Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
24. Konu: Şükreden Zenginlerin Üstün Olduklarınıileri Sürenlerin Kitaptan, Hadis-İ Şerifden Ve Eserlerden Delilleri
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu İddia edenler dediler ki, «Ey sabreden fakirlerin üstün olduğunu iddia edenler, bizim üzerimize delillerin süvarilerini ve piyadelerini sürdünüz. Biz biliyoruz ki, sizin 'yanınızda bu delillerden daha çok delil bulunmaktadır. Fakat siz delilleri çok uzatmayıp çok kısalt-mayip orta bir yol tuttunuz. Bu delillerin şükreden zenginlerin değîl de, sabreden fakirlerin üstün olduğuna hükmeden deliller olduğunu zannettiniz. Bizi vermiş olduğunuz nahkemeye biz de sizi vereceğiz. Sermayenizi arzettiğiniz zata biz de sermayemizi arz edeceğiz. Hiç bir zaman yanlış tartmayan şeriat ve akıl terazisinde bizim ve sizin delillerinizi tartacağız. Buna göre sabreden fakirlerle şükreden, zenginlerden hangisinin üstün olduğu ortaya çıkmış olacaktır. Fakat aranızdan, sabreden ve samimî olan fakirlere benzemeye çalışan, onların elbisesini giyen, aslında da dünyaya en çok düşkün olan, fakirlikten ve sabırdan çok uzak bulunan, ama fakirliğini açıklayıp, dünyaya karşı hırsını gizleyen, Rabbinden gafil olan nefsine ve nevasına uyan, ahiret işlerinde kusur eden, fakir kıyafetinde görünmeyi sanat edinen sahtekarları ve isteyerek değil de fakirliğin zoruyla sabretmeye mecbur olan fakirleri, Allah'ı ve ahireti sevdiği İçin değil de başka çaresi bulunmadığı için zühd ve takva sahibi görünen fakiri, fakirliğinden razı olmayıp sözüyle ve haliyle Rabbine şikayette bulunan fakirleri, verilirse razı olup verilmediği takdirde kızan fakiri, dünya için içi yanıp tutuşan fakiri, dünyada insanların en fakiri olduğu halde dünyayı en çok seven fakiri, dünya onu bıraktığı halde dünyayı bırakmayan fakiri, aranızdan çıkarınız. Biz de, aramızdan, devamlı malını çoğaltmaya çalışanı, kimseye bir kuruş vermiyeni, malına sımsıkı sanlıp ondan yalnız kendisi istifade edeni, mah arttıkça sevinip eksilince üzüleni, mal sevgisi kalbini kaplamış elanı, dünyayı elde etmek için kalbi yanıp tutuşanı, kendisinden malını hayır yolunda harcaması istenildiğinde malından pek az verip de geri kalanda kaya gibi direteni, kendi nefsine başkasını tercih etmeye davet edildiğinde kaçan sahtekar zenginleri çıkaralım.
Gerçekten sabreden fakirlerle ,gerçekten şükreden zenginler imanlanyla ve halleriyle Allah'a ve ahîrete doğru yanş yaptıkları gibi, Allah'a yakın olmak için amelleriyle ve mallarıyla da yarış yaparlar. Bunların kalpleri Allah için çarpmaktadır. Düşünceleri Allah'a ulaşmak için yarışmaktadır. Zenginler fakirlere bakarlar, onların İyi amelde kendilerini geçtiklerini görünce onlara yetişmek için gayret gösterirler. Fakirler zenginlere bakarlar, onların Allah yolunda mallarını harcadıklarım görünce onlara erişmek için iyi amel işlemeye, sabretmeye, zühd ve takva sahibi olmaya gayret ederler, işte sabreden fakirler ile şükreden zenginlerden hangisinin üstün ve derecesinin yüksek olduğu meselesinde ihtilaf edilenler bu kardeşlerimizdir.
Sahtekar fakirlerle, sahtekar zenginlere gelince, bunlardan her biri azabda, diğerinin altında ve ondan daha aşağıda olduğunu görür. Yardım ancak Allah Teala'dan istenilir.
Allah Teala, Kitab-ı keriminde iyi amelleri medhetmiş ve sahiblerini övmüştür. Zekat ve hayır yollarında infak, malla Allah yolunda cihad etmek, mücahidleri teçhiz etmek, muhtaçlara yardım etmek, köleleri azad etmek ,açlık zamanında yemek yedirmek gibi, iyi ameller ancak zenginlikle yapılır. Fakirin sabn nerede, ölmek üzere bulunan fakire yardım edip, onu kurtaran ve onu sevindiren zengin nerede. Fakirin sabrı nerede, malıyla Allah dinine yardım ederek kelime-i tevhidi yükselten ve düşmanlan kahreden zenginin faydası nerede. Ebu Zer (r.a.)in fakirlik üzerine sabrı nerede, Allah uğrunda azab edilenleri alıp azad eden ve islam dinine yardım için malını harcayan Ebu Bekir Sıddık'm şükrü nerede. Nitekim Resulullah (s.a.v.), «Ebu Bekir (r.a.)'in malının bana fayda verdiği gibi hiçbir kimsenin malı bana fayda vermemiştir» buyurmuştur. (İbn-i Mace, Müsned-i Ahmed) Ehli Sufftnin sabn nerede, malının büyük bir kısmım hayır yolunda harcayan Osman b. Affan (r.a.)'ın şükrü nerede. Hatta Osman (r. a.) Tebük savaşında askere yardim ettiğinde, Resulullah (s.a. v.), «Bu günden sonra ne yapsa Osman'a zarar vermez» buyurduktan sonra, «Ey Osman! Allah senin gizli ve aşikar yapmış olduklannı affetmiştir.» buyurdu. (Tirmizi, Müsned-i Ahmed) Kur'an-ı Kerime baktığımız vakit hayır yolunda mallarını harcayanların övülmesinin sabreden fakirlerin övülmesinden kat kat fazla olduğunu görürüz. Resulullah (s.a.v.), fakirlik halinden zenginlik haline nakledilmiştir. Cenab-ı Hak, Resülünü daima daha hayırlı ve daha üstün olan şeye naklederdi. «Muhakkak ahiret, senin için dünyadan daha hayırlıdır.» (Duha/4) ayetinin tefsirinde, «Resulullah (s.a.v.)'m her sonraki hali önceki halinden daha hayırlıdır», denilmiştir. Bundan dolayı bu ayet-i kerimeyi «ileride Rabbin sana öyle ihsanda bulunacak ki, sende razı olacaksın» ayeti takib etmiştir. Bu ayet-i kerimedeki İhsan, Cenab-ı Hak'kın Resulüne hem dünyada vermiş olduğu ihsanı hem de ahiretde vereceği ihsanı içine almaktadır. Şükür ile birlikte zenginlik ziyade bir lütuf ve rahmettir. Nitekim Cenab-ı Hak, «Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük ihsan sahibidir» buyurmuştur.
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler dediler ki, «Şükreden zenginler sabreden fakirlere sadaka vermek ve ihsanda bulunmak suretiyle onları destekledikleri için onların taat ve ibadet etmelerine sebeb ve yardımcı olmaktadırlar. Bundan dolayı zenginler hayır yolunda mallarını sarf etmek ve Allah'a taat ve ibadet etmekle kazandıkları ecirlerine ziyade olarak fakirlerin ecirlerinden büyük bir ecir de kendilerine verüir. Nitekim «Sahih-İbn-i Huzeyme'dç, Selman-ı Farisi (r a.)'den rivayet edildiğine göre, Selman demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) Ramazan ayını zikrederek, «Her kim bir oruçluya ramazan ayında iftar yemeği yedirirse, günahları affedilir, cehennemden azad edilir, kendisine oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun ecrinden de bir şey eksilmez» buyurmuştur. Şükreden zengin, hem kendi orucunun ecrini, hemde iftar yemeği yedirdiği fakirin ecri kadar ecir almıştır. Şükreden zenginin sadakasının üstünlüğü olmasaydı diğer amelleri ile cvünemezdİ. Nitekim Ömer b. Hattab (r.a.) demiştir ki, «İyİ ameller övündükleri vakit sadaka 'Ben sizin en üstünü-nüzüm' demiştir.» Sadaka kul ile ateş arasında bir perdedir. Ihlaslı ve gizli olarak sadaka' veren kimse, kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelenecek tir.
Ukbe b. Amir'den rivayet edildiğine göre, Ukbe demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «Sadaka Allah rızası İçin tasadduk edenlerin kabirlerinin hararetini söndürür. Kıyamet gününde mü'min sadakasının gölgesinde gölgelenecektir» buyurmuştur. (Tabercni.)
Yine Ukbe demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «(Kıyamet gününde) her kişi, insanlar arasında hüküm verilinceye kadar sadakasının gölgesinde (olacaktır)» buyurmuştur.»
Ebu'1-Hayr her gün bir çörek veya bîr soğan olsun sadaka verirdi,
Muaz'dan rivayet edildiğine göre, Muaz demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «Sadaka, suyun ateşi söndürdüğü gibi -,günah-lan söndürü» buyurmuştur. (Tirmizi, İbn-i Mace, Müsned-i Ahmed).
Beyhaki'dz rivayet edildiğine göre, Enes (r.a.) demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.), «Sadaka vermeye koşun, çünkü bela, sadakanın üstünden atlayamaz» buyurmuştur.
