Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Halit Ziya Bey Geliyor.



Halit Ziya Bey Geliyor.

Subaylar, görevleri başına döndü, ben oğlum Âbit efendi ile hâlâ balkondaydım. Ne kadar zaman geçti bilemiyorum, Nuri ağa, Padişah-ı Âlempenah'ın şehre çıkmadan önce, Başkâtibi Halit Ziya Bey'le (42) selâmı şahanelerini bana iblağ» etmek istediğini ve 'kabul etmek isteyip istemediğimi sordu. Hadi Paşa hazretlerile birlikte muhafızlar bölümünde emirlerimi bekliyormuş!
Hiç, bir Padişahın elçisi kabul olunmaz mı?.. «O nasıl söz» diye Nuri Ağa'ya çıkıştım. Zavallı boynunu büküp «emirlerin bu yolda olduğunu» söylemekle iktifa etti. Biraderim hazretlerinin bu nezaketine, Allahülâzim (Allahın büyüklüğü) minnettar kaldım. «Şeref bahşederler, buyursunlar» dedim...Nuri Ağa çıktı, ben de arkasından dış kapının önündeki

(42) Halit Ziya Uşaklıgil.



mermer merdivenlerin başına kadar yürüdüm. Çünkü gelen, her ne kadar Saray Başkâtibi ise de gönderen Devlet-i aliy-yenin padişahı idi; Bizzat teşrif ediyor demekti.
Muhafız Kumandanlığı dairesinden; önde Halit Ziya bey, arkasında Hadi Paşa ve Kumandan Rasim bey çıktılar. Merdiven başında beni bekler görünce, üçünün da şaşırdıkları belli oldu: Başkâtip, hemen saray usulü resmi tazimini yaptı. Paşa ve Kumandan askerce selamladılar, içeri aldım. Başkâtibi sağ başıma oturttum, diğerlerine de oturmalarını işaret ettim. Başkâtip Halit Ziya bey, Biraderimin selâmı şahanesini iblağ ederek söze başladı. Zat-ı şahane'nin hatırımı sorduğunu, bu seyahatin Arnavut kulları arasındaki nifakı bastırmak ve Rumeli ahâlisini yakından görmek için ihtiyar ettiğini söyledikten sonra, benim fikrimi almak istediğini de sözlerine ekledi.
Ben de «taraf-ı şahanemden getirilen selamlara iltifatlara hususi suretde teşekkür ettim. Zat-ı Hazret-i Padişahi'ye ihtiramat-ı fâikamın (üstün saygılarımın) ve samimi şükranlarımın arz edilmesini kendisinden rica ettim. Sonra kısaca Rumeli'nin siyasi halini anlattıktan sonra, bugünlerde yapılan seyahatin son derece faydalı olacağına kani bulunduğumu ve muvaffakiyetlerine duacı olduğumla sözlerimi bağladım.
Seyahat Günü Geldi Çattı


«Taraf-ı Şahaneye Arz Edersiniz,» Dedim.

Başkâtip, Zat-ı Hazret-i Padişahî'nin her hangi bir arzum olup olmadığını öğrenmek istediğini söyledi. Elbette söylenecek pek çok şey vardı. Ancak böyle bir fırsattan yararlanarak bunları saymayı doğru bulmadığım için, şükranlarımı teyit (pekiştirmek) ettim ve oğlum Âbit efendinin tahsiline başlayabilmesi için İstanbul'da kendisine münasip bir mahal gösterilmesini, mesela bu iş için Maslak köşkünün hatırımdan geçtiğini söyledim.



Üzerimde son derece iyi tesirler bırakan Başkâtip Halit Ziya bey, Maslak köşkünün boş olduğunu, tahsisi mümkün olabileceğini söylemez mi?.. Bana acaba kendi re'yinin Biraderim Hazretlerinin tensibinden üstün olduğunu mu anlatmak istiyordu?.. Mahluğ (düşürülmüş) bir padişah da olsam, Biraderim hazretleri bu derece söz sahibi olmaktan çıkmış da olsa, bunu Âl-i Osman mensubu olarak kabul edemem! Ben başkâtipten bir talepte bulunmadım. Kendisinden bir ihsan da kabul edecek değilim! Bu yüzden kısaca: «Taraf-ı Şahaneye arz edersiniz» dedim. Halit Ziya beyin yüzü kızardı. Ne demek istediğimi anlamıştı. Fakat Hadi Paşa ve Ra-sim bey son derece rahattılar...
Abit efendiye ait içinde bir kaç parça mücevher ve as-ham bulunan çantanın (43) bulunması yolundaki maruzatımı da bitirdikten sonra, yine geldikleri gibi, kapıya kadar teşyiğ (uğurlamak) ederek birbirimizden ayrıldık.
Gerek bana verilen öç beş gazeteden ve gerekse Rasim Bey'in, Tahsin Paşa'nın, Başkâtip Bey'in kırık dökük bilgilerinden, ülkemi fena akibetlerin beklediğini anlamakta güçlük çekmedim. Bana, dua etmekten gayri yapacak iş kalmıyordu. Ben de onu yapmakla iktifa ettim.
Balkan Savaşı Günleri...
Balkan Savaşı Günleri...

10.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayı

Dün iyi değildim. Sırtımda bir ağrı vardı. Nefes almama mani oluyordu. 76 yaşındaydım. Bir ara «acaba vâde (süre)
doldu mu?» diye aklımdan geçti. Eh dolmadıysa, dolmasına da pek bir şey kalmış değildir. Fakat bugün kendimi iyi hissettim. Bir kaç söyleyecek sözüm daha var, onları da yazmış olalım.

Balkan harbi faciasını, biteceğine yakın günlerde öğrenebildim. Biraderim Sultan Reşat Hazretlerinin Selanik'e gelişleri günlerinde bir kaç gazete okumuş, bir kaç paşa ile konuşup durumun iyi olmadığım görmüştüm ama, ne olup ne bittiğini bilmiyordum.

Yalnız bir ara Selanik'te askerin çoklaştığını fark ettim. Hatta bizim köşkün civarında çadırlar bile kuruldu. Muhafız subaylardan ve Asım Beyden bir kaç kere sordum, «manevradır» dediler. Fakat gördüklerim hiç manevraya benzemiyordu. Benden bir şeyler sakladılarıni anlamıştım ama, muharebenin kiminle kimin arasında olduğunu keşf edememiştim. Hele dört Balkan Devletinin birleşip bize saldıracaklarını işitsem inanmazdım. Çünkü onların birbirlerine düşmanlıkları, hepsinin bize düşmanlıklarından ziyade idi.

Bir gün köşkün karşısındaki meydan, kışla haline geldi. Muhafızların sayısı artta ve çocuklara pancurlan açmamaları, bana da balkona çıkmamaklığım tenbih edildi. Elimden hiç bir şey gelmediği için, gece gündüz secde-i rahmana kapanıp dua ediyordum.

(43) O günlerin şehremini Hazım Bey'in başkanlığında kurulan bir komisyon, Mâhienvâr kalfanın Selânik'e beraberinde götürmek istediği ve içinde Abid efendiye ait mücevher ve esham bulunan bir çantanın da olduğu iki sandığa el koymuştu


Eserin yazarı: İsmet Bozdağ Eser: II. Abdülhamid Han'in Hatıra Defteri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

II. Abdülhamid Han'in Hatıra Defteri

MollaCami.Com