Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

SAHABE DEVRİNDEN KALMA MUSHAFLAR (Mesahifi Emsar)

في صحف مكرمة مرفوعة مطهرة بأيدي سفره كرام بررة



Bu bahiste çok alâkalı bir mevzua giriyoruz. Alâka çekici olduğu kadar da şimdiye kadar işlenmemiş bir


konu. Allah yardımcımız olsun. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber Efendimizin hayatında Vahiy kâtipleri tarafından yazılan Kur'an sahifeleri Hazreti Ebubekir'in Hilâfetinde toplanıp bir cilt haline getirilmişti. Bu dağınık sahife-lerin bir araya getirilmiş cildine "Mushaf" مصحف ismi verilmiştir. Mimin
üç türlü harekesiyle caizdir:(37)
Mushaf tâbiri hakkında Süyutî bize şunu naklediyor: Muzafferi Tarihinde hikâye etmiştir ki; Ebubekir Kur'an'ı cem'ettiği zaman:
''Buna bir isim verin'' dedi.Bazıları:
"İncil ismini verin" dediler.
Bunu iyi görmediler. Bir takımı:
"Sifr deyin!" dediler.
Bunu da beğenmediler.
İbni Mesud: "Habeşistan'da bir kitap gördüm, ''Mushaf diyorlardı" dedi ve bu ismi verdiler.
İşte "Mushaf" kelimesi ve tesmiyesi hakkında eski kaynaklarda rastlanan kayıt. Fakat buna ne lüzum var bilmem. Kur'an'da "Suhuf" tâbiri geçer, Semavî kitaplara "Suhuf" denir. Dağınık sahifelerin toplu bulunduğu şirazeli cilde "Mushaf" demek kadar yerinde bir şey olmaz. Yazılı sahifeleri toplayan cilde
"Mushaf" demişler. Bu, arapçadan alınma bir tâbirdir. Habeşistan'a gitmeye ne lüzum var? Rivayet eğer doğru ise, İbni Mes'ud Habeşistan'da sahifelerin toplu bulunduğu şeye "Mushaf" diyorlar diye, bunu tercüme ederek o mânada "Mushaf" kelimesini kullanalım demiş olsa gerek. Yoksa "Mushaf kelimesi Habeşçeden alınma değil, o mânadaki tâbirin yerine tercüme olarak kullanılmıştır. Kur'an sahifelerini toplayan şiraze ve cilde "Mushaf" denir ve "Mushaf'' ismi Kur'an'a mahsustur.

"Mushaf adı verilen bu nüsha Hazreti Ebubekir'in vefatından sonra Halife Ömer'in nezdinde kalmış, onun vefatından sonra da kızı, Resulullahın eşi Ümmül-Mü'minin Hafsa'da durmuştu.

Hazreti Osman'ın halifeliği zamanında Zeyd bini Sabit'in başkanlığında kurulan istinsah heyeti işte bu nüshadan yedi nüsha kopya ederek bunları mühim İslâm merkezlerine(38) göndermişti. Bunlara "Mesâhifi Emsâr" denir. Bir nüsha da Medine'de bırakılmıştı.