Buharı ile Müslim'in Ebu Hüreyre (r.a.)den rivayet ettiklerine göre, Ebu Hüreyre (r.a.) demiştir ki, «Resulullah (s. a.v.) «Her kim helal kazancından hurma tanesi değerinde bir şey tasadduk ederse( zaten) Allah helaldan başkasını da kabul buyurmaz. Allah bu helal sadakayı yeminiyle alarak da dağ kadar büyük oluncaya kadar sizden birinizin tayını yahut sütten kesilen deve yavrusunu büyüttüğü gibi büyütür» buyurmuştur. Beyhaki'n'm rivayetinde, «Hatta (sadaka olarak verilen) bir hurma veya bir lokma Uhud dağından daha büyük olur» ziyadesi vardır.
Muhammed b. el-Münkedir demiştir ki, «Aç bir müslü-mani doyurmak, af ve mağfireti gerektiren iyi amellerdendir.»
Allah Teala susuzluktan yanmış bîr köpeği sulayan kimseyi af ve mağfiret ederse, müslümanlardan susayanları sulayanı, aç olanları doyuranı çıplak olanları giydireni nasıl af ve mağfiret etmez.
Nitekim Resulullah (s.a.v,), «Cehennemden korunun, yarım hurma ile olsa da. Onu da bulamayan (hiç olmazsa güzel) bir sözle cehennemden korunsun» buyurmuştur. (Buhari, Müslim, Tirmizi.) Sadaka vermeye gücü yetmeyenin güzel sözü sadakaya bedel kılınmıştır. Fakat zenginin bilfiil vermiş el-duğu sadaka fakirin güzel sözünün sadaka kılınmasından aşağıdaki zikredilen şu vasıflarla üstün kılınmıştır: Zenginin vermiş olduğu sadakasından kendinin haz duyup, fakirin sevinmesi, Allah Teala'nın sadaka verenleri sevmeleri için kullannın kalplerine muhabbet koymuş olması, fakirlerin sadaka verenlere dua etmesi, fakirlerin fakirlikleri üzerine sabır ecirlerinden sadaka verenlere hisse verilmesiyle sevinmeleridir Sabır İçin büyük ecir vardır. Fakat bu ecrin Allah katında bir çok dereceleri vardır. Sadaka, lütuf, ihsan ve bağış Allah Teala'mn vasfıdır. Nitekim Resulullah (s.a.v.), «Mahlukatın hepsi Allah'ın iyali (rızıklarmı vermeyi üzerine aldğı fakirle-rî)'dir. Allah katında mahlukatmın en sevimlisi iyaline en çok faydalı damdır» buyurmuştur. (Ebu Yala, Bezzar) Cenab-i Hak sadete erecek olan sınıflan zikrederken önce sadaka verenlerden başlayarak, «Şüphesiz erkek ve kadın sadaka verenler ve Allah'a karz-ı hüsen verenler, (O'nun yolunda mal sar-fedenler) için mükafatları katlanır ve kendilerine cömertçe bir ecir vardır. Allah'a ve Peygamberlerine iman edenler yok mu? Onlar Rableri katında çok doğru olanlar ve Allah yolunda şe-hid düşenlerdir. Onların hem mükafatları, hem nurları vardır» (Hadid/18-19) buyurmuştur.
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler dediler ki, sadaka vermenin bir çok faydalan ve menfaatlan vardır. Sadaka, kötülük kapılarını korur .belaları giderir, zalimin zulmünü def eder. Sadaka, mazlum olanı müdafaa eder, hataları ve günahları söndürür, malı muhafaza eder. Rızkı celbe-der, fakiri sevindirir, Allah'a itimadı ve hüsnü zanm gerektirir. Nitekim cimrilik, Allah katında kötü zanda bulunmaktır. Sadaka, şeytanı kızdırır ve perişan eder, nefsi temizler, kulu Allah'a ve mahlukatına sevdirir. Kulun bütün ayıplarım örter, sadaka, ömrü uzatır. İnsanların sadaka verenlere dua etmelerine ve sevmelerine sebeb olur. Cimrilik, kulun bütün iyiliklerini örter. Sadaka, sahibinin kabir azabını giderir, sadaka, kıyamet gününde sahibine gölge olur. Sadaka, Allah katında sahibine şefaat eder. Sadaka, dünya ve ahiret şiddetlerini hafifletir. Sadaka, sahibini iyi ameller yapmaya davet eder. Başkasına faydalı olmak, tasadduk etmek, ihsanda bulunmak, bağışlamak, Allah'n sıfatlarından olunca Cenab-ı Hak kendi sıfatlarının eserleriyle muttasıf olanları sever. Buna göre, Allah Teala, alimi, cömerdi, haya sahibini, başkalarının ayıplarını örteni sever. Allah katında kuvvetli mü'min zayıf mü'minden daha hayırlıdır. Allah Teala ,adaletle muamele edeni, af edeni, merhametli olanı, şükredeni ve iyilik edeni, cömert olanı, sever. Zenginlik, cömertlik, Allah'ın sıfatlarından olduğundan Cenab-ı Hak cömert olan zengini sever. Kula malıyla yapmış olduğu iyiliğine karşılık olarak verilecek mükafat, amelinin cinsinden olacaktır. Nitekim kim ki, bîr mü'mini giydirirse Allah da onu cennet elbiselerinden giydirir. Kim ki, bir açı doyurursa, Allah da onu cennet meyvalarmdan doyurur. Kim ki, bir susuzu sularsa Allah da onu cennet şarabından sular. Bir kimse bîr köle azad ederse, Allah o kölenin her uzvu karşılığında, cehennemden bîr uzvu hatta fercîne karşılık fercini azad eder. Bir kimse başı sıkılana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık verir. Bir kimse bir mü'minden dünya sıkıntılarından bir sıkıntı giderirse, Allah da ondan ahiret sıkıntılarından bir sıkıntı giderir. Kul, din kardeşinin yardımında oldukça, Allah da kulun yardımındadır.
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler dediler ki, «Biz fakirlik üzerine sabrın faziletini inkar etmiyoruz, fakat şu zikredilen faziletle nerede, fakirlik üzerine sabır nerede Çünkü Allah Teala, her şey için bir ölçü koymuştur. Resulullah (s.a.v.), «Yedirip, (Allah'a) şükreden, oruç tutup sabreden kimse derecesindedir.» buyurmuştur. Çünkü bu zenginin şükrü başkasını doyurmakla olduğu İçin, derecesi ziyadedir. Şükür nihayetsiz olarak katlanır, sabrın ise, duracağı bir smır vardır. Şükreden, razı olandan daha üstündür. Razı olan İse, sabredenden üstündür. Buna göre şükreden sabredenden iki derece üstün olmuş olur.
Buharı ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Abdullah b. Ömer demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «İki kimse gıpta edilmeye layıktır, birisi Kur'an öğrenmiş olup, onunla gece gündüz meşgul ve muktezasıyla amel edendir. Diğeri de Allah'ın kendisine mal İhsan ettiği kimsedir ki, gece gündüz o malı Allah yolunda sarf eder» buyurmuştur. Allah yolunda sarf edilmekle birlikte olan zenginlik, kendisiyle gece gündüz meşgul olunan Kur'an derecesinde kılınmıştır.
Ebu Kebşe'nin hadisinde açıklanmıştır ki, mal sahibi malında ilmiyle amel edip, bu nimet içinde Rabbini sever ve sayar, bununla akrabasına sılada bulunur, Allah'ın bu nimette olan hakkını tanır. İşte bu kul Allah katındaki makamların en üstündedir.» Bu hadis-i şerif şükreden zenginin üstün olduğunu açıklamaktadır. (Müsned-i Ahmed) Sabreden fakir, «Malım olsaydı bu malda falanın hayır yaptığı gibi hayır yapardım diye niyet edip, bunu lisanıyla da "söylediği takdirde bu fakii ile o zenginin ecri eşit clur. Çünkü bunlardan her biri hayıra niyet edip, gücünün yettiği şeyi işlemiştir. Zengin hayıra niyet edip, ilmiyle malında amel etmiştir. Fakir ise hayıra niyet edip, onu lisanıyla yapmıştır. Bu cihetten ecirde zengin İle fakir cş.t oldular. Asıl ecirde eşit olmalarından ecrin keyfiyet ve tafsilinde de eşît olmaları lazım gelmez. Şüphe yok*, ki, hem hayıra niyet edip, hem de hayrı bizzat yapmanın ecri yalnız niyet edip, lisan ile söylenen hayrın ecrinden üstündür. Bir kimse, hacca niyet edip, hac yapacak malı bulunmasa, bu niyetinden dolayı sevap alsa da, hacca niyet edip bizzat hac yapanın sevabı elbette bunun sevabından üstündür. Bunun manasını anlamak isterseniz Resulullah (s.a.v.)'ın, «Bir kimse Allah'dan samimi kalple şehidlik isterse yatağında ölse bile Allah onu şehitler makamına yükseltir.» (Müslim, Ebu Dçtvud, Tlrmiû, Nesei...) kavlini düşününüz. Şüphe yok ki, Allah yolunda öldürülen için verilen şehitlik sevabının keyfiyeti ve sıfatları, şehitliği niyet edip, yatağında ölenin sevabından üstündür. Yatağında ölen her ne kadar şehidin makamına ulaşsa da, 'burada iki ecir vardır, biri ecir, diğeri kurbiyyet (Allah'a ya-kınhk)'tir. Bu iki şehit asıl ecirde eşit olsalar da, bizzat yapılan amellerin elbette bîr üstünlüğü ve bir meziyeti vardır ki, bu Allah'ın bir lütfü olup Allah bunu dilediğine verir. Nitekim Resulullah (s.a.v.), «iki müslüman kılıçlarıyla yüz yüze gelirlerse, katil de, maktul de cehennemdedir.» buyurdu. Ashab-i Kiram, «Hadi katil öyle de ya maktule ne oluyor» dediler. Resulullah (s.a.v.), «O da gerçekten kardeşini öldürmek istemişti» buyurdu. (Buharı, Müslim, Ebu Davud, Nesei). Katil ile maktul cehenneme girmede eşit oldular, fakat bunların derecede ve azap miktarında da eşit olmaları lazım gelmez. Resu-lullah (s.a.v.)'m, mübarek sözlerinin hakkını ver ve onları layık oldukları makama koy ki, Resulullah (s.a.v.) murad ettiği şey senin için açıklanmış olsun.
