Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

MATBU MUSHAFLAR

Bilindiği üzere ilk defa matbaacılık onbeşinci asrın ortalarında Gutenberg tarafından icad olunmuştur. Onun ilk bastığı kitap İncil'in tab'ını 1455'de tamamlamıştır. Medeniyetin yayılmasında en büyük âmil olan matbaacılık şarka yavaş yavaş sokulmuştur.
Şarkta matbaanın kabulünden önce, Avrupa'da Arap harfleriyle eserler basılmış, bunlar Müslüman ülkelerine yayılmıştır. 1587'de Üçüncü Murat tarafından, yabancı memleketlerde basılmış arapça kitapların Osmanlı ülkesinde serbest satılması için bir ferman verilmiştir.

Osmanlı ülkesinde Rum, Yahudi vesairenin matbaaları vardı. Nihayet ül-kemizde Türkçe matbaacılık Üçüncü Ahmet zamanında, Lâle Devri Veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa' nın Sadrazamlığı sırasında İbrahim Müteferrika marifetiyle kurulmuştur. İlk matbaa (H. 1139/M. 1727) de açılmış ve ilk eser olarak basılan "Vankulu" lügatinin baskısı (H. 1141/M. 1729)'da tamamlan-mıştır.

Kitap basmak bir nevi hakaret sanıldığından bu iş bu kadar gecikmiştir. Padişahtan ferman, Şeyhül-İslâmdan fetva lâzımdı. Kitap basmanın caiz olduğuna ilk fetva veren 5l'inci Şeyhül-İslâm olan Ebezade Abdullah Efendi'dir.

Ancak fetvada Mushafın ve dinî eserlerin basılmasına cevaz verilmiyordu. Hal-buki Avrupa'da ilk defa İncil basılmıştı. İşte bundan dolayı İstanbul'da mat-baanın kabulünden çok sonra Mushaf tabedildiğini görüyoruz. Patrona Halil ihtilâlinden sonra matbaacılık biraz durmuştur. Birinci Hamit 12 Mart 1784 tarihli Hattı Hümayunla matbaanın ihya ve tevsiini emretmiştir.
Türkiye'de matbaa kurulması için Şeyhul-İslâm Abdullah Efendi 1139 H. tarihinde fetva verdi. Ondan sonra padişahtan ferman çıktı.(44)

Fetva şudur:
"Basma san'atında maharet iddia eden Zeyd, lügat ve mantık ve hikmet ve hey'et ve bunların emsali Ulûm-i âliyede telif olunan kitapların hurûf ve kelimâtmın suretlerini birer kalıba nakış edüp evrak üzerine basma ile ol kitapların misillerini tahsil ederim dese, Zeyd'in bu vecihle amel-i kitabete mübaşeretine şer'an ruhsat var mıdır? Beyân buyurula."
El-Cevab:
Allahu a'lemu, basma san'atında mahareti olan kimse bir musahhah Kitab'ın hurûf ve keli-mâtını bir kalıba sahihen nakış edüp evraka basmakla zaman-ı kalîlde bilâ maşakka nüsha-i kesîre hâsıla olup kesret-i kütüb rahîs behâ ile temellüke bâis olur. Bu veçhile fâide-i azîmeyi müştemil olmağla ol kimseye müsâade olunub bir kaç âlim kimseler sûret-i nakış olacak kitabı tashih için tayin buyurulursa, gayet müstehsene olan umurdan olur.
Ketebehu: Abdullah el-Fakîr ufiye anhu
İbrahim Müteferrika ve Sa'îd efendiler, matbaa için gerekli fetva ve fermanı aldıktan sonra, matbaayı kurdular ve ilk olarak Vankulu lügâtı'nı basmakla işe başladılar, başka eserler de bastılar. Fakat bu sırada Patrona Halil isyanı çıktı, matbaa işlerine ara verildi. H. 1156 tarihinde Yenişehir Müftüsü Abdullah efendi birinci fetvâ mahiyetinde tekrar ikinci bir fetva verdi ve matbaacılık işi yeniden canlandı. Ancak tefsir, hadîs, fıkıh ve kelâm gibi dinî eserler ve mushaf basımı müstesna tutuluyordu. Cevdet Paşa bunu şöyle anlatır:
"...Taassup erbabının itirazından korkulduğundan din kitapları basılamıyordu. Çünki basarken harflerin makineye girip sıkılmasında hakaret görülüyordu. Halbuki, sahifeleri dağınık halden kur-tarmak için cilt yapılırken, mücellit onları mengeneye sıkıştırıyor, muştayla vuruyordu. Bir işten maksad ne ise hüküm ona göredir, kaidesine göre sonraları din kitaplarının tab'ına başlandı... "(45)
İstanbul'da Mushaf resmen henüz basılmıyordu. Halbuki, dış memleket-lerde basılıyor, hattâ İstanbul'da Valide Han'ında kaçak basılıp satılıyordu. Hükümet basmak istiyordu, fakat henüz bu hususta fetva yoktu. Nihayet Cevdet Paşa'nın himmetiyle H. 1291 yılında, İstanbul'da, hükümet eliyle mushaf tab'ına başlandı. Bunu da Cevdet Paşa'dan dinleyelim:
"Nice senelerden beri Kur'an-ı Kerim'in tab'ı, Bâb-ı Ali'ce arzu olunduğu halde bu hususta Bâb-ı Fetvadan uygun cevap alınamıyordu. Bâb-ı Ali tereddüt halindeydi. Halbuki İranlılar, Vâlidehan'ında ve diğer yerlerde gizlice Kur'an-ı Kerim tab'ı ile âşikâre satıyorlardı. Ve bazı matbaalar-daki basılmış sahifeler bakkal dükkanlarında görülmekle, bu ise Kur'an hakkında hürmetsizliği mucip olduğundan, Şeyhu'l-İslamlık makamından arasıra şikayet geliyordu. Bâb-ı Ali bazen bu sahifelerin satışını yasaklar, bazen müsadere ederdi. Bu sırada Fransa'da Hafız Osman hattıyle bir mushaf Fotolitograf yani aks-i ziya san'atıyla tab' ettirilerek bir çok nüshası İstanbul'a getirildi. Bab-ı Ali'ce satışına ruhsat verilerek âşikâre satıldı. Lakin yazıları layıkıyla çıkmamıştı. Bunun üzerine Meclis-i Vükelâda müzakere yapılarak Matbaa-i Amire'de gerekli hürmet gösterilerek Mushaf-ı Şerif tab'ı münasip görülüp icrası bana havale buyuruldu. Derhal tabıhanede tezgâhlar kuruldu ve bu san'atta mahir olan Ali Efendi marifetiyle Şekerzâde'nin meşhur Mushaf-ı Şerifi tabettirildi. Buna dair H. 1291 senesi, tarafımdan tanzim ile tab'ı ve neşir olunan İlannâmenin sureti aşağıya yazıldı.(46)

