .edemez. Hiçbir şey Allah'ın ilminden hariç kalmaz. Allah Teala kullarını, emirsiz, nehiy-siz, başıboş olarak ve boş yere yaratmış değildir. Kullan kıyamet gününde Allah'a döneceklerdir. İyileri mükafatlandıracak, kötüleri cezalandıracaktır. Kafirler kendilerinin batıl yolda bulunduklarını, peygamberlere tabi olanların doğru ve hak yolda bulunduklarını bileceklerdir. Bu zikredilenleri kim inkar ederse, Allah'ın Hah olduğunu, Rab olduğunu, gerçek Hükümdar olduğunu inkar etmiş olur. Nitekim mü'min, kendisiyle kryamet hakkında konuşan ve kıyameti İnkar eden arkadaşına hitap ederek şöyle dedi, «Seni aslen topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da düzgün bir insan kılığına koyan Allah'ı inkar mı ettin? Mü'min, arkadaşıma, kıyameti inkar etmesini Allah Teala'yı inkar saymıştır. Nitekim Allah Teala, «.Eğer (kafirlerin seni yalanlamasına) şaşıyorsan asıl şaşılacak şey onların, «biz toprak olduğumuz zaman mıt hele hele, biz yeniden mi yaratılacağız? »demeleridir. İşte bunlar Rablerİnİ inkar edenlerdir» (Rad/5) buyurmuştur. Kıyameti inkar etmek, Rab-bin kudretini, ilmini, hikmetini, gerçek hükümdarlığını, rubu-biyetinİ ,İIah olmasını İnkar, etmek olur. Nitekim peygamberleri yalanlamak, peygamberlerin risaletlerini inkar etmek, kıyameti İnkar etmek olur. Peygamberleri yalanlayan, kıyameti inkar eden, Allah'ın rububiyyetinİ inkar etmiş olur. Netice olarak Allah Teala, zenginlik' ile fakirliği ibtila ile İmtihanın binekleri olarak yaratmıştır. Allah Teala, malı sırf menfaatlan-mak için indİrmemiştîr. Nitekim Ahmed b. Hanbel'in «Müs-ned'inâe rivayet edildiğine göre, Allah Teala, şöyle buyuruyor, «Ben malı, namaz kılınması için, zekat verilmesi için indirdim. Ademoğlu'nun bir vadi dolusu malı olsa, Allah'dan İkinci bir vadi dolusu mal ister, ikinci vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadi dolusu mal ister. Ademoğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.»
AJlah Teala, malı, kendi hakkı olan namazın kılınmasına, kulların hakkı olan zekatın verilmesine yardımcı olsun diye indirmiştir. Yoksa hayvanların yiyip içtiği gibi, yalnız faydalanmak ve lezzet almak için indirmiş değildir. Bir kimse Allah'ın vermiş olduğu mal ile bu iki hakkı eda etmezse toprak o kimseye daha layıktır. însan, Rabbini, yaratıcısını tanımak, O'na iman etmek, O'nu sevmek, O'nu zikretmek için yaratılmıştır. İnsanın içi, iman, ilim ve hikmet için yaratılmıştır. Fakat birçok cahil kimseler, içlerini, Allah'ın birliğinden, isimlerinden, sıfatlarından, emirlerinden boşaltıp fani olan mal sevgisiyle doldurmuşlardır. Bununla beraber bunların içleri dolmaz, bilakis Ölüp içini toprak dolduruncaya kadar hatta kendisinin ve malının yaratılmış olduğu asıl maddesi olan toprağa dönünce-ye kadar fakirlikleri, açgözlülükleri ve mala düşkünlükleri dem eder. İnsanın dünyada ve ahirette olgunluğu, kurtuluşu ve saadüti, içini iman ve ilimle doldurmasına bağlıdır. Mal eğer sahibine fayda vermezse elbette ona zarar verir. Sahibine fayda vermeyen ilim, mülk, güç de böyledir. Çünkü bunlar, gaye ve maksadlara ulaşmak İçin vesiledirler. Zira hayır ve şer bunlarla yapılır. Buna göre bir kimse malını, mülkünü, ilmini ve kudretini Allah yolunda kullanırsa, bunlan gaye ve maksadları için kullanmış olduğundan ona dünyada ve ahirette fayda verir. Bunları fena istek ve arzularına nail olmak ve dünya faydalarını elde etmek yolunda kullanırsa, hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğramış olur.
