Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

KELİME VE MANA

Kelime mânayı ifade için vaz'olunur. Mâna, kelimeye bürünerek lâfız halinde dökülür. Mânalar birdir. Fakat bu mânaların insanda uyandırdığı fikir, his ve yaptığı tesir başkadır; onlar farklıdır. Öyle mânâlar da vardır ki ifadesi kaabil değildir ve en büyük şiir de budur:

"Ben o nağmeden müteheyyicim: Ki yok ihtimali terennümün."
Muhammed İkbal

İbni Haldun Mukaddimesinde der ki:
"Nazım ve nesirde söz sanatı lafızlardadır, manada değil. Mana lafza tâbidir. Manalar herkesçe mevcuttur. Herkesin kafasında vardır. San'ata muhtaç değildir. İbarenin kelimelerini tertip edebilmek, asıl san'at isteyen budur. Lâfız manaların kalıbı mesabesindedir. İçine su doldurduğumuz kaplar nasıl ki altından, gümüşten, sedeften, camdan, şişeden olabilirse de içindeki su hep o sudur."

İbni Haldun'un bu görüşüne uyamayız. Çünkü Kur'an lâfız ve mânasiyle mûcizdir. Mûciz mânaları, mûciz elfaza bürünmüştür. Lâfız ve mâna zaten bir-birine kenetlenmiştir. Muallim Naci'nin hakkı var:

Elfaz maâni için âyine-i şândır.
Elfâza bakılmaz mı diyorlar, hezeyândır!
Bir sânihanın olması hakkiyle mübeccel, Olmağla olursebk'ü müeddâsı mükemmel.


Biraz sonra Kur'an'ın i'cazı hakkındaki meşhur mezhepleri zikredeceğiz. Buracıkta hemen şunu söyliyelim ki, Kur'an, bülegânın mislini ibda'dan âciz kaldıkları mânaları, en beliğ kelimelerle ifade etmiştir. Hem mâna, hem lâfız, hem mevzu' ve gaye i'caza bürünmüştür. En beliğ kelimelerle ifade olunan mânalar, insanların hayatı için değişmez birer düstur olmuştur. Her zaman, her cemiyete kabili tatbik nizamlar kurmuştur.

Kadı Ebubekir Bakıllâni (H. 403/M. 1012) Kur'an'ın bütün aksamının fesahat ve belâgatınca aynı mertebede olduğunu, her kelime ve cümlenin, fesahatın en yüksek derecesinde bulunduğunu söylüyor. Kuşeyri ise âyetlerin hepsinin fesahatça bir derecede olmadığını ileri sürüyor ve diyor ki: Bazı kudemâ bunu şöyle ta'lil ederler: Eğer Kur'an'ın bütün âyetleri fesahatça aynı derecede olsalardı, muarazadan âciz bırakmak için mutad yoldan gidilmemiş olurdu ve
Kureyşliler şöyle diyebilirlerdi: ''Onun cinsinden bir şey yapamıyacağımız bir şey getirdin, hepsi de erişilmez derecede... Nasıl ki gözü gören kimse, kör olana görmek hususunda sana galebe çaldım diyemezse..."
Fakat Kuşeyrî'nin bu ta'lili doğru olamaz. Çünkü Kur'an tehaddi ediyor, zira Kureyşliler Muhammed'e karşı: "Kur'an senin eserin, senin kelâmın!" diyorlardı. Onun üzerine tehaddi yapıldı: "Öyle ise siz de onun gibisini getirin."

Karşısındakilerin sözlerine göre meydan okuyor. Bundan daha yerinde ne olabilir.
Şu da var ki, mevzu icabı Kur'an'ın üslûbu muhtelif olmuştur. Müşriklere karşı başka, Yahudilere karşı başka hitap etmiştir. Meselâ: Ahkâm âyetleri, miras taksimi, bunlarda i'caza gidilir. Mirasta rakamlar zikrolunur. Tasvir yapılmaz. Fakat mücadeleden bahsolunur, kâinattan sahifeler açılırken ufku genişler. Gönüllerin bütün duygularını kaplar, derin derin düşünceye sevkeder. His ve şuurun sesi duyulur.
Süyuti (H. 911/M. 1505) Kur'an'ın i'cazını şöyle anlatır:
"Kur'an mucizdir; çünkü, en güzel telif ve tertip yoliyle en fasih kelimeleri ihtiva ederek en sahih ve dürüst manalarla tevhid, tenzih, sıfatı ilahiyye, taat, dua, ibadet, haram, helâl, memnu, mubah, vaaz, nasihat, marufla emir, münkerden nehiy, güzel ahlâka irşad, kötülükten men vesaireyi anlatıp
bildirir. Her şeyi ondan daha mükemmeli bulunmayan yerine kor. Aklın en münasip ve layık göreceği şekilde yapar. Geçmiş asırların haberlerini verir. Mazide olup bitenleri anlatır. Müstakbel kâinattan, gelecek asırlardan haberler getirir. Bu hususta delil ile medlulü, hüccet ile dâvanın arasını öyle toplar ki bundan daha kuvvetlisi ve mükemmeli olamaz."


Görülüyor ki, Süyuti de i'cazı lâfızda ve mânada bulmaktadır. Doğru olan da budur.
Mu'tezile'den Ebu Hüzeyl Allâf'e birisi gelip: "Kur'an'dan bazı âyetlerde işkâlim var; bana lâhn var gibi geliyor." dedi.
Ebu Hüzeyl:
— Sana toptan mı cevap vereyim, yoksa âyet âyet mi soracaksın?
— Toptan cevap ver, dedi.
Bunun üzerine Ebu Hüzeyl:
— Hazreti Muhammed Arapların içinde yetişti, Araplar da cedel ve münazara ehliydi, bunu biliyorsun değil mi?
— Evet,
— Arapların onu tekzibe yeltendiklerini de biliyorsun?
— Evet.
— Onu lâhn ile ayıpladıklarını hiç duydun mu?
— Hayır?
Bu cevabı alınca Ebu Hüzeyl dedi ki:
— Lügati, dili bildikleri halde böyle bir şey olsa, onlar bunu hiç kaçırırlar mıydı? Sen, onların diyecek bir şey bulamadıklarını bırakıyorsun da, rastgele birinin sözüne mi bakıyorsun?


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com