Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

KUR'AN İNKARCILARA MEYDAN OKUYOR

İşte Kur'an'ın bu i'cazkâr üslûbunun ruhları teshir eden beyanı karşısında Kureyşliler, her çareye başvurarak onun tesirini önlemek, onu dinlemekten halkı alıkoymak istiyorlardı. Çünkü Kur'an'ın ruhları saran sadası bütün gönülleri fethediyordu. Acem hikâyeleri söyleyen hikâyecileri meydana salıp halkı onlarla oyalamak istediler. Süveyd Bini Sâmit "Mecellei Lokmanı" Hazreti Peygambere göstermişti. Hazreti Peygamber: "Sen önce benden dinle" diyerek ona biraz Kur'an okudu. Bunun üzerine Samit: "Bu söz daha hoş" diyerek defterini kaptı ve ortadan çekildi.
Gerçekten Kur'an en kuvvetli ediplere, şâirlere meydan okuyordu. Kur'an. kendisine nazire getirmelerini, bir sûre veya âyetinin mislini söylemelerini teklif ediyordu. Bu tehaddi derece derece gidiyordu.
Kasas Sûresinde diyor ki:
"De ki, eğer sözün gerçeğini söylüyorsanız, onlardan daha iyi hidayet yoluna iletici bir Kitap Allah tarafından getirin, ona uyayım. Şayet senin bu teklifini kabul etmezlerse, bil ki onlar yalnız haya ve heveslerine uyuyorlar. Allah tarafından hidayete ermeksizin kendi hevesine uyan kimseden daha sapık kim olabilir. Şüphe yok ki Allah zâlimlere asla hidayet vermez." (Kasas: 49-50)
İsra Sûresinde diyor ki:
"Bu Kur'an gibi bir Kur'an vücuda getirmek için ins ve cin bir araya gelseler ve birbirlerine yardım etseler, yine onun bir eşini vücuda getiremezler." (İsrâ: 66)
Hûd Sûresinde diyor ki:
"Onlar, yoksa senin bu Kitabı uydurduğunu mu söylüyorlar? De ki, öyle ise onun gibi uydurulmuş on sûre getirin de görelim. Davanızda gerçek iseniz, Allah'tan gayrı gücünüzün yettiklerini de size yardım için çağırın." (Hûd Süresi)
Yunus Sûresinde diyor ki:
"Bu Kur'an Hak Tealadan başkasına nisbet edilemez. O, ondan önce gelen kitapları tasdik eder. Kitabın ahkamını beyan eder. Onda şüphe götürecek bir şey
yoktur. Ve bütün âlemlerin Rabbi tarafındandır. Yoksa onlar o Kur'an'ı kendi mi uydurdu diyorlar. De ki, haydi öyle ise iddianızda gerçek iseniz, ona benzer bir sûre getirin, Allahtan başka gücünüzün yettiklerini de çağırın. Hayır, onlar ilmini kavrayamadıkları, hakkı reddetmenin encamına akıl erdiremedikleri şeyi yalan saydılar. Onlardan evvelkiler de böyle yapmışlardı. Onlar da hakkı yalan saymışlardı. Zalimlerin âkıbeti nicedir, bir baksan ya "
(Yunus Sûresi)
Tûr Sûresinde diyor ki:
"Yoksa onlar bunu kendiliğinden uydurdu mu diyorlar? Hayır, onlar îmana gelmek istemiyorlar. O halde onlar eğer sadık iseler onun gibi bir söz getirsinler
görelim."
(Tûr Sûresi)
Bakara Sûresinde diyor ki:
"Kulumuza vahiy ettiğimizden şüpheniz varsa ona benzer bir sûre getirin, davanızda gerçek iseniz, Allah'tan gayrı bütün ortaklarınızı da yardım için çağırınız. Bunu yapamazsanız ki, elbette yapamıyacaksınız, kâfirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten korkun. " (Bakara Sûresi)
Bu âyetlerden görülüyor ki tehaddi şöyle sıra ile çoktan başlayarak aza doğru iniyor. Evvelâ onlardan Kur'an'ın mislini getirmeleri isteniyor. Bu âyet Kısas Sûresinde olduğuna göre o zamana kadar 47 sûre inmiş bulunuyordu.
Kureyşliler bu meydan okuyuş karşısında şaşırıp kaldılar. İns ve cin bir araya gelseler, birbirlerine arka dayak olsalar yine bunu yapamıyacaklardı. Bunu yapamayınca Kur'an bu defa 10 sûre getirmelerini istedi. O da olmadı. Sonra bir sûre istedi. Meselâ Kevser Sûresi kadar üç âyetli bir sûre. Yine olmadı. Bakara Sûresinde: "bunu yapamazlarsa ki elbette yapamıyacaklardır" denerek ebedi acizleri beyan olundu. Onun bir ayetine bile nazire getirmek kimsenin elinden gelmemiştir.
Burada hatıra şöyle bir soru gelebilir: Kureyşliler Kur'an'ın bu tehaddisi karşısında acaba ne vaziyet aldılar? Yoksa daha baştan mı teslim oldular? İşe hiç mi yanaşmadılar? Bu soruya açık ve tatminkar bir cevap verebilmek biraz güçtür. Maamafih mesele şu iki şıktan uzak olamaz:

1- Kureyşliler nazire söylemeye çalıştı, fakat saçma sapan şeyler oldu. Kâhin, seci' gibi cahiliyet devrinin en yüksek nesir şekilleri Kur'an'ın i'cazkar belagatı, erişilmez fesahatı yanında çok sönük kalır.

2- Bu tehaddi karşısında er meydanına çıkmaktan bile kaçındılar. Bu işe yanaşmadılar.

Arapların cahiliyet devrinde parlak bir edebiyatları vardı. Söze çok ehemmiyet veriyorlardı. Nesir ve nazım, her iki edebi tarz çok ileri idi. Öyle iken Arap Bülegâsı Kur'an karşısında âciz kaldılar, ağızlarını bile açamadılar. Çünkü Kur'an'ın belâgat ve fesahatı onları yenmişti. Cahiliyet devri edebiyatı meydandadır, şiir ve divanları ortadadır. Bunlar arasında insanı vecde getiren kasideleri vardır. Fakat Kur'an'daki halâvet ve âhenk onlarda yoktur.
Cahiliyet ve İslâmiyet devirlerini birbirine bağlayan Muhadramin devri edebî mahsulleri de eldedir. İmrül-Kays'ından başlıyarak Cerir, Ferazdak şiirlerine, hulefânın hutbelerine kadar hepsi böyledir. "Eynes-sera Ves-Süreyya" demekten başka çare kalmamıştır. Yukarıda da geçtiği gibi Arapların en fasihi olan, vahiy inmiş olan kalbin sahibi Hazreti Muhammed'in hadisleriyle Kur'an'ın âyetleri arasında bile büyük farklar vardır.
Demek oluyor ki Araplarda o devirde edebiyat ileri idi. Ruhları ve düşünceleri yükselmişti. Onlarla Kur'an mücadele ediyor, münakaşa yapıyor, onların hücumlarına karşı müdafaa ediyordu. Karşıda ölü bir millet, fikirleri işlemez bir cemiyet yoktu. Her çareye başvuruyorlardı. Kur'an'ın sesini boğmak için çalışıyorlardı. Bununla beraber yine mağlûp oluyorlar. Kur'an sesi ufuklara çarpa çarpa gökyüzüne doğru yükseliyordu. Arabistana kökleşen putperestliği, bâtıl akideleri, küflü inançları, hurafeleri silip süpürmek, yerine vahdet esasına dayanan hak ve hakikati getirerek, tevhid dinini kurmak için mücadele yapan Kur'an, karşısına dikilen her mâniayı çiğneyerek hidayet nuru saçıyor, hakka giden doğru yolu açıyordu.




Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com