Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

HIRSIZLIĞIN TASNİFİ


1300 Şer'i hükümler itibariyle "hırsızlık" ikiye ayrılır. Bunlar: 1.Küçük hırsızlık (Serikat-ı Suğra) 2. Büyük hırsızlık (Serikat-ı Kübra), Hanefi fûkahası: "Hırsızlığın zararı ya yalnız mal sahibine olur veya hem mal sahibine, hem de bütün müslümanlara olur. Birincisine Serikat-ı Suğra (Küçük hırsızlık), ikincisine Serikat-ı Kübra (büyük hırsızlık) denir. Bunlar tarifte ve şartların çoğunda müşterektirler. Zira bunların her birinde muteber olan, malı gizlice almaktır. Fakat Serikat-ı Suğra'daki gizlilik; mal sahibinin veya onun muhafızının gözünden gizlice almaktır. Şerikat-ı Kübra'daki gizlilik ise; mü'minlerin yollarını ve beldelerini muhafaza etmeyi taahhüd eden "Ulû'lemr'den" almaktır"(136) hükmünde müttefiktir. Fûkaha büyük hırsızlığı (Serikat-ı Kübra'yı) Kat'ı tarik (yol kesme) ve "Hıraba" başlığı altında, ayrıca ele almıştır.



YOL KESMENİN (EŞKİYALIĞIN) CEZASI



1301 Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'a ve Resûlüne harb açanların, yeryüzünde (yol kesmek suretiyle) fesadçılığa koşanların cezası, ancak öldürülmeleri ya asılmaları, yahud (sağ) elleriyle (sol) ayaklarının çaprazvari kesilmesi, yahud da (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Ahirette ise, onlara (başkaca) pek büyük bir azab vardır"(137) hükmü beyan buyurulmuştur. Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de; Hz. Said b. Cübeyr ve Hz. Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine göre, bu Ayet-i Kerime "Ureniyye" kabilesiden irtidat ederek, yol kesenler hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki Ureniyye kabilesinden bir cemaat Medine'ye gelerek müslüman olur. Medine'nin havasına alışamadıkları için, verem hastalığına tutulurlar. Resûl-i Ekrem (sav) bunlara "zekât" develerinden bir kısmını yanlarına vererek, memleketlerine gitmelerini, develerin sütü ve sidiği ile tedavi olmalarını emreder. Ureniyye kabilesinden olan bu kimseler sıhhat bulduktan sonra irtidat ederek, çobanları öldürür ve develere el koyarlar.(138) Sahih olan rivayete göre, Ayet-i Kerime bu olay üzerine nazil olur. İslâm ûleması; sebebin hususi olması hükmün umumi olmasına mani değildir. Bu Ayet-i Kerime'nin hükmü bütün yol kesenlerle ilgilidir"(139) hükmünde ittifak etmiştir. Daha önce "mürted"lerin fıkhi durumları üzerinde durmuştuk. Malum olduğu üzere "irtidat" en büyük suçtur.(140)



1302 Resûl-i Ekrem (sav)'in yol kesenlerle (eşkiya) ilgili olarak: "Yol kesen kimse mal alırsa eli kesilir, öldürürse, öldürülür, hem mal alır, hem öldürürse asılır"(141) buyurduğu bilinmektedir.



1303 Yol kesicilik cinayetinin tahakkuku için birtakım şartlar vardır. Bunlar:



1. Bu cinayet; kuvvet ve kudret sahibi bir kimse tarafından silahla veya bir çete tarafından yapılmalıdır.

2. Yol kesme; Darû'l İslâm'da olmalıdır.

3. Bu cinayet, şehirde gündüz yapılmış ise; silahla yapılmış olmalıdır.

4. Yol kesici kimse ile, yolu kesilen şahıslar masum olmalı ve aralarında akrabalık bulunmamalıdır.

5. Yol kesicilerin hepsi; akıllı, bülûğa ermiş ve konuşan kimseler olmalıdırlar.

6. Yol kesicilerden her birine; aldıkları maldan halis on dirhem gümüş miktarı mal düşmelidir.(142)



1304 Yol kesiciye "muharib" adı verilir. Çünkü Ulû'lemr'e "Beyat"le veya "Zimmet Akdi" ile bağlanan ve bu sebeble; can, mal, akıl, nesil ve din emniyetine haiz olan kimselerin yollarını kesmekle savaş açmıştır. Bu savaş; ister siyasi sebeplerle, ister mal elde etmek niyetiyle olsun, durum değişmez!.. Meşru olan Ulû'lemr'e savaş açmak; Allahû Teâla (cc) ve Resûlüne savaş açmak hükmündedir. Çünkü Ulû'lemr; Allahû Teâla (cc)'nın ve Resûlü'nün beyan buyurduğu hükümleri uygulamakla memurdur.