Bu nüsha başkalarına merci olduğu için ona "İmam" denilir.
Bir nüsha da Halife Osman kendisi için yazdırmıştı. Bazıları Yemen ile Bahreyn'e gönderilen Mushaflara dair bilgi olmadığından onları hesaba katmıyarak "Beş nüsha istinsah edildi." derler.
Beş nüsha Hazreti Osman tarafından etrafa gönderilmiş ve bunlar esas tutulmuş olduğundan ''Mushafı Osman" tâbiri bunlara şâmildir.
İşte biz etrafa gönderilen bu kıymetli nüshaları, tarihi Mushafları bahis konusu ederek onları araştıracağız. Tarihin dolambaçlı ve karanlık yollarından izler bulabilirsek ne mutlu.
Büyük Türk âlimi rahmetli İsmail Hakkı İzmirli "Maanii Kur'an"da bu Mushaflardan bahsettiği sırada:
"Mekke Mushafı yetmiş senesinde, Medine Mushafı Yezid bini Muaviye zamanında ''Harre"(39) vak'asında, Küfe Mushafı Muhtar zamanında zayi olmuştur. Bugün bu Mushaflar kalmamıştır" diyerek bahsi kısaca keserek kapatıyorsa da, biz bu Mushaflar hakkında daha uzun malûmat vermek imkânlarına sahip bulunuyoruz.
İşi o kadar kısaca bırakamayız. Daha berilere getirebiliriz, hatta bugüne kadar bile geliriz.
Mısır Ediplerinden merhum Mustafa Sadık Rafiî "Î'cazüt-Kur'an" eserinde "Yemen ve Bahreyn'e gönderilen Mushaflardan haber gelmemiştir" diyor ki haklıdır. Hattâ bu iki Mushaf meşhur olmadığından bazıları onları hiç hesaba bile katmazlar da beş nüsha istinsah edildi derler. Onun için biz de diğer beş nüshaya: Medine, Mekke, Küfe, Basra ve Şam Mushaflarına, geçelim ve onları birer birer gözden geçirelim: Bilmem tarih ve talih bize yâr olacak mı?
1- Medine Mushafı Bu tarihi eser Medine'de Ravzai Mutahhere'de muhafaza olunmakta idi. Eserin orada mahfuz bulunduğunu, muhtelif tarihlerde seyyahlar ve meraklılar tarafından görüldüğünü biliyoruz. İslâm ulemasından Mevlâna Şib'li "Tehzibül-Ahlâk" Mecmuasında (H. 1329/M. 1911) bu nüshanın 735 senesinde orada görüldüğünü kaydediyor. Üzerinde şu satırlar bulunuyor: "Resûlullahın ashabından bir cemaatin icma'ı budur. Bu Ashab arasında Zeyd bini Abdullah bini Zübeyr ve Sa'd binil' As vardı!"
Nüshanın diğer yanında toplama işinde çalışan diğer ashabın isimleri yazılı bulunuyordu.
Eser Birinci Cihan Harbine kadar hep Medine'de muhafaza olundu. Harp esnasında ne olur ne olmaza karşı oradan nakledilerek emin yerlerde muhafaza edilen kıymetli eserler meyanında hükümetçe o da muhafaza altına alınmıştır. Harp bittikten sonra eser yine oraya iade edilmiştir.
Rusya Müslümanları âlimlerinden Musa Carullah Bigi, 1930'da Bolşevik-lerin Rusyasından kaçtıktan sonra, Yakın ve Uzak Şark'ta dolaşırken Kur'an ve Mushafa ait epeyi tetkikat yapmış, bunları Hindistan'da neşretmiştir. Mezkûr nüshanın Medine'de Ravzai Mutahherede mahfuz bulunduğunu, Medine-i Mü-nevvere'de Mücavirligi esnasında eseri orada gördüğünü söylemektedir.

2- Mekke Mushafı: Mekke'deki nüshanın Hicretin 735'inci senesinde orada bulunduğunu ve görüldüğünü yine Mevlâna Şibli söylüyor. Bu nüsha hakkında başka bir malûmata rastlayamadım.

3- Küfe Mushafı: Hazreti Osman tarafından Kûfe'ye gönderilen nüsha meçhul bir tarihte Tarsus şehrine gelmiş, orada mahfuz imiş. Çukurova'nın en şirin şehirlerinden biri olan Tarsus, Abbasîler zamanında mühim bir Serhat idi. Me'mun, Seyfûd-Devle; Şair Mütenebbi oradadırlar. Küfe Mushafı oraya her halde Abbasîler zamanında gelmiş olacak. Abbasî Halifeleri orada yaşardı. Nüsha orada muhafaza olunmakta iken sonraları, Suriye'deki Humus kalesine nakledilmiş. (H. 1050-1143/M. 1640-1730) arasında yaşayan meşhur Nablüsî (H.1100/M. 1689) senesinde yaptığı seyahatinde bu nüshayı uzun boylu tavsif eder.
Nablüsî, Şam'da yaşamışsa da, İstanbul, Lübnan, Kudüs, Mısır, Hicaz vesair yerleri dolaşmış, gezdiği yerler ve gördüğü şeyler hakkında müteaddit eserler yazmıştır. "El'hakikatü vel'mecaz" nam eserinde Humus, Mısır vesair yerlerde görmüş olduğu tarihi eserlerden, kıymetli Mushaflardan bahseder. ''Münademetül-Atlâl'' nam eserinde Şam'daki tarihi Mushafları zikreder. "Errihletül-Hicaziye Verriyadül-Ünsiyye fil-Havâdisi Vel-Mesailil-İlmiyye'' eseri
bu adamın boşu boşuna kafa gezdirmediğini gösterir. Uzun boylu vasfını
bildirdiği bu Küfe nüshası, Birinci Cihan Harbine kadar Humus'ta hıfzedilmiş, harp esnasında o da diğer kıymetli ve tarihi eserler gibi muhafaza altına alınmıştır.