İnsanlar Dört Kısmıdır
Birinci kısım, sebeblerden yüz çevirenlerdir.
İkinci kısım tamamiyle sebeblere bağlananlardır.
Üçüncü kısım, sebeblerle, kendilerine dünyada ve ahirette fayda vermeyip zarar verene ulaşanlardır. Bu üç kısım, zarar ve ziyandadır.
Dördüncü kısım, sebeblerle, kendilerine hem dünyada, hem de ahirette fayda vereceklere ulaşırlar. Doğru yolda bulunanlar bunlardır. Nitekim, Allah Teala, «Kim (sadece) dünya hayatını ve zinetini isterse, biz Öylelerine, amellerinin karşılığım burada tamamen öderiz. Bu hususda onlara cimrilik yapılmaz-Bunlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine aleşden başka bir şey yoktur. Yaptıkları bütün ameller orada boşa gidecek 'Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur» (Hud/15-16) buyurmuştur. Alimler bu ayet-i kerimeden, sadece dünyayı ve zinetini İsteyen kimseler İçin amellerinin kargılığının dünyada verilip, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey olmadığı manasını anladılar. Fakat bununla beraber, ayetin manasında ihtilaf ettiler.
İbn-İ Abbas, «Bİr kimse sadece dünyayı isterse ahirete, sevaba, azaba inanmamış olur» demiştir. Müfcssirler, «İbn-i Ab bas'm kavline göre bu ayet-İ kerime kafirler hakkındadır» demişlerdir.
Katade, «Bir kimsenin düşüncesi, maksadı, niyeti dünya olup onu isterse, Allah Teala dünyada ona yapmış olduğu iyiliklerinin karşılığını verir, sonra ahirete gittiğinde karşılığını alacağı bir ameli bulunmaz. Mü'mine gelince iyiliklerinin karşılığını dünyada aldığı gibi ahirette de sevap alacaktır» demiştir. Bazı müfessirler, şu ayet-i kerimenin «bunlar Öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. Yaptıkları bütün ameller orada boşa gidecek, zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur» delaletiyle bu ayet-i kerime kafirler hakkındadır. Çünkü mü'min hem dünyayı hem de ahiretİ ister. Yalnız dünyayı istîyen kimseye gelince, o, mü'mİn değildir.» demişlerdir.
Ebu Salih, Ibn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, İbn-i Abbas (r.a.) «Bu ayet-i kerime ehl-i kıble hakkında nazil olmuştur» demiştir. Mücahid, «Bu ehl-i kıble riyakarlardır» demiştir.
Dahhak, «Ehî-i İmandan takvasiz İyi amel işleyenin amelinin sevabı, dünyada verilir» demiştir. Ferra, Dahhak'ın kavlini seçerek, «Ehl-i kıbleden olan bir kimse ameliyle dünya mükafatını isterse eksiksiz olarak onun mükafatı dünyada peşin olarak verilir» demiştir. Bu kavil, tercih edilir. Buna göre, ayetin manası şöyle olur, ameliyle sadece dünya hayatını ve zine-tini isteyen kimse, mü'min değildir. Çünkü günahkar ve fawk kimseler, masiyetde, fasıkhkda aşın gitseler de imanları onları Allah için iyi amel İşlemeye scvkeder de (her ne kadar günah işleseler de) Allah'ın nzasını kazanmak için salih ameller işleı-ler. Bir kimse, ameliyle Allah rızasını istemeyip ancak dünyayı ve zinetinİ isterse o kimse ehli iman dairesine girmiş olmaz. Muaviye de bu ayet-i kerimeden bu manayı anlayıp, buna Müslim'de- Ebu Hüreyre'den rivayet edilen hadis-i şerifi şahid gösterdi. Nitekim Müslimin rivayet ettiğine göre Ebu Hüreyre demiştir ki, Resulullah (s.a.v.), «kıyamet gününde ateşin ilk tutuşturulacağı kimseler üç sınırdır, filan okuyucudur denilsin diye Kur'an okuyandır, filan cömerttir, denilsin diye mallarını sadaka yerendir, filan cesurdur denilsin diye cihadda öldürülen gazidir» buyurmuştur. Mahlukatm en hayırlıları, peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerdir. Mahlukatın en şerlileri i»e, onlardan olmadıkları halde onlara benzemeye özenenlerdir.peygamberlere özenen kimse yalancı olduğu gibi, sıddık-lardan, salihlerden olmadığı halde onlara benzemeye çalışan kimse de riyakardır.
İbn-i Ebi'd-Dünya'nm, rivayet ettiğine göre, Enes demiştir ki, Resulullah, «Kıyamet günü olunca ümmetim üç fırkaya ayrılacaktır. Birinci fırka, dünya için. Allah'a ibadet edenlerdir*. İkinci fırka, riya ve gösteriş için ibadet edenlerdir. Üçüncü fırka, Allah'ın Zatı için ve ahireti için ibadet edenlerdir. Allafc Teala, dünya için ibadet edenlere, «İzzetim, Celalim \e kudretim hakkı için, bana ibadetle neyi kasdettiniz?» buyuracak. Onlar da, «İzzetine, Celaline, Kudretine yemin ederiz ki dünyayı kasdettik» diyeceklerdir. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, «bunlardan hiçbirini kabul etmedim, bunları cehenneme götürün» buyuracak. Allah Teala, gösteriş ve riya için ibadet edenlere, «İzzetim, Celalim ve Kudretim hakkı için, bana ibadetle neyi kasdettiniz?» buyuracak. Onlar da «İzzetine, Celaline ve Kudretine yemin ederiz ki, riya ve gösterişi kasdettik» diyecekler. Bunun üzerine Cenab-ı Hak «Bunlardan birini kabul etmedim, bunları da cehenneme götürün» buyuracak. Cenab-ı Hak, Allah'ın zatı için ve ahireti için ibadet edenlere, «İzzetim, Celalim ve Kudretim hakkı için bana ibadetle neyi kasdettiniz?» buyuracak. Onlar da, «İzzetine Celaline yemin ederiz ki, senin zatın için ve ahiretin için ibadet ettik» diyecekler. Bunun üzerine Allah Teala, «Doğru söylediniz, bunları cennete götürün» buyuracak» buyurmuştur. Bu hadis-i şerifin isnadını araştırmaya ihtiyaç yoktur. Çünkü Kur'an ve sünnet bunun doğru olduğuna şahiddirler. Nitekim bu hadis-i şerifin sahih olduğuna şu ayet-i kerime, «Kim (sadece) dünya hayatım ve zinetini isterse, biz, öylelerine emellerinin karşılığını burada tamamen öderiz» delalet etmekledir. Amelleriyle, Allah'ın rızasını istemeyip, sadece dünya iç/n amel eden kimselerin, amellerinin karşılığım dünyada, Allah onlara eksiksiz verecektir. Ahirete gittiklerinde sevap alacakları amelleri bulunmayacaktır. Ahirete iman eden bir kimse beşer olarak büyük günah işlerse de derhal ondan tevbe ve İstiğfar ederek Allah'a döner. ibn-ül-Enbari demiştir ki, «Bu kavle göre, bu ayet-i kerime müslümanlardan bir kavim hakkındadır ki, onlar ahireti ve ahirette varacakları yeri düşünmeksizin dünyaları doğru gitsin diye iyi amel işlerler. Bunların amellerinin karşılığı kendilerine dünyada tamamiyîe verilir. Ahirctc gittiklerinde onların amellerinin karşılığı ateştir. Çünkü onlar amelleriyle Allah'ın rızasını, sevabını ve mükafatını istememişlerdir.»
«.Bunlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur». Bu ikinci ayet-i kerime İbnü'l-Enbari' nin kavline göre, «Amelleriyle dünyayı isteyen mü'minlerin ebedi cehennemde kalmalarını gerektirir» diye sorulursa, buna, «Bir kimse ameliyle ahiretin sevabını "istemeyip bilakis niyeti ve maksadı dünya olursa, şüphe yok ki, Allah Teala, imanların mükafatını verdiği vakit onun İmanını iptal eder ve onun imanına mükafat vermez. Çünkü onun imanının ve amelinin boşa gitmiş olduğuna şu ayet-i kerime, «Yaptıkları bütün ameller orada boşa gidecek, zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur» delalet etmektedir» diye cevap verilir.
Bir kısım alimler de buna şöyle cevap vermişlerdir. Bu ayet-İ kerime ameliyle dünyayı isteyen müminin ebedi cehennemde kalmasını gerektirmez. Ancak bu ayet-i kerime, böyle kimsenin ahirette hakettiği şeyin ateş olduğunu ve kurtulmayı ümud ettiği iyi amelinin de bulunmadığını gerektirir. Eğer bununla beraber o kimse ehl-i tevhidden olursa, ehl-i tevhidden büyük. günah sahiplerinin cehennemden çıktıkları vakit o da çıkar. Bu cevap, tbnü'l-Enbar ve diğer alimlerin cevabıdır. Allah'a ham d olsun müşkül yoktur. Şöyle ki, Allah Teala, «Ameliyle sadece dünya hayatını ve zinetini isteyen kimsenin cezasının ateş olduğunu ve amelinin boşa gitmiş olduğunu» bildirmiştir. Buna göre, Ccnab-ı Hak, o kimsenin kurtulmasına sebep olacak amelini iptal edince, onun yanında kendisini kurtaracak bir şey kalmamıştır. Eğer o kimsenin imanı bulunup, bu imanla dünyayı ve zinetini istemeyip, bilakis bu imanla Allah'ı ve ah!reti istemiş olursa, bu iman, boşa gitmiş olan amele dahil olmaz. Her ne kadar o kimseyi cehenneme girmekten kurtaracak ameli boşa gitmiş olsa da bu imanı onu ebedi ateşte kalmaktan kurtarır.
îman iki kısımdır. Birincisi, sahibinin cehenneme girmesine engel olan imandır. Bu iman, amellerin Allah rızası için yapılması üzerine sahibini teşvik eder. İkincisi, sahibinin ebedî cehennemde kalmasına engel olan imandır. Bu iman, riyakârların imanıdır. Çünkü hiç imanı bulunmayan bir kimse ebedi cehennemde kalacaktır. Bu ayetin hükmü de diğer azap bildiren ayetlerin hükmü gibidir. Nitekim, Cenab-ı Hak, «.Her -n cJıiret sevabını isterse, onun sevabını artırır, ve her kim duaya menfaatini isterse, ona da dünyalık veririz, fakat ahirette ona hiçbir nasib yoktur.» (Şura/20). Diğer bir ayette de, «Her kim acele (geçen dünyajyı isterse, dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin (dünyalık) veririz. Sonra da ona cehennemi tahsis ederiz. Yerilmiş ve kovulmuş bir halde oraya girer. Kim de mü' min olarak ahireti ister ve çalışmasını ona göre yaparsa, işte böyleler'min çalışmaları şükranla karşılanır, (tsra/18-19) buyurmuştur. Bu ayetler Kur'an-ı Kerimin üç yerinde zikredilmiş olup birbirine benzerler ve birbirini tasdik ederler. Üçü de b"r manada toplanır. Yani, her kim sadece dünyayı isteyip çalışmasını ona göre yaparsa, ahirette onun için hiçbir nasip yoktur. Her kim de ahireti isteyip çalışmasını ona göre yaparsa, ahiret onun içindir.
Peki, hem dünyayı, hem de ahireti murad eden kimsenin hükmü nedir? Çünkü bu kimse iki iradenin hükmü altına girmektedir. Bu soru müşkil olduğundan dolayı müfessirlerdeıı bazıları, «Bu ayet-i kerime kafirler hakkındadır. Çünkü kafir ahireti değil, yalnız dünyayı ister» demişlerdir. Fakat bu doğru değildir. Zira kafirlerden bazıları ahireti isteyebilir, müslüman-lardan bazılarının ise muradı yalnız dünya olabilir. Allah Teala, saadeti ahireti istemeye bağlamıştır, bedbahtlığı ise dünyayı istemeye bağlamıştır. Sade dünyayı isteyen kimse, dünyayı istemiş olur, sade ahireti isteyen kimse de ahireti istemiş olur. Hem dünyayı, hem de ahireti isteyen bir kulda iyilik, kötülük, taat ve masİyet toplanmış olur. Nitekim Cenab-ı Hak, peygamberlerden sonra insanlann en hayırlıları hakkında, «Kiminiz dünyayı istiyor ve kiminiz de ahireti istiyordu» (Al-İ îm-ran/152) buyurmuştur. Bu ayet-i kerime Uhud savaşında Rt-sulullah (s.a.v.)Ta beraber bulunan ve aralarında münafık olmayan ashab-ı kiram hakkındadır. Bundan dolayı Abdullah b. Mes'ud, «Uhud günü olup da bu ayet-i kerime nazil oluncaya kadar, Resulullah'm ashabından birinin dünyayı isteyeceğini aklımdan bile geçirmiyordum.» demişti. Bu ayet-i kerimede peygamberin, muhafaza etmelerini emrettiği merkezden ayrılanlar ve müslümanlann hayırlılanndan olanlar murad edilmiştir. Fakat bu, (dünyayı istemek) qnlara arız olup, onları merkezi bırakmaya ve ganimet elde etmeye sevketmiştir. Ama ameliyle yalnız dünyayı isteyen böyle değildir. Devamlı olarak yalnızca dünyayı istemek başkadır, sahabe-i kiramın, geçici olarak dünyayı istemeleri başkadır. Netice olarak Allah'a, Resulüne ve ahirete iman eden kimsenin iyi amelleriyle ahireti değil de sadece dünyayı istemesi mümkün değildir. Çünkü Allah'a ve ahirete iman etmek, kulun ameliyle Allah'ın rahmetini ve ahireti istemesini gerektirir.
Bir kimsenin ameliyle muradı sadece dünya olursa, her ne kadar ikrar ile Allah'ı bilmeyi birleştirse de bu kimse-ameliyle imanı ebediyyen bileştiremez. Çünkü iman bunlardan başkadır. Nitekim Firavun, Semud ve (Peygamberimizi görüp onu çocukları gibi tanıyan) Yahudiler gibi kimselerde ikrar ve Allah'ı bilmek bulunduğu halde Cenab-i Hak bunların küfrüne şahadet etmiştir. Bunlar insanların tn kafirleriydiler. Buna göre amellerle sadece dünyayı istemek bazan Allah'ı bilmekle birleşir. Fakat iman bunlardan başkadır. Çünkü iman sahibinin, ameliyle Allah'ı ve ahireti istemesi lazımdır. Yardımına sığınılacak ancak Allah'dır. Cenab-ı Hak; zenginlik ile fakirliği, şükür, sabır, doğruluk, yalan, ihlas ve şirk iç!n iptila ve imtihan kılmıştır. Nitekim Allah Teala, «Size verdiği şeylerde sizi imtihan etsin» (Enam/165) diğer bir ayette, «Elif, Lam, Mim. İnsanlar sandı mı içi, «iman ettik» demeleriyle bırakılacaklar da, imtihana çekilmeyecekler? Yemin olsun, biz, onlardan öncekileri de imtihan ettik. Yine Allah elbette doğru söyleyenleri bilir ve elbette yalancıları bilmektedir» (Ankebut/ 1-2-3) diğer bir ayette de, «Bilmiş olun ki, mallarınız da evlad-İcrımz da ancak birer imtihandır, (asıl) büyük mükafat ise şüphesiz Allah kalındadır.» (Enfal/28) buyurmuştur. Cenab-ı Hak dünyayı geçici, aldatıcı b!r menfaat kılmış, ahireti ise ceza ve sevap yurdu kılmıştır. Cenab-ı Hak dünyayı insanların sevecekleri şeylerle kuşatıp süslemiştir. Nitekim Allah Teala, «kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşın sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa gidilecek yerin güzeli Allah kalındadır» (Al-i İmran/14) buyurmuştur.
Cenab-ı Hak, bu ayet-i kerimede dünyayı süsleyen lezzetler ile nimetlerin yedi şey olduğunu ve dünyayı isteyip, onu ahirete tercih edenlerin m ak şadlarının da bu yedi şey olduğunu bildirmiştir. Kadınlar, dünyanın en büyük zinet ve nimetleri olduğu gibi en büyük fitneleridir de. Çocuklar, erkeğin kemali, iftiharı, şerefi ve onurudur. Atlar, sahihlerinin onurlan, iftiharları, kaleleri düşmanlarını takip etmede ve onlardan kaçmada üstün gelme vasıtalarıdır. Altın İle gümüş cinsleri ve nevileri çeşitli olmasına rağmen arzu edilen şeylerin elde edilmesinde vasıtadırlar. Deve .sığır, koyun, keçi gibi hayvanlara gelince, bunlar binilmek ve yenilmek için olduğu gibi ,bunlardan giyim ve ev eşyası ve diğer menfaatlar da elde edilir. Ekinler ise insanların ve hayvanların yiyecekleridir. Bundan sonra Allah Teala Hazretleri, bunların dünyanın geçici nimetleri ve menfaatlan olduğunu haber vermiştir. Sonra Allah Teala, kullarını ahiret menafatına teşvik edip, ahiret menfaatinin dünya menfaatmdan daha hayırlı ve baki olduğunu haber vererek, «Ey Muhammed, de kî, Bundan daha iyisini size haber vereyim mi. Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, Rablerinin katında, altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalacakları cennetler .tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah kullarım hakkıyla görücüdür» (Al-i İmran/15) buyurmuştur. Sonra Ccnab-ı Hak, ahiretin bu menfaat lan na kimlerin layık ve ehli olduğunu haber vererek, Onlar ki, «Ey Rabbtmız! Biz gerçekten inandık sen de bizim günahlarımızı af buyur. Ve bizi cehennem azabından koru» diyeni sabreden, doğru olan, gönülden kulluk- eden hayra sarfeden ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir» (Al-İ îmrari/16-17). Cenab-ı Hak, muttaki olan dostalan için hazırlamış olduğu ahiret menfaatinin, dünya mcnfaatından daha hayırlı olduğunu ve bu ahiret menfaatinin da iki nevi olup, biri faydalanacakları sevap, diğeri ise bu sevapdan daha büyük olan kendi nzası olduğunu haber vermiştir.
Allah Teala Hazretleri ,basiret sahiplerine dünyanın haki-katmdan, onun bir oyun ve oyalanma olup, nefislerin onunla oyalandığından, bedenlerin onunla oyalandığından, oyunla oyalanmanın ise bir hakikatinin bulunmadığından, bunların ancak nefisleri meşgul edip, vakitleri zayi ettiğinden, bunlarla ancak cahil kimselerin ömürlerini geçirdiklerinden ve dünyanın gözler ve nefisler için bir zinet ve süs olduğundan, dünyanın, gözleri ve nefisleri sevgi cihetinden çekici bulunduğundan, şayet kalpler dünyanın hakikatim ve verecağı sonucu bilmiş olsalardı, elbette dünyaya buğz edip, dünya üzerine ahi-reti tercih edeceklerinden ve dünyayı devamlı, hayırlı ve baki olan ahiret üzerine tercih etmeyeceklerinden haber vererek, «Bilmiş olun ki ,bu dünya hayatı ancak bir oyun ve bir oyalanma ve bir süs ye aranızda bir övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer, sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur.» (Hadid/20) buyurmuştur.
İmam Ahmed'in Müsned'inde. Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre, «Resulullah (s.a.v.), «Benim dünya ile ne işim var. Benimle dünyanın hali bir yaz gününde bir ağacın gölgesinde uyuyup da sonra ağacı bırakıp giden bir yolcunun hali gibidir» buyurmuştur.
Tirmizi'nin Sehl b. Sa'd'dan rivayet ettiğine göre, Sehl demiştir ki, «Resululiah (s;a.v.), «Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadına denk olsaydı, hiçbir kafire dünyadan bir içim su vermezdi» buyurmuştur.» Tirmizi, «bu hadis şahindir » demiştir.
Müslim'in Müstevrid b. Şeddad'dan rivayet ettiğine- göre, Müstevrid demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.), «Ahireîin yanında dünya, ancak birinizin şu parmağını denize koyduğu kadarcık-tır. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.» diyerek parmağıyla işarette bulunmuştur».
Tirmizi'nin Müstevrid b. Şedded'dan rivayet ettiğine göre, Müstevrid demiştir ki, «Ölü bir kuzunun yanında Resulullah (s.a.v.) ile beraber duran kafile ile birlikte bulunuyordum. Resulullah (s.a.v.), «Şu kuzu İaşesini buraya attıkları vakit atanlar bunu kıymetsiz ve değersiz gördükleri İçin atmışlardır herhalde diye düşünürsünüz değil mi?» diye sordu. Onlar da, «Evet Ya Resulullah» dediler. Resulullah (s.a.v.), «İşte bu İaşe, sahiblerince nasıl kiymetsizse, dünya da Allah katında bundan daha kıymetsizdir» buyurmuştur.
Tirmizi'nin, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.), «Dünya ve oradaki her şey melundur. Allah'ı zikretmek ve onun rızasına uygun şeylerde, alim ve veya öğrenci olmak müstesna.» buyurmuştur.
İmam Ahmed'in, Haysem b. Harici'den, o da İsmail b. Ayyaş b. Abdullah b. Dirar En-Nehrani'den naklen rivayet ettiğine göre, îsa aleyhisselam, «Havarilere, «ben size gerçeği söylüyorum. Şüphe yok ki, dünya tatlı olursa, ahiret acı olur, dünya acı olursa ,ahiret tatlı olur. Allah'ın gerçek kullan, dünyanın tam lezzetini tatmıyanlardir. Ben size gerçeği söylüyorum, sizin amel cihetinden en şerliniz dünyayı seven, onu ahiret üzerine tercih eden ve bütün insanların da kendisinin amel ettiği gibi amel etmesini isteyen alimdir» dedi.
Yine İmam Ahmed'in, Yahya b. İshak'dan, o da Sabit b. Abdülaziz'den, o da, Mekhul'den naklen rivayet ettiğine göre, İsa aleyhisselam, «Ey havariler cemaatı, hanginiz denizin köpüğü üzerine ev yapabilir?» dedi. Onlar da, «Ey Ruhullah. Buna kimin gücü yeter» dediler. İsa aleyhisselam, «öyleyse dünyadan sakının, onu karargah edinmeyin» derdi..,
İmam Ahmed'in Kitabü'z-Zühd'nnĞQ rivayet edildiğine göre, İsa aîeyhisselam, «Ben. size gerçeği söylüyorum. Fİrdevs cennetine varis olmak isteyen kimsenin, kuru ekmek yiyip tatlı su içmesi, köpeklerle beraber çöplüklerde yatması çok bile» derdi.
İmam Ahmed'in Müsned'ındc rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) «Allah Teala dünyayı ademoğlunun yemeğine benzetmiştir. O yemeği ne kadar tuzlasa ve baharatlasa da (yani ne kadar nefis olsa da) sonunda neye dönüşüyor?» buyurmuştur. [5]
Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler
Sabredenler ve şükredenler
- GİRİŞ
- Sabrın Fazileti
- 1. BÖLÜM: SABIR VE SABREDENLER
- 2. BÖLÜM: ŞÜKÜR VE ŞÜKREDENLER
- 21. Konu : Sabır İle Şükür Arasındaki Hüküm Ve Sabredenlerle Şükredenler Arasındaki Fark
- Sabrın Hakikati Şükrün Hakikattna Girer
- Fakirlerin Zenginlerden Önce Cennete Gireceklerine Dair Hadis-İ Şerifler
- Zenginlik İle Fakirlik, Güzel Amel İçin Birer İmtihandır
- Övünme İki Nevidir:
- Dünya Salih Kimseler İçin İyi, Kötü Kimseler İçin İse Fena Bir Yurttur.
- Dünya Hayatının Kur'an'ı Kerim'deki Misali
- Sabır İle Şükür İmanın Binekleridir
- 22. Konu : Şükreden Zengin Mi Sabreden Fakir Mi Daha Faziletlidir?
- 23. Konu: Sabreden Fakirlerin Üstün Olduklarına Dair Kitaptan Hadisi Şerif D En Ve Eserlerden Delill
- Dünyanın Hakikatini Açıklayan Misaller
- 24. Konu: Şükreden Zenginlerin Üstün Olduklarınıileri Sürenlerin Kitaptan, Hadis-İ Şerifden Ve Eserl
- 25. Konu : Sabra Zıd Olan, Onu Bozan Ve Yeren İşler
- 26. Konu : «Sabır» Ve «Sektir» Allah'ın İsimi Erindendir
- Hatime