Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

HAZRETİ ZEYD KURAN SAHİFELERİNİ NASIL TOPLADI?

Zeyd, kendisine yüklenen bu vazifenin ağırlığını ve ehemmiyetini biliyordu. Bizzat Huzuru Risalette yazılan sahifeleri bulacak, hâfızalara müracaat edecekti. Bu yalnız Zeyd'in işi değildi. Zeyd kâtipti. Bir heyet halinde Kibar Ashabın nezareti ve kontrolü altında çalışıyorlardı, İbni Ebi Davud "Kitabül-Mesahif" te bu hususta şunu rivayet ediyor: Hazreti Ömer,

"Resulü Ekrem'den Kur'an'dan kim ne telâkki ettiyse onu getirsin" diye ilân. etmişti. Ashab, Resulullahtan telâkki ettikleri âyetleri kâğıtlara, levhalara, hurma dallarına yazarlardı. Bunlardan birinin getirdiği yazı, onun bu âyetleri Resulü Ekrem'den telâkki ettiğine dair iki şahit göstermedikçe kabul olunmuyordu."
İşte Zeyd'in vazifesi Peygamber Efendimizin huzurunda yazılan bu âyetleri bir araya getirmekten, toplamaktan, bir cilde yazmaktan ibaretti. Gerek Mekke ve gerekse Medine'de nâzil olan âyetlerin kâmilen yazılı bulunduklarını artık katiyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bütün bu yazılı sahifelerin mahfuz bulunduğu da şüphesizdir. Zira vahye müteallik her şey büyük bir itina ve dikkatle hıfz ve zaptolunuyordu. Hazreti Ebubekir, Zeyd'e: "Kur'an'ı tetebbu et ve topla." demişti. Behemehal Huzuru Risalette yazılmış sahifeleri bulacak ve onları tertibi mahsusta bir araya cem'edecekti. Yoksa birkaç hafızı, kurrayı toplayıp onlara okutup yazmak gibi basit bir yol takip edilmiyecekti. Ezbere bilen birkaç saha-beyi toplayıp onlardan yazabilirlerdi. Böyle yapmadılar, son derece ihtiyat gösterdiler.
Resulü Ekrem'in huzurunda yazılan her âyet getiriliyor, bunların Peygamberin huzurunda yazıldıkları iki şahidin şehadetiyle sabit olduktan sonra yazılıyordu, İbni Hacer'in dediği gibi maksat hafızların hıfziyle iktifa etmiyerek her şeyi Huzuru Nebevide yazılanlardan istinsah etmekti. Öyle de yaptılar. Nitekim Zeyd'in kendisi şöyle demektedir. "Kur'an'ı yazılı bulunduğu hurma dal-larından, taş parçalarından ve hafızların hıfzlarından takip ettim."
İki şahit getirmedikçe kabul edip istinsah etmiyordu.
Süyutî diyor ki: Mücerred yazılı buluvermekle Zeyd iktifa etmiyordu. Resulullahtan telâkki ettiğine de iki şahit istiyordu. Zeyd bunları ezbere bildiği halde fazla ihtiyatlı davranmak için böyle yapıyordu."Âyet, Zeyd'in ezberindedir, yazılısını da getiriyorlar. "İş tamam, bunu Resulullahtan ben de duymuştum" deyip te yazıvermiyor. Behe-mehal iki de şahit istiyordu.
Kitabül-Mesahif'in rivayetine göre: "Ebubekir, Ömer ile Zeyd'e dedi ki: "Mescidin kapısı yanında oturacaksınız, kim iki şahit göstererek Kitabullahtan bir şey getirirse onu yazacaksınız."

Ebu Şame diyor ki: "Onların maksadı Resulûllahın huzurunda yazılanlardan yazmaktı. Yoksa mücerred hâfızalardan değil, ezberlenenleri değil." Tevbe sûresinin sonunu yazılı olarak tek bir kişide, Ebi Hüzeyme İbni Evs'de buldular. Halbuki ezbere bilenler vardı. Fakat mücerred ezberde olmasiyle iktifa etmiyorlardı. Sonra tilâveti nesih olunmuş âyetler de vardı. Yazarken ona da dikkat etmek gerekiyordu.
Süyutî (H. 911/M. 1505) bu iki şahidin şehadeti hususunu şöyle tesbit ve tayin ediyor: Bu şehadet, âyetin irtihal senesi son arzda Resulûllaha arzolunan-lardan olduğuna şehadet etmektir. Zaten Zeyd Bini Sabit son arzda bulunmuştu.

