Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

NESİH MESELESİ

Nesih, lügatte: Men' ve izale kılmak, tağyir ve iptal etmek, bozmak, bir şeyi başka bir şey yerine getirip koymak mânalarına gelir. Yazının, yazılı olduğu yerden başka bir sahifeye nakli de nesihtir, buna istinsah deriz.
Fıkıh usulcülerine göre ise Nesih: Mukaddem tarihli bir nassın, ayetin hükmünü, muahhar tarihli bir nas ile değiştirmektir. Bir hükmü şer'inin hilâfına sonradan diğer bir delili şer'inin delâlet etmesidir. Sonradan gelen yeni hüküm, eski hükmü kaldırır. Meselâ: Kabir ziyareti memnu idi. Sonra gelen bir nasla bu yasak kaldırıldı, mübah oldu. Kıble Beyti Mukaddese doğru idi, sonradan bu hüküm değiştirilerek Kâbe'ye çevrildi.
والذين يتوفون منكم
"Vellezine Yüteveffevne minkum" âyetiyle kocası ölen kadınların vefat iddeti bir sene idi. Diğer âyetle bu müddet dört ay on güne indirildi.
Usulcüler arasında bir çok gürültülere yol açan ihtilaflı meselelerden biri de nesih meselesidir. Evvelâ meselenin özü şudur: Yahudiler alelıtlak neshi inkâr ederler. Yâni İslâmiyetin Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin ahkâmını değiştireceğini kabul etmezler. Çünkü cehl ve caymağı icab edermiş.
"Mâ nenseh min âyetin ev nünsiha, ne'ti bihayrin minha" Âyeti Kerimesi onlara cevaptır. Kur'an, Tevrat ve İncil'in ahkâmını nesih ettiğini beyandır. İşte bundan dolayı, Ebu Müslim Isfahani "Muhammed Bini Bahr" siyak karinesiyle buradaki neshi kütübi sâlifeye hasrediyor ve bundan Ebu Müslim neshi inkâr edip çıkıyor. Ebu Müslim esas itibariyle neshin aklen mümkün ve caiz, hattâ vâki olduğunu kabul ettikten sonra Kur'an'da vukuunu kabul etmiyor. Onun inkârı Yahudilerin inkârı gibi değildir. Aklen cevazını ve diğer dinler hakkında vukuunu kabul ediyor, Kur'an'ın Kur'an'la neshini kabul etmiyor. Onun ken-dine göre bir görüşü var. İş biraz da ıstılah farkı. Biraz izah edelim:
Eskiden nesih kelimesi çok suistimal edilmiş, mutlakı takyid eden, âmmı tahsis kılan, mücmeli beyan eyliyen şeylere, istisnalara bile nesih deyip geçmişler. Böylelikle nâsih ve mensuh âyetler listesi kabarmış da kabarmış.
Ebu Müslim de onların aksine nesih var denilen âyetlere "Tahsîs" vesaire adım veriyor: "Filân âyet filân âyeti nesih ediyor" yerine "Tahsis" ediyor diyor.

Yoksa Kıblenin baştan Beyti Mukaddese olup sonra Kâbe'ye çevrildiğini inkâr ediyor demek değildir. Istılah farkından ibaret, zahiri bir ihtilaf!
Az sonra geleceği üzere bir çokları neshi gayet azaltıyor, eskilerin geniş bir tesamuhla nesih dediklerinin çoğu "Tahsis", "Takyid" adını alıyor.

Şeriatta tedrici kabul ettikten sonra neshi inkâr etmek olmaz. Ancak her şeye de nesih adı verilemez. Verilse bile mecazen ve müsamahaten olur. Âyetler çeşit ahval ve şeraite göre iniyordu. Sonra gelenler elbette değiştirecekti. Teşriî ahkâm tedricen yapılmıştır.

Nesihte nüzul tarihi mühim rol oynar. Hazreti Ali kadılardan birisine:
— Nâsih ve mensuhu biliyor musun? Diye sormuş.
— Hayır cevabını alınca:
— Kendin mahvolursun, başkalarını da mahvedersin! demiş. Böylelikle neshin ehemmiyetini belirtmiş.

Ebu Müslim'i istisna edersek, diğer bütün Müslüman uleması neshi kabul ettikten sonra yine aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Biz Hanefiyeye göre Kur'an ile Sünnet arasında da nesih cereyan eder. Şafii Kur'an'ın sünnetle neshine muhaliftir. Kur'an ancak Kur'an'la nesih olunur. Nesih ahkâmda, talepte cereyan eder. Vaad, vaid, kısas ve haberlerde cereyan etmez. Bu pek tabiî bir şeydir. Onlarda değişiklik olmaz. Onun içindir ki Mekkî sûrelerde pek nesih yoktur. Çünkü onlarda ahkâm azdır. Nesih cereyan eden sûreler Medenî sûrelerdir. Şatıbî, Mekkî âyetlerde nesih olmadığını söyler. Çünkü bunlar, zaruriyat, haciyat ve tahsiniyat nev'inden olan külliyattır, usulü dindir. Nesih ise cüz'iyatta cereyan eder.
Nesih kelimesini çok geniş bir müsamaha ile kullananlara göre Kur'an'daki sûreler nesih bakımından şöyle bir taksim yapılıyor:

1- Hem nâsih ve hem mensuh âyetler bulunan sûreler şunlardır:
Bakara, Al-i İmran, Nisâ, Mâide, Hac, Furkân, Şuâra, Ahzab, Sebe', Mü'min, Şûra, Zariyat, Tûr, Vâkıa, Mücadele, Müzzemmil, Müddesir, Küvviret ve Asır.

