Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Nefs

Ya İslam’ın bütün şartlarını hakkıyla yerine getir,
ya da aksi halde, “Ben müslümanım,” deme. Sen
nefsinle beraber olmaya devam eltiğin müddetçe,
bu mevkiye erişemezsin. Sen, nefsinin heveslerini,
arzularını ve zevklerini kendisine vermeye devam
ettiğin müddetçe onun kaydındasın, onun ipine
bağlısın. Nefsinin hakkını ver, fakat heveslerine,
arzularına ve zevklerine engel ol. Onun bekası,
kendisine haklarının verilmesiyledir. Helâkı ve
mahvolması da, hazlarının, heveslerinin ve
arzularının verilmesiyledir. Nefsin hakları, ihtiyaç
miktarınca yiyecek, içecek, giyecek ve meskendir.
Hazlar ise zevk aldığı şeyler ve şehvetler,
heveslerdir. Onun haklarını şeriat elinden al, yani
şeriatın ölçüleri dahilinde kendisine haklarını ver.
Hazlarını, Allah’ın ilmindeki ilâhi takdire bırak.
Ona daima helâl şeyler yedir, asla haram yedirme.
Aza kanaat et. Yeter ki helâl olsun. Nefsini buna
alıştır. Eğer ilâhi takdirde senin için daha fazlası
varsa ve gelirse, o da senindir.
Eğer felah, kurtuluş istersen, Rabbine itaat
konusunda nefsine muhalefet et, karşı gel. Eğer
nefsin Allah’a itaate yönelirse, muvafakat et.
Allah’a karşı günah işlemeye yönelirse muhalefet
et, karşı koy.
Nefsinle beraber olmaya devam ettiğin müddetçe,
insanları ve diğer varlıkları tanıyamazsın.
İnsanlarla beraber olmaya devam ettiğin müddetçe
de, İzzet ve Celâl sahibi Hakk’ı tanıyamazsın.
Nefs, daima kötülüğe meyillidir. Bu onun fıtratıdır,
yaratılışıdır, tabiatıdır. Nefsle bütün hallerde
mücahede et. Nefsi mücahede ile yumuşat, erit.
Zira o, eridiği ve serkeşliğini yitirdiği zaman, akl-ı
selime ve kalbe teslim olur. Sonra kalp, sırr’a, öze
teslim olur. Öz de, İzzet ve Celâl sahibi Hakk’a
teslim olur. Böylece hepsinin kaynağı, oraya
dayanır. Nefsi yumuşatıp eritme işini tamamladığın
zaman, sana kalbin yönünden şöyle seslenilir:
“Nefslerinizi öldürmeyiniz. Hiç şüphe yok ki,
Allah ziyadesiyle merhametlidir,” (Nisa, 4:29).
Sen, nefsin boş ve bâtıl emellerini kır. İşte o
zaman, o sana itaat edecek, senin istediğin noktaya
gelecektir.
Nefsini tedavi etmeye çalış. Ona de ki:
- Yaptığın iyilikler kendi lehine, kötülükler de gene
kendi aleyhinedir. İyilik de yapsan, kötülük de
yapsan, sonucu kendine dönecektir.
Nefsine karşı mücahede et. Onun kötü duygularını
söküp atmak için savaş. Ta ki doğru yolu bulana
kadar.
İzzet ve Celâl sahibi Allah şöyle buyurur: “Bizim
uğrumuzda mücahede edenlere gelince, onları
elbette doğru yolumuza eriştiririz,” (Ankebut,
29:69). Ve gene, “Eğer siz Allah’ın dinine yardım
ederseniz, O da size yardım eder,” (Muhammed,
47:7).
Nefse asla genişlik verme, müsamaha gösterme.
Onun isteklerine uyma. İşte o zaman felah bulur,
kurtulursun. Onun yüzüne hiçbir zaman gülme. Bin
sözünden ancak bir tanesine cevap ver. Ta ki
ahlâkça güzelleşinceye, sükunet buluncaya ve kani
oluncaya kadar. Eğer senden zevklerle ve hevaî
arzularla ilgili bir şey isterse, hep ileriye at, tehir et
ve kendisine de ki:
- Heveslerini cennete sakla!
Onu, mahrumiyetin acılığına sabrettir. Ta ki lütuf
ve ihsan gelsin. Eğer onu sabrettirirsen ve o da
sabrederse, Aziz ve Celil olan Allah, onunla
beraber olur. Zira, şanı yüce olan Allah şöyle
buyurur: “Hiç şüphesiz, Allah sabredenlerle
beraberdir,” (Bakara, 2:153).
