Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler
7. KISIM Dört bölümden ibaret olan BİRİNCİ BAB'ın üçüncü bölümü.. III. BÖLÜM : Nefiy ve isbat..
Üstteki başlıklardan da anlaşılacağı gibi; bu üçüncü kısımda nefiy ve isbat anlatılacaktır. Yani : Kelime-i tevhid..
Bu mübarek kelime-i tevhid için, tarikat ehli zatlar şöyle demişlerdir :
— Üç manaya gelir; şöyle ki: .
a) Bu yola yeni giren müptedi salik için :
— Allah'tan başka ibadet edilecek zat yoktur. (Lâ ma'bude illallah..)
Miftah'ül - Kulûb — Gönüller Açan Kitap, F. : 4
Cümlesini okumak vardır.
İşin ortasında bulunan mutavassıt Hak yolcusu salik için
— Allah'tan başka maksad yoktur. (Lâ maksude illallah..)
Cümlesini okumak vardır.
îşin sonuna varan Hak yolcusu müntehi salik için ise :
— Allah'tan başka mevcud yoktur. (Lâ mevcude illallah..)
Cümlesini okumak vardır.
Ancak, Hak yolcusu salikin bu nefiy ve isbata geçmesi için bazı şartlar gerekir.
Öncelikle, önceki kısımda anlatılan yedi latifenin özellikleri olduğu gibi zuhur etmelidir. O zuhur eden halleri, mürşid olan şeyhine anlattıktan sonra nefiy ve isbat zikrine geçebilir.
Anlatılmak istenen mana, daha açık olarak şöyledir :
Yukarıdan beri anlatılan şekilde, tam bir temizlik içinde olacaktır. Sonra, tenha bir yere oturacak. Bu oturma halinde kıbleye dönecek ve dizi üzerine oturacaktır.
Bundan sonra Hak yolcusu salik, yapmayı âdet edindiği teveccühü de yerine getirecektir. Yedi latifenin payları olan ism-i celâli (Allah adını) da okuyup bitirecektir.
Bundan sonra, anlatılan teveccühü bozmadan, nefiy ve isbat zikrine geçecektir.
Bu zikri şöyle yapacaktır :
— LA.. (YOK..)
Kelimesini okurken, Arapça aslına göre yazılan bu kelimeyi, açık bir şekilde alttan göbeğinin üstüne yazılmış görmeli; bir dalı sağında, diğer dalı ise solunda hissetmelidir. Okurken, sesini beyninin ortasına duyuracak kadar uzatmalıdır.
— ÎLÂHE.. (İLAH..)
Kelimesini okurken de; LA kelimesini götürdüğü beyninin ortasından başlatmalı, sağ küreğinin üzerine getirdiğini tasavvur etmelidir.
— İLLALLAH.. (Ancak Allah vardır.)
Kelimesini alirken de, bu kelimeyi; sağ omuzundan itibaren yazıldığını ve çam kozası şeklindeki kalbine kadar o şekilde geldiğini tasavvur' etmelidir.
Ondan sonra., göbeğinin altında nefesini tutmah; bir nefeste üç kere, anlatılan şekilde, işaret edilen manaları düşünerek kelime-i tevhidi okumaya başlamalıdır.
Şöyleki:
— LA.. (YOK..)
Kelimesini göbeğinin üstünden alıp yukarıya doğru çekenken; yeryüzünden arşa, arştan dahi yeryüzüne kadar tüm varliğın hemen her zerresini fena bulup yok olmuş kabul etmelidir. Hatta, kendisini dahi, ortadan silinmiş görmelidir.
Bundan sonra :
— İLAHE.. (İLAH..)
Kelimesini getirip sağ küreği üzerine bırakır. Bu arada :
— Haktan başka bir şey yok.. ölçüsünü elden bırakmaz. Sonra :
— İLLALLAH (Ancak Allah vardır.)
Kelimesini, kalbinin üzerine yapıştırır, içinden şöyle der : — Ancak, varlığı mutlak gerekli Yüce Zat vardır.. Bundan sonra :
.— MUHAMMEDÜN RESULÜLLAH.. (Muhammed, Allah'ın elçi-sidir.)
Cümlesini, dahi, fikrine getirmeli ve bunu, Yüce Allah'a vuslat için bir vesile bilmelidir.
Daha sonra, nefesini bırakır. Nefesini dışarı verir iken de :
— Allahım, maksadını sensin; talebim hoşnutluğundur. (İlâhî ente maksudî ve rızake matlubî..)
Duasını okur.
Bu şekilde alıp verdiği nefesleri arasındaki boşluğa, düşük düşünceler düşmesinden korumalıdır.