"400 seneden beri Mushaf-ı Şerifler, ekseriya nesih yazı ile yazıla gelmiş ve bu san'atta pek mahir üstâdlar gelip geçmiştir. Bu seçkin üstâdlar, şöhret ve maharetçe müteaddid sınıflara ayrılabilirler:
En yüksek mertebede bulunanların birincisi Şeyh diye ma'ruf olan Hamdullah Agâh efendidir ki, Yâkût Müsta'samî'nin icad eylediği usulü bir güzel şive üzre ifrağ eden O'dur. 926'da vefat etmiştir.

İkincisi Hafız Osman'dır ki, Şeyh'e hakkıyle uyarak O'nu taklid eylemiş ve yazıyı bir mertebe daha toplayıp bir güzel üslûp vermiştir. 1110 tarihinde vefat etmiştir.

Üçüncüsü işbu Hafız Osman'ın talebesinden Yedikuleli diye maruf olan Seyyid Abdullah efendidir ki, hocasının yazısını fark olunmaz mertebede taklid eylemiştir. 1140'ta vefat eylemiştir.

Dördüncüsü Yedikulelinin talebesinden Şekerzâde diye maruf olan Mehmed efendidir. Nesih yazıda hocasını taklid ile beraber bu sanata bir güzel şekil ve nezâket vermiştir.

İkinci sırada gelenler: Yedikuleli'nin talebesinden Eğrikapılı diye maruf olan Râsim efendi ve meşhur hattat Afif efendinin damadı ve talebesi olan Deli Osman ve Mehmet Celâleddin ve Şimşir Hafız'dır. Onlardan sonra muhtelif derecelerde pek çok meşhur hattat vardır.