Nefsinin hiçbir sözünü kabul etme. Zira o, mutlaka
şerre meyleder. Onun senden yapılmasını
isteyeceği şey, mutlaka şerdir. Eğer isteğine cevap
verecek olursan, cevabın mutlaka menfi olsun.
Nefse muhalefet etmek, onun düzelmesine vesile
olacak bir harekettir.
Nefs ile Hak, bir arada bulunmaz. Dünya ile ahiret
bir arada bulunmaz. Kim ki nefsi ile birlikte ise, o,
Cenab-ı Hak’la beraberliği kaçırmıştır.
Sabırlı ol. Allah’ın emirleri ve yasakları
doğrultusunda hareket etmekte tahammül göster.
Eğer sabrın tam ve kâmil olursa, rızan da
tamamlanır, kemâle erer. Olumsuz hareket ve
davranışlardan sıyrılmışlık halin ortaya çıkar. Senin
yanında, her şey güzel olur. Her hareket ve
davranış, Allah’a şükre dönüşür. Allah’a uzaklık,
yakınlığa dönüşür. Allah’a şirk koşma, ortak
tanıma halleri, tevhide dönüşür. Artık insanlardan
ne zarar görürsün, ne de fayda. Senin için zıtlıklar
kalmaz. Tersine, kapılar ve yönler birleşir. Sadece
bir tek yön görürsün. Bu nokta öyle bir haldir ki,
insanların büyük çoğunluğu onu anlayamaz, idrak
edemez. Diyebiliriz ki bu seviye, ancak milyonda
bir insana nasip olur. Ve son nefesine kadar devam
edebilir.
Allah’ın huzurunda, bu seviyeye erişmiş olarak
ölmeye çalış. Daha ruhun bedenden çıkmadan
önce, sen nefsini öldürmeye gayret et. Onu, sabırla
ve hevai isteklerine karşı gelerek öldür. Yakında,
böyle hareket etmenin faydasını ve güzelliğini
göreceksin. Sabrın biter. Yani sabretme zamanları
sınırlıdır. Sabretme süresi tamamlandıktan sonra,
ardından mükâfatını toplama faslı başlar. Sabrın
mükafatı bitmez.
Ben, sabrettim. Sabrın sonunun da daima güzel
olduğunu gördüm. Önce öldüm. Sonra beni diriltti.
Onunla beraber oldum, onunla beraber malik
oldum. Seçim ve iradenin terki hususuda nefsimle
cihad ettim, savaştım. Sonuçta, benim için yukarıda
bahsettiğim haller hasıl oldu.
Önce bana gel. Beni ziyaret et. Sonra da Kâbe’ye
git, orayı ziyaret et. Ben Kâbe’nin kapısıyım. Bana
gel, ta ki nasıl haccedeceğini sana öğreteyim.
Sen, mânâya, muhtevaya ve öze değil, şekle rağbet
ettin, şekilciliğe ilgi gösterdin. Benim sohbetimi
isteyen, kendisine söylediklerimi kabul etsin,
onların gereği ile amel etsin. Ben nasıl hareket
ettiysem, o da öylece hareket etsin. Aksi halde,
benim sohbetime katılmasın: Zira bu şekilde
hareket etmeyen, kârdan çok zarar eder.
Ben bir ziyafet sofrasıyım. Fakat kimse benden bir
şey yemiyor. Kapı açık, fakat oraya kimse
girmiyor. Ben size hakikatleri kaç kereler
söyledim. Fakat siz beni dinlemiyor, sözlerime
kulak vermiyorsunuz. Ben bu söylediklerimi sizin
için, sizin iyiliğiniz için söylüyorum. Kendim için
söylemiyorum.
Ben ne zaman ki kalbimden dünya sevgisini çıkarıp
attım, işte o zaman bu mertebeye ulaştım. Senin
tevhidin nasıl doğru olabilir? Sen Resulullah’ın şu
sözünü hiç duymadın mı ki: “Dünya sevgisi, her
hatanın başıdır.” Çıkarını sağlama ve zararları
defetme evinden çıkmadıkça, senin konuşmaya
hakkın yok.