Zenginlerin üstün olduğunu aşağıdaki hadis-i şerif açıklamaktadır. Muhacirlerin fakirleri Resulullah (s.a.v.) a, gelerek «Ya Resulullah! Varlık sahipleri ecirleri alıp gittiler. Onlar da bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Fakat onların fazla mallan var, onlarla hac ediyorlar, umre yapıyorlar, cihad ediyorlar, sadaka veriyorlar» diye şikayette bulundular, bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), «Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden -sonrakileri de geçersiniz, hem hiç bir kimse sizden daha faziletli olamaz. Meğer ki, sîzin yapmış olduğunuz gibi yapmış olsun» buyurdu. Muhacirler, «Derhal ya Resulullah!» dediler. Resulullah (s.a.v.), «Her namazdan sonra otuz üçer kere teşbih, tahmid ve tekbir edersiniz» buyurdu. (Bir müddet sonra) fakir muhacirler, Resulullah (s.a.v.)*a dönerek, «Mal, mülk sahibi din kardeşlerimiz bizim yaptığımızı işitmiş, bunun mislini onlar da yapıyorlar.» dediler. Resulullah (s.a.v.), «(Ne yapalım) Bu Allah'ın bir fazlı ve keremidir, onu dilediğine verin» buyurdu. (Buharı ve Müslim.)
Şayet fakirler sadece niyetiyle ecir miktarında zenginlere erişmiş olsalardı. Resulullah (s.a.v.) fakirlere, «Zenginlerin yaptığı gibi yapmaya niyet edin, onların ecirleri gibi ecre nail olursunuz» buyururdu. Resulullah (s.a.v.), fakirlere sadaka vermekten, köle azad etmekten, hacca gitmekten, umre yapmaktan kaçırdıkları sevapları, namazlardan sonra teşbih, tahmid ve tekbir getirmekle elde etmelerini emredince, zenginlerinin mallarını hayır yolunda sarfetmekle, fakirlerden üstün oldukları bilinmiştir. Zenginler de- fakirlere bu teşbih, tahmid ve tekbirde ortak olunca mallarını hayır yolunda harcamalarının ecri üstün olarak kalmıştır. Fakirler Resulullah (s.a.v.)a zenginlerin de kendileri gibi namaz kılıp oruç tutmada eşit oldukları gibi, namazlardan sonra teşbih, tahmid ve tekbir getirmede de eşit oldukları için kendilerinden üstün olmaya devam ettiklerini şikayet edince, Resulullah (s.a.v.) onlara bu Allah bir fazlı ve keremidir. Allah onu dilediğine verir diye haber vermiştir. Şayet fakirlerin niyet edip, lisanlanyla söylemeleriyle zenginlerin elde etmiş oldukları sevabda her bakımdan eşit cfealardı, Resulullah (s.a.v.) fakirlere bunu bildirirdi.
Fakirler dediler kî, «Bu hadis-i şerifin gerçek manası anlaşıldığı takdirde bu hadis-i şerif bizim lehimize delildir. Bu hadis-i şerifin manası, zenginler imanda, Islamda, namazda, oruçda, fakirlere eşit oldukdan sonra hayır yalunda mallarını sarfetmekîe üstün kılınsalar da namazlardan sonra teşbih, tah-mid ve tekbir getirmede fakirleri zenginlerin derecesine eriştirmek vardır. Bir de fakirler iyi niyetle zenginlere eşit olurlar. Çünkü fakirlere mal verilseydi, zenginler gibi hayır yolunda harcarlardı. Bu hadis-i şerifin lafızlarının bazısında, «Ben size bir şey öğreteyim mi? Onu yaparsanız^ sizden öncekileri geçersiniz, sizden sonrakiler de size erişemezler» diye rivayet edilmiştir. Hadis-i şerifin bu rivayeti zenginlerin her ne kadar namazlardan sonra teşbih, tahmid ve tekbir etseler de fakirlere erişemeyeceklerine delalet etmektedir. Resulullah (s.a.v.)'ın, «Bu Allah'ın bir fazlı ve keremidir, onu dilediğine verir» ifadesinin manası, «Ey fakirler Allah'ın fazlı ve keremi yalnız size ait değildir, Cenab-ı Hak namazlardan sonra teşbih, tahmid ve tekbir etmenizle size fazlından ve kereminden sevap verdiği gibi sizin gibi yapanlara da Yazlından ve kereminden sevap verir» demektir. Ey zenginler, siz hadis-i şerifde geçen «fazi ve kerem» ifadesini tahsis edip kendi manasının dışında kullandınız, halbuki bu ifadenin manası geneldir. Çünkü Allah'ın fazl ve keremi hem zenginlere hem de fakirlere şamildir. Buna göre ey zenginler bizden üstün olduğunuzu bu hadr-i şerifden nasıl çıkarıyorsunuz?
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler dediler ki; «Bu Allah'ın bir fazlı ve keremidir» bu ifadede, üç ihtimal vardır. Birincisi, zenginlerin mallarını hayır yolunda harcamalarıyla fakirleri geçmeleri. İkincisi, namazlardan sonraki zikrin faziletinde zenginlerin fakirlere eşit olup ,bu Allah'ın fazlı ve kereminin fakirlere mahsus olmaması. Üçüncüsü, fakirlerin cennete zenginlerden yarım gün (beş yüz sene) önce girmesidir. Bu hadis-i şerifde fakirlerin cennete zenginlerden beş yüz sene önce girmesi zikredilmemiş ise de hadisin diğer rivayetlerinde zikredilmiştir.
Bezzar'ın Müsned'inde Musa b. Ubeyde'den, o da, Abdul-lar b. Dinar'dan o da, tbn-î Ömer'den naklen rivayet edildiğine göre, tbn-İ Ömer demiştir ki, Muhacirlerin fakirleri, zen ginlerin kendilerinden üstün olduklarını, Resulullah (s.a.v.)'a şikayet ederek, «Onlar da bizim tasdik ettiğimiz gibi iman ediyorlar, bizim oruç tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar, fakat onların mallan var, ondan sadaka veriyorlar, onunla sıla-j rahimde bulunuyorlar, mallarını Allah yolunda harcıyorlar ,biz İse fakiriz bunların hiç bîrini yapamıyoruz» dediler Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), «Ben size bir şey haber vereyim mi? Onu yaptığınız takdirde, onların üstünlüğüne yetişirsiniz, «Her namazdan sonra on. bir defa «Allahü ekber», on bir defa «Elhamdülillah», on bir defa «Lailahe İllallah», on bir defa «Sub-hanallah» deyiniz. (Bununla) onların üstünlüğüne yetişmiş olursunuz» buyurdu. Fakirler bunları hem kendileri söylediler hem zenginlere de anlattılar, zenginler de onların yaptıkları gibi yaptılar. (Sonra) fakirler Resulullah (s.a.v.)'a gelerek bunu anlattılar ve «Zengin kardeşlerimiz, bizim söylediğimizi söylüyorlar» dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), «(Ne yapalım), bu Allah'ın bir fazlı ve keremidir, onu dilediğine verir. Ey fakirler cemaatı! Size bir müjde vereyim mi? Müslüman fakirler, cennete zenginlerden yarım gün, yani beş yüz sene önce gireceklerdir» buyurdu. Sonra Musa b. Ubeyde, «Şüphe yok ki, Rcbbin katında bir gün saydıklarınızdan bin yıl gibidir» (Hac/47) ayet-i kerimesini okumuştur. Fakirlerin, kendilerine namazlardan sonraki zikirleri söylemede zenginlerin eşit olduklarım anlattıkları vakit Resulullah (s.a.v.) onlara müjde vermek için hadisin son kısmını zikretmiş, fazlın ve keremin, fakirlerin cennete zenginlerden Önce girmelerine ait olduğu izlenimin; vermiştir. Çünkü fakirlerin, zenginlere hem sözde, hem de zenginlerin mallarını hayır yolunda harcamakta niyetleriyle eşit olup, fakirlerin fakirlik meziyeti bulunduğundan dolayı cennete önce girmek müjdesiyle tahsis edilmişlerdir.