2- Şu altı sûrede nâsih âyetler vardır, mensuh yoktur:
Fetih, Haşir, Münafikun, Tegabün, Talak, A'lâ.

3- Kırk sûrede mensuh âyetler vardır, nâsih yoktur.

4- Kalan sûreler ise nesihten hâlidir. Ne nâsih, ne mensuh vardır. Çoğu Mekkî olan onlar da şunlardır: Fatiha, Yusuf, Yâsin, Hucurat, Rahman, Hadid, Saf, Cumua, Tahrim, Mülk, Hâkka, Nuh, Cin, Mürselât, Nebe', Naziat, İnfitar, Mutaffifin, İnşikak, Fecir, Beled, Şems, Leyl, Duha, Şerh, Tiyn, İkra', Kadir, Beyyine, Zelzele, Adiyat, Karia, Tekâsür, Hümeze, Fil, Kureyş, Maun, Kevser, Kâfirun, Nasr, Tebbet, İhlâs, Felak, Nâs.
Usulcülere göre mensuh âyetler üç nevidir:

1- Hem tilâveti, yâni nazmı, hem de hükmü mensuh olan âyetler. Bu ihtilaflıdır.

2- Nazım ve tilâveti bakidir, âyet Kur'an'dadır, hüküm nesih olunmuştur ki, asıl nesih de budur.

3- Tilâveti nesih olunmuştur, hükmü bakidir. Recm âyeti gibi, bu kısım ihtilaflıdır.
Görülüyor ki asıl neshin vaki olduğu kısım ikinci kısımdır: Hükmü nesih olunmuştur. Ayet Mushaftadır. Okunur. Kur'an hükmünü hâizdir. Bunun hikmetine gelince: Teşrîdeki tedrici göstermektir. Sonra burada diğer bir hikmet de vardır ki, o da Kur'an'dan hiç bir şeyin zayi olmadığını anlatır. Hükmü nesih edilen âyetler bile Kur'an'da bakidir. Onlar okunarak sevap kazanılır.

Nesih ihtiva ettiği hüküm bakımından da bir kaç nev'e ayrılır.

1- Hafiften şiddetliye olur. Aşura orucu yerine Ramazan orucu farz kılınması gibi. Teşri' ahkâmdaki tedrici gösterir. Allahü Taala kullarının takatına göre azar azar teklif eder. Birdenbire ağır gelecek bir teklif karşısında bırakmaz. Onları İslâmiyete alıştırır ve ısındırır. Ümmetin Allaha itaatlarının derecesi nisbetinde çok sevap verir.

2- Şiddetli ve ağır bir hükümden hafife gidilir. İddet-i vefat bir seneden dört ay on güne indirilmiştir.
Bu nev'in hikmetine gelince: Baştan yapılan teklif kullara ağır geldiğinden lütuf ve merhamet buyurularak o kaldırılıp yerine daha hafif bir hüküm vazolunmakla o âyetleri okuyunca Allahın nimetini ve keremini hatırlar. Ne kolaylıklar göstermiş onu anlar.

3- Müsavi ile de nesih yapıldığı vakidir. Kıblenin tahvili gibi.

4- Yerinde bir bedel getirilmeden de bir hükmü şer'i nesih edilebilir. Yukarıda neshin suistimal edildiğini söylemiştik. Her şeye nesih adını
vererek kelimeyi geniş mânada kullandıkları gibi nesih vukuu sabit olmayan şeyleri de neshe karıştırıp ortaya atmışlardır. Bazı garip rivayetler vardır ki, ulema onların senetlerini çürütmüşlerdir.
Dalâlet ehli işi karıştırmak, zındıklar Müslümanları şaşırtmak için sureti haktan görünerek bunları uydurmuşlardır. Fakat bunlar İslâm ulemasının ince tetkik süzgecinden geçerek sağlamı çürüğünden ayrılmıştır.

