Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Namık Kemal

Namık Kemal

9.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi





Kemal Bey, (Namık Kemal) benim mağdurlarım arasında sayılır. Belki biraz da öyledir. Fakat aslında o, kendi kendisinin mağduru idi!..
Kendilerine «Yeni Osmanlılar» dedirten birkaç kişi arasında en çok gözümün tuttuğu, Kemal Bey'dir. Fakat çok karışık ve çapraşık bir insandı. Aile hayatı ile hususi hayatı nasıl birbirini tutmazsa, kalem hayatı ile düşünce hayatı da öylece birbirini tutmazdı. Herkesin aşağı yukarı ne yapabilip ne yapamayacağım kestirebilirdiniz de, Kemal Bey'in ne yapabilip ne yapamayacağım bir türlü kestiremezdiniz; çünkü bunu kendisi de bilmezdi! Mizacında birbirine zıt iki ayrı insan yaşayan nadir kişilerden biri olduğunu söyleyebilirim. Onu yakından tanıyanlar, Saray'la iyi geçindiği günlerde «Osmanlı Tarihi» yazdığım, arası bozuldumu «Köpektir zevk alan sayyad-ı bi insafa hizmetten» (28) diye ejderha kesildiğini çok iyi bilirler. Çabuk tesir altında kalan — belki de — çok samimi bir insandı. Birkaç saat içinde onu kendiniz gibi düşündürebilirdiniz de, kaç saat veya kaç gün bu düşünceyi taşıyacağım bilemezdiniz.


«Namık Kemal Hanedana Bağlıydı.»

Kanun-u Esasî'nin kaleme alındığı günlerde o da bir taslak hazırlamıştı. Mithat Paşa'nın çok yakın dostu olduğu halde, bu konuda bir türlü anlaşamıyorlardı. Önceleri buna çok şaştım; ama sonraları sır çözüldü, her şeyi anladım:

(28) Namık Kemal'in Hürriyet kasidesinden. ,



Mithat Paşa temelde Al-i Osman'a karşı, Kemal Bey Al-i Osman'dan yana idi. Hanedana büyük saygısı vardı. Bütün İslâhat düşüncelerini bu hanedanın iradesi içinde gerçekleştirmek istiyordu. Buna karşılık Mithat Paşa, bir fırsatını bulup hanedân'ı devirmek ve yerine kendisi geçmek fikrindeydi. Tuhaftır, Mithat Paşa'nın bir akşam «Âl-i Osman'ın yerine Al-i Mithat» gelse ne lâzım gelir?» dediğini ertesi günü gelip bana haber veren Kemal Bey'dir!

Kanun-u Esasî'nin komisyonda görüşüldüğü günlerde idi; Saray'a gelmiş ve hemen «huzur»a çıkmak istemiş. Bana Sait, Paşa haber verdi, işlerim vardı, bir başka gün kabul etmek istedim, direnmiş, «Hemen görmeliyim, maruzatım ehhemdir» (29) demiş. Kabul ettim.

Pek perişan bir hâli vardı. Yüzü sararmış, elleri titriyordu. Gerekli tazimden (saygı) sonra :

— Aman hazırlanan Kanun-u Esasiye müdahale ediniz, yoksa maazallah Devlet-i Osmaniye'nin sonu gelecek, dedi.

Kendisini biraz teskin ettikten sonra, olup biteni anlattı. Mithat Paşa, yakın arkadaşı olduğu için kendisini baskı altına almış, direnmeye yüzü tutmuyormuş... Ayrıca Süleyman Paşa ile de fikir birliği kurmuşlar, Padişah'ın bütün haklarım Meclis'e devrediyorlarmış!.. Bu dediklerini başa-rırlarsa, maazallah Devletin sonu gelirmiş!. Ne yapıp yapıp bu teşebbüslerini ben önlemeliymişim!.

