Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

VEKÂLET YOLU İLE HAC YAPMADA ÖLÇÜ

Kendisinden hac farz olan bir kimsenin vekil göndererek hac yaptırabilmesi için bazı şartlan bulunmaktadır. Bunlar dikkate alınmadan yapılacak hac, çok kere, nâfile olur ve gönderen kimse borçtan kurtulmaz. O şartları açıklamaya çalışalım:
1- Vekil gönderecek şahsın kendi başına hac yapmaktan âciz olması ve özrünün vekil göndereceği zamandan ölümüne kadar devam
edecek nitelikte olması lâzımdır. Vekil gönderdikten sonra özrü geçmiş olsa yapılan hac nafileye dönüşür.
2- Vekil gönderecek kimseye haccın farz olması lâzımdır. Fakir bir kimse, bir şahsı vekil tayin ederek kendi adına hacca gönderse
farz yerine geçerli olmaz.
3- Vekil olarak bir kimseyi hacca göndermezden önce özrünün bulunması icap eder. Kendine vekâleten bir kimseyi hacca gönderirken sıhhati yerinde olan bir şahıs, vekil gönderdikten sonra hastalanıp âciz duruma düşse vekâlet yoluyla yaptırtıdığı hac kâfi gelmez.
Çünkü ruhsat sebebi olan bir özür bulunmadan ruhsatla amel etmek
câiz değildir.
4- Kendi adına haç yapılan bir kimse, vekil olacak şahsa hac yapmasını emretmiş olması lâzımdır. Böyle bir emir vermediği hâlde, bir kimsenin kendiliğinden o şahıs nâmına hac yapması câiz olmaz. Ancak vârislerden biri mûris (kendisine miras bırakan şahıs) adına hac yaparsa caiz olur.
5-Yapılacak hacda ücret şart koşulmaması lâzımdır. Aksi hâlde vekâlet için kiralanan şahıs, kendi adına hac yapmış olur.
6- Vekil, kendisi adına hac yapılan kimsenin parası ile haccetmelidir. Şâyet kendi parası ile ve teberru yoluyla hac yapmış olsa, o şahıs adına hac yapmış sayılmaz.
7- Ölmüş bir kimsenin malının üçte biri müsait olduğu takdirde binekli olarak haccetmeli ve gidecek şahsın nakil vâsıtasına vereceği para kendisine verilmelidir.
8- Malının üçte biri müsait olduğu takdide vefat etmiş bulunan kimsenin memeleketinden vekil gönderilmesi gerekir. Şâyet malının üçte biri bu hizmete kâfi gelmiyorsa, bu takdirde, müsait olduğu yer
den vekil gönderilir.
9- İhram zamanında "Falancadan bedel olarak hac yapmaya niyyet ettim" demelidir.
10-Âmirin (vekil gönderen şahsın) mikatından ihramlanmalıdır.
11- Vekil olan kimse bizzat kendisi hac yapmalıdır.
12- Haccını ifsat etmemelidir.
13- Âmire muhalefet etmemelidir. Meselâ kendisini vekil tayin eden kimse, hacc-ı İfrâd yapmasını emrettiği hâlde vekil hacc-ı kıran veya hacc-ı temettü yapsa yapılacak hac âmir adına vâkî olmaz. Bir hac için niyyet etmelidir.
15- Telbiyeyi ancak bir kimse için yapmış olmalıdır, yani bir kişi için vekâlet yapmalıdır.
16- Vekâlet yapacak şahsın ve onu vekil tayin edecek kimsenin müslüman olmaları lâzımdır.
17—Vekil ve âmirin her ikisi de akıllı olması lâzımdır.
18- Vekil olacak şahsın hac vazifesi ile ilgili işleri mümeyyiz durumda olması lâzımdır. Bu şart muvacehesinde bir çocuğun hac işine vekil tayin edilmesi caiz değildir.
19- Haccm vakti geçmiş olmamalıdır. Vekil, şahsi işleri ile meşgul olurken haccm vakti geçmiş olursa aldığı parayı ödemesi lâzımdır.
20- Kendi adına hac yapılacak kimse "Benim adıma, başkası değil, ancak falan kimse vekâlet yapsın" diyerek şahıs tayini yapmış ise belirttiği şahsın vekâlet yapması lâzımdır.
Belirtilen bu şartlar, farz olan hac içindir. Nâfile bir hac yapıtırılmak istenirse "İslâm, akıl, temyiz ve niyet" şartlarının dışında başka bir şart aranmaz. Zira nâfile ibâdetlerde genişlik vardır.
Kendisine hac farz olmuş bir kadın, şeytan taşlamadaki ve tavaf esnasındaki izdihamı düşünerek, vekil gönderse farzı ödenmiş olmaz. Kadınların ve hastaların şeytan taşlama işini geceleyin yapmalarında kerahat yoktur. Farz olan tavafı da geniş bir dâire tutarak yapabilirler.
Asr-ı saadetten örnekler vererek bu hususu belgelemek isteriz. Peygamber (s.a.v.)İn Medine'den gelerek yaptığı son haccında zevcelerinden Hz. Âişe, Ümmü Seleme ve Safiyye binti Huyey (r.a.e.) de beraberinde bulunuyorlardı. Ümmü Seleme (r.a.) hastalanmıştı ve bu sebeple Resûlullah (s.a.v.), onun deve üzerinde (geniş bir dâireden) tavaf yapmasını tavsiye buyurmuşlardık Hz. Safiyye (r.a.), farz olan tavafı yaptıktan sonra, âdet görmeye başlamıştı. Hz.Âişe onun durumunu Resûl-i Ekrem'e haber verince Peygamberimiz yola çıkabileceklerini söylemiştir. Böylece o, vedâ tavefımdan muaf olmuştur(2).



(1) Bakınız: Buhârî •-. 2 s. 164, Müslim c. 4 s. 68, \bn-i Mâce c. 2s. 987 Ebû Dâvûd c. 2 s. \ 77
(2)Bakınız: Müslim c. 4 s. 93


Alt Konulari