Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

HARFLERİN SESİ VE MUSİKİSİ

Biliyoruz ki kelimeler hecelerden, harflerden
teşekkül eder. Kur'an'ın harfleri bile öyle
sıralanmıştır ki, her harfin sesi kalbe bir musiki nağmesi gibi gelir. Bu musikî tesiridir ki, katı kalbleri yumuşatır, ruhları Kur'an'a çeker. Pervaneleri ışığın cezbettiği gibi, ruhlar Nur-u Kur'an'a inci-zapla koşarlar.

Onun için Kur'an'ın sadasını her duyan ondanayrılamaz. Onun tatlı âhengine doyum olmaz. Şiirde harfler, musikisini vezinden alır. Kur'an ise şiir değildir, vezinsizdir. Fakat heyeti mecmuasından hâsıl olan âhenk, öyle tatlı ve ruhsarar ki, Arapça bilmeyen birisi bile, Kur'an'ı dinleyince onun sadasına bayılır. Şuuru titrer, kalbinin derinlikleri çalkanır. En katı kalbler bile yumuşar. Bu hassa, Arapçaya mahsus denemez. Çünkü Kur'an'dan başka Arapça bir şey dinlense bu hâlet ârız olmaz. Kur'an'ın bu i'cazını kimse inkâra yol bulamaz. "Sadanızı Kur'an'la ziynetleyiniz" Hadisi şerifinin sırrı ve mânası budur. Güzel sese, Kur'an'ın güzelliği katılırsa ne âlâ olur. Kur'an'da fâsılalar, duraklar en âhenkli harflerle sona erer. Bilhassa sonuna harfi medle "N" harfi gelir. Bunun hikmeti açıktır. Nun harfinin inlemesi tatlı bir âhenk verir, bütün his ve şuuru ihata eder.
Kur'an'ın harflerinin kelimelerde, kelimelerin âyetlerde, âyetlerin sûrelerde tertip tarzı, Arapların tanıdıkları üslûba asla benzemez. Kur'an'ın kelimelerinde harflerin, âyetlerde kelimelerin terkibinin öyle bir âhengi vardır ki, okurken tatlı bir âhenk halinde akar. Kur'an sadası en tatlı bir sestir.
Kelime ruhun sesi mesabesindedir. Kelimelerin ifade edemediklerini his duyar. Meselâ bir güzel çehreyi kalem ne kadar tasvir etse yine muvaffak olamaz. Fakat his hepsini duyar. Şuur bir şey kaçırmaz. Ses, ruhi infialin bir tecellisidir, tezahürüdür. Sesin tenevvüü infialin mahiyetine bağlıdır. İşte Kur'an-ı Kerim'in nazmı celili, bu esas üzerine incelenirse, onun şuurun hassas tellerini ihtizaza getirdiğini görürüz. Kur'an'ın kelimeleri ve harfleri öyle sıralanmıştır ki, o harflerden birinin yerini değiştirmek, bir harekeyi yerinden oynatmak derhal âhengi bozar. Onun harfleri ve harekeleri o kadar nizamlı ve tenasüplüdür. Dokunacak bir yeri yoktur.
Mustafa Sadık Rafii'nin "İ'cazı Kur'an" ında beyan ettiği üzere, kelimenin üç sesi vardır:

1- Ruhun sesi ki, harflerin, mahreçlerin hareketleriyle ve sözün terkibiyle meydana gelir.

2- Aklın sesidir. Bu mânevî ses, sözün doğrudan doğruya ruha intikalini temin eder.

3- His ve şuurun sesi. Sözde bu ses ne kadar duyulursa, belâgatın ruhu onda o kadar tecelli eder.

İşte Kur'an'ın i'cazının ruhu budur. Arapçada ruhun sesi, aklın sesi bunlar vardır. Fakat şuurun sesi, işte bu açık değildir. Kur'an bu sesi getirdi ve duyurdu. Kur'an'da harflerin, kelimelerin, hareke ve seslerin tertibine ve nazım tarzının ruhunuza işlediğini duyarsınız.
Bu noktayı Rafii şöyle izah ediyor:
Bu âyeti celilede müteşabih harflerin tetâbuu muayyen bir nağme doğuruyor. Harflerin ve harekelerin tertibi öyle ki tatlı bir âhenkle ruha akıyor. ليستخلفنهم في الارض 'Leyestahlifennehüm fil'ard' âyeti; başı on harfli bir kelime, tam yedi heceli, uzun. Fakat harfler, harekeler öyle sıralanmış ki âdeta dört durakla, takti' ile söyleniyor ve dört kelime gibi oluyor. Nahivcilerin zâid kelime addettikleri kelimeler de fazla değildir. Onların hem âhenkte, hem mânada yeri vardır. Bunlar i'rapta belki zaiddir. Fakat nazımda aslâ.
Kur'an-ı Kerim, kelimelerin en beliğini seçmiş, en ahenklisini kullanmıştır. Rafiî bunu uzun boylu izah ederken diyor ki: Kur'an "Lüb" kelimesini müfred olarak kullanmıyor. Çünkü bâ üzerine ötre ağırdır. ''Kûb" kelimesi de öyle.
Bunların cemilerini kullanır: "Elbab, Ekvab". "Ard" kelimesi ise daima müfred kullanılmıştır: "Eradîn" diye cem'i ağırdır, Semavattan sonra hep müfred gelmiştir. "Karmed" kelimesi de ağırdır. Onun yerine Hazreti Kur'an, bakın "Feevkıd li ya Hâmanü alettıyni فاوقد يا هامان علي الطين"diyerek güzel bir
fesahat yolu buluyor.
İşte böyle Kur'an'ın terkipleri, âyetleri mucizdir. Her lâfzın en beliğ ve en bedi' olanını seçer. Vuzuh ve delâleti en mükemmeldir. Belâgatı en bedi'dir. Onun için mucizdir. En beliğ tesirleri o bırakır. Dinleyenlerin kalblerini teshir eder. Belâgatı en kuvvetli hatipleri, en beliğ şairleri susturdu. Daha ilk nüzulünde koca bir şirk ordusu; bütün kuvvet ve servetleriyle, silah ve askerleriyle; şair ve edipleriyle onun sesini boğmak istediler, fakat mağlûp ve perişan oldular. Onun sesi her şeyin üstünde kaldı. Nice mağrur başlar, onun fesahat ve belâgatı karşısında hayranlıkla eğildiler. Arapların meşhur şairlerinden ve Yedi Askı sahiplerinden biri olan Lebid'e, Hazreti Ömer bir gün şiir inşad etmesini söylemişti. Lebid'in cevabı şu olmuştu:
— Cenab-ı Hakk'ın Bakara ve Al-i İmran Sûrelerini inzâlinden sonra bana şiir söylemek düşmez!
Şiirin mayası biraz da yalandır. ''En parlağı en büyük yalandır."
"Şiirin en güzeli, en yalan olanıdır" derler. Onun için Lebid gibi şairler, Müslüman olunca şiiri bıraktılar. Arapların belâgatı at, deve, cariye, harb gibi müşahedâtı tasvir hususundadır. Kur'an ise her sahada belâgat nümunesidir. "Ya erdu' blai mâeki يا ارض ابلعي ماءك ويا سماء اقلعي âyeti hakkında İbni
Ebil-Esbağ:"Ben kelâmda Hak Taâlânın bu sözü gibi görmedim. Zira 17 lâfızdır, bununla beraber 20 nevi bediî san'atı müştemildir" diyor ve hepsini sayıyor..




Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com