Zenginler dediler ki, «Ey fakirler insafla düşünülürse bu hadis-i şerifi kendi lehinize çevirmek için çok gayret ettiniz. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'ın, «Bu Allah'ın bir fazlı ve keremidir, onu dilediğine verir» İfadesi fakirlerin, «Varlık sahiplerİ namazda, oruçda, imanda bize eşit oldukları gibi, namazlardan sonraki zikirlerde de bize eşit olup, ve onlann hayır yolunda mallarını harcamalarının ecirlerinde bizden üstündürler. Bu ecirlerde bizleri onlara eriştirecek bir şey bulunmamaktadır. Bize namazlardan sonra söylememizi öğrettiğin zikirde onlar bize erişmektedir» demelerine cevap olarak söylenmiştir. Resulullah (s.a.v.)'ın bu ifadesiyle^ şükreden zenginlerin üstün oldukları anlaşılmaktadır. Zenginlerin mallarını hayır yolunda harcamakla Öne geçmiş olup, fakirler onlara erişmekten aciz olduklarını bilmekle ümidleri kırılınca, Resulullah (s.a.v.), cennete zenginlerden beş yüz sene önce gireceklerini onlara müjdelemiştir. Fakirlerin önce cennete girmeleri, zenginliğin ve hayır yolunda mal sarf etmenin faziletinden mahrum. olmalarının karşılığıdır, Fakat fakirlerin Önce cennete girmeleri makamlanmn zenginlerin makamlanndan yüksek olmasını gerektirmez. Hesap İçin bekletilenlerin çoğunun makam ve dereceleri hesapsız cennete girecek olan yetmiş bin kişinin makam ve derecelerinden daha yüksek olacaktır.
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler dediler ki, «Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Keriminin bir çok yerinde mala «hayır» ismini vermiştir. Nitekim Allah Teala, «Sizden birinize Ölüm geldiği vakit, şayet bir hayır (mal) bırakacaksa anasına, babasına ve akrabasına meşru bîr şekilde vasiyet etmek takva sahipleri üzerine yapması lazım bir hak olarak farz kılındı» (Bakara/180). (Bu ayetin hükmü Nisa suresmdek) miras ayetiyle neshedilmiş yani hükmü kaldırılmıştır). Diğer bir ayette de, «Gerçekten insan hayır (mal) sevgisinden dolayı pek şiddetlidir», (Adîyat/8) buyurmuştur. Nitekim Resulullah (s.a.v.)'da, «Şüphe yok ki, hayır ancak hayır getirir» buyurmuştur. İnsan, malı kötü yolda kullanmakla Allah'a isyan etmiş olur. Yoksa malın kendisi kötü değildir. Bilmiş ol ki, Cenab-ı Hak, malı insanların hayatlannı devam ettirme-, İeri için yaratmış, onun korunmasını emretmiş ve beyinsizlere, çocuklara, delilere ve benzerlerine verilmesini yasaklamıştır. Resulullah (s.a.v.)'da, «Salih kişi için, helal mal ne kadar güzeldir» buyurdu. (Ebu Y'ala, Tabarani).
Said b. Müseyyeb demiştir ki, «Helal olmayan yoldan mal toplayan kimsede hayır yoktur. Çünkü o kimse, malla İnsanlara yüz suyu dökmekten korunur. Onunla sıla-i rahimde bulunur. Onunla Allah'ın ve kulların hakkını Öder.»
Ebu İshak es-Sebii demiştir ki, «Selef-i sah'hin, zenginliği dine yardımcı görürlerdi.»
Muhammed b. el-Münkedir demiştir ki, «Muttaki olan zengine servet ne büyük bir yardımcıdır.»
Süfyan-ı Sevri demiştir ki, «Zamanımızda mal müminin silahıdır.»
Yusuf b. Esbat demiştir ki, «Mal dünya yaratıldığından beri bu zamandaki kadar hiç bir zaman faydalı olmamıştır. Mal ata benzer, kimi insan İçin ecirdir, kimi insan için koruyucudur, kimi insan için ise günahtır. Cenab-ı Hak, malı bedenî korumak İçin sebep olarak yaratmıştır. Bedeni korumak İse, Allah'ı bilmenin, O'na iman etmenin, peygamberlerini tasdik etmenin, O'nu sevmenin, O'na bağlanmanın yeri olan kalbi muhafaza etmek için sebepdir. Buna göre, mal hem dünyanın ve hem de ahiretin mamur olmasının sebebidir. Mal, ancak meşru olmayan yoîdan kazanılıp meşru olmayan yolda sarf edilirse ve o mal kalbe sahip olup, sahibini Allah'dan ve ahiretten uzaklaştırırca, ve ancak sahibinin kötü maksadlara ulaşmasına vesile olup, iyi maksadlardan alıkoyarsa yerilir. Burda da yerme mala ait olmayıp malı kazanıp kullanana aittir. Nitekim Resulullah (s.a.v.) «Altının kulu helak oldu, gümüşün kuîu helak eldu» buyurmuştur. (Buharı, tbn-i Mace, Hakim.), Resulullah (s.a.v.) altın ile gümüşü vermeyip onların sahiplerini yermiştir.
İmam Ahmed'İn Yezid b. Meysere'den rivayet ettiğine göre, Yezid demiştir ki, «Geçmişte birisi mal toplayıp biriktirdi, sonra çoluk çocuğuna,. «Müreffeh ve ahat olarak yaşayalım dedi. O sırada fakir suretinde Melekü'1-Mevt (Azra'İ) «Bana ev sahibini çağırın» dedi. Onlar da «Senin gibi birine bizim efendimiz nasıl çıkar?» dediler. Melekü'1-Mevt, bir müddet sonra tekrar kapıyı çaldı. Yine hizmetçiler çıkıp ona, «Senin gibi birine bizim efendimiz nasıl çıkar?» dediler. O da «Efendinize haber verin, ben Melekü'l-Mevt'im» dedi. Efendileri bu sözü İşitince korkarak oturdu ve «Ona yumuşak söyleyin» ded; Hizmetçiler «Allah seni mübarek kılsın, efendimizden başkasını istemez misin?» dediler. O da, «Hayır» dedi Melekü'l-Mevt efendilerinin yanına girip ona, «Kalk vasiyetimi yiip, çühkü ben buradan çıkmadan senin canını alacağım» dedi. Adamın çoluk çocuğu feryad ederek ağlaştılar. Efendi-eri, «Sandıkları açın, mal bulunan kapların ağzını çözün» dedi. Onlar da, sandıkların ve mal bulunan diğer kapların ağızlarını açtılar. Efendi, mallara dönüp, «Ecelim gelinceye kadar bana Allah'ı ye ahireti unutturdunuz, size lanet olsun» diyerek onlara sövmeye başladı. Mallar dile gelerek ona, «Bize sövme, sen insanların gözünde düşük ve aşağıydın biz seni yükselttik, senin üzerinde bizim eserimiz görülüp, büyüklerin ve hükümdarların meclisinde bulundun, Allah'ın salİh kulları ise, evlenmek İstediler, evlenemediler. Bizi kötü yollarad harcadın, biz.sana karşı gelmedik, eğer bizi Allah yolunda harcasaydın, biz sana yine karşı gelmezdik. KÖtülenecek ve kınanacak ancak sensin. Ey Ademoğulları! Biz de siz de ncak topraktan yaratıldık» dediler. İnsanlardan kimi bu dünyada malını hayır yolunda sarf ederek ahirete sevapla gider, kimi de malını hayır yolunda sarf edeek ahirete sevapla gider, kimi de malını kötü yollardan harcayarak ahirete günahla gider. Ev mü'minler mallarımızı hayır yollarında sarf ederek ,ahirete 'yi amellerle gitmeye çalışalım.
Bîr hadis-i kudside Allah Teala, şöyle buyuruyor, «Mallarımız bize döndüler, onlarla saadete erenler saadete erdi, onlarla bedbaht olanlar da bedbaht oldu.»
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler de-cK'.er ki, «Malın bir çok faydalan vardır, ibadet ve taatlarm eda edilmesi mala bağlıdır. Cihad ve hac .farizalarının yerine getirilmesi mala bağlıdır. Farz olan zekatın ve müstehab olan* sadakanın verilmesi mala bağlıdır. Köle azad etme, vakf etme, mescid ve köprü yaptırma gibi hayır işleri de ancak malla hasıl olur. Devamu ibadet yapmak için bir köşeye çekilmekten daha cfdal olan evlenmeye de ancak mal ile ulaşılır. Mürüvvet malla kaimdir. Cömertlik ve sahavet mala bağlıdır. Irz ve namus malla korunulur. Ahbablar ve dostlar malla kazanılır. Hayır sahipleri en yüksek derecelere ve Allah'ın kendilerine'nimet vermiş olduğu kimselere arkadaş olmaya ancak malla ulaştılar. Mal, cennetin en yüksek köşklerine yükselmenin merdiveni olduğu gibi, cehennemin en aşağı tabakasına inmenin de merdivenidir. Cömerdin cömertliğini devam ettiren maldır. Nitekim Selef-i Salihinden bazıları demiştir ki, «Cömertlik vermeye bağlıdır, verme de mala bağlıdır.»
