Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

6. İŞ

Altıncı iş, nefsi tektîr etmek, azarlamaktır. Nefis
yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere
koşucudur ve hep tenbellik etmek ve şehvetlerine
kavuşmak ister. Allahü teâlâ, bizlere, nefslerimizi,
bu huyundan vazgeçirmeği, yanlış yoldan, doğru
yola çevirmeyi emir buyuruyor. Bu vazîfemizi
başarabilmek için, onu bâzan okşamamız, bâzan
zorlamamız ve bâzan söz ile, bâzan da iş ile, idare
etmemiz lâzımdır. Çünkü, nefis, öyle yaratılmıştır
ki, kendine iyi gelen şeylere koşar ve buna
kavuşmakta iken rastlıyacağı güçlüklere sabr eder.
Nefsin, saadete kavuşmasına mani olan en büyük
perde, gafleti ve cehâletidir. Gafletten uyandırılır,
saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabûl eder.
Bunun içindir ki, Allahü teâlâ, Zâriyât sûresinde,
meâlen, (Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere
elbette fayda verir) buyurdu. Senin nefsin de,
herkesin nefsi gibidir. Nasihat ona te'sîr eder. O
hâlde önce kendi nefsine nasihat et ve onu azarla!
Hattâ, onu azarlamaktan hiç geri kalma! Ona de ki:
Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddiâ ediyorsun ve sana
ahmak diyenlere kızıyorsun. Hâlbuki, senden daha
ahmak kim var ki, ömrünü boş şeylerle, gülüp
eğlenmekle geçiriyorsun. Senin hâlin, şu kâtile
benzer ki, polislerin, kendisini aradıklarını ve
yakalayınca, idam edeceklerini bildiği hâlde,
zamanını eğlence ile geçiriyor. Bundan daha ahmak
kimse olur mu? Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta,
Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir.
Ecelinin, bugün gelmiyeceği ne mâlûm? Bugün
gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek
şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tâyîn
etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç,
yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese
ânsızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte
ona hazırlanmadın ise, bundan daha büyük
ahmaklık olur mu? O hâlde, yazıklar olsun sana ey
nefsim!
Günahlara dalmışsın. Allahü teâlâ, bu hâlini
görmüyor sanıyorsan, kâfirsin! Eğer gördüğüne
inanıyorsan, çok cüretkâr ve hayâsızsın ki, Onun
görmesine önem vermiyorsun! O hâlde, yazıklar
olsun sana ey nefsim!
Hizmetçin sana itaat etmezse, ona nasıl kızarsın! O
hâlde, Allahü teâlânın sana kızmıyacağından nasıl
emîn oluyorsun! Eğer Onun azâbını hafîf
görüyorsan, parmağını aleve tut! Yâhut, kızgın
güneş altında bir saat otur! Yâhut da, hamam
halvetinde fazlaca kal da, zavallılığını,
dayanamıyacağını anla! Yok eğer, dünyada
yaptıklarına cezâ vermiyecek sanıyorsan, Kur'an-ı
kerime ve yüzyirmidörtbinden ziyâde Peygambere
inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış
oluyorsun. Çünkü, Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin
yüzyirmiikinci âyetinde meâlen, (Günah işliyen,
cezâsını çekecektir) buyuruyor. Kötülük eden,
kötülük görür. O hâlde, yazıklar olsun sana ey
nefsim!
Günah işleyince, O kerimdir, rahîmdir, beni affeder
diyorsan, dünyada, yüzbinlerce kişiye niçin
zahmet, açlık ve hastalık çektiriyor ve tarlasını
ekmiyenlere mahsûlünü vermiyor! Şehvetlerine
kavuşmak için, her hîleye baş vuruyorsun ve o
vakit Allahü teâlâ kerimdir, rahîmdir, istediklerimi
zahmetsiz bana gönderir demiyorsun. O hâlde,
yazıklar olsun sana ey nefsim!
Belki inandığını, fakat sıkıntıya gelemiyeceğini
söyliyeceksin. Fazla sıkıntıya dayanamıyanların, az
bir zahmet ile, bu sıkıntıyı önlemeleri lâzım
olduğunu, Cehennem azâbından kurtulmak için,
dünyada zahmete katlanmanın farz olduğunu,
demek ki bilmiyorsun. Bugün dünyanın bir miktâr
zahmetine dayanamazsan, yarın Cehennem azâbına
ve âhıretteki zillet ve alçaklığa ve tard olmaya,
kovulmaya nasıl dayanacaksın? O hâlde, yazıklar
olsun sana ey nefsim!
Para kazanmak için çok zahmet ve aşağılıklara
katlanıyor ve hastalıktan kurtulmak için, bir yahudi
doktorun sözü ile, bütün şehvetlerinden
vazgeçiyorsun da, Cehennem azâbının, hastalıktan
