Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

HAZRETİ EBUBEKİR DEVRİNDE KUR'AN-I KERİM'İN CEMİ

Kur'an'ın Ebubekir zamanında cem'olunması, meselesi iyi anlaşılsın diye, yukarıki bahislerde

Kur'an'ın tarihine ait rivayetlerin çoğunu nakletmiş bulunuyoruz. Gördük ki, Kur'an-ı Kerim Asrı Saadette kâmilen yazılmıştır, ezberlenmiştir, baştan sona kadar âyet ve sûreleri tertip olunmuştur. Vahiy başlangıcından Ebubekir zamanına kadar geldikten sonra şimdi de Ebubekir devrinde ne yapıldığını görelim:

Hazreti Peygamberin irtihalinde Kur'an-ı Kerim kâmilen yazılır olduğu halde Şirazeli bir cild halinde, yâni Mushaf dediğimiz şekilde bir araya toplanmamıştı. Her âyet vahyolunduğu zaman yazılırdı. Fakat vahiy devam ettiğinden hayatta iken Kur'an, bir cild haline getirilmemişti. Buna imkan yoktu. Zira bir cild halinde toplayabilmek için Kur'an'ın nüzulünün tamam olması, vahyin kesilmesi lâzımdı. Halbuki Peygamber hayatta oldukça vahiy geleceğinden böyle bir iş yapılamazdı. Ancak Resulü Ekrem, Refiki Âlâya çekilerek vahiy tamam olduktan sonra âyetler ve süreler bir cild haline getirilebilirdi. İşte Hazreti Ebu-bekir zamanında yapılan iş de budur.

Demek Kur'an-ı Kerim'in iki cem'i vardır:
1- Tilâveten cem'i,
2- Kitabeten cem'i.
Birincisi, Peygamberimizin hayatında kâmilen ve mükemmelen yapılmıştır. İkincisi, Ebubekir zamanında olmuştur. Ebubekir'in zamanında resmî surette yazılıp bir yere toplanmıştır. Cem'i işi hakkında Ebubekir, Ömer ve Zeyd
arasında olan konuşmayı, başta Buharî olmak üzere diğer muhaddisler de rivayet etmektedirler. Hâdiseyi bizzat Peygamberin vahiy kâtibi olan, cemi' ve istinsah eden Zeyd Bini Sabit'ten dinleyelim:
Hazreti Peygamberin irtihalinden sonra yer yer irtidad, dinden dönme ve irtica hareketleri baş kaldırmış, bazı yalancı peygamberler türemişti. Müslümanların Halifesi olan Ebubekir, bunların üzerine kuvvetler gönderdi. İşte bu harbler esnasında Yemame'de bir çok hafızlar şehit düşmüşlerdi. Hazreti Ömer bu hafızların şehit olmasını gözönünde tutarak, daha bir çok hafızların da şehit olacağını ve Kur'an'ın ise henüz bir cild halinde toplanmadığını düşünmüş ve Hazreti Ebubekir'e müracaat ederek meseleyi ona izah etmişti.

Zeyd diyor ki: "Yemame harbinden sonra Ebubekir beni çağırttı. Ömer Bini Hattap da nezdinde idi. Ebubekir bana dedi ki: Ömer bana gelerek Yemame gününün şiddetli hengâmında hafızların çok şehit olduklarını, diğer yerlerde de hafızların aynı hale uğramaları ile Kur'an'dan bir kısmının zayi olmasından endişe ettiğini söyliyerek Kur'an'ın cem'ini emretmemi tavsiye etti. Ben, Ömer'e Resulûllahın yapmadığı bir işi nasıl yapayım?" dedim. Ömer, Allaha yemin ederek bunun iyilik olduğunu söyledi ve bana müracaatta devam etti. Nihayet Cenab-ı Hak bu işe benim gönlümü de açtı. Ben de Ömer'in fikrine iştirak ettim. Ebubekir bundan sonra Zeyd'e dedi ki:"Sen genç ve akıllı bir adamsın, senin aleyhinde söylenecek söz yoktur, seni asla itham edemeyiz. Resulûllaha vahiy yazıyordun. Kur'an'ı tetebbu ederek topla!"
Bu teklife karşı Zeyd şöyle cevap veriyor: "Resulü Ekrem'in yapmadığı bir işi nasıl yapıyorsunuz?"
Hazreti Ebubekir de: "Vallah bu bir hayırdır'' dedi.
Yine Zeyd diyor ki: "Vallah bana bir dağı taşımayı teklif etseler, bundan daha ağır olmazdı. Ebubekir de bana müracaatta devam etti. Cenab-ı Hak, Hazreti Ebubekir ile Ömer'in gönlünü açtığı gibi benim kalbime de bu işi koydu. Aklımı yatıştırdı. Ben de Kur'an'ı yazılı bulunduğu hurma yapraklarından ince ve yassı taşlardan, hafızların hâfızalarından takip ettim."