Hızla esasa gel, temele koş. Temeli sağlamladığın
an, binayı yapmaya koyul. Temelin harcı fıkıhdır
(İslam hukukudur). Fıkıh dedimse bundan
maksadım, ilmihal ve fıkıh kitaplarında yazılan,
bedenle ve zahirle ilgili fıkıh değildir. Bilakis, kalp
fıkhıdır. Kalp fıkhı, seni Allah’a yaklaştırır. Zahirle
ve bedenle ilgili fıkıh ise, halka yakınlaştırır,
hükümdarlara ve devlet ileri gelenlerine
yakınlaştırır.
Zamanını ilim öğrenmekle geçiriyorsun, fakat
öğrendiklerinle amel etmiyorsun. Sen, Hakk’ın
huzurunda susmalı, sükut etmeli ve dilsiz
olmalısın. Ta ki, ondan konuşma izni gelinceye
kadar. Konuşma izni gelince de, gene O’nun
kudreti ile konuşursun, kendi kudretinle değil. Bu
durumda senin konuşman, kalplerin hastalıklarına
deva, özlere şifa, akıllara da ışık olur.
Nefsinle cihad konusunda sana yardım edenle
arkadaş ol. Onun sohbetinde bulun. Nefsinin
azmasına yardım edenle arkadaş olma. Eğer cahil,
ikiyüzlü (münafık), heva ve hevesler peşinde giden
bir şeyh, mürşid ile arkadaş olur, onun sohbetinde
bulunursan, o senin nefsinin azmasına yardımcı
olur. Bu tip şeyhlerin, mürşidlerin sohbeti, senin
aleyhine olur.
Senin yapacağın doğru hareket, nefsinin istek ve
arzularına cevap bile vermemek, onun söyleyeceği
sözlerle arana bir duvar çekmektir: Onu, tıpkı bir
deliyi dinler gibi dinle. Sözlerine asla iltifat etme.
Şehevî, bâtıl ve faydasız zevk ve arzularına kulak
asma. Senin mahvolman da, onun mahvolması da
onun istek ve arzularını kabul etmendedir. Eğer
onun bâtıl isteklerini kabul eder ve yerine
getirirsen, işte o zaman her ikiniz de
mahvolursunuz. Senin kurtuluşun da, onu kurtuluşu
da onun istek ve arzularına karşı gelmendedir.
Nefs Allah’a itaat ettiği zaman, onun rızkı her
yandan bol bol gelir. İsyan ettiği ve kibirlendiği
zaman ise, rızka sebep olan vasıtalar ortadan
kalkar.
Siz, işin aslına yapışmalısınız. Kolayına
kaçmamalısınız. İşin esası ve zor kısmı tehlikelerle
ve zahmetlerle doludur. Şu nefsi kendine hizmetkâr
yap. Onu işin esasına sevket. İşin zor yanını ve
aslını yapmayı, onun alışkanlığı haline getir. Zira o,
senin kendisine ne yüklersen onu taşır, onu
yüklenir. Onun tepesinden sopayı hiç eksik etme.
Eğer sopayı eksik edersen hemen uyur. Sırtındaki
yükleri de kaldırıp yere vurur. Ona tebessüm bile
etme. O, ancak sopa korkusuyla iş gören kötü
huylu bir köle gibidir. Onu hiçbir zaman doyasıya
yedirme. Meğer ki, tokluğun onu azdırmayacağını
ve tokluk karşılığında çalışacağını bilmiş olasın.
Nefslerinizin üzerinden mücahede sopasını eksik
etmeyiniz. Onun hilelerine aldanmayınız. Uyur
gözükmesine aldanmayınız. Yırtıcı hayvanın uyur
gözükmesine ve uyuşukluğuna aldanmayınız. Zira
o, kendisini size uyur gösterir, uyuşuk gösterir.
Gerçekte ise fırsat kollamaktadır. Bunu,
tabiatındaki yırtıcılığın gereği olarak yapmaktadır.
İşte nefs de, tıpkı yırtıcı hayvanlar gibidir.
Kendisini uyur ve uyuşuk gösterir. Fırsat bulunca
ise hemen harekete geçer. Bu nefs, dışarıya karşı
uysallık, alçakgönüllülük, itaat ve hayırlara
muvafakat gösterişi yapar. Halbuki içinde, bunların
tamamen aksini gizlemektedir. Onun için, onun
bitirdiği ve görünürde boyun eğdiği konularda
kendisine karşı gayet dikkatli ol, sakın.


Eserin yazarı: Abdülkadir Geylani Eser: Fethü´r Rabbani

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fethü´r Rabbani

MollaCami.Com