ve fakirlikten daha acı olduğunu ve âhıretin
dünyadan çok uzun olduğunu bilmiyorsun. O
hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!
Sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım diyorsan,
ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın.
Yarın tevbe etmeği, bugün etmekten kolay
sanıyorsan, aldanıyorsun. Çünkü tevbe, geciktikçe
zorlaşır ve ölüm yaklaşınca, hayvana yokuş önünde
yem vermeye benzer ki, faydası olmaz. Senin bu
hâlin, şu talebeye benzer ki, dersine çalışmayıp,
imtihan günü hepsini öğrenirim sanır ve ilim
öğrenmek için, uzun zaman lâzım olduğunu
bilemez. Bunun gibi, pis nefsi temizlemek için de,
uzun zaman mücâhede etmek lâzımdır. Ömür,
boşuna geçince, bir ânda, bunu nasıl yapabilirsin?
İhtiyârlamadan önce gençliğin, hasta olmadan önce
sıhhatin ve sıkıntı çekmeden önce rahatlığın ve
ölmeden önce hayatın kıymetini niçin bilmiyorsun?
O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!
Kışın muhtaç olacağın şeylerin hepsini, niçin
yazdan hazırlayıp hiç geciktirmiyorsun ve bunları
elde etmek için, Allahü teâlânın merhametine,
ihsânına güvenmiyorsun? Hâlbuki Cehennemin
zemherîri, kışın soğuğundan az değildir ve ateşinin
sıcaklığı, temmuz güneşinden aşağı değildir.
Bunların hazırlığında, hiç kusur etmiyorsun da,
âhıret işlerinde gevşek davranıyorsun. Bunun
sebebi nedir? Yoksa âhıret ve kıyâmet gününe
inanmıyor musun ve kalbindeki bu küfrü,
kendinden de mi saklıyorsun? Bu ise, ebedî
felaketine sebebdir. O hâlde, yazıklar olsun sana ey
nefsim!
Marifet nûrunun himâyesine sığınmayıp da,
öldükten sonra, şehvet ateşinin, cânını
yakmasından, Allahü teâlânın lütfü ve merhameti
ile kurtulacağını sanan bir kimse, kalın elbisesinin
himâyesine girmeden, kışın soğuğunun, Allahü
teâlânın lütfü ile kendisini üşütmiyeceğini sanan
kimseye benzer. Bu kimse, bilemiyor ki, Allahü
teâlâ, birçok faydaları sağlamak için, kışı yaratmış
ise de, lutf ve merhamet ederek, elbise yapılacak
şeyleri de yaratmış ve insanlara, elbise yapmak için
akıl ve düşünce vermiştir. Yâni, Onun ihsânı, elbise
te'mînini kolaylaştırmakta olup, elbisesiz
üşümemek şeklinde değildir. O hâlde, yazıklar
olsun sana ey nefsim!
Günahların Allahü teâlâyı kızdırdığı için, azâb
çekeceğini zannetme ve günahlarımın Ona ne
zararı var ki, bana kızıyor deme! Zannettiğin gibi
değil. Seni yakacak olan Cehennem azâbı, senin
içinde ve şehvetlerinden meydana gelmektedir.
Nitekim, insanın hastalığı, yidiği zehirden ve içine
giren zararlı şeylerden meydana gelmekte olup,
tabîbin sözlerini dinlemediği için, onun
kızmasından hâsıl olmuyor. O hâlde, yazıklar olsun
sana ey nefsim!
Ey nefsim! Anladım ki, dünyanın nîmetlerine ve
lezzetlerine alışmışsın ve kendini onlara
kaptırmışsın! Cennete ve Cehenneme
inanmıyorsan, bâri ölümü inkâr etme! Bu nîmet ve
lezzetlerin hepsini senden alacaklar ve bunların
ayrılık ateşi ile yanacaksın! Bunları istediğin kadar
sev, istediğin kadar sıkı sarıl ki, ayrılık ateşi,
sevgin kadar çok olur. O hâlde, yazıklar olsun sana
ey nefsim!
Dünyaya niye sarılıyorsun? Bütün dünya senin olsa
ve dünyadaki insanların hepsi sana secde etse, az
zaman sonra sen de, onlar da toprak olacaksınız!
İsmleriniz unutulacak, hâtırlardan silinecek.
Geçmiş pâdişâhları hâtırlayan var mı? Hâlbuki sana
dünyadan az birşey vermişler. O da bozulmakta,
değişmektedir. Bunlar için, sonsuz Cennet
nîmetlerini feda ediyorsun. O hâlde, yazıklar olsun
sana ey nefsim!
Bir kimse, kıymetli ve sonsuz dayanıklı bir
mücevheri verip, bununla, kırık bir saksı satın
alırsa, ona nasıl gülersin? İşte dünya, alınan saksı
gibidir. Onu kırıldı bil ve ebedî cevheri, elinden
çıktı bil ve sana pişmanlık ve azâb kaldı bil!
Bunlar ile ve bunlar gibi sözlerle, herkes nefsini
azarlıyarak, kendi hakkını ödemeli ve nasihate,
önce kendinden başlamalıdır! Allahü teâlâ, doğru
yolda gidenlere selâmet ihsân buyursun! Âmîn.


Eserin yazarı: İmam Gazali Eser: NEFİS MUHÂSEBESİ

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

NEFİS MUHÂSEBESİ

MollaCami.Com