Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Nimete sükür etmek

Muhterem Müslümanlar!

Lütufları sayıya sığmayan, nimetlerinin arkası kesilmeyen Rab-bimiz'e karşı şükretmek, her Müslümana farzdır.

Nimetlere şükretmek, onu ikram eden Rezzâkın büyüklüğünü iti­raf etmektir. Bunlara karşı aldırış etmemek ise nankörlüktür.
Şükür; Allah Teâlâ'nın ihsan ettiği nimetleri dille itiraf ve kalb-le ikrar etmektir.
Şükür; elden çıkanı avlajran, mevcut olanı bağışlayan manevî bir bağdır.

Rabbimizin bize olan nimetleri pek çoktur. «Eğer Allah'ın (bun­ca) nimetini birer birer saymak isteseniz (ne mümkin?) Siz (onlan) icmal suretiyle bile sayamazsınız» (1).

Allah Teâlâ'nın bize olan en büyük nimeti ÎSLÂM DİNÎ'dir. Bu nimet, âhiret hayatının ebedî nimetlerini elde etmeye vesiledir.
Hallâkımızın bizi insan olarak yaratması, anlamak için akıl, gör­mek için göz, işitmek için kulak ihsan etmesi hep birer nimet değil midir? Eğer bunlar nimet olmasaydı karşılığında şükür emredilir miy­di? Bir âyet-i kerimede, «Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, gö­nüller verdik» (2) buyrulmaktadır.

Ya bir günde yirmi dört bin defa alıp verdiğimiz ve hayatımızı devam ettirdiğimiz nefesler bir nimet değil midir? Bir ân için bunlar­dan mahrum kaldığımızı farzetsek, gözümüzü kapayıp kulağımızı tı-kasak, nefes olmasak dünya başımıza zindan olur.
Ya yeyip içtiğimiz şeyler; ekmeği, suyu, eti, sütü ve tuzu ile her biri birer nimet değil midir?

Bu nimetler, hep Allah'a şükretmek için verilmiştir.

Bir âyet-i ke­rimede buyruluyor ki:
«Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden halâl ve temiz olarak yeyin. Allah'ın ni'metlerine şükredin, eğer ona kulluk edecek­seniz...» (3).

Aziz mü'minler!

Bu kadar çok nimetlere ermiş bulunan insanın, Allahü Teâlâ'ya şükretmesi farzdır. Halikımızın emrettiği bu şükürden zanmış ve elindeki nimetin zevalini önlemiş olur. Allahü Teâlâ bir ftyet-i kerimede buyuruyor ki:

«Hatırlayın ki Rabbiııiz (size) şunu bildirmişdi: — Andolsun, şükrederseniz elbette sizi (iı ni'metinizi) artırırım. Andolsun, nankör­lük ederseniz hiç şüphesiz benim azabını cidden çetindir» (4) .

Evliyâullahtan Şiblî Hazretleri diyor ki:
«Şükür, nimeti değil, onu veren Rezzâkı görmektir».
Nimet, ne kadar değerli olsa yine fânidir. Onu veren Allahü Teâlâ ise Hayy-ü Bakidir, insanın rızka değil Rezzâka bağlanması gerekir.

Bir kulun Allah Teâlâ'ya şükretmesi de Cenab-ı Hakkın bir nime­tidir. Şayet taraf-ı ilâhiden kendisine bu anlayış verilmemiş olsaydı, akıl bu haluka ti anlayamaz, fikir buna yol bulamazdı.
Hazret-i Dâvûd Allahü Teâlâ'ya şöyle niyaz etmişti: «İlâhî, sana şükredebilmem de ihsan ettiğin bir nimet iken sana (hakkıyle) nasıl Şükredebilirim?». Allahü Teâıa kendisine şöyıe vahyetti:
«İşte şimdi şükredebildin».

îslâmî yolda kemâle ermiş insanlar, hakkıyle şükredememenin üzüntüsünü çekmişlerdir. Onlar şâkir olmayı kâfi görmemişler, şekûr olmak için gayret sarf etmişlerdir.
«Şâkir», elde mevcud olan nimete şükreden; «şekûr» kaybettik­lerine de hamdeden kimsedir.
«Şâkir» ata ve ihsana; «şekûr» belâ ve noksana şükredendir.

Bir &yet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
«Kullarımdan (hakkıyle) şükreden azdır» (5).
İmam-ı Hasen (r. a.), Kâ'be-i Muazzama'da, Mültezim mevkiin­de, Cenab-ı Hakka şöyie niyaz etmiştir: «ilâhi, bana nimst verdin sa­na şükredemedim. Beiâ verdin sabredemedim. Şükrü terk ettim diye nimetini benden almadın, sabredemediğim için derdi devam ettirme­din. İlâhî, kerim olanda, ancak kerem bulunur» (6) .
Zikreden dil, şükreden kalb, sabreden beden ve iman sahibi iyi
bir zevce kimde bulunursa o kimse dünya ve âhiret hayırlarına eriş­miştir. ^

Hazret-i Musa, Allahü Teâlâ'ya şöyle niyaz etmişti: «Yâ Rabbi, Adem aieyhisselârm kudret elinde yarattın. Ona ruhundan can verdin. Kendisini cennete koydun. Emrettin de melekler onun önünde (ihti­ramla) secde (edercesine) ye (re) kapandılar. O, bu nimetlerine kar­şı şükretmeye nasıl güç yetirebildi?». Kendisine şöyle vahyolundu: «Ya Musa, O, bunların benden (bir ikram) olduğunu bildi ve bana hamd-etti. Bu hamd, nimetlerime karşı onun şükrüdür» (doğacak fayda, insanın kendi lehinedir. Çünkü kul şükretmekle Allah'ın rızasını ka Allah'ın ihsan ettiği «yemeği yeyip de şükreden kimseye, oruç tu­tup da sabredene (verilen) ecrin bir misli vardır» (8).

Din kardeşlerim!

Bir insan, kendine verilen ufak bir hediye karşılığında onu ve­ren kimseye teşekkür eder. Allah'ımızın ihsan ettiği, riyazi rakamlara sığmayan nimetlere karşı hissiz davranıp şükrü unutmak; elbet teki mü'minin yapacağı bir davranış değildir.
Şükrü eda edilmeyen bir nimet, sahibi için bir vebaldir. Bunun için bir hadîs-i şerif de:
«Şükrünü eda ettiğin az (bir mal), şükrüne güç yetiremediğin çok (şey) den hayırlıdır» bükülmüştür (9).

Kul elindeki nimeti gizlemez ve bunu Allah'ın verdiğini bilirse bu da bir nevi şükürdür.
Elindeki yiyeceğe sırtındaki giyeceğe şükretmek, avamın şükrü­dür. Havasın şükrü ise kalbe gelen mânalardan dolayı da hamd et­mektir.

Rabbimizin ikram ettiği nimetleri, onun razı olduğu islere ve em­rine uygun şekilde sarf etmek, nimetin kadrini bilmek olur.

Sırrı Sekati Hazretleri, Cüneyd-i Bağdadî Hazretlerine:

«Şükür nedir?» demişti. Cüneyd:

«Allah'ın nimetlerinden hiç biriyle ona isyana kalkmamaktır» ce­vabını verdi.

Elli Birinci Hutbe<8) Feyzü'l-Kadir,
<9) Feyzü'l-Kadir. c. 4,
Şükür, nimeti koruyan bir kal'a, nzâ-ı ilâhînin tahsiline vesiledir.


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (5)