Selef-i Salihinden biri de, «Allah'ım beni, hallerine zenginlik uygun olan kullarından kıl» diye dua ederdi. Çünkü mal, Allah'ın kuluna gazap etmesinin sebeplerinden biri olduğu gibi, kulundan razı olmasının sebeplerinden de biridir. Nitekim Ebu' Hüreyre (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Resu-lulah (s.a.v.)'ın şöyle dediğini işittim, demiştir, «Israiloğulla-rından, biri abraş (alaca hastalığına tutulmuş) biri kör, biri kel üç kimse vardı. Allah Teala bunları imtihan etmek istedi Bunlara bir melek gönderdi. Abraşa gelen melek, «En çok sevdiğin şey nedir?» diye sordu. O da, «Güzel renk ve güzel deri ve Allah'ın benden bu İnsanların çirkin gördüğü abraş-lık hastalığını gidermesi» diye cevap verdi. Melek* hemen onu sıvadı, iğrenç hal ondan gitti ve rengi güzelleşti. Melek ona, «Hangi malı en çok seviyorsun?» dedi. O da, «Deveyi (yahut ineği)» dedi. Bunun üzerine ona on aylık bir gebe dişi deve Verildi, ve melek, «Allah bunları sana mübarak eylesin» dedi. Sonra melek kele geldi ve «En çek sevdiğin şey nedir?» diye sordu. O da, «Güzel saç ve İnsanları benden iğrendiren bu şeyin giderilmesi» dedi. Melek hemen onu sıvadı çirkinlik, ondan gitti ve güzel saç bitti. Sonra melek ona, «Hangi malı çok seviyorsun?» dedi. «îneği en çok seviyorum» dedi. Ona gebe bir inek verildi. Melek, «Allah bunu senin, için bereketli kılsın» dedi. Sonra melek köre geldi ve, «Hangi şeyi en çok seversin?» ded;. Kör, «Cenab-ı Hak benim gözlerimi iade etsin de, insanları göreyim» dedi. Bunun üzerine melek bunun gözünü sıvadı, Allah Teala gözlerini açtı. Melek, «En çok sevdiğin mal nedir?» diye sordu. Kör, «Koyun» dedi. Kendisine doğuran koyun verildi. Bu hayvanlardan deve ile inek yavruladı, koyun kuzuladı. Bu üç kimseden birinin bir vadiyi dolduran devesi, Öbürünün bîr vadiyi dolduran ineği ve diğerinin bir vadiyi dolduran koyunu oldu. Scnra melek tekrar dönüp
abraşın eski kıyafetine bürünerek onun yanma geldi, ve, «Fakir bîr adamım yoluma devam etmek imkânım kalmadı, bundan dolayı bu gün ulaşmak İstediğim yere, ancak Allah'ın sonrada senin yardımın sayesinde varabileceğim rengini ve cil-djıi güzelleştiren Zat'ın hakkı için senden bir deve istiyorum k'., onunla seferimi sonuna erdireyim» dedi. Abraş adam, «Haklar çok» dedi, (ve bir şey vermedi). Bunun üzerine melek, «Ben seni tanır gibi oluyorum, sen abraş idin, insanlar senden iğrenirlerdi, fakirdin, Allah sana mal verdi değil mi?» Abraş, «Mal bana dededen, babadan kaldı» dedi. Melek. «Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni evvelki haline koysun» diye beddua etti, (ve gerçekten abraş eski fakir ve çirkin haline döndü). Sonra kelin kılık ve kıyafetine girerek onun yanına geldi. Buna da ötekine söylediği gibi söyledi, bu da Öteki gibi cevap verdi.- Melek buna da, «Eğer yalan söylüyorsan Allah seni evvelki haline iade etsin» dedi, (ve gerçekten kel eski fakir ve çirkin haline döndü). Sonra körün kılık ve kıyafetine girerek onun yanma geldi ve, «Yolcu, fakir bir adamım, seferimi devam ettirmek çareleri kalmadı. Bugün ancak Allah'ın, sonra senin yardımın sayesinde maksada varabileceğim. Senin gözlerini iade eden Zat'ın hakkı için sende.ı bir koyun isterim kî, onunla seferimi devam ettireyim» dedi. Bunun üzerine kor şöyle dedi, «Ben kördüm Cenab-ı Hak gezlerimi iade etti, bundan dolayı istediğini al, istediğini bırak. Allah'a yemin ederim kî, Allah için aldığın hiçbir şeyde sana müşküat çıkarmayacağım» dedi. Melek, «Malm senin olsun, bu sizin için bir imtihandır. Allah senden razı oldu ve arkadaşlarına gazap etti» dedi. Kör mal ile Allah'ın rızasını kazandı. Abraş ile kel ise mal ile Allah'ın gazabına uğradılar. (Buharı, Müslim.).
Cihad amellerin en yükseğidir. Cihad bazan bedenle, -bazen de malla olur. Malla elan cihad çek defa daha faydalı olur.
Alı (r.a.), Osman (r.a.)'dan daha önce iman edip ve ondan daha çok cihad ettiği halde Osman (r.a.) mal yönüyle Ali (r.a.)'den üstün kılınmıştır.
Zübeyr (r.a.) İle Abdurrahman b. Avf (r.a.) zengin olmalarına rağmen bir çok sahabeden üstün olup, dine hizmetleri ehl-i suffe'nin hizmetinden daha büyüktür.
Resuluiah (s.a.v.) malı zayi etmeyi yasaklayarak, «Bir kimsenin varislerini zengin olarak bırakmasının onları fakir olarak bırakmasından daha hayırlı olduğunu haber vermiştir. (Buharı, Müslim, Nesei.). Yine Resulullah (s.a.v.) «Mal sahibinin Allah'ın rızasını kazanmak için yiyecek bir şey verirse mutlaka onun sebebiyle derecesinin ve yüksekliğinin. artacağım» haber vermiştir. Resulullah (s.a.v.) fakirlikten Allah'a sığınıp, onu küfre yakın kılarak, «Allah'ım sana küfürden ve fakirlikten sığınırım» diye dua ederdi. (Beyhaki, Hakim.).
Hayır iki nevidir, biri ahiret hayrıdır. Bunun zıddı küfürdür, diğeri ise dünya hayrıdır, onun zıddı da fakirliktir. Fakirlik dünyada azap ve zahmet çekmenin sebebidir. Küfür ise, ahirette azap çekmenin sebebidir. Cenab-ı Hak zekat vermeyi zenginlerin vazifesi, zekat almayı fakirlerin vazifesi kılmıştır. Veren el ile, alan elin arasını şer'an ayırıp veren eli alan elden üstün kılmıştır. Çünkü zekat malm kiridir. Bundan dolayı zekat mahlukatm en temizi olan Resulullah (s.a. v.)'a ve onun nesline onlan bu kirden korumak ve onların şan ve şereflerini yükseltmek için haram kılınmıştır. Biz Resulullah (s.a.v.)'ın önce fakir olduğunu sonra Allah Teala' nın onu zengin kıldığını inkar etmiyoruz, Allah Teala, ona bir çok zaferler nasip ederek mal ve mülk ihsan etmiştir. Resulullah (s.a.v.) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırırdı. Resulullah (s.a.v.) hiç bir kimsenin veremeyeceği hediye ve bahşişi, verirdi, fakirlikten korkmayan kimsenin bağışlaması gibi bağışlardı. Cenab-ı Hak Resulünü mızrağın gölge-siyle, kılıcın kabzasıyla Allah'ın düşmanlarından alınmış olan ve malların en şereflisi, en helali ve en faziletlisi olan malı vermek suretiyle fakirlikten uzaklaştırmıştır. Cenab-ı Hak malı ibadet ve taatma yardımcı olsun diye yaratmıştır. Buna göre, kafirler ve facirler, Allah'ın malım ellerinde haksız olarak tutmaktadırlar. Mal, Allah'ın dostlarına ve taat ehline dönünce, yaratılmış olduğu gaye ve maksada dönmüş olur. Fakat Resuîullah (s.a.v.)'ın zenginliği dünya ehlinin, zenginliği cinsinden değildir. Zengin olan dünya ehli, mala bağlıdırlar. Resulullah (s.a.v.)'ın zenginliği ise, maldan uzak bulunmasıdır. Zengin olan dünya ehli, mülklerinde istedikleri gibi tasarruf ederler,- ResukıUah (s.a.v.) ise mülkünde bir kölenin tasarrufu gibi ancak efendisinin emriyle tasarruf eder.
Fey (Harpsiz, kahren ve sulh yoluyla üstün gelerek kafirlerden alınan mal) Resulullah (s.a
Resulullah (s.a.v.) hükümdar peygamber ile, kul peygamber olmak arasında muhayyer bırakılmış. Kul peygamber olmayı seçmiştir. Bununla beraber Arap yarımadası ile Yemen' in malları onun yanında toplanmış, bunların hepsini hayır yolunda harcamış, bunlardan hiçbir şeyi kendisine tahsis etme-mistir. Hatta Resulullah (s.a^v.) müslümanlarm borçlarını yüklenerek «Her kim mal bırakırsa mirasçılarının olur, kim yük bırakırsa bize aittir» buyurmuştur. (Buharı, Mitslmi, Ebu Davud, İbn-i Mace.).Cenab-ı Hak Resulun'ün kadrini ve şerefini yükseltip, onu kendilerine sadaka almak helal olan fakirlerden kılmadığı gibi, miras yoluyla zengin olan zenginlerden de kılmamış, bilakis ona başka taraftan, mal İhsan ederek kalbini tam manasıyla zengin kılıp, dünya nimetlerini bol olarak vermiş o da, Allah yolunda son derece harcayarak en büyük hediye ve bahşişi vermiş, kendisine hiçbir malı tahsis etmemiş, akar, arabi, koyun, deve, köle, cariye, altın ve gümüş bırakmamıştır.
Şükreden bir zenginin, Resulullah (s.a.v.)'ın halini delü olarak gösterebilmesi için, onun yaptığı gibi yapması lazımdır. Sabreden bir fakirin Resulullah (s.a.v.)'ın halini delil olarak gösterilmesi İçin onun sabrettiği gibi sabredip zoraki değil, isteyerek dünyayı terketmesi lazımdır.