Bu dediklerinden benim de haberim vardı. Bu teşebbüsleri biraz da üzüntü duyarak takip ediyordum. O günlerde, «Kanun-u Esasî»nin ilânı noktasında samimi idim. Muhterem pederim Sultan Abdülmecit'in fikirleri beni zaten bu noktaya getirmişti. Bu konuda Mithat Paşa ile hiçbir ihtilâfımız yoktu. Fakat ben Saray'ın, Meclis'e yardımcı olmasından yanaydım. Mithat Paşa Saray'ı bir kenara koymak

(29) Ehhem: Çok mühim.



istiyordu. O gün gördüm ki Kemal Bey de tıpkı benim gibi düşünüyor. Bundan çok memnun olduğumu saklayamam..


«Namık Kemal Vatanperverdi.»

Bununla beraber, Kemal Bey'i biraz daha söyletebilmek için bu sözü edilen maddelerin hangi maddeler olduğunu sordum. Büht-ü hayretle (şaşarak) gözlerini açtı :
— Aman Efendimiz — dedi — bu Meclis türlü anâsır'dan (çeşitli milletlerden) meydana gelecek. Her şeyin iyisini düşünmek kadar, kötü gelirse tedbirini de ihmâl etmemek gerekir. Osmanlı mülkü sizin şahsınızda birleşmektedir. Hakiki sahibi Allah ise siz Yeddi Emini'siniz. Bir ihtiyaç vukuunda Meclisi toplamak nasıl yeddi şahanenizde ise. müzakereler sona erdiğinde tatil etmek de elbette yeddi şahanelerinde olmak hikmet-i devletdendir.
Neden korktuğunu anlamıştır. İtiraf ederim ki vatanperver bir insandı. Mülkün bakâsını her şeyin üstünde görüyordu. Nasıl oldu da beni tahtımdan devirip biraderim Murad'ı yeni baştan tahta çıkarmak hevesine kapıldığını anlayamadım. Biraderim Sultan Murad'ın kendisi gibi mason olduğu için mi, yoksa biraderime her şeyi daha kolay kabul ettirebileceğini düşündüğünden midir, hâlâ yerine koyamıyorum.
Bir gün Tarih, kendilerine «Genç Türkler», «Jön Türkler» dedirten kimselerin neden Mason olduklarını elbette araştıracak ve ortaya koyacaktır. Benim tahkik ederek öğrenebildiklerimin hemen hepsi Mason'dular ve yine hemen hepsi, «İngiliz Locası»na bağlıydı! Bu localardan maddi yardım görüyorlardı. Bu yardımların «insanî» mi, «siyasî» mi olduklarını tarih elbette öğrenecektir!

Daha önce de söylediğim gibi, Kemal Bey'in Magosa'ya gidişi, Midilli'ye gönderilişi hep kalemine ve vatanseverli



ğine kıyılamadığı içindir. Yoksa çok daha ağır cezalara çarptırılması icap eden işlere girip çıkmıştır, İstanbul'da kalması mahzurluydu. Çünkü, çevresine toplananlar onu kışkırtıyorlar, diledikleri gibi kullanıyorlardı. Nitekim bu yüzden hapsettim, sürgün ettim ama, muhabbetimi bir gün bile eksiltmedim. Nerede olmuş olursa olsun, kendisi ve ailesi refah içinde yaşamıştır. Bana olan minnet ve şükranını anlatan mektupları Yıldız evrakı arasında saklıdır. Aranırsa, elbette bulunur. Çünkü bu kusurunu, rahmetli, kendisi dahi bilirdi. Allah rahmet eylesin!