4- Basra Mushafı: Müdekkik ilim adamı Mevlânâ Şiblin'in incelediği veçhile Basra Mushafı meçhul bir tarihte Kurtuba şehrine götürülmüştür. Sonra Abdül-Mü'min tarafından büyük bir ihtifalle payitahta naklolunmuştu. 645 tarihinde Mu'telid, sonra Ebül-Hasan Tlemsani fethettikleri zaman bu nüshayı almışlardır. Ebül-Hasan'ın ölümü üzerine bu nüsha Portekiz'e götürülmüş, orada bir tacir tarafından satın alınarak Fas şehrine getirilmiş, orada Devlet Hazinesinde uzun müddet muhafaza olunmuştur. Eserin ondan sonra ne olduğu belli değildir.
Diğer bir rivayete göre bu nüsha Hazreti Osman şehit edilirken okumakta olduğu nüsha idi. Emeviler bu nüshayı bir müddet muhafaza etmişler, sonra İspanya'ya gittikleri zaman, bu nüshayı birlikte alıp götürmüşlerdi. İspanya'da İslâm hâkimiyetinin inhitatı üzerine bu nüsha; Fas'a getirilmişti. Meşhur seyyah İbni Batuta'ya göre (H. 779/M. 1377) bu nüsha Hicretin sekizinci asrında üze-rindeki kan lekeleriyle görülmüştür.
Ömer Rıza Doğrul "Kur'an Nedir?" eserinde "Mevlânâ Şiblin'in yukarıda geçen malûmatını doğru bulmuyor, bu nüshanın Basra nüshası olmayıp, diğer rivayette geçtiği gibi, Hazreti Osman'ın şehit edildiği zaman okumakta olduğu Mushaf olduğunu ve bu nüshanın şimdi Rusya'da bulunduğunu söylüyorsa da Rusya'daki nüshanın Hazreti Osman Mushafı olmadığını az sonra göreceğiz.

5- Şam Mushafı: Şam'a gönderilen nüsha, Kudüs'le Dımışkışam arasında bulunan Taberiye'de mahfuz iken sonraları Şam'a nakledilmiştir. "İlaveli Esmarüt-Tevarih" Abbasi Halifelerinden Müstazhir Billâh'ın Hilâfeti zamanın-daki hâdisatı sayarken şunu kaydediyor: "Nakli Mushafı Şerif-i Osmani Becamii Dımışk Ez Taberiye, sene 492."
Mevlânâ Şiblin'in "Tehzibül-Ahlâk" mecmuasında (H. 1329/M. 1913) yazdığına göre Ebül-Kasım Es-Sebti, Hicretin 657 senesinde Şam Camiinin Maksuresinde Hazreti Osman tarafından oraya gönderilen Mushafı görmüştür. Abdül-Melik de Hicrî 725 senesinde bu nüshayı orada gördüğünü söylüyor. İbnül-Cezerî (H. 751-833/M. 1350-1429) zamanında Şam'da "Mescidüt-Tevbe" de hıfzolunan bu nüsha daha sonra Camii Emeviye nakledilmiş. İbnül-Cezeri Şam Mushafını gördüğü gibi Mısır'da da Mesahifi Emsardan bir tane gördüğünü söylüyor.
Lala Mustafa Paşa'nın 982 tarihli vakfiyesinde Şam'daki mevkufatı zikro-lunurken Hums arazisinde "Vakfı Mushafı Seyyidina Osman" diye bir kayda rastlanıyor ki, bundan o tarihte Mushafı Osman vakfı bulunduğunu anlıyoruz. Demek Mushafı Osman orada mevcut imiş.
Mevlânâ Şiblin'in âlemi İslâm seyahati esnasında İstanbul'a geldiğinde bu
nüshanın mahfuz olduğunu öğrendiğini söylüyor. Sultan Hamit devrinde Şam Camiinde çıkan yangında bu nüshanın yandığını da söylüyorlar. Zahit Kevserî'ye göre (1952) bu nüsha asırlarca orada mahfuz kalmıştır. (40)
Asrımızın âlimlerinden Şamlı Şeyh Abdül-Hakim Efganî, Şam Mushafından bir nüsha istinsah etmek istemiş, Birinci Harpten önce bu işe başlıyarak Şam Mushafının yazısını aynile muhafaza ve şeklini taklid ederek, harf ve kelimelerin suretini, imlâsını koruyarak resim yapar gibi satırları aynen nakletmiş ve tam bir nüsha çıkarmıştır. Şam'da Abdül-Hakim Efganî'nin istinsah eylediği nüsha mevcuttur.

______

(37) "Sahife: Kitap manasınadır ki yazılacak varakadan ibarettir. Cem'i sahayif ve suhuf gelir. Mushaf: Sahifelerin beyned 'deffeteyn müçtemi olduğu kitabı müşerrezden ibarettir.'' -Kamus Tercümesi"
38) Mekke, Küfe, Basra, Şam, Yemen, Bahreyn.
(39) Harre: ...bir mevzi ismidir ki anda sanii Emeviye olan Yezidi Pelid vaktinde bir vak'a olmuştur. Vak'ai Harre maruftur. Mesfur tarafından nehbi Medine ve istiysali ashab için Mesleme bini Ukbe varup hasareti külliye cesaret etmiştir.
Emevilere karşı çıkan Medine halkı kılıçtan geçirilmiş, kadınlara tecavüz edilmiş, Medine 3 gün yağma yapılmıştır.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com