Resulullah (s.a.v.) fakirlik ile zenginlik mertebelerinden herbir mertebenin hakkını tam manasıyla vermiştir. Cenab-ı Hak Resulü sebebiyle fakirleri zengin kılıp, ümmeti ancak onun sayesinde zenginliğe nail olmuştur. İnsanların en zengini, onun sayesinde başkası zengin olan kimsedir.
Ali b. Ebu Rebah demiştir ki, «Mesleme b. el-Ensari Mısır'da bulunurken ben onun yanındaydım. Bir gün Abdullah b. Amr b. el-As onunla beraber otururken Mesleme, Ebu Talib'in şiirlerinden bir beytini misal vereek «Ebu Talİb bi-zİm bu gün içinde bulunduğumuz nimet ve şerefi bilseydi, kardeşinin, oğlunun (Muhammed aleyhisselamın) )efendî olup, hayır getirmiş olduğunu bilirdi» dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Amr, «O günde de Muhammed aleyhisselam efendiydi ve hayır getirmişti» dedi. Mesleme, «Allah Teala, «O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı? Ve seni bir yoksul bulup, zengin etmedi mi?» buyurmadı mı?» dedi. Abdullah b. Amr dedi ki, «Resulullah (s.a.v.)'m yetim olmasına gelince o, anadan babadan yetim kalmıştır, fakir olmasına gelince, bütün Arapların elinde bulunan mâlları azdı, Arapların hepsi fakirdi, Cenab-ı Hak, Resulüne ve müslüman olup, bölük bölük Allah'ın dinine giren Araplara, zafer nasip etmiş, Resulullah dünyalıktan ve bunun fitnesinden ümmetini sakındırmış, sonra Allah Teala Resulu'nun ruhunu kabzetmiş ve onu dünyalıktan uzak tutmuştur. «Seni yoksul bulup, zengin etmedi mi?» ifadesinin manası, «Araplar fakir idi, sonra Cenab-ı Hak onlan zengin kıldı» demektir. «İleride Rabbin sana öyle ihsanda bulunacak ki, sen de razı olacaksın» ayet-İ kerimesine gelince, dünya Re-sulullah'm razı olacağı şey değildir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) dünyanın hepsinin ümmetine verilmesine razı olmayıp, bilakis dünyadan ümmetini sakındırıp, kendisine dünyânın hazineleri arz edildiği halde onlan kabul etmemiştir, Cenab-ı Hak, Risulunu ahirette vereceği sevapla memnun edecektir. Cenab-ı Hakk'm Resulü'ne ve Resulü'nün ümmetine Kisra'nın ve Kayser'İn mülklerinden ihsan ettiğine, insanların îslam dinine girmesine ve İslâm dinini üstün kılmasına gelince, Resulünü sevmesinden ve ondan razı olmasından İleri gelmektedir.
İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, İbn-i Ab-bas demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «Benden sonra feth olunacak küfür diyarları bana gösterildi de beni sevindirdi. Hemen sonra da, «Kuşluğa, sakinliği çöktüğü zaman geceye yemin ederim ki» ayetinden «Ve ileride Rabbin sana öyle ihsanda bulunacak ki, sen de razı olacaksın» ayetine kadar nazil oldu, ve «Cenab-ı Hak bana toprağı misk olan inciden bin köşk verdi, her köşkde ona layık olan vardı» buyurdu.
Şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia edenler dediler ki, «Ey sabreden fakirlerin üstün olduğunu iddia edenler, siz dünyada zühd (her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete verme) den ve dünyalığı az edinmeden bahsettiniz. Halbuki dünyada zühd ve takva sahibi olmak zengin olmaya-zıd değildir. Bilakis zühd ve takva sahibi ulan zengin, zühd ve takva sahibi olan fakirden daha mükemmeldir. Çünkü zengin mali kudreti bulunduğu halde, zühd ve takvaya sarılmaktadır. Fakir ise mali kudreti bulunmadığı halde zühd ye takvaya sarılmaktadır. Buna göre aralarında büyük fark vardır. Resulullah (s.a.v.) zenginlik halinde mahlukatm en zahidi idi.
İbrahim aleyh İsselamın malı' çok olduğu halde dünyada insanların en zahidi idi.
Tirmizi'de Ebu Zer'den rivayet edildiğine göre, Ebu Zer demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) «Dünya sevgisinin terki, helal olan bir şeyi kendine haram kılmak veya malı elden çıkarmakla değildir, fakat bilakis elinde bulunanların, Allah'ın katında bulunanlardan daha güven verici olmaması ve bîr musibete uğradığın zaman o musibet senden kaldırılmış olsaydı, sevabı için onun vuku bulmasına daha istekli olmandır» buyurmuştur.
İmam Ahmed'e, «Yanında bin dinar (altın) bulunan kimse zühd ve takva sahibi olur mu?» diye sorulmuş, o da, «Arttığı zaman sevinmemek, eksikliği zaman üzülmemek şartıyla zühd ve takva sahibi olur» diye cevap vermiştir.
Selef-i Salİhinden bazıları demiştir ki, «Kendisine helal mal verildiğinde şükrü üstün gelmeyen ve helal maldan mahrum edildiğinde sabrı üstün gelmeyen kimse zühd ve takva sahibi değildir. Zühd ve takva sıfatlarıyla muttasıf olmayan, gerçek zahid ve muttaki değildir. Kendisine, bol helal mal verildiğinde şükrü üstün gelen ve helal maldan mahrum edildiğinde de sabn üstün gelen kimse ise, gerçek zühd ve takva sahibi kimsedir.
Şeyhülislam tbn-i Teymiyye'den işİtmİştim ki, «Zühd, sana fayda vermeyen şeyi terk etmendir. Vera', ,sana zarar veren şeyi terk etmendir., Zühd, dünyadan elleri değil, kalbi boşaltmaktır. Zühdün zıddı, cimrilik ve dünyaya düşkünlüktür» demişti.
Zühd üç kısımdır. Birincisi, haremi terketmek. ikincisi, şüpheli ve mekruh olanları terketmek. Üçüncüsü, yetecek kadar maldan fazlasını terketmektir. Birincisi kısım, yani haramı terketmek, farzdır. İkinci kısım, yani şüpheli, ve mekruhları terketmek, faziletdir. Üçüncü kısım, yani yetecek kadar maldan fazlasını terketmek İse, şüphe derecesine göre birinci kısım ile ikinci kısmın arasında bulunur. Şüpheli olan tarafı ağır basarsa terk edilmesi farz olur. Şüpheli tarafı hafif olursa terk edilmesi evladır. Kendisini ibadet ve taata veren kimsenin yetecek kadar maldan fazlasını terketmesi gerekir. Çünkü dünyayı istemek, ahireti istemeye zarar verir. Bir kimsenin irade makamının, her çeşit kusur ve şüpheden uzak olması için, talebini, iradesini ve istenileni birleştirmesi şarttır. Çünkü istenilen ile isteyen birbirinden ayrılmaz. Allah'ın birliğine inanan kimsenin talebinin, iradesinin Allah'dan ve Allah'a yaklaştırandan başkasıyla ilişkisinin bulunmaması gerekir. Yalnız.Allah için tahsis edilen iradenin, şehvet maddelerini ve fena yollara çekici olan nefis ve hevanın isteklerini kökünden kurutup, kalbin bütün bölgelerine hakim olup, kalbde Cenab-i Hak tarafına çekenlerden başkaca bîr şeyin bulunmaması ve bu iradenin yalnız Allah için kalması gerekir .irade yalnız Allah için olunca zühd ve takva sahibinin, asıl maksadı üzerine toplayabİlmesi için kalbin; îfsad eden tamah maddelerinden kesip vaktini boşa geçirmemesi gerekir. Çünkü bütün masiyetlerin fesad ve fücurun asiî kaynağı hırs ve tamahdır. Zühd ve takva ise, hırs ve tamahı kesip, kalbi bunlardan boşaltıp, kendileri kalbe hakim olup, azalan ibadet ve taata sevkedip, kul ile Rabbi arasındaki uzaklığı kaldırıp, kulu Rab-bine yaklaştırır, cevaba rağbetini kuvvetlendirir ve Rabbini sevme zevkini artırır.
İnsanların bedenen ve kalben en rahatı dünyayı terkedip, Allah'ı ve ahireti İsteyen zahiddir. Şöyle ki, kalbini AJlah .'çin boşaltan, istek ve arzusu Allah'a yaklaşmak olan, vaktini Allah'ın razı olmadığı ve sevmediği şeyler dışında zayi etmeyen zahîd, insanların en mesud ve bahtiyarıdır. Hiç şüphe yok ki. dünyayı sevmek kalbi dağıtır, işleri dağıtır. Düşünceyi, Üzüntüyü, kederi artırır. İleride beklenen şiddetli azaba götürücü hazır bir azabdır. Kulun istediği ve arzu ettiği bir çok nimetlerin elinden kaçmasına sebep olur.
Tavus'dan rnürsel olarak rivayet edilen bir hadis-i şerirde, «Zühd ve takva, kalbi ve bedeni dinlendirir, dünyayı sevmek ise düşünceyi, üzüntüyü artırır» buyrulmuştur. Düşüncelerin, kederlerin ve üzüntülerin kaynağı ikidir. Birincisi, dünyayı sevmek ve dünyaya düşkün olmaktır. İkincisi, iyi amellerde, taat ve ibadetlerde kusur etmektir.