Bu rivayetin bazı noktaları üzerinde duralım: Evvelâ Kur'an yazılı idi, hafızların şehit olmalarından Ömer niye endişe ediyor denemez. Çünkü bir cild halinde değildi. Yazılı olduğu muhakkaktır. Nasıl ki Zeyd toplarken "Yazılı oldukları şeylerden Kurranın hafızalarından topladım." diyor. Bu iş mühim olduğundan yalnız yazılı olmak kafi görülmedi. Kurranın hâfızasına da müracaat olundu. Hiç bir semavî kitabın nakli hususunda bu kadar dikkat ve titizlik gösterilmemiştir.
Caetani bu mesele etrafında da şüphe uyandıracak şeyler arıyor. Bu harblerde ölenlerin sayısı çokmuş ama, fikir ve akıl adamları, kibar ashab sağ imiş ya, öyle işe Kur'an'ın ziyanından neye telâş ediliyormuş. Hazreti Ömer'in telâşı yerinde değilmiş!
Düşünmüyor ki; kibar ashab da Öldükten sonra telâş etmek bir fayda vermez. Hazreti Ömer'in ve ona uyarak Kur'an'ı cem'eden ashabın görüşleri, bu meseleyi kurcalayanların görüşünden çok ileri imiş ki, tedbirli hareket etmişler. Aklı selime uymuşlar. Daha izah edelim: irtidat ve irtica hareketleri devam ediyor, Yemame'de 700 veya 1500 şehit verilmiş. Kalanların hayatları her an ölüme maruz. Birer, ikişer onlar da ölecek. Öyle ise onlar ölmeden, Kur'an'ı bir cild halinde toplamalıdır. İşte Hazreti Ömer'in keskin zekası bunu gördü ve yaptı. Telâş çok yerindedir. Kibar ashab öldükten sonra telâşın mânası yok. Hazreti Ömer, irtidatlarla, fütuhatla uğraşırken Kur'an'ın cem'i işi ihmal olunur diye korktu. Kibar ashab birer ikişer ortadan çekildikten sonra Kur'an'ı hangi ashabdan toplayacak. Vakıa Kur'an yazılı, fakat yalnız yazılı olmak kâfi değildir. Kur'an'ın hafızlarına da müracaat olunuyordu. İşin ehemmiyeti vardı. Resulullahtan dinlediğine, o sahifelerin Resulullahın huzurunda yazıldığına iki de şahit isteniyordu. Kibar ashab da gidince bu şahitleri nereden ve nasıl tedarik edeceklerdi. Hâfızalarında olanlar ölüyor, Peygamberden duyup yazanlar gidiyor. İşte Hazreti Ömer bunun için telâş etti ve telaşı çok yerinde idi. Bu onun ne kadar tedbirli bir zat olduğunu gösterir. Ömer'in telâşından, Kur'an yazılı değildi, demek asla çıkmaz. Kur'an kâmilen yazılı idi. Ashabın kiminde tam, kiminde noksan halde yazılı olarak vardı. Fakat Ebubekir onları alıp aynen kabul edemezdi. Araştırmak, soruşturmak lâzımdı. Bir şahsın işine güvenilemezdi. Bu heyet işi idi. Ümmet işi idi. Onun için bu işi ümmetçe seçilen heyet yaptı.
Yukarıdan beri naklettiğimiz rivayetlerden görülüyor ki: Kur'an yazılı ve tertiplidir. O tertibe göre hafızların ezberindedir. Fakat o yazılı sahifeler tertibe göre sıralanıp "Elhamdülil-lâh" tan "Vennâs" a kadar bir cild haline getiril-memişti. İşte Hazreti Ömer'in endişesi bu idi. Zeyd de o yazılı sahifeleri esas tutarak hâfızalardaki tertip sırasiyle cem'edip bir cild haline getirdi. Kur'an'dan bir şey zayi olmasından korkmaları, o zamana kadar hiç bir şeyin zayi olmadığına delildir. Zayi olmadan da toplanmıştır. Bu kitaptan bir kelime ve bir harf bile zayi olmamıştır.
Burada Kur'an'ın cem'i hâdisesindeki rivayet üzerinde de azıcık duralım:

Hazreti Ömer bir âyeti soruyor: "O âyet Yemame'de ölen bir hafızda idi" diyorlar. Bunun üzerine Hazreti Ömer cem' işi için teşebbüse geçti...
Burada şöyle denemez: Kur'an hafızlara taksim mi olunmuştu ki, o âyeti o biliyor? Rivayette böyle bir şey yok. O âyeti yalnız o hafız biliyordu, başkaları bilmiyordu demiyor ki. O hafız ezbere bilenlerden birisi idi. Ömer'in sorduğu kimse onu biliyordu. Onu söyledi. Bundan, başka bilenler yok mânası asla çıkmaz. O hafız öldü, o âyet te onda kaldı denilemez. Bu hâdise sebep oldu. Ömer, düşündü. Hafızlar birer ikişer ölecekler, bilenler azalacak. Öyle ise Kur'an'ı cem'edelim, dedi ve bu çok makul ve yerinde bir işti.
Burada diğer bir sual de hatıra gelebilir: Öyle ise Hazreti Ebubekir'in tereddüdü ne içindi? Bu işin yapılması lâzımken o, neden tereddüt etmişti? Çünkü Ömer'in teklifi Kur'an'ın yalnız cem'i değil, aynı zamanda onun resmen tahriri idi. Bu ise Resulûllah tarafından yapılmamış bir şeydi. Ashab, Resulûllahın yapmadığı bir işi yapmaktan çekinirlerdi. Fakat Hazreti Ömer'in teklifinin hayırlı olduğuna Hazreti Ebubekir'in de Allah gönlünü açtı. O da bu teklifi yerinde bularak kabul etti ve derhal işe başlayarak bu tarihi ve muazzam işi başardı.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com