Yanlış Söylentiler

10.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayı

Mithat Paşa'nın cülûs'umden (30) önce benimle pazarlık yaptığı söyleniyor. Güya Mithat Paşa, daha biraderim Sul-tan Murad taht'da iken benimle konuşmuş ve padişah ola-bilmekliğim için bana bazı şartlar koşmuş! Bu şartlar, Ka-lun-u Esasî'nin ilânı, Ziya Bey ve Kemal Bey'in Saraya alınması, Biraderim Sultan Murad iyileştiği takdirde benim tahttan feragat etmem gibi maddelermiş!. Bununla da ye-tinilmemiş de biraderim Murad'ın iyileşmesi halinde tahtdan feragat edeceğime dair benden bir de tezkere alınmış!. Ben bu tezkereyi ele geçirmek için Mithat Paşa'yı perişan et-mişim!.
Bunların aslı yoktur. Gerçek şudur ki, Sadrazam Rüştü Paşa ile Mithat Paşa benimle biraderimin hastalığı sırasında bir görüşme yapmışlar, fakat bunların hiçbirini ne şart olarak ileri sürmüşler, ne de hattâ ;sözkonusu etmiş

30) Cülus: Taht'a çıkış.



lerdir. Bu görüşmede, yalnız biraderimin rahatsızlığı bana bildirilmiş ve tahta geçeceğim tebşir edilmiştir. Ancak Mithat Paşa, biraderimin Kanun-u Esasî'ye mütemayil bulunduğunu, bu yolda bazı hazırlıkların olduğunu söyleyerek benim bu konudaki fikirlerimi öğrenmeğe teşebbüs etmiştir. Ben de Kanun-u Esasi'nin ilânından yana olduğumu kendilerine söyledim. Gerçekten o yıllarda böyle düşünmekteydim ve nitekim Mithat Paşa'yı uzaklaştırdıktan sonra da hem Kanun-u Esasî'yi ilân ettim, hem Meclisi — savaş içinde olduğumuz halde — topladım ve bütün savaş boyunca Meclis çalışmalarım sürdürdü.


Padişahından Senet İsteyen Vezir, Mecnun Olmalıdır...

Gerisi yalandır. Ben, nasıl bir padişah olmalıyım ki, Vezirime senet imzalayayım?.. Vezirim nasıl bir mecnun ol-malıki, Padişahına şart koşabilsin!. Bunlar, düşüncesi kıt kimselerin sonradan yakıştırdıkları şeylerdir. Mithat Paşa, harîs ve atılgan bir Vezirdi ama, deli değildi. Ziya Bey'in, Kemal Bey'in Saray'a yerleştirilmesi, cülus edecek bir padişaha şart koşulmaz. Bunlar o çeşit maddeler değildir. Hem sonra Ziya Bey ile Kemal Bey Saray'a alınsalardı, bunlar benim ellerimi kollarımı mı bağlayacaklardı? Bir sözümle kendilerini işlerinden çıkaramaz mıydım ki, böyle akıllara sığmaz bir şart dermeyan edilsin!.
Sırası gelmişken söyleyeyim, Ziya Bey, nimete ve mevkie doymaz bir adamdı. Kemal Bey ne kadar samimi ise, Ziya Bey de o kadar harîs ve hesabı idi. Kendisini Vezirlik mertebesile Suriye Valiliğine tayin ettiğim halde, memnun değildi; gözü Sadrazamlıktaydı. Mithat Paşa'nın her balamdan o kadar benzeri idi ki, Mithat Paşa, Avrupa'ya uzaklaştırıldıktan sonra İstanbul'daki arkadaşlarına Ermeni ce-

maati yolu ile nasıl paralar, hediyeler göndermişse, Ziya Bey de (Paga) Suriye'den (yaranına) hediyeler gönderiyor, yazdığı yazıların İstanbul matbuatında imzasız çıkmasını sağlamağa çalışıyordu. Suriye vilayetinin işlerini ne dereceye kadar gördüğünü bilemem. Fakat İstanbul'da bazı kimselere günde on-onbeş mektup gönderdiğini yakından bilirim...


Eserin yazarı: İsmet Bozdağ Eser: II. Abdülhamid Han'in Hatıra Defteri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

II. Abdülhamid Han'in Hatıra Defteri

MollaCami.Com