İmam Ahmed'in Müsned'indc, el-Hakem'den rivayet edildiğine göre, Hakem demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.), «Kul, üzerine vacip olan amellerde kusur ederse, Allah Teala onu üzüntüyle imtihan eder» buyurmuştur.
Dünya sevgisi, görünen günahların asıl kaynağı olduğu gibi, kızmak, hasedlik, kibir, böbürlenme, övünme gibi, kalbin günahlarının da asıl kaynağıdır. Kalb bu günahlarla dolunca şiikredemez, kalbin şükredebilmcsi için, bunlardan boşaltılması gerekir. Malın artması, ömrün ve mevkiin uzaması gibidir. Dünyada sizin en hayırlınız ömrü uzayıp, ameli güzel olandır. Malı artıp, onunla hayrı çoğalan kimse de insanların en hayırhsıdir. Kişinin ömrü malı ve mevkii, onun derecelerini ya yükseltir veya alçaltır. Fakirliğin ve dünyalıktan a? edinmenin yolu, sabırla beraber selamet yoludur. Zenginliğin ve bolluğun yolu çoğunlukla helak yoludur. Ancak zengin olan kimse bu nimet içinde Rabbini sever ve sayar, malıyla akrabasına sılada bulunur, yani onları yoklar ve yardım eder malından Allah'ın hakkını verir, yalnız zekat vermekle kalmayıp, açları doyurur, çıplakları giydirir, muhtaçlara ve düşkünlere yardım ederse bu zenginin yolu faydalı ve kazançlı bir yoldur ve -fakirin selamet yolunun üstündedir. Fakirin hali, yapmak İstediklerinden, hastalık sebebiyle alıkonulmuş hastanın hali gibidir. Eğer bu alıkonulmaya güzelce sabrederse sevap kazanır. Zenginin, mal toplaması, 'kazanması ve harcaması tehlikelidir. Eğer malını meşru yoldan kazanıp meşru yolda harcarsa mal onun için faydalı olur. Fakir, insanlardan ayrılıp ibadet eden gibidir. Hayır yollarında malını harcayan zengin ise, muallim, mücahid ve fiziken yardım eden gibidir. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) zengini, kendisine hikmet ihsan edilip onunla hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimseye yakın kılmıştır ki, bu, gıpta edilen iki kimseden bîridir. Cahiller, ibadet için bir köşeye çekilmekle yalnızca kendisine menfaat eden kimseye gıpta edip onu, malını hayır yollarında harcayan zengindea ve İlim öğreten alimden daha üstün kılarlar. Malını hayır yollarında harcamak ve sadaka vermek için zenginliği seçen kimse mi, yoksa fitne ve fesad-dan uzak kalmak ve dünyanın kendisini ahiretten alıkoymaması için fakirliği seçen kimse mi, yoksa zenginlik ile fakirlikten hiçbirini seçmeyip ancak Allah Teala'nın kendisi için seçtiğini seçen kimse mi daha üstündür? diye sorulursa, işte Selef-i salihinin ihtilaf ettiği konu budur deriz. Abdurrahman b. Avf gibi zengin sahabeler cihad etmek ve hayır yollarında harcamak için malı seçmişlerdir. Nitekim Kays b. Sa'd, «Aî-lah'ım benî hallerine ancak zenginlik uygun olan kullarından kıl» diye dua ederdi. Ebu Zer gibi sahabeler ise fakirliği seçmişlerdir. Çünkü bunlar dünyanın afetlerini ve fitnesini esas almışlardır. Abdurrahman b. Avf gibi sahabeler ise, malı hayır yollannda harcamanın dünyevi ve uhrevi faydalarına bakmışlardır. Üçüncü fırka ise bunlardan hiçbir şeyi seçmeyip, ancak Allah Teala'nm kendileri için seçmiş olduğunu seçmişlerdir. Dünyada uzun yaşamayı İsteme de böyledir. Bİr taife, dîne hizmet ve ibadet etmek için uzun yaşamayı istemişlerdir, bir taife ise dünyadan kurtulup rahat etmek ve Allah'a kavuşmak için ölmeyi arzu etmişlerdir. Üçüncü bir taife ise bunlardan hiçbirini seçmeyip bilakis Allah'ın kendileri için seçmiş olduğu şeyi seçmişlerdir. Çünkü bunların istemeleri Allah'ın iradesine bağlı olup, kendi İradelerine bağlı değildir. Bu haî, Ebu Bekir Sıddık'm halidir, çünkü arkadaşları Ebu Bekir (r.a.)'e ölüm hastalığında, «Biz sana tabib çağıralım mı?» dediler. O da, «Tabip beni gördü» dedi. Onlar da, «Tabib sana ne söyledi?» dediler. O da, «Tabib bana 'dilediğimi yaparım' dedi» dedi.
Dünyada uzun yaşamayı isteyenlerin hali, Musa aleyhıV selamın hali gibidir. Musa aleyhisselâm'a, Azrail,aleyhisselam geldi. Musa (a.s.) ona bir tokat vurup gözünü çıkardı. Onun böyle yapması, dünyayı sevdiği için ve dünyada kalmak için değil, fakat Rabbi'nin emirlerini yerine getirip, Allah düşmanlarıyla cihad etmek içindi. Sanki Musa aleyhisselam Azrail'e, «Sen de emir altında bir kulsun ben de emir altında bir kulum. Ben Rabbimin emirlerini ve dini vazifemi yapacağım» dedi. Musa aleyhisselâm'a uzun yaşaması arz olundu, ne kadar çok yaşarsa yaşasın sonunun ölüm olduğunu bilince, kendisi için Allah Teala'nm seçmiş olduğunu seçti.
Cenab-ı Hak Muhammed (a.s.)'a da elci gönderip, onu dünya ile ahiret arasında muhayyer bıraktı. Resulullah (s.a.v.) Allah Teala'yı insanların en iyi bileniydi. Cenab-ı Hak' km kendisine kavuşmayı arzu ve ihtiyar ettiğini bilince, o da, Allah'a kavuşmayı seçti. Resulullah (s.a.v.)'ın Rabbinin emirlcrini ve dini vazifelerini yerine getirmek için dünyada baki kalmasını Allah arzu etseydi. RcsuUıllahda bundan başkasını ihtiyar etmezdi. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'m dilemesi Allah'ın dilemesine bağlıydı. Nitekim Cenab-ı Hak Resulünü hükümdar peygamber' olmakla kul peygamber olmak arasında muhayyer bırakınca, Allah'ın kendisi için seçmiş olduğunu seçti. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'ın bütün işlerinde seçmesi, Allah'ın seçmesine bağlıydı. Resulullah (s.a.v.), Allah'ın seçmiş olduğunu seçtiğinden dolayı Hudeybiye günü katlandığı zahmete katlandı. Resulullah (s.a.v.)'ın bu makamında her bakımdan ancak Ebu Bekir Sıddık (r.a.) sabit kalmıştır. Cenab-ı Hak'km Resulü için ve Resulünün ashabı için seçmiş olduğu halden başkasını Resulullah seçmeyip ,o hale razı olmuştur. tşte bu hal, kulluğun en yüksek derecesidir. Cenab-ı Hak, Resulünün şükründen razı olup, Fetih suresinin evvelinde onu tebşir etmiştir. Ashabı da onu tebrik ederek, «Ya Resulullah senin İçin mübarek olsun» demişlerdir. Çünkü en büyük tebrike ve en büyük tebşire layık olan ancak Resulullah (s.a.v.)' dır. Ccnab-ı Hak, Resulünde bilinen fazilet hasletlerinin hepsini toplamıştır. Buna göre, ümmetinden her fırka, kendilerinde bulunan hasletle, diğer fıkradan üstün olduklarına dair Resulullah'm halini delil göstermişlerdir. Gaziler ve mücahid-ler kendilerinin diğer bütün taifelerden üstün olduklarına dair Resulullah'ın halini delil göstermişlerdir. Alimler ve fakirler de kendilerinin diğer bütün taifelerden üstün olduklarına dair Resulullah'ın halini delil göstermişlerdir. Zahidler ve dünyadan uzak kalanlar kendilerinin diğer bütün taifelerden üstün olduklarına dair Resulullah'ın halini delil göstermişlerdir. Allah'ın emrini yerine getirmek ve dine hizmet etmek İçin dünyaya ve siyasete atılanlar da kendilerinin diğer bütün taifelerden üstün olduklarına dair Resulullah'ın halini delil göstermişlerdir. Sabreden fakirler de, şükreden zenginler de kendilerinin üstün olduklarına dair Resulullah'ın halini delil gÖsıer-mışlerdİr. İbadet ehli, nafile ibadetlerin üstün olduğuna dair Resulullah'ın halini delil göstermişlerdir. Arifler de marife-tullalî'ın Üstün olduğuna dair Resulullah'ın halini delil göstermişlerdir. Tevazu ve İlim sahipleri de kendilerinin üstün olduğuna dair RcsuluIIah'jn halini delil göstermişlerdir. BatıJ-cılan kahredip onlan şiddetle perişan eden kuvvet ve kudret sahihleri de kendilerinin üstün olduğuna dair Rcsuîullah'ın halini delil göstermişlerdir. Güzel ahlak sahibi olanlar, hakka uygun olarak şakalar yapan, çoluk çocuğuyla ve arkadaşlarıyla iyi geçinenler de, her yerde hakkı ve hakikati çekinmeden söyleyenler de, yerine göre insanları idare etmeye çalışanlar da, haya sahipleri de, bir kimsenin hoşuna gitmeyen şeyi yüzüne karşı söylemekten çekinen şerefli kimseler de, vera ve takva sahipleri de, şeriat dairesinden çıkmamak şartıyla şer'İ hükümlerde kolaylık gösterenler de, bütün gayretini dinini ve kalbini ıslaha sarf edenler de, bedenini, geçimini, dünyasını düzeltmeye çalışanlar da, kalplerini sebeplere bağlamayıp on-îara meyil etmeyenler de, sebeplere riayet edip onları yerli yerince koyup, onlann haklarını verenler de, acıkıp açlığa sabredenler de, doyup, doyduğu İçin Rabbİne şükredenler de, kendilerine kötülük yapanları affedenler de, intikam alınması gereken yerde intikam alanlar da, Allah için vermeye devam edenler de, Allah için vermeyip Allah . İçin düşman olanlar da, yarın İçin bir şey biriktirmeyenler de çoluk çocuğunun bîr senelik yiyeceğini biriktirenler de, arpa ekmeği ve sirke gibi yiyeceklerle idare edenler de, kebap, helva, meyva, karpuz gibi çeşitli ve lezzetli yiyeceklerle idare edenler de, kadın ve güzel koku gibi dünyada en hoş olan şeyleri sevenler de, kadınlara yumuşak davrananlar da, onlan terbiye edenler de, onlan nikahladığı gibi boşayanlar da, kendi nikahlan altında kalıp kalmama hususunda muhayyer bırakanlar da, maişet sebeplerini terkedenler de, maişet sebeplerine sarılarak, kiraya veren, kiralayan, satan, satın alan, borç alan, borç verenler de, kadınlar adet halinde iken onlardan tamamiyle uzaklaşanlar da, onlar adet halinde iken cinsi yakınlıkta bulunmayıp bir arada yatanlar da, oruçlu iken kadınları öpenler de, oruçlu iken kadınlarım öpmeyenler de, mümkün mertebe günahkarlara acıyanlar da, hırsızın elini kesmek, zina edeni recmetmek, içki içene seksen sopa vurmak gibi günah işleyenlere Allah'ın hadlerini tatbik edenler de, zahir ile hükmedenler de, açık delillere dayanarak adaletle hükmedip bir.suçtan dolayı cezaladıranlar da işte bunların hepsi de kendilerinin üstün oldukla nna da,r Allah Resulünün halini delil göstermişlerdir.