1305 Silahlı olan bir kişi veya bir çete; yol kesmek niyetiyle davranır, mal almadan ve cana kıymadan (adam öldürmeden) yakalanırlarsa, şer'i şerifle hükmeden hakim (kadı) tövbe edinceye kadar kendilerini hapseder. Bu mücerred tövbe değildir. Kendilerinde; salih kimselerin hallerinin zuhur etmesi, dikkate alınır. Bu hususta kadı yetkilidir.(143) Şayet yol kesiciler (muharibler); hiçbir mal almadan bir kimseyi (ister müslüman, ister zimmi) öldürürlerse, kendileri "hadden" öldürülürler. Bu kısas değildir. Dolayısıyla velinin affetmesi veya diyete razı olması sözkonusu olamaz. Eğer yol kesiciler; hiç kimseyi öldürmemiş, ancak nisab miktarından fazla mala el koymuşlarsa, el ve ayakları çaprazlama kesilir. Yani sağ eli ile sol ayakları kesilir.(144) Ancak yol kesiciler (muharibler); hem mal almış, hem öldürmüşlerse "Ulû'lemr" muhayyerdir. İsterse; önce el ve ayaklarını çaprazlama keser, sonra kendilerini hadden öldürür. İsterse; yol kesici muharibleri, derhal idam ettirir. İsterse, kendilerini canlı olarak asar, karınlarını deşmek suretiyle ölüme terkeder. ancak üç günden fazla asılı olarak bırakmaz.(145)



1306 Şimdi "yol kesiciler" (muharibler) yakalanmadan önce tövbe ederlerse, durum ne olur? sualine cevap arıyalım. Kur'an-ı Kerim'de: "Şu kadar ki; siz kendileri üzerine kadir olmadan (kendilerini ele geçirmeden) evvel tövbe eden (yol kesici) ler, müstesnadır. Biliniz ki Allah şüphesiz çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir"(146) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası: "Yol kesme suçunu işlemiş, zorla mal alan veya adam öldüren bir kimse, Ulû'lemr yakalamadan önce tövbe ederse, şahsi haklar (kul hakları) hariç olmak üzere, diğer suçu affedilir. Yol kesen kimsenin tövbesi; bir daha işlememeye arzetmekle birlikte, eğer mal almışsa sahiblerine geri vermesi, mal almamışsa Kadı huzuruna gelerek, tövbe ettiğini beyan etmesiyle tahakkuk eder"(147) hükmünde müttefiktir. Nitekim Hz. Ali (ra) döneminde; Basra Valisi, "Yol kesen bir kimse iken, yakalanmadan tövbe eden Zeyd b. Haris'e nasıl bir ceza uygulanacağını" sorar. Hz. Ali (ra) cevabında: "Haris yol kesen bir kimseydi. Tövbe etti ve vazgeçti. Onun hakkında hayırdan başka birşey düşünülemez"(148) buyurdu. Dolayısıyla tövbe eden yol kesici; el koyduğu malları sahiplerine iade ederek, helallaşmak durumundadır. Esasen irtidat, Ulû'lemr'e isyan (Bağy) ve hırsızlık suçlarında; yakalanmadan önce tövbe etmek ve şahsi hakları tazmin etmek suretiyle hadd cezalarından kurtulmak mümkündür. Mürted; yakalanmadan önce kelime-i şehadeti söylerse veya kadı huzurunda nadim olduğunu beyanla yeniden İslâm'a döner ve tövbe ederse, öldürülmez. Ulû'lemr'e isyan eden Bağyiler; hata ettiklerini kabul eder ve Ulû'lemr'e itaat ederlerse, isyan sırasında öldürdükleri insanlara mukabil kısas edilmeyecekleri gibi, telef ettikleri malları da tazmin etmezler.(149) Ancak Hadd-i Zina, Hadd-i Kazf ve Hadd-i Şürb (şarab ve diğer sarhoşluk veren içkileri kullanma) gibi cezalarda, tövbe "had cezasını" düşürmez.


Eserin yazarı: Yusuf Kerimoğlu Eser: EMANET VE EHLİYET

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)