Nesih olunanlar o zaman bildirilmişti. Zeyd ve Ashab, Kur'an'ı cem'ederken bilinmeyen bir şey toplamıyorlardı. Bildiklerini bir cild haline getiriyorlardı. Meselâ Zeyd Bini Sabit diyor ki: "Kur'an'ı cem'ederken Ahzab süresinden bir âyeti bulamadım. Onu Resulü Ekrem'den işitmiştim. Onu, araştırdık. Hüzeyme Bini Sabit Ensarî'de bulduk: من المؤمنين رجال صدقوا"Minel mü'minine ricalün Sadakû..."

Bu âyeti Mushafa, süresindeki yerine yazdık. Demek Kur'an'ın tertibi de belli ki bu âyeti bulunca yerine yazıyor. İşte böyle vahiy kâtiplerinin yazdığı sahifeleri buluyor.
İşte büyük bir itina ile Zeyd'in ve arkadaşlarının himmetiyle toplanan Kur'an-ı Kerim, Mushafı Şerif, Resulü Ekrem'in devrinde okunan, ezberlenen, yazılıp muhafaza olunan Kur'ân'dır. Bunda ziyade ve noksan yoktur. Huzuru Risalette yazıldığı iki şahitle isbat edilmeyen bir şeyi kabul edip yazmamışlardır.

Kur'an Resulü Ekrem'in irtihalinden altı ay sonra cem'olunmuştur. O zaman onu Resulü Ekrem'den dinleyenlerin hemen hepsi sağdı. Aradan uzun bir müddet geçse bile bir şeyin zıyaa uğramak, tahrif edilmek ihtimali yok. Çünkü Kur'an yazılmış ve ezberlenmiş bulunuyordu. Müddetin kısa olması ise bu ihtimali kat'iyyen ortadan kaldırır. Ashab onu ezbere biliyor, beş vakit namazda okuyorlardı. Kur'an hem yazılı, hem ezberde olduğundan onun tahrife uğramasına imkân yoktu. Ebubekir zamanında bir cild halinde cem'olunan Kur'an'a bir şey katıldığına veya ondan bir şey atıldığına kim ihtimal verebilir?

Burada şunu da kaydedelim ki, Hazreti Ebubekir zamanında yapılan Kur'an'ı cemi' bazı rivayetlerin de tasrih ettiği gibi zaten yazılı olanları bir cild halinde toplamaktan ibarettir. Daha açık söyliyelim: Deri, hurma dalı, kemik vesaire gibi muhtelif sahifelerde yazılı olanları kâğıda yazıp bir cild haline getirmekten ibarettir. Kemik ve taş parçalarının hıfzı ve tertibi hem güç, hem çok yer ister. İmam Malik (H. 179/M. 795) Muvatta'da şöyle diyor: "Ebubekir Kur'an'ı kağıtlara cem' etti." Bundan daha açık söz mü olur? İbni Hacer (H. 852/M. 1448) deriye yazıldığını söylüyor. O devirlerde yazı için deri daha çok kullanılırdı. Çünkü dayanıklı idi.
İranlı Abdullah Zincanî, Tarih-i Kur'an'ında, şöyle diyor: "Doğru düşünce ve karineler bizi şu neticeye görürür: Ömer'in Kur'an'ı cem' etme teklifi onu kâğıtta toplamaktır. Bir yere getirmektir." Zaten yapılan iş de budur. Çeşitli şeylerde yazılı sahifeleri bir araya yazıp Kur'an-ı Kerim'i Mushafı Şerif haline getirdiler.
Zeyd'in bu işi bir sene kadar sürdü. Kur'an cem'olunurken Hazreti Ömer, Hazreti Ali, Hazreti Osman, İbni Kâab, Zeyd'e büyük yardımda bulundular.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com