Meselâ, Hazreti Aişe'den şunu rivayet ederler: "Ahzab Sûresi Peygamber zamanında 200 âyet olarak okunurdu. Osman Mushafı yazarken bugünkü kadar kaldı.''
İşin tuhaflığına bak, Hazreti Osman istinsah yaparken atmış demek. Halbuki o heyet öyle bir şey ne yaptı, ne de yapılması sözü geçti: Bazı rivayeti garibelerde ise uzun sûreler vardı, nesih olunmuş deniyor. Bunlar nelerdir, rivayeti uyduran bile bilmiyor.
Kadı Ebubekir Bakıllânî "İntisar" ında diyor ki; "Kur'an olarak nâzil olup sonra nesih edildiği rivayet olunan bu haberlerin hiç birisi sahih değildir. Çünkü bunlar hep haberi vahittir. Birbirine muarızdırlar. "Taaruz edince sukut öderler. Bunların ibareleri bile derme çatmadır. Bu gibi zayıf rivayetlere dayanarak: ''Kur'an'dan düşenler vardır." demek akıl kârı değildir.
Resulûllahın vefatiyle Kur'an'ın cümlesi muhkem olmuştur. Nesih olunamaz. "Osman âyeti attı" demek Kur'an tarihine bigâneliktir. Bu veya şu âyeti Kur'an'dı yolundaki rivayetlerin hiçbirisine itimad olunamaz. Bunların garabeti ve çürüklüğü meydanda. Sonra bunlar bir hüküm ifade eden, bir kaideyi değiştiren şeyler de değil. Nesihte hüküm bakımından ehemmiyeti haiz olan Rida' ve Recim meselesidir. Onları da yerinde göreceğiz.
Kur'an cem ve istinsah olunurken ashab arasında böyle bir ihtilâf çıktığına dair tek bir rivayet yok. Hiç bir sahabe: "Mal, Recm, Rida' âyeti atılmış, onları yazalım" demedi. Halbuki bu iş âşikâre yapılıyordu. İlân olunmuştu. Ashab hakkın zayi olmasına göz yuman kimseler değildiler. En ufak bir şeyi bile ihmal etmez, düzeltirlerdi. Öyle olduğu halde bunlar hakkında itiraz, ihtilaf duyulmadı. Onlar ki, Hazreti Peygamberle müşavere yaptıklarında ona bile itiraz ederler, söze karışırlardı. Mübahasa yaptıktan sonra Hazreti Peygamber, ashabın reyini kabul ettiği vakidir. Nâsih ve mensuh meselesi etrafında böyle bir gürültü olsaydı, onun akisleri duyulurdu. Dinin esası olan Kur'an-ı Kerim'e taallûk eden bir meseleyi sükûtla geçirmezlerdi. Onun için nesih meselesini dile dolayıp ta Kur'an'dan atılanlar var, denemez.

Kur'an'da nesih vardır, yok diyemeyiz. Fakat o kadar da çok değildir. Meselâ yukarıda bir taksimde bir çok sûrelerde nâsih ve mensuh bulunduğuna işaret olunuyor. Asır Sûresi hem nâsih, hem mensuh âyet bulunan sûreler meyanında sayılıyor. Halbuki bu sûrede istisna vardır; nesih değil. İstisnaya nesih adını takıp gitmişler. Ahkâm-ı Kur'an sahibi İbnil-Arabî nâsih ve mensuhları azaltır. Süyutî İtkan'ında mensuh olan âyetlerin sayısını yirmi bire indirir. Hintli Veliyyullah ta "El feyzül-kebir" adlı usuli tefsirinde Süyutî'nin mensuh saydığı âyetleri inceliyerek bunlardan on altısı hakkında mensuhiyeti isbata imkân bulamıyarak Kur'an'da ancak beş âyetin mensuh olduğunun sübutunu söyler. Onun için nesih vardır; fakat azdır, diyoruz.

Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu'nda:
"Her şeyden evvel şu noktayı belirtmek isteriz ki, Kur'an-ı Kerim'den her hangi âyetin nesih edilmiş olduğuna dair bir tek Hadîs-i şerif rivayet edilmemektedir. Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace, Darimi, Muvatta' bunları tetkik eden, bunlara Zeyd Bini Ali'nin müsnedini, İbni Sa'd'ın Tabakat'ını, İbni Hanbel'in müsnedini, Tayalisi'nin müsnedini, İbni Hişam'ın siyerini, Vak-idi'nin megâzisini ilave eden müteşerrik Wenisk'in fihristini tetkik ettim. Ve bütün bu ana kitapların ve bu mühim tarihlerin nesihten, nâsihten, mensuhtan bahseden tek bir hadis rivayet etmediklerine emin oldum."

Diyor ki bu sözü çok indîdir. Bu kadar kesin hüküm vermek için derin tetkik ister. Bir fihriste bakmak kâfi gelmez.

İslâm Ansiklopedisi muharrirlerinden A.J.Wensinck fihristini tetkik ile hüküm vermek ilim adamına yakışmaz. Adı geçen fihrist: Buhari, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî, İbni Mace ve Darımi'nin bab rakamını zikreder. Müslim, Muvatta', Zeyd Bini Ali'nin müsnedi ve Tayalisi müsnedinin hadîs rakamını söyler. Ahmet Bini Hanbel'in müsnedi, İbni Sa'd'ın tabakatı, İbni Hişam'ın siyeri ve Vakıdî'nin Megâzisinin sahife rakamlarını gösterir bir fihristtir, o kadar.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)