Şeyh'in ömrü tecrübe ile geçip bu san'atı malûm olan dereceye getirinceye kadar pek çok emek vermiştir. İlk zamanlardaki yazısıyla sonraki yazıları arasında pek çok fark vardır. Yazdığı Kelâm-ı Kadîm'lerin içinde en ziyade beğendiğini, Hazret-i Peygamber Aleyhisselâm'a hediye olmak üzere Medine-i Münevvere'ye göndermiştir. Bunu taklid ederek bir Kelâm-ı Kadîm yazmak üzere Üçüncü Sultan Ahmed tarafından Şekerzâde memur olmakla, gidip Medine-i Münevvere'de ikâmet ile harfi harfine O'nu taklid ederek bir Mushaf-ı Şerîf yazarak O'nu İstanbul'a getirdiğinde, I. Sultan Mahmud tahta çıkmış
bulunduğundan, O eşsiz eseri O'na arz eylemiştir. Bu defa O nüsha İstanbul'da Baş Hafız olan Demir Hafız'a okutturuldu ve görülen yanlışlar asrımızda Şeyhul-Hattâtîn ve Reîs-l-Ulemâ olan İzzet Mustafa efendiye tashih ettirildi. Ve asrımızda yeni çıkan aks-i ziya san'atında mahir olan Erkan-ı Harp fotoğrafhanesinde vazife yapan Kolağası Hafız Ali efendi marifetiyle tabettirildi, 1291".
Cevdet Paşa merhumun bu maruzatından anlaşıldığı üzere matbaanın icadından 439 yıl geçtikten ve Türkiye'de matbaa açıldıktan 152 yıl sonra Mushaf basımına başlanmıştır. Bu baskı için tarihi değeri çok yüksek, san'at kıymeti üstün olan ve Şekerzâde'nin Medine-i Münevvere'de yazdığı o mübarek nüsha seçilmiştir. Mushaf ilk defa 1106 H. / 1694 M. tarihinde Hamburg'ta basılmıştır. Müslümanlar tarafından da ilk olarak 1216 H./1801 M. tarihinde Kazan'da basılmıştır. 1267 H./185O M.'de Hindistan'da, 1281 H./1864 M.'te Kahire'de, 1288 H./1871 M.'de İstanbul'da başlanmıştır.
Mushaf-ı Şerif eskiden taşbasması basılırdı. Şimdi yeni usûllerle daha mükemmel basılmaktadır. En güzel baskılar yine İstanbul'da yapılır. Mushaflarda sıhhatli basımı ve imlâ doğruluğunu sağlamak için çok dikkat edilir. Türkiye'de basılanların, Diyanet İşleri'ne bağlı Mushafları İnceleme Kurulu'ndan geçmiş olması şarttır.
Mısır'a ise matbaa, Fransız istilasında (H. 1213/M. 1798)'de girmiştir. Bulak Matbaası Mehmet Ali tarafından kurulmuş, Türkçe pek kıymetli eserler basmıştır. O zaman Mısır, Osmanlı İmparatorluğunun bir eyaleti olduğundan Türkçeye ehemmiyet verilirdi. Hatta Mısır hükümetinin resmi gazetesi olan "Vakayii Mısriyye" 1828'de Türkçe çıkmaya başlamıştır. Türkiye'nin resmî gazetesi olan "Takvimi Vakayi" ise 1831'de çıkmıştır. Suriye'de 17'nci asrın başlarında papazlar ve misyonerler tarafından matbaalar açılmıştır. Onun için Suriye ve Lübnan Arapları uyanmıştır. Mısır'ı Suriyeliler uyandırmıştır.

İşte matbaacılık bu tarzda Müslümanlar tarafından kabul edilmiş ve Kur'an tab'ına da başlanmıştır. Avrupa'da Kur'an çok önceden basılmıştır. Bildiğimize göre ilk Kur'an (H.1106/M. 1694) tarihinde Hamburg'ta basılmıştır.

Matbaa fetvası çıkarken dinî eserlerin basılmaması şart koşulduğundan İstanbul'da Kur'an diğer yerlerden daha sonra tabedilmeye başlanmıştır. Evvelâ İslâm ülkelerinde Kur'an-ı Kerim'in hangi tarihlerde basıldığını görelim; bu hususta malûmat biraz kıttır.
Secavend, vakıf işaretleri gibi kayıtlar olduğundan taş basması daha kolaydır. Onun için taş basması Mushaflar daha çoktur. Harf basmaları da vardır.
Avrupa tabılarında Milâdî tarih var. Şark tabılarında ise ekseriyetle Hicrî tarih konulmuştur. Hangisi daha öncedir, kolay bir mukayese imkânı vermek maksadiyle ben evvelâ Hicrî tarihi, parantez içine de Milâdî tarihi yazıyorum.

Hattâ Mushafların bir kısmının tab'ında tarih bile yoktur. Mümkün mertebe bildiklerimizi yazalım:
_______

(44) Cevdet Paşa Tarihi, c. I, s. 74, İstanbul, 1302. Bunların suretleri 1199'da basılan Subhi Tari-hindedir.
(45) Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c.I, s. 76, İstanbul, 1302
(46) Vekanûvis Cevdet Paşa'nın Evrakı, Tarih-i Osman-ı Encümeni mecmuası, cüz: 46,1333.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com