Anlatılan tertibe göre; yirmi bir nefeste, altmış üç kelime-i tevhid okur. Hemen her gün de, bu tertibi sürdürür.
Bu okumalardan bir belirti meydana çıkmaz ise, zikreden Hak yolcusu salik, hiç bıkmadan zikrini tam manası ile sürdürür; ama bu kere başka türlü.. Şöyleki :
Mübarek kelime-i tevhidi, anlatılan şekilde, yine bir nefeste yedi kere okur. Bu hesaba göre : Yirmi bir nefeste yüz kırk yedi kere tevhid-i şerif okumuş olur.
Tevhid zikrine bu şekilde devam edip giderse, Allah'tan inayet gelir. Bu inayetle gelen Allah'ın ihsanı olan ilâhî feyizler ve samedanî belirtiler görülür. Hak yolcusu salik, bu ihsanların ortaya çıkmasında dahi:
— Ailahım, maksadını sensin; talebim hoşnutluğundur. (İlâhî ente maksudî ve rızake matlubî..)
Şeklindeki duasını okumalıdır. Zikrine fikrine devam etmeli; daha da ileri gitmeye bakmalıdır.
Anlatılan ihsanin, feyizlerin birinde eğlenir kalır ise., ya çamura ya da bir batağa düşmüş olur ki, temizlenmesi zordur. Büyük bir uçuruma düşmekle burun burunadır. Bunun için, gelen feyizlerin, ihsanların hiç birine bel bağlamamalidır. Şöyleki:
Bütün bütün, baştan ayağa kendisini nur görmek ihsan olunsa dahi, daima bunun artmasını dileyerek :.
— Allahım, maksadım sensin; talebim-hoşnutluğundur. (İlâhî ente maksudî ve rızake matlubî..)
Diye okuyup zikirle, fikirle meşgul olup durmalıdır.
Zira, ism-i celâl, zata bağlı beraberlik cezbesini elde etmeye sebeb olur. Kelime-i Tevhid ise, zata bağlı kayyumiyet cezbesini elde ettirir.
Edeplerine uygun olarak; zikreden kimse, zikrini sürdürür ise., zikrin sonucu faydalar elde edilir. Şöyleki :
Nefiy tarafında, beşeriyet varlığı silinir; isbat canibinde ise, kayyumiyet cezbesi ortaya çıkar. Bu manada şöyle denilmiştir :
— Tevhid tamam olduğu zaman, cezbe zuhur eder. Cezbe zuhur ettiği zaman ise, Yüce, Allah'ın zatından başka her şey silinir; Allah tarafından gelen kalır.
Kelâm-ı Kadim'e gelen vahiyde (Kur'an'da) Nahl suresinin 96. âyetinde dahi, bu manaya şöyle bir işaret vardır :
— «Sizdeki tükenir; Allah katındakiler kalır.»
Ancak..
Zikreden Hak yolcusu mürid; zikrini yirmi bire ulaştırdığı halde, hiç bir iyi sonuç meydana gelmez ise., bu durum, zikir şartlarındaki eksikliğinden ötürüdür. Bu durumda, işi baştan almalıdır. Zikrin şartlarına uygun, huzur ve içten saygı ile yapılan zikirdeki derin manayı düşünmelidir. Bu arada; dünya, âhiret, hayır, şer, ilim, amel çeşidinden şeyleri düşüncesinden silip atmalıdır. Bütün akia gelen şeyleri dahi, nefiy tarafı ile kalbinden sökmeildir. Isbat tarafında ise, Yüce Hakkın tekliğini düşünmelidir. Bir süre için olsa dahi, ilmî çalışmaları, kitapları mütalaa etmeyi, ondan bundan söz açmayı, çekişmeyi bırakmalıdır. Zira, tevhidin, akla dayalı şeylerle ilgili kılınması, Hakka yönelmeye perdedir.
Yine kusurlarını tamamlayıp bu yoldaki eksikliğini gidermek için; beş vakit farz namazları, sünnet-i müekkedeleri usulüne uygun olarak, tam bir huzurla kılıp bu üstün görevlerini mutlaka yerine getirmelidir. Zina, kudsî bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur :
— «Bana yaklaşanlar; kendilerine farz kıldığım görevleri yerine getirmek kadar, başka hiç bir şeyle yaklaşamazlar.»
Bu arada, zarurî durumlar dışında; bilhassa gönül yolu ile, halktan uzak durmayı tercih etmelidir. Böylelikle, vakitlerini boşa gidermeden, tevhid-i şerifle meşgul