Müslim'in Ebu Hüreyre'den rivayet ettiğine göre, Ebu Hü-reyre demiştir kî, «Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular, «Vaktiyle İki kadın, çocukları yanlarında olduğu bir sırada kurt gelerek birinin çocuğunu götürmüş. Biri diğerine «Kurt senin çocuğunu götürdü» demiş, öteki de, «Kurt senin çocuğunu götürdü» demiş. Sonra Davud aleyhisselam'ın huzurunda muhakeme olmuşlar. O, çocuğun büyük kadına ait olduğuna hükmetmiş, derken, kadınlar Süleyman b. Davud (aJeyhisselam)ın huzuruna çıkarak, (meseleyi) ona haber vermişler. O da, «Bana bıçağı getirin de onu sîzin aranızda pay edeyim» demiş. , Bunun üzerine küçük kadın dayanamayıp, «Hayır dur! Merhamet et, çocuk onundur» demiş. Bunun üzerine Süleyman akyhisselam da çocuğun o küçük kadına ait olduğuna hükmetmiş.» Süleyman aleyhisselam, küçük kadının çocuğun büyük kadına ait olduğunu itiraf etmesine rağmen açık karne, (çocuğu ikiye bölmesi için bıçak istediğinde hakiki annenin çocuğunun kesümesine razı olmayacağı karinesi) He çocuğun küçük kadının olduğuna hükmetmiş ve bu açık karine ile büyük kadının itirafının batıl olduğunu bilmiştir.
Ebu Abdurrahman demiştir ki, bu hadisden iki hüküm çıkarılır, birincisi, hakimin doğruyu meydana çıkarmak için yapmayacağı bir şeyi «yapacağım» diye söylemesinin caiz olmasına ruhsat verilmesi, ikincisi de, aleyhine hükmedilen davalının doğruyu itiraf etmesiyle beraber hakim, karine ile hakikatin davalının itiraf ettiği gibi olmadığını anlarsa, hakimin, davalının lehine hükmetmesinin caiz olması.
Ashab-ı Kİram da gerek Allah Resulünün hayatında ve gerekse Allah Resulünden sonra karinelerle amel etmişlerdir. Hatib b. Ebu Beltea, Resulullah (s.a.v.)'ın Mekke'yi fethetmek için hazırlık yaptığına dair Mekke'lilere bir mektup yazıp Sare isminde brr kadınla göndermişti. Hatib'iıı bu mektubu Resulullah (s.a.v.)'a vahy ile bildirilmişti. ResuluUah (s.a.v".), Ali, Zübeyr ve Mikdad'a gidin falanca bahçede bu mektubu taşıyan kadım bulacaksınız, onu alıp yanıma getirin diye emretti. Hah bahçesinde kadını yakaladıklarında Hz. Ali ona «Hİç yolu yok! ya sen mektubu çıkaracaksın, veyahut da üstünü başını arayıp biz onu bulmak zorunda kalacağız» dedi Bunun üzerine kadın çaresizce mektubu çıkarıp verdi.»
Ömer (r.a.), gebe kalan kocasız bir kadına zina haddini tatbik etmişti. Yine Ömer (r.a.), ağzında şarap kokusu bulunan sarhoşa had vurmuştu.
Cenab-i Hak, Kuran-ı Kerimde beyan buyurduğu üzere Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olması karinesiyle şa-hid Yusuf'un suçsuz olduğuna hükmetmişti.
Benî Nadir'İn reisi olan Huyey b. Athab, Hukayk oğul-Iannin hazînesini Hayber'de gizli bir yere defn etmişti. Resu-lullah (s.'a.v.) Hayberi fethettiğinde İbn-i Ebİ'l-Hukayk'a ,Huyey b. Ahtab'ın hazinesinin nerede olduğunu sormuş, o da hazinenin sarf edilip tükendiğini İddia etmişti. Fakat Resulullah (s.a.v.) zamanın az olması, mahn çok olması karineleriyie hazinenin tükenmediğini tahmin edip, îbn-İ Hukayk'ı sıkıştırmış o da, hazinenin yerini söylemişti.
Resulullah- (s.a.v.) bir kimsenin katil olduğunu daha güçlü gören karineler bulunduğu vakit, Öldürülenin velileri için bizim insanımızın katili odur diye yemin edip kendi adamlarının yerine o kimseyi kısas ettirmelerine cevaz vermiştir.
Bir kimse karısının zina ettiğini iddia edip, liaııda karısının aleyhine şahadette bulunup karısı Jİan okumayı kabul etmezse kocasının doğru söylediğine dair açık karine bulunduğu için kadın recim olunur.
Resulullah (s.a.v.)'ın getirmiş olduğu şeriat, düşünenler için karinelerle doludur. Açık karinelerle hükmetmek, şeriatın kendisindendir. Resulullah (s.a.v.)'ın getirmiş olduğu şeriat, kötü hakimler ile zalim idarecilerin aleyhine hüccet olduğu gibi hak ile hükmeden hakimler ile adaletle muamele eden idarecilerin de lehine hüccettir.
Yardım ancak Allah Teala'dan istenilir.
Netice olarak sabreden fakirler, Resulullah (s.a.v.)'a şükreden zenginlerden sırf Öyle oldukları için daha yakın değildirler. Çünkü Resulullah (s.a.v.) a insanların en yakını onun sünnetini çok iyi.bilip sünnetine uyan her kim ise odur. Tcvfik Allah'dandır. [13]
Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler
Sabredenler ve şükredenler
- GİRİŞ
- Sabrın Fazileti
- 1. BÖLÜM: SABIR VE SABREDENLER
- 2. BÖLÜM: ŞÜKÜR VE ŞÜKREDENLER
- 21. Konu : Sabır İle Şükür Arasındaki Hüküm Ve Sabredenlerle Şükredenler Arasındaki Fark
- Sabrın Hakikati Şükrün Hakikattna Girer
- Fakirlerin Zenginlerden Önce Cennete Gireceklerine Dair Hadis-İ Şerifler
- Zenginlik İle Fakirlik, Güzel Amel İçin Birer İmtihandır
- Övünme İki Nevidir:
- Dünya Salih Kimseler İçin İyi, Kötü Kimseler İçin İse Fena Bir Yurttur.
- Dünya Hayatının Kur'an'ı Kerim'deki Misali
- Sabır İle Şükür İmanın Binekleridir
- 22. Konu : Şükreden Zengin Mi Sabreden Fakir Mi Daha Faziletlidir?
- 23. Konu: Sabreden Fakirlerin Üstün Olduklarına Dair Kitaptan Hadisi Şerif D En Ve Eserlerden Delill
- Dünyanın Hakikatini Açıklayan Misaller
- 24. Konu: Şükreden Zenginlerin Üstün Olduklarınıileri Sürenlerin Kitaptan, Hadis-İ Şerifden Ve Eserl
- 25. Konu : Sabra Zıd Olan, Onu Bozan Ve Yeren İşler
- 26. Konu : «Sabır» Ve «Sektir» Allah'ın İsimi